Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Coğrafya

Akdeniz Denizi,Özellikleri,Akıntıları

Akdeniz Denizi,Avrupa ile Afrika arasında kabaca batı-doğu doğrultusunda uzanan, doğu yanında Asya kıtasına dayanan Akdeniz’in uzunluğu yaklaşık 4 025 km, ortalama genişliği 505 km, yüzölçümü yaklaşık 2 970 000 km²’dir.

Akdeniz Denizi Özellikleri

Akdeniz Denizi,Özellikleri,Akıntıları
Akdeniz Denizi,Avrupa ile Afrika arasında kabaca batı-doğu doğrultusunda uzanan, doğu yanında Asya kıtasına dayanan Akdeniz’in uzunluğu yaklaşık 4 025 km, ortalama genişliği 505 km, yüzölçümü yaklaşık 2 970 000 km²’dir.

Bu büyük içdeniz, batı yönünde Cebelitarık boğazı aracılığıyla Atlas okyanusuna bağlanır; güneydoğuda da Süveyş Kanalı aracılığıyla Kızıldeniz’le birleşir.

Yeryüzünde karalar arasına böylesine uzun sokulan başka bir deniz yoktur.

Zaten bu özelliği nedeniyle batı dillerinde bu denize verilen ad “karalar arasındaki deniz” anlamını taşır (Fransızca: Mediterra-nèe; İngilizce: Mediterranean Sea; Almanca: Mittellandisches Meer).

Çevresindeki ülkeler, saatin tersi yönünde şunlardır: Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, İsrail, Lübnan, Suriye, Türkiye, Yunanistan, Arnavutluk, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Yugoslavya, İtalya, Monako, Fransa, İspanya.

Akdeniz’in batı-doğu doğrultusundaki uzunluğunun fazlalığına karşılık, genişliği azdır: Cenova körfezi ile Tunus kıyıları arasındaki 805 km’lik genişliği, Matapan burnu meridyeni üstünde 400 km’ye iner.

Sicilya-Tunus arasındaki kesim, Akdeniz’in en çok darlaştığı kesimdir.

Bu dar kesimin doğusunda kalan bölüme Doğu Akdeniz havzası, batısında kalan bölüme de Batı Akdeniz havzası adları verilir.

Akdeniz’in asıl geniş ve sürekli alanı, Tunus ile Suriye arasında uzanan doğu kesimidir.

Geri kalan kesimleri, aralarında kara parçaları, yarımadalar ve adalar bulunan ayrı ayrı çöküntü havzalarıdır.

Bu yüzden, sözkonusu ayrı ayrı kesimlere farklı adlar verilmektedir: Fas ile İspanya arasında kalan kesimine İber denizi ya da Betik denizi, İspanya kıyıları ile Korsika-Sardinya-Korsika arasındaki kesimine Tirren denizi, İtalya ile Balkan yarımadası arasındaki kesimine Adriya denizi, İtalya-Sicilya-Yunanistan arasındaki kesimine İon denizi, Yunanistan ile Anadolu kıyıları arasındaki kesimine Ege denizi, Çanakkale ve İstanbul boğazları arasında kalan kesimine Marmara denizi, Rusya-Bulgaristan arasındaki kesime Karadeniz, Rusya toprakları arasına bir körfez gibi sokulan kesime Azak denizi.

Görüldüğü gibi, geniş anlamda Akdeniz, birçok bakımdan birbirinden farklı kenar ve iç denizlerden oluşmuş büyük bir karmaşadır.

Yukarda dar anlamda Akdeniz için verilmiş 3 805 km’lik uzunluk, geniş anlamda Akdeniz gözönünde tutulduğunda 4 300 km’ye (Cebelitarık boğazından Karadeniz’in doğu ucuna kadar olan uzaklık) çıkar.

Akdeniz’in dikkat çekici özelliklerinden biri, derin bir deniz olmasıdır.

3 000 m’yi, hatta doğu havzasında 4 000 m’yi geçen birçok çukur vardır.

Bir başka deyişle, Doğu Akdeniz havzası, Batı Akdeniz havzasından daha derindir.

Doğu Akdeniz havzasının Tunus kıyılarına raslayan kesiminde, derinlik nispeten azdır.

Geniş bir “kıta sa-hanlığı”nın bulunduğu bu kesimden doğuya doğru, derinlik hızla artar.

Doğu Akdeniz havzası, topografya bakımından yalın bir çanak özelliğinde değildir; denizaltı oldukça engebelidir.

Küçük havzalar, grabenler, denizaltı dorukları, deniz dibi yaylası özelliğinde geniş çıkıntılar birbirini izler. Özellikle Mora yarımadasının batı ve güneyinde, dibi çok engebelidir.

Birçok küçük çukur ve doruğun sıralandığı bu kesimde, aynı zamanda bütün Akdeniz havzasının en derin, çukuru da yer alır: Mora yarımadasının güneybatısında 5 121 m.

Doğu Akdeniz havzasında kıta sahanlığı (şelf) çok az yer tutar.

Özellikle Türkiye kıyıları ile Suriye, Lübnan ve İsrail kıyıları önlerinde, kıta sahanlığı çok dardır ve kıyının biraz ilerisinde derin çukurlara raslanır.

Sözgelimi, Türkiye’nin Akdeniz kıyılarında, Teke yöresi kenarında, çok dar bir kıta sahanlığı alanından derin bir çukura geçilir.

Bu kesimin en derin yeri, Rodos adasının doğusunda bulunan 4 353 metrelik çukurdur.

Teke yöresinin tam güneyinde de, dik bir eğimle apansızın 2 950 m derinliğinde bir çukura inilir.

Adı geçen yörenin doğusunda bulunan Antalya körfezinde, en derin yeri 2 615 metre olan küçük bir havza yer alır.

Daha doğuda, Kıbrıs adasını taşıyan büyük bir çıkıntı dikkati çeker.

Kıbrıs adası, kuzeyindeki ve doğusundaki kara alanlarına yakın olmakla birlikte, onlardan önemli derinliklerle ayrılmıştır.

Kıbrıs adasının kıta sahanlığı son derece dar, önündeki kıta yamacı da oldukça sarptır.

Yugoslavya ile İtalya yarımadası arasında uzanan Adriya denizi, pek derin değildir.

Üçte ikisinin derinliği 200 m’yi bulmaz.

Kuzeyde, Po ovası açıklarında iyice sığlaşan Adriya denizinde, 1 000 metre derinliği aşan bir tek çukur vardır: Güneyde yer alan 1 590 m’lik çukur.

Batı Akdeniz havzası kabaca üçgen biçimindedir.

Üçgenin tepesini Cenova körfezi, tabanınıysa Afrika kıyıları ile Sicilya adasının kuzey kıyıları oluşturur.

Fransa’ya bağlı olan Korsika adası ile İtalya’ya bağlı Sardinya adası, üçgenin yüksekliğini belli eder biçimde Afrika ile Cenova körfezi arasında uzanırlar.

Gerçekte bir eşik üstünde bulunan bu iki ada, Batı Akdeniz havzasını iki kesime ayırır: Doğuda Tirren denizi; batıda Balear denizi.

Tirren denizi havzasında derinliği 200 m’yi aşan alanlar geniş yer tutar.

Yer yer 3 500 m’yi aşan derinliklere de raslanır; en çukur yeri 3 838 metredir.

Batı Akdeniz havzasında, Tirren denizi çevresinde yanardağ kökenli adalar ve yanardağ etkinlikleri de dikkati çeker.

Kuzeyde Toscana adaları, doğuda İschia adası, güneyde Lipari adaları grubu (küçük ama ünlü Stromboli adası bu gruptadır) ile Sicilya’daki Etna yanardağı, bu havzanın çevresine özellik kazandırırlar.

Balear denizi havzasında 2 000 m izobat eğrisi (eşderinlik eğrisi), Afrika kıyılarına, kuzeyde de Cenova kıyılarına çok yaklaşmıştır.

Bu duruma göre, Balear denizi havzası, Afrika ve Avrupa kıyıları ile Korsika-Sardinya arasında geniş ve derin bir çukur oluşturur(en derin yeri 3 420 m).

Balear havzasının batı kesiminde Afrika ile İspanya arasında kara kütlelerinin birbirine iyice yaklaşmasıyla Akdeniz sona erer.

Burada, Akdeniz ile Atlas okyanusunu birbirine bağlayan Cebelitarık boğazı yer alır.

Boğaz, Akdeniz tarafında Avrupa ve Almina burunları arasında başlar; Atlas okyanusu tarafında Trafalgar ve Spartel burunları arasında sona erer.

Uzunluğu 60 km, en dar yeri yaklaşık 15 km olan Cebelitarık boğazının tabanı oldukça engebelidir.

Ama denizaltı topografyasının temelini, doğu-batı doğrultusunda uzanan bir kanal oluşturur.

Kanalın orta bölümünde derinlik daha azdır(350 m dolayında).

Bu bölümün iki yanında derinlikler artarak 500 m’yi biraz geçer.

Akdeniz Tuzluluk Oranı Akarsuları İklimi

Akdeniz’in sularında tuzluluk oranı yüksektir.

Özellikle Doğu Akdeniz, en tuzlu denizler arasında yer alır.

Doğu Akdeniz’in en doğusunda, Kıbrıs’ın güneyinde, Kıbrıs ile Mısır arasındaki kesimde tuzluluk oranı %o 39’u aşar.

Bu tuzluluğun başlıca nedeni, Doğu Akdeniz’e dökülen akarsuların azlığı ve buharlaşmanın fazlalığıdır.

Bu etmenlerin yanı sıra, Akdeniz’in doğu kesiminde, yağış koşulları da batıya oranla elverişsizdir.

Ayrıca, Atlas okyanusundan gelen az tuzlu yüzey suları da doğu ile batı arasındaki tuzluluk farkında önemli rol oynar.

Cebelitarık boğazı yakınlarında, yüzeyde tuzluluk %o 36 dolayındadır.

Ama Balear adalarının doğusuna geçilince, % 138’e yükselir.

Daha doğuda da, yukarda söylendiği gibi tuzluluk oranı %o 39’u aşan kesimlere rastlanır.

Yalnız, Kıbrıs ile Mısır arasında yer alan bu entuzlu kesimde, Nil deltasına yaklaşıldıkça, Nil’in taşıdığı tatlı su nedeniyle, tuzluluk oranı düşer.

Nil’in taşkın dönemlerinde, İsrail ve Lübnan kıyıları açıklarına kadar bunun etkisi görülebilir.

Anadolu kıyılarında Seyhan ve Ceyhan deltaları açıklarında da gene, tatlı suların karışmasıyla tuzluluk azalması görülür.

Ama, Anadolu’nun güney kıyılarında genellikle deniz çok tuzludur.

Akdeniz’in asıl gövdesinde tuzluluk oranı yüksek olmakla birlikte, ona bağlı öteki denizlerde durum değişiktir.

Sözgelimi Adriya denizinde, kuzeye doğru tuzluluk azalarak, Podeltası açıklarında %o 33’e düşer.

Bu denizde ayrıca, Dalmaçya kıyıları boyunca deniz dibindeki tatlı su kaynakları da yüzeye kadar etkilerini göstererek, bazı kesimlerde tuzluluğu %o 18’e kadar düşürürler.

Akdeniz’de sıcaklık koşulları açısından da, tuzlulukta olduğu gibi, batıdan doğuya doğru gidildikçe yüzey sularının ortalama sıcaklığında bir artış görülür.

Şubat ayı ortalama sıcaklığı denizin batı tarafındaki yüzey sularında ortalama 13-14 °C olduğu halde, denizin doğu tarafında bu değer 17 °C’ı biraz geçer.

Ağustos ayındaysa, batı kesiminde ortalama 23 °C dolaylarında olan yüzey suyu sıcaklığı, Doğu Akdeniz’de 25-28 °C dolaylarındadır.

Kış mevsiminde Akdeniz sularının en soğuk olduğu kesim, Cenova körfezidir.

Ayrıca, kara iklimi etkisinde bulunan Adriya denizinde de, kış mevsiminde sular iyice soğumaktadır.

Anadolu’nun Akdeniz kıyılarında |şubat ayında yüzey sularının ortalama sıcaklığı, Fethiye ile Anamur arasında 15 °C daha doğuda 16 °C’tır.

Ağustos ayındaysa sıcaklık batıda 26°C doğuda 28 °C’tır.

Akdeniz’de derinliğe doğru sıcaklık değişmeleri, üst düzeyde 300 metre kalınlığında bir su tabakasında görülür; daha derinlerde sıcaklık 13 °C olarak, yaz ve kış değişmeden kalır.

Akdenizin Gelgit ve Akıntıları

Akdeniz’de gelgit hareketleri önemli değildir.

Genellikle 20-30 cm dolayında yüzey değişmeleri görülür.

Yalnız, kuraldışı bir durum olarak Tunus’un doğusunda 1 m, Gabes körfezinde 2 m dolaylarında düzey değişmelerine raslanır.

Düzey değişmeleri Doğu Akdeniz’de Port Sait dolaylarında ve Beyrut’ta 40 cm, daha kuzeyde, Trablus kıyılarında 50 cm kadardır.

Anadolu’nun güney kıyılarında da aşağı-yukarı bu değerlerde düzey değişmeleri görülebilir.

Akdeniz’deki akıntı sistemi oldukça yalındır.

Gerek Batı Akdeniz’in, gerek Doğu Akdeniz’in güney kıyılarını izleyerek doğuya doğru giden büyük bir yüzey akıntısı vardır.

Bu akıntıdan Cezayir açıklarında ayrılan bir kol, kuzeye yönelerek, Fransa kıyılarına kadar uzanır.

Güney akıntısından Tunus açıklarında da bir kol ayrılıp, Sicilya adasının kuzeyinden Batı İtalya kıyılarına geçer ve kıyıların biçimine uygun olarak Cenova ve Lion körfezlerinin güneyinden İspanya kıyılarına ulaşır.

Sonra Cebelitarık boğazına yönelmeyerek, Balear adalarının güneyinde asıl akıntıya karışır.

Akdeniz’de Türkiye kıyıları boyunca batıya doğru hareket eden bir akıntı vardır.

Bunun kökeni büyük güney akıntısıdır.

Tunus, Libya ve Mısır kıyılarını izleyerek doğuya giden akıntı, kıyının biçimine uyarak kuzeye döner; İsrail, Lübnan ve Suriye kıyıları boyunca ilerler; Kıbrıs adası ile İskenderun körfezi arasından geçer ve batıya yönelir.

Bu akıntı Ege denizine de girerek, Batı Anadolu kıyıları boyunca Çanakkale boğazına doğru ilerler.

Akdenizin Tarihi

Akdeniz, pek çok halk ve uygarlığın kaynaşmış olduğu bir potadır.

Tarihin en eski iki uygarlığı olan Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları, Akdeniz kıyıları yakınında doğmuştur.

Giritlilerin ilk kayıkları, İ.Ö. 2500 yılına doğru sularında dolaşmaya başlamıştır: Aydınlık gökyüzü ya da birçok barınak sunan girintili çıkıntılı kıyıları nedeniyle, denizciliğin ilk olarak Akdeniz’de ortaya çıktığı sanılmaktadır.

Akdeniz tarihinin ilk dönemi İ.Ö. XXVI. yy’dan İ.Ö. III. yy’a kadar uzanır.

O dönemde Akdeniz kıyılarında birçok denizci devlet birbirini izledi: Giritliler; Fenikeliler; Yunanlılar.

Ticaret daha büyük bir özerkliğe olanak verdiğinden, bu halklar gerçek birer küçük bağımsız devlet olan sitelere bölünmüşlerdi ve tümü denizciydi.

Yön bulma araçları yetersiz olmakla birlikte, düzenli donanmaları (ticaret ve savaş gemileri) vardı.

Filoları hızlı ama dengesiz kadırgalardan oluştuğundan, gemiciler yolculuk sırasında karayı gözden yitirmemek zorundaydılar.

Kıyılarda, depo olarak kullandıkları ticaret acenteleriyle, sürekli yerleştikleri koloniler kurdular.

Fenikeliler ve Yunanlılar, sonunda Akdeniz’i iki büyük etki bölgesine ayırdılar: Fenikeliler Akdeniz’in güneyine, Yunanlılar kuzey kıyılarına ve Karadeniz kıyılarına yerleştiler.

Ortadaki Sicilya, aralarındaki ilişki noktalarından biriydi.

Gerek Fenikeliler, gerek Yunanlılar, o dönemde Akdeniz kıyılarındaki halklar ile mallarını kervanlarla kıyıdaki büyük limanlara gönderen iç bölge halkları arasında maden, tahıl, köle,baharat, şarap, çanak-çömlek ticaretini ellerinde tuttular.

Ama Akdeniz bu halklar için yalnızca bir ticaret yolu olmadı; aynı zamanda da çeşitli etkilerin karıştığı bir bölgeydi.

Özellikle Yunanlılar Akdeniz’in kuzeybatısındaki halkları önemli ölçüde etkilediler.

İ.Ö. III. yy’da Roma çağı başladı.

Bütün helenistik dönem boyunca Batı Akdeniz havzasına egemen olan eski Fenike kolonisi Kartaca’yı yenen Romalılar, 150 yıl içinde Akdeniz kıyılarındaki bütün ülkeleri ele geçirdiler ve Akdeniz’e Mare nostrum (“bizim deniz”) adını verdiler.

Gözüaçık bir deniz güvenlik örgütü, limanların düzenlenmesi, iç bölgelerin donatılması, Roma barışının sonsuz büyüklüğü, Roma İmparatorluğu’nun çeşitli eyaletleri ile en uzak ülkeler (Hindistan, Çin) arasında yoğun ve karmaşık bir ticareti geliştirdi.

Bağdaştırıcı başkent Roma, Akdeniz dünyasında siyaset, yönetim, dil ve din bütünlüğünü sağladı.

Roma’yı örnek alan, kentlerin gelişmesi, Akdeniz’in çevresinde yalnız mal değil, insan ve düşünce değiş-tokuşunu da destekledi.

Roma İmparatorluğu’nu oluşturan ülkelerde hızla yayılan hıristiyanlık, Akdeniz ülkelerinin çoğunda da benimsendi.

Akdeniz tarihinin üçüncü bölümü, İ.S. V. yy’dan XI. yy’a kadar uzanır.

O dönemde Akdeniz dünyasının birliği, kuzeyden Germenlerin ve İslavların güneyden ve doğudan müslümanların akınlarıyla parçalandı.

Akdeniz, kuzeydeki Bizans imparatorluğu ile güneydeki Arap İmparatorluğu arasında yeniden bir rekabet alanı oldu.

Her iki imparatorluk da birbiri ardına Asya, Afrika ve Batı arasında ticaret aracılığı yaptı.

Ayrıca, Akdeniz ülkelerini uygarlaştırıcı rol oynadı.

BizanslIların eski Yunan ve Roma katkılarını ayakta tutmalarına karşılık, Araplar aynı dil, aynı din ve aynı kültür sayesinde Akdeniz’in doğu ve güney kıyılarını İspanya’ya kadar birleştirdiler.

Böylece Asya ve Doğu’nun teknik ve bilimlerini Batı’ya öğrettiler.

Hıristiyan ülkelerin Avrupa’daki müslümanlara saldırıları, Haçlı seferleri ve Bizans’ın gerilemesi, Akdeniz tarihinin XIV. yy’a kadar süren dönemini oluşturdu.

Güney Fransa kıyısındaki limanlar, özellikle de İtalya kıyılarındaki Cenova, Pisa, Napoli ve Amalfi limanları, Akdeniz’in batısında, ticaret tekelini, Venedik de Doğu’yla ticaret tekelini ele geçirdi.

Haçlı seferlerinin sonuçlarından biri, Batılılara iyi tanımadıkları halklarla ve uygarlıklarla ilişki kurdurmak oldu, böylece, kültür alışverişi gelişti; yeni gereksinmeler ve yeni meraklar ortaya çıktı.

XV. yy’da yeni bir dönem başladı.

Akdeniz uygarlıklarının büyük ölçüde etkisinde kalan ve çeşitli katkılarıyla zenginleşen Batı uygarlığı, Kristof Kolomb’un peşinden “dünyayı fethe” koyuldu.

Akdeniz Ekonomisi

Akdeniz’in ekonomik önemi günümüzde hem ticaret, hem turizmden kaynaklanır.

İskenderiye, Cenova, Marsilya gibi bin yıllık kentlerin gelişmesi hala sürmektedir.

Akdeniz kıyısındaki ülkeler, dünya filosunun yüzde 14’ünü ellerinde tutmaktadır; uluslararası denizticaretinin 1/7’si de Akdeniz’den yapılmaktadır.

Eski baharat yolu, günümüzde petrol yolu olmuştur.

Marsilya yılda 100 milyon ton trafikle Fransa ve Akdeniz’in başlıca limanıdır.

Güneyde ve doğuda petrol gönderen limanlarda ve Batı Avrupa’da petrolün alındığı merkezlerde, rafineriler kurulmuştur.

Kıyılarda kurulan demir-çelik fabrikaları (Taranto ve Fas’taki gibi), denizden gelen taşımacılık ekonomisinden yararlanır.

Kumsallar da, Avrupa kıyılarını ve adaları, Anadolu’nun Akdeniz Bölgesi kıyılarını, Mısır, Fas, Tunus ve Cezayir kıyılarını dolduran turistlerle doludur.

Kirlenme 

Ama bu gelişme bazı sorunlar da ortaya koymaktadır.

Su kirlenmesi Venedik’i ve İtalya’nın birçok kumsalını yaşanmaz kılma yolundadır.

Kent gelişmesi Côte d’Azur’ü bir beton yığınına çevirmiştir.

İtalya’nın güney kıyılarının da sanayileşmesiyle, tarih boyunca pek çok şaire konu olan bu güzel kumsallardan geriye pek az şey kalacaktır.

Deniz kirlenmesi günümüzde, pek çoğu Avrupa kıyılarından gelen kent ve sanayi atıkları yüzünden, Akdeniz’in “ölmesi” tehlikesini gündeme getirmiştir.

Kirlenme ayrıca, pek çok kıyıdan denize girmenin yasaklanmasına yolaçarak, turizme büyük bir darbe vurmuştur.

Akdeniz’de kirlenmeyi denetim altına almak için çeşitli uluslararası çabalar başlatılmıştır; ama henüz emekleme aşamasındadır ve Akdeniz’in “son”a doğru yürüyüşü, gün geçtikçe hızlanarak sürmektedir.

Bir yanıt yazın