Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Biyografi

Adnan Menderes Kimdir,Hayatı | Biyografi |

Adnan Menderes Kimdir,(Aydın 1899 – İmralı adası 1961) Türk siyaset ve devlet adamı.

İzmir’in tanınmış ailelerinden Kâtipzadeler’e mensup İbrahim Ethem Bey ile Aydın’ın büyük toprak sahibi ailelerinden Hacı ali paşazadeler’e mensup Tevfika Hanımın oğludur.

Adnan Menderes Hayatı

Bu iki aile birkaç yüzyıl önce Rumeli’den gelerek, Ege’de yerleşmiştir. Ana soyunun Kırım Türklerinden olması ihtimali vardır.

Adnan Menderes, İzmir İttihat ve Terakki mektebinde, sonra Kızılçullu Amerikan kolejinde öğrenim gördü.

Yükseköğrenimini çok yıllar sonra Ankara Hukuk fakültesinde yaptı. Birinci Dünya savaşına yedek-subay olarak katıldı (1916), Suriye’ye giderken hastalanınca İzmir’de görevlendirildi.

Mütareke yıllarında ve İzmir’in işgalinden sonra, Aydın’da iki arkadaşıyle, kurdukları «Ay Yıldız çetesi» ile, daha sonra Söke’de piyade alay yaveri, Sandıklı Süvari bölüğü subayı olarak Mili Mücadele’ye katıldı. (Kırmızı şeritli istiklâl madalyası aldı.)

Adnan Menderes’in siyasi hayatı, Fethi Okyar ve bazı arkadaşları tarafından kurulan (1930) Serbest Cumhuriyet fırkasıyla başladı: partinin Aydın teşkilâtını kurdu, il başkanı seçildi.

Bu parti dağılınca C.H.P.’ye girdi, partinin il teşkilâtını yeniledi, yine il başkanıydı (Atatürk ile bu görevdeyken karşılaştı).

C.H.P. Aydın milletvekili oldu (1931). T.B.M.M.’de 1945’e kadar komisyon raportörlüğü yaptı, bir ara parti müfettişi olarak da çalıştı.

1945 Yılında Saraçoğlu hükümetinin getirdiği Toprak Kanunu tasarısı tartışılırken, Menderes, Meclisin en canlı simalarından biri haline geldi.

Bu tasarı zırâî mülkiyeti, esasına dokunmaksızın, toprak sahibi ailenin ortak çalışması ve belli’ bir miktarın üstüne çıkılmaması şartlarıyla kayıtlıyordu.

Menderes, tasarıyı inceleyen geçici komisyon üyesi ve raportörü olarak fikirlerini söyledikten sonra, komisyondan istifa ve Mecliste tasarıyı şiddetle tenkit etti (16 mayıs 1945).

Kısa bir süre sonra. Celâl Bayar, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte Dörtlü takriri imzaladı.

Ana hatlarıyla meclis murakabesini Anayasanın yalnız şekline değil, ruhuna da uygun olarak gerçekleştirecek tedbirlerin alınmasını, vatandaşların siyasî hak ve hürriyetlerini daha ilk Teşkilâtı Esasiye kanununun gerektirdiği genişlikte kullanmaları imkânının sağlanmasını, bütün parti çalışmalarının bu esaslara uygun olarak yeniden düzenlenmesini isteyen bu takrir,C.H.P. grubunda reddedildi (12 haziran 1945).

Takrir sahipleri, bu arada Adnan Menderes de aynı görüşleri basında savundular.

Bu tutumları parti disiplinine aykırı görülerek Menderes, Köprülü ve Koraltan partiden çıkarıldı.

Bayar, önce milletvekilliğinden, sonra C.H.P.’den istifa etti.

Bu hareketler Demokrat partinin kurulmasıyla sonuçlandı (7 ocak 1946).

Bu tarihten itibaren Menderes Türkiye demokrasi tarihinin bellibaşlı bir siması olarak belirdi.

Uygulaması büyük şikâyetler doğuran 1946 seçimlerinde Demokrat partinin meclise getirebildiği 62 milletvekili arasında, Kütahya temsilcisi olarak Menderes de yer aldı.

Menderes, Demokrat partinin kurucularından ve Genel İdare kurulu üyelerinden biri olarak hem B.M.M.’de, hem bütün memlekette yeni partinin Bayar’dan sonra gelen temsilcisi durumuna geldi.

Başta hürriyetler, çeşitli konularda mecliste ve memleketin her köşesinde yaptığı konuşmalar, halkoyunda yankılar uyandırdı.

Bu muhalefet devresinde ortaya çıkan hatiplik gücü, siyasi hayatının en keskin silâhlarından biri oldu.

Demokrat parti içinde daha muhalefet devresinde başgösteren ayrılıkların çözümlenmesinde de önemli rol oynayan 14 Mayıs 1950 seçimlerini Demokrat parti büyük çoğunlukla kazanınca, yeni iktidarın başı diye ilk akla gelen isim oldu.

Menderes on yıl süren Demokrat parti iktidarı devrinin tek başbakanıdır. 22 Mayıs 1950’den 27 Mayıs 1960’a kadar beş hükümet kurdu (22 mayıs 1950, 9 mart 1951, 17 mayıs 1954, 30 kasım 1955, 21 kasım 1957).

Demokrat partinin ve Menderes’in bu on yıllık iktidarı, Tüıkiye’nin iç ve dış siyaset tarihinde özelliklerle dolu bir devreyi meydana getirdi; tarım alanının hızla makineleştirilmesine, memleketin anayolları yapılmaya, tüketim sanayiine daha çok önem verilmekle birlikte bütün sanayi kollarında esaslı tesisler, sulama ve enerji sağlama amacıyla büyük küçük barajlar yapımına, başta İstanbul olmak üzere, büyük şehirlerin imarına başlandı.

Sosyal alanda ihtiyarlık sigortası genişletildi, ölüm sigortası nispeti artırıldı, büyük işçi hastahaneleri yapılmasına önem verildi, işçi sendikaları kuvvetlendirildi, ücretli hafta tatili kanunu çıkarıldı.

Kültür alanında başta Ege üniversitesi olmak üzere Erzurum Atatürk.

Ortadoğu Teknik üniversiteleri, birçok yüksekokul, lise, ilkokul açıldı.

Büyük çapta bir kalkınma hareketinin gerektirdiği milli kaynakların yetersizliği, yabancı sermayeye yardım ve yatırım şeklinde başvurma mecburiyetini doğurmuştu.

Bunun sonucu olarak bir yandan borç yükü arttı, bir yandan da enflasyon belirtileri başgösterdi.

Bu krizler Demokrat parti ve Menderes iktidarının karşılaştığı iç siyaset zorluklarında esaslı rol oynadı.

Menderes’in başbakanlığı yılları dış siyaset bakımından da çok hareketli geçti:

Kore savaşına katılma kararı (20 temmuz 1950)

NATO’ya giriş (18 ocak 1952),

Türkiye-Yugoslavya-Yunanistan dostluk ve işbirliği antlaşması (28 şubat 1953)

Balkan antlaşması (9 ağustos 1954)

Bağdat paktı (24 şubat 1955) [İngiltere aynı yıl 4 nisanda, Pakistan 23 eylülde İran 3 kasımda katıldı]

Kıbrıs konusunda Zürich (11 şubat 1959) ve Londra antlaşmaları (19 şubat 1959) v.d.

Menderes ve hükümetlerinin dış siyaseti, ana prensip olarak batı ittifak bloklarına dayanmak, bunun yanında balkan devletleri, Yakındoğu’da İran, Irak.

Pakistan arasında huzur ve anlaşma sağlayarak S.S.C.B.’nin dış siyasetine karşı denk bir siyaset gütmek diye özetlenebilir.

Bu arada türk başbakanlarının dünyaca en çok tanınanlarından biri durumuna giren Menderes’in, dış siyasetinde de bazı olumsuz neticeler belirdi.

Kıbrıs meselesinin varılmış antlaşmalara rağmen sürüncemede kalması, NATO antlaşmasına dayanan ikili antlaşmaların bazı haklı tepkilere yol açması. Bağdat paktına karşı arap devletlerinin tepkisi gibi.

Menderes ve hükümetlerinin iç siyasetteki durumu, Demokrat partinin iktidara geçtiği ilk günden itibaren çeşitli sebeplerle çok hareketli ve dalgalı oldu.

Çok partili sistem, ileri sağdan ileri sola kadar ideolojilerin siyasi teşkilâtlanmasına, böylece su üstüne çıkmasına imkân verdi.

Fikir ve basın hürriyetleri, tek parti yönetiminin baskısından kurtulan her çeşit sosyal görüş ve felsefeye rahat çalışma alanı sağlıyordu.

Demokrat partinin kuruluş hedeflerinden biri, 1924 Anayasasının temel ilkesi olan «kuvvetler birliği»ni yalnız şekil olarak değil, ruhu ve manasıyla da uygulamaktı.

Bir yandan bu ilkeye karşı, milli irade ve hâkimiyeti temsil yetkisini B.M.M. ile üniversite, Anayasa mahkemesi gibi diğer bazı kuruluşlar arasında paylaştırmayı öngören tezler ortaya atılıyor, bir yandan Atatürk devrimlerinin tehlikeye girdiği öne sürülüyor, sosyal adalet kavramını sınıf kavgası sınırlarına yaklaştıran fikirler işleniyordu.

Bu arada Menderes’in,D.P. kurucularından biri olarak siyasi mücadele bayrağı yaptığı, 1924 Anayasasının ruhu ve mânâsıyle uygulanması ve bu Anayasa gereğince insan ve vatandaş haklarının, hürriyetlerinin korunması ideali, o günlerde ortaya çıkan çeşitli görüş ve iddialar arasında sıkışmış ve yetersiz kalmışa benziyordu.

Böylece Adnan Menderes ve başında bulunduğu parti, iktidarlarının ilk gününden itibaren bir ideolojiler çatışmasının içine düştü,

Bu kavganın yanında farklı nitelikte olanlar da vardı: uzun ve tek parti halinde bir iktidar devresinden sonra muhalefete geçen C.H.P. ile çekişme, daha 1950’den önce D.P.’den kopmuş olan Millet partisiyle çekişme, 1952’de yine D.P.’den ayrılanların kurduğu Köylü partisiyle çekişme ve Demokrat partinin kendi içinde, çeşitli sebeplere dayanan çekişmeler.

Bir yandan her sahada girişilmiş kalkınma hareketlerinin, bir yandan birkaç cephede birden açılmış kavgaların idaresinde en büyük sorumlu Adnan Menderes’ti.

Bu kavgaların 1954 seçimlerine kadarki ilk tepkileri de, 1951’den itibaren başladı: halkevlerini hâzineye intikal ettiren kanun (2 mayıs 1951), Atatürk’e Saygı kanunu (21 temmuz 1951), Sosyalist partisinin kapatılışı (18 haziran 1952), Milliyetçiler derneğinin kapatılışı (23 ocak 1953), Millet partisinin kapatılışı (8 temmuz 1953), profesörlerin partilerde fiilî görev almalarını önleyen kanun (21 temmuz 1953), Vicdan Hürriyeti kanunu (23 temmuz 1953), C.H.P. mallarını hâzineye intikal ettiren kanun (14 aralık 1953).

1954 Seçimleri, iç siyaset alanındaki çekişmelere rağmen, halkın Demokrat parti iktidarını 1950’ye göre çok daha fazla tuttuğunu gösterdi.

Demokrat parti ve Menderes için tam bir zafer olarak beliren bu sonucun sebepleri vardı: İktisadi gelişme hızla ve köylere kadar yayılmıştı, Demokrat parti iktidarı halk kitlelerine daha önceki iktidarların göstermediği bir yakınlık ve ilgi göstermişti, halk kitlelerinde C.H.P. iktidarının kötü hatıraları devam ediyordu, aydınlar D.P. iktidarından henüz şikâyetçi değildi.

1955 Yılı iktisadı krizlerle başladı. Hızlı kalkınma hareketinin sonucu sayılabilecek dış borç yükünün ve enflasyonun ağırlığı birçok şehirde duyuldu.

Bu zorluklar bir yandan muhalefete yeni sloganlar sağlarken, bir yandan da Demokrat parti içinde yeni kaynaşmalara yol açtı.

Bunların yanı sıra, sol ideolojilerce sınıf kavgası sloganları açıkça kullanılmaya başlandı.

O güne kadar iç siyaset kavgalarında ortaya atılmamış yolsuzluk iddiaları birbirini kovaladı.

Aydınlar arasında da D.P.’den ve Menderes’ten şikâyetler başladı. Ortaya atılan yeni görüşlerden biri, 1924 Anayasasının temel ilkesine karşıydı: milli hâkimiyet, çoğunluğun istibdadı demek değildir; çoğunluk istibdadını önlemek gerekir; bunun için de Anayasa mahkemesi, Yüksek Hâkimler kurulu teşkil edilmeli, üniversiteler, radyo, basın muhtar kılınmalıdır; seçim kanunu nispi sisteme göre değişmelidir.

Sol ideolojilerin sözcülerine göre, demokrat iktidar ve lideri Menderes, 1946’da başlamış büyük halk hareketini burjuva sınıfı lehine dejenere etmişlerdi.

Menderes burjuvazinin ve büyük toprak ağalarının temsilcisiydi.

Bu arada sağ ideolojiler de demokrasi iktidarı ve Menderes’i sola taviz vermekle suçlamaya başladılar.

İktisadi buhranlarla partiler arası mücadelenin yanı sıra, Demokrat partinin kendi içinde de ciddi kaynaşmalar başgösterdi.

Menderes aralarında yakın arkadaşları bulunan bir kısım demokrat milletvekilleri tarafından da şahsi davranmakla suçlandı.

1955’te 6/7 Eylül olaylarının, İstanbul’da sıkıyönetim ilânının, Menderes’in bazı yakın arkadaşları ve eski bakanları tarafından Hürriyet partisinin kurulmasının (19 kasım 1955), Demokrat Parti grubunun Menderes dışında hükümeti istifaya zorlamasının (29 kasım 1955), toplantı ve yürüyüşleri kısıtlayan yeni bir kanun çıkarılmasının (27 haziran 1956), bütün muhalif partilerin «Güçbirliği» şeklinde birleşmesinin (4 eylül 1957) ve nihayet partilerin aday gösterme imkânlarını daraltan ve aday listelerinde değişiklik yapılmasını önleyen yeni bir kanun çıkarılmasının (11 eylül 1957) yarattığı gergin hava içinde 1954 seçimlerine oranla önemli azalma olmakla beraber, D.P. ertesi seçimi de kazandı.

1957 seçimleri sonuçları bakımından ılgıye değerdi. Demokrat parti ve Menderes, ya C.H.P.’nin Anayasa konusunda ortaya attığı yeni tezi hiç olmazsa kısmen benimseyecek, ya da Anayasanın temel ilkesi olan «milli iradenin tek temsilcisi Büyük Millet meclisidir» esasına ve meclisteki çoğunluğa dayanarak kavgaya devam edecekti.

Menderes ikinci yolu tercih etti ve partiler arası çekişme gittikçe şiddetini arttırıp bu defa meclis dışına da taşarak yeniden başladı.

Menderes’i ve onun yönetimindeki D.P.iktidarını bu karara götüren sebepler aıasında İktisadi sıkıntılara, siyasi çatışmaların yarattığı sinirliliğe rağmen halk kitlelerince Menderes’in şahsına karşı gösterilen sevgi belirtilerinin azalmayışı da bulunsa gerekti.

Nitekim 1954’ten sonra Menderes, aydınların kendisinden ve partisinden gittikçe uzaklaşmasından doğan Demokrat parti grubundaki endişeleri bu belirtileri göstererek ağır yükü omuzlarına yüklendiği nispette, arzularını yakın mesai arkadaşlarına ve D.P. milletvekillerine kolaylıkla kabul ettirir olmuştu.

Bu etkisi, istediği tedbirlerin T.B.M.M. çoğunluğunca alınmasına imkân veriyor ve bu durum aydınlar arasında, Menderes’i şahsi yönetim kurmakla suçlamaya kadar varan tereddütler yaratıyordu.

Menderes bu tereddütlere ve suçlamalara da, yine Anayasanın temel ilkesine dayanarak önem vermedi.

T.B.M.M. hür bir seçimle iş başına geldiğine ve bu Meclisin çoğunluğu kendisini onayladığına göre, aldığı kararların milletin iradesine uygun olduğunu savunarak mücadeleye devam etti.

Dokuz subayın hükümet aleyhinde komplo suçuyla tutuklanması (15 ocak 1958), basın yoluyla işlenen suçların alanını genişleten kanunun çıkarılması (8 haziran 1958), Büyük Millet meclisinde kavgalara kadar giden tartışmaların devamlı bir hal alması, Meclis İç tüzüğünde milletvekillerinin kürsüde konuşmalarının, gerektiği taktirde tutanaklara geçirilmemesini sağlayan değişiklik yapılması v.b. iktidar muhalefet çatışmasına, bütün memlekete yaygın ve tehlikeli bir nitelik getirdi.

Kıbrıs anlaşmasını imzalamak için Londra’ya giderken uçağı düşen (17 şubat 1959) Menderes’in, birçok yolcunun ölümüne rağmen kazadan sapasağlam kurtulmasından doğan durgun hava kısa sürdü.

Uşak’ta, Çanakkale’de, Yeşilhisar’da, Topkapı’da olaylar patlak verdi.

Türkiye Büyük Millet meclisinde, C.H.P.’nin ve bir kısım basının memleketi, ihtilâle götürdüğü iddialarını tahkik için bir Tahkikat komisyonu kuruldu (18 nisan 1960); bu komisyonun yetkilerini parti ve gazete kapatmaya, tutuklama kararları almaya kadar götüren bir kanun çıkarıldı (27 nisan 1960).

Komisyon ve kanun aleyhine 28 nisanda İstanbul’da, 29 nisan ve 5 mayısta Ankara’da büyük öğrenci hareketleri başladı. Ankara ve İstanbul üniversitelerinin profesörleri de aynı konularda bildiriler yayımladılar.

Hükümet her iki şehirde sıkıyönetim ilân etti.

21 Mayıs’ta Ankara’da Harp okulu öğrencileri büyük bir yürüyüş yaptılar. 27 Mayıs 1960 cuma günü de Türk Silâhlı kuvvetleri, kardeş kavgasını önlemek ve en kısa zamanda yeni seçime gitmek amacıyla yönetime elkoyduğunu türk milletine ilân etti.

25 Mayıs günü Eskişehir’e gitmiş olan Menderes, yanındaki bakan ve milletvekilleriyle tutuklanarak Ankara’ya getirildi. Cumhurbaşkanı, hükümet üyeleri, milletvekilleri de Ankara’da tutuklanmışlardı.

Ordunun yönetime kardeş kavgasını önlemek amacıyla elkoyduğunu ilân etmiş olmasına rağmen, müdahale, Demokrat parti iktidarının meşruiyetini yitirmiş olduğunu bildiren bir profesörler topluluğunun bildirisiyle, Demokrat partiye karşı bir hareket halini aldı.

Menderes ve bütün tutuklular Yassıada’ya götürüldüler.

Diğer D.P. yöneticileriyle birlikte Menderes, Yassıada’da 16 ay boyunca Milli Birlik komitesince kurulmuş Yüksek Adalet divanı tarafından çeşitli konularda muhakeme edildikten sonra, ölüm cezasına mahkûm oldu.

Bu karar Milli Birlik komitesince onaylandı ve ceza infaz edildi (imralı adası 17 eylül 1961).

Adnan Menderes

Bir yanıt yazın