Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Biyografi

Ahmet Mithat Efendi Kimdir,Hayatı | Yazar Biyografileri |

Ahmet Mithat Efendi hakkında bilgi,Ahmet mithat efendi onemli eserleri,Ahmet mithat efendi eserleri özellikleri,Ahmet mithat efendi hangi akım,Ahmet mithat efendi biyografisi,Ahmet mithat efendi özellikleri,Ahmet Mithat Efendi Kimdir Gazeteci, romancı, tiyatro yazarı (İstanbul 1844-1912).

Ahmet Mithat Efendinin Hayatı

Ahmet Mithat Efendi Kimdir
Ahmet Mithat Efendi  Gazeteci, romancı, tiyatro yazarı (İstanbul 1844-1912).

Orta halli bir ailedendi.

Babası manifaturacı Hacı Süleyman Ağa, Ahmed Midhat altı yaşındayken öldü.

Ahmed Midhat önce Mısır çarşısındaki bir aktar dükkânında çıraklık yaptı, sonra Vidin’de üvey ağabeyi Hafız Ağanın yanma giderek (1853) orada ilk öğrenimine başladı ve İstanbul’da tamamladı.

Ahmed Midhat, Niş rüştiyesinde okudu; okulu bitirince (1863) Rusçuk Vilâyet mektubi kalemine girdi.

Bu yıllarda cami derslerinde Doğu kültürünü geliştirdi.

Cankof adında bir bulgardan Fransızca öğrendi.

Tuna gazetesinde yazmaya başladı.

Midhat Paşa Bağdat valisi olunca, Ahmed Midhat’ı da birlikte götürdü (1864).

Orada Zevra gazetesini idare etti.

Bu sırada Fransızcasını ilerletirken Can Muattar adında bir şarklıdan Farsça ve din felsefesi öğrendi.

Sanat okulları için Hace-i Evvel (Birinci Öğretmen) adında bir ders kitabı yazdı.

İstanbul’da (1871) Ceride-i Askeriye’ye başyazar oldu.

Ayrıca evinde kurduğu küçük bir basım evinde ev halkının yardımıyla kitaplarını kendi basıyor, bunları tütüncülere kendisi dağıtıyordu.

Bunların geliri ailesinin geçimine yetmeyince Basiret gibi bazı gazetelere yazılar yazdı.

Bu arada basımevini büyütüp ayrı bir yere nakletti, önce birer sayı çıkan Devir (1872) ve Bedir (1872) adlı gazeteleri yayınladı.

Her iki gazete de hükümetçe kapatılınca Dağarcık (1872) ve Kırk Ambar (1873) dergilerini kurdu.

Dağarcık’ta çıkan Duvardan bir Seda adlı yazısı İslâmlık aleyhinde sayıldı,o yüzden Namık Kemal ve Ebüz ziya ile birlikte Rodos’a sürüldü (1873).

Sultan Aziz’in tahttan indirilmesinden sonra İstanbul’a döndü, kendini büsbütün basın hayatına verdi.

Bir yandan eserler yayınlıyor, bir yandan lttihad dergisini çıkarıyordu.

Daha sonra gazetecilik tarihinde mühim bir yeri olan Tercüman-ı Hakikat’ı kurdu.

İkinci Meşrutiyetin başına kadar Abdülhamid’in yardımıyla çıkan bu gazetede makale, hikaye, roman şeklinde pek çok yazı yayınladı.

Bilgiyi geniş bir kitleye yaymaya çalışması sebebiyle halk arasında büyük ün yaptı.

Gazetenin edebi yönetimini damadı Muallim Naci’ye verdi (1882-1885).

Fakat memlekete Batı kültürünü yaymak istediği için Muallim Naci’nin Divan şürine aşırı bağlılığını beğenmedi, gazetenin edebiyat bölümünü kaldırdı.

Kendi neslinin en mücadeleci yazarlarındandı. Servetifünun’un yapma ve ağır türkçesine hücum etti.

Sabah gazetesinde çıkan Dekadanlar adlı yazısı bu tartışmaları canlandırdı.

Tercüman’da çıkan ve dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesi fikrini savunan Kalemlerin İkramı başlıklı yazı da birçok yazarın katıldığı bir tartışmaya yol açtı.

Matbaa müdürlüğünden sonra çeşitli memuriyetlerde balâ rütbesine kadar yükseldi, Meşrutiyette emekliye ayrıldı.

1908’den sonra yazı hayatından çekildi; Dârülfünun’da felsefe tarihi, dinler tarihi, umumi tarih, Vaizler medresesinde dinler tarihi, Dârülmuallimat’ta tarih ve pedagoji dersleri okuttu.

Dârüşşafaka’da ücretsiz olarak öğretmenlik yaptı ve bu okulda öldü (1912).

Ahmed Midhat Tanzimattan beri Türkiye’ye girmeye başlamış batı kültürünü yaymak, halkta okuma merakını uyandırmak için dokunmadığı konu bırakmadı.

Sade türkçe yazdı ve bunu savundu.

Stockholm’de toplanan Filoloji kongresine katıldı ve bu seyahatin intihalarını Avrupa’da bir Cevelan adlı kitapta yayınladı.

Sanatçı Namusu,Ben Neyim?, Müşahedat gibi kitaplarında edebi görüşünü açıkladı.

Avrupa’da doğan natüralist sanat görüşlerine hücum etti.

Romanlarında gerçekçi olmaya çalıştığı halde, hiç bir zaman G. Flaubert’in tarif ettiği fransız realist romanını anlamadı ve ondan uzak kaldı.

Romanlarında eski masal kahramanlarının yerine koyduğu yeni ahlâki kahramaanlar ve şaşılacak vakalar onun gerçek bir tip yaratmasını imkansız hale getiriyordu.

Rodos’a sürülmesine sebep olan Duvardan bir Seda’da kendisinin materyalist gibi yorumlanmasına imkan veren bir ifade kullanıyor, fakat sonunda bunu bir nevi şekil değiştirme veya tenasüh gibi yorumlayarak bitiriyordu.

Dağarcık dergisinde çıkan İnsan başlıklı yazılarında o zamana kadar alışılmamış bir tarzda ve cesaretle insanın evrimci ve natüralist bir görüşten açıklamasını yapıyor, fakat bu görüşü daima dini doktrine bağlamaya, ilmin izahlarıyla dinin doğruları arasında hiç bir çelişme olmadığını söyleyerek fikrini savunmaya çalışıyordu.

Ahmed Midhat İktisadi görüşlerini «anarşizm» diye vasıflandırdığı hürriyetçiliğe karşı devletçilik,, himayecilik şeklinde savundu.

Bu görüşlerini Ekonomi Politik ve Hall-ül-Ukad (Düğümlerin Çözülmesi) adlı iki kitapta ve bazı makalelerde açıkladı.

Mektuplar şeklinde yazılmış olan ikinci kitapta (1891) her mektup özel bir bahse ayrılmıştı.

Burada bir ilim sınıflaması ile konuya giriyor, gittikçe servet, fayda, değer, sermaye meselelerini ele alıyordu.

Ahmed Midhat Efendinin oyunlarında ilgi çekici durumlar ile ahlak değerlerinden yana olan öğütler bulunur.

Tiyatro yazarı olarak en büyük başarısı seyircisine, halk diline çok yakın bir dille yönelmiş olmasıdır.

Oyunları: Eyvah (1872), verem ve ölümle sonuçlanan iki karılı bir evliliğin dramı; Açık Baş (1875), batıl inançları taşlayan ve nesillerarası çatışmayı ele alan bir töre komedyası; Ahz-ı Sar yahut Avrupa’nın Eski Medeniyeti (1875).

Victor Hugo’dan mülhem olarak yazdığı hükm-i Dil (1885), bir aşk, ihanet, cinayet, intikam oyunu; yazarın daha önce yazdığı Gönül isimli oyunundan sahneye uyguladığı bir oyun, soylu bir genç kız ile yoksul bir bahçıvanın engellerle karşılaşan aşklarını ele alır.

Çengi (1885), karı koca i-lişkisi ve evlilik meseleleri içinde batıl inançları taşlar.

Çerkez özdenleri (1885), asalet, cesaret, şeref, aşk, fedakarlık gibi değerlerle insancıl isteklerin çatışmasını işleyen bir dramdır.

Siyavuş veya Fürs-i Kadimde Bir Macera (1885), konusunu Şehname’den alır.

Keykavus’un Turan seferi ile İran tahtı etrafında dönen entrikaları ve bu ortam içinde Keykavus’un karısının üvey oğluna olan aşkını konu olarak işler.

Bir yanıt yazın