Alabalık Nasıl Yakalanır,Alabalığın Özellikleri | Balık Avı |
Alabalık Hakkında Bilgi,Alabalık Nasıl Yakalanır,Alabalığın diğer balıklarda bulunmayan bir özelliği sırtında, kuyruğuna çok yakın bir yerde büyükçe bir yağ yüzgecinin bulunmasıdır.
Alabalığın özellikleri nelerdir
Bu yağ yüzgeci bütün alabalık familyasında mevcuttur.
Yağ yüzgeci bulunmayan balık alabalık değildir.
Vücuduna oranla büyükçe bir kafası olan alabalığın alt ve üst çenelerinde birer sıra çok keskin dişler yer alır.
Dilinin üstünde ve üst damağında çok küçük ve uçları içeri dönük pütürler vardır.
Bütün bunlardan ayrı balığın gırtlağının orta yerinde gene ucu içeri dönük, sert kıvamda bir dikencik bulunur ki ayıklarken insanın parmağına batarak rahatsız eder.
Yurdumuzda pek çok alabalık yatakları vardır.
Eğer kurallara aykırı avlanmalar olmasa yurdumuz bir alabalık cenneti sayılabilir.
Trakyanın kuzey doğusundaki Istranca ormanlarında pek çok derede alabalık vardır.
Saray Vizesi bu bakımdan çok şanslıdır.
Velika dere, Papuç dere, Aksicim deresi, Sultanbahçe köyü deresi, Çilingoz dereler korunması gereken çok verimli alabalık yataklarıdır.
Kocaelide Yuvacık köyü yakınlarındaki Serin dere, Akyazı çevresindeki dereler, Adapazarını çevreleyen dağlardaki bazı dereler avlanılan yerlerdir.
Bursanın Uludağ göl ve derelerinde, Gemlik ormanlarında, Biga dağlarında ufak fakat çok lezzetli alabalıklar yasalara saygılı amatörleri beklemektedir.
Güney Anadoluda Beydağları, Bolkar dağı, Aladağın yamaçlarındaki derelerle Antalya’nın Manavgat suyunda, Aydınkent, Akseki derelerinde, Konya’nın Hadım ilçesinde, İlgaz dağlarındaki ormanlarda, Kayseri Malatya arasındaki Gürün kazası Pınarbaşı deresi ile Gökpınar gölünde, Sivas’ın Divriği.
Kemaliye arasındaki derelerde, Bingöl ve Tunceli’ndeki bütün derelerde, Kars, Ardahan, Sarıkamış göl ve akarsularında, Doğu Karadeniz’in sahil yaylalarından dökülen derelerinde Hakkari’nin Cilo dağları gölcüklerinde, bir kelime ile yurdumuzun tüm yayla kaynak sularında ve göllerinde alabalık vardır.
Alabalık, klasik şekilde çekirge, solucan ve diğer böceklerle avlanır.
Solucanla çalışıldığı zaman sabahları çok erken. aKşamları da biraz geç avlanmalıdır.
Çok kurnaz olan balık bu saatlerde oltayı farketmez.
Solucanla çalışıldığı zaman suların girdap yaptığı durgun ve gölgelik yerleri seçmelidir.
Yakalanan balık süratle sudan alınmaz ve çırpınmasına meydan verilirse hele kaçırılırsa orada en az yarım saat balık yakalamaya imkan yoktur.
İçgüdü ile balıklar bir zaman için kaybolurlar.
Belki alabalıklar da tehlikeyi yunus balıkları gibi birbirlerine haber verebiliyorlar.
Bilmediğimiz bir işaret sistemleri olabiliyor.
Herhangi bir çırpınma ve gürültüden vesveselenerek bir müddet için bir yerlerde saklanmayı akıl edebiliyorlar.
Alabalıkların, tabiat değişikliklerine karşı da çok hassasiyetleri vardır.
Bir seferinde, bir gün evvel avlandığımız sularda ertesi gün bir tek balık yakalayamamıştık.
Biz sebebini ararken çok şiddetli bir yağmur başladı ve avlandığımız dere çamur gibi akmaya başladı.
Havanın bozup şiddetli bir yağmur’yağacağını çok evvelden bir barometre gibi hisseden balıklar, bulanık sular akıp dere duruluncaya kadar bir yerlere saklanmayı çok iyi akıl edebiliyorlardı.
Sularımızda alabalık bulunan dereler çok büyük akarsular olmadığından avcılık sandaldan veya deniz kıyısından yapıldığı gibi sürdürülemez.
Genellikle yorucu ve güç tarafları vardır.
Avcılık, derelerimizde pek seyrek olan büyük göletlerde şamandıralı olta ile beklenerek, daha ziyade derelerin içinde yukarı doğru çıkılarak yapılır.
Dere içinde yürüyen amatör, yukarı doğru çıkarken rastladıkları küçük göletlerin yukarıdan su dökülen yerlerine mepsl düşürerek balıkları avlarlar.
Meps istenilen yere düşürüldüğü zaman bu küçük aleti hemen döndürebilmelidir.
Suya bir böcek düştü sanan balık dönen mepsi kaparak yakalanır.
Mepsle çalışıldığı zaman, mepsin hareketi yani iyi dönmesi sağlanamadığı zaman, ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın hiç bir balık oltaya atlamaz.
En az yarım saat o bölgeyi terketmek gerekir.haysiyetlerine aykırı görerek yapmazlar.
Alabalığın bulunduğu sular, yüksek rakımlı soğuk ve temiz göllerle, yağmur beklemeyen ve yalnız kaynak sularıyla oluşan derelerdir.
Ne kadar soğuk olursa olsun kıyısında bulunan köyün pisliği akan göllerle, bir köyün içinden veya yanından geçerek bir takım pislikler karışan derelerde alabalık yaşamaz.
Mesela Bolu ormanlarındaki Karaderede alabalık bulunduğu halde Bolu Büyük suyunda yalnız sazan vardır. Zira Karadere ormanlar içinde temizdir.
Bütün bunlara rağmen alabalığın yaşayabileceği suların bazı özellikler taşıması da gerekir.
Balık oksijenli suları çok sever.
Balığı besleyici planktonlar da çok önemlidir.
Alabalıklar, Dağ alası, Göl alası, Deniz alası olmak üzere üçe ayrılır.
Dağ alasına Dere alası da denir.
Bütün balıklar için olduğu gibi Anadolumuzun birçok yerinde alabalığa da güzel isimler yakıştırmışlardı Hemen pek çok yerde alabalığın adı (Mercan) dır.
Bazı kesimlerde (Doktor balık) adını alır.
Bingöl civarındaki ismi ise, ilaçtan kinaye (İllâç balık) tır.
Karadeniz kıyılarında deniz alasına hiç ilgisi olmadığı halde salmon değil de (Somun balığı) derler.
Alabalıkların döllenmesi diğer balıklardan ayrıdır.
Değişik ve maceralıdır.
Ekim ayı başında yumurta bırakmak için sulardan yukarılara, kaynak yerlerine yönelir.
Bu çıkış balık için çok güç koşullar altında olur.
Derelerden yukarı tırmanan balıklar bir çok engellerle karşılaşır.
En ince sulardan süzülür, taşların arasından sıyrılır, setleri atlarlar.
Balıklar için en zor imtihan yolları üzerindeki ufak büyük çavlanları aşmaktır.
Dağ alası (mercan)
Başının üstünden sırtının ortasına kadar koyu yeşil, sırtının ortasından kuyruk üstüne kadar açık yeşil renktedir.
Yanları sarılı yeşil, karnı krem beyazdır.
Kulaklarının üstünden kuyruğuna kadar muntazam hatlar halinde bir sıra ateş kırmızısı, bir sıra çivit mavisi yıldızcıklar sıralanır.
Balık sağ iken bu yıldızların seyrine doyum olmaz, öldükten sonra balığın rengi genellikle bozlaşır, yıldızcıklar biraz solar.
Çok ufak pullu yassıca bir balıktır.
Başı lüfer gibi iri, yanakları ile ensesi etlidir.
Gözleri biraz çıkık ve büyük, gözbebeklerinin etrafı yeşildir.
Kuyruk yüzgeci dahil bütün yüzgeçleri gelişmiştir.
Dağ alalarının çok enteresan özellikleri vardır.
Yumurta bırakma zamanları bulunduğu yerlerden yukarılara, derelerin ilk kademelerine kadar çıkışa geçerler.
Bu yolculuk balıklar için çok meşakkatli olur.
Hayvan, yolunun üstündeki engelleri zıplayarak aşar.
Sulardan fırlayarak bazen bir defada bazen de birkaç kere tekrarladıktan sonra üst kademeye çıkar.
Balığın çıkmaya uğraştığı üst göletler bazen çok yükselttir.
Balık, zıplayarak aşamadığı bu yüksek çavlanların aşağı akan sularının dolusu içine girerek yukarı dikine yüzer.
Öylesine kuyruk vurur ki en sert akan suları bile mağlup eder.
Günlerle sulardan yukarıya tırmanma çabası gösteren balıklar, sakin ve durgun ince suları bulunca yumurtalarını döker, tekrar aşağıya dönerler.
Bir çokları yumurtalarını döktükten sonra yorgunluktan ölürler.
Dişileri takip ederek, bırakılan yumurtaların üzerine spermalarını döken erkek balıklar da bu ölüm halinden kurtulamazlar.
Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra ilkah görmemiş yumurtaları yerler.
Daha sonra çok küçük su böcekleriyle yaşarlar.
Av peşinde koşacak, sinek ve böcek yiyecek hale geldikleri zaman aşağılara, derin ve köpüklü sulara inerler.
Dağ alalan bir çok denizlerimizde çoğunlukla lüfer veya sarıkanat büyüklüğündedir.
Suları bol ve derin olan Erzurum, Kars yayla sularında, Munzur suyunda, bazı krater göllerinde kofana kadar olanları da vardır.
En makbul dağ alaları 4 – 5 tanesi bir kilo gelen balıklardır.
Dağ alaları yurdumuzun bütün yayla sularında bulunur.
Akdeniz kıyılarını çevreleyen sıradağlardan dökülen sularda Karadeniz kıyılarındaki dik yamaçların derelerinde, Orta ve Kuzey Anadolu’nun yüksek kaynak sularında rastlanır.
Yüksek yayla sularının bazılarındaki alabalıkların vücudunda bulunan yıldızcıklardan başka yan taraflarında baştan kuyruğa kadar gökkuşağının yedi rengi görülür.
Bu balığın adı gökkuşağı alabalıktır.
Gökkuşağı alabalık her suda bulunmaz.
Göl alası
Dağ alasının bütün özelliklerini taşır.
Yalnız dağ alasının vücudundaki yıldızcıklar yerine göl alasında mercimek büyüklüğünde, etrafı sarı hareli kahverengi benekler vardır,Suları temiz ve soğuk yüksek rakımlı göllerimizin çoğunda bulunur.
Yosunlu ve çamurlu, dibi batak göllerde katiyen yaşamaz.
Kuzey doğuda Tortum gölü, Balık gölünde, Doğuda Hakkari dağlarındaki buzul göllerde, Bingöldeki bir çok küçük göllerle Nemrut dağındaki krater gölünde, Orta Anadoluda Gökpınar, Aband, Yedigöller, Sünnet gölü ile batı Anadoluda Uludağ buzul göllerinde çok temiz alalar vardır.
Göl alaları yumurta bırakma zamanları gölleri besleyen derelere girerek sığ sulara yumurtlarlar.
Büyükleri genellikle 30 – 40 santim olan göl atalarının daha büyüklerine, 50-60 santim olanlarına da rastlanır.
Deniz alası
Yılın bir çok aylarını denizlerde geçirip yumurta bırakma zamanları, şubat, mart, nisan aylarında tatlısulara giren deniz alaları yalnız Kuzeydoğu anadolu kıyılarımızdan denize dökülen dere ve çaylarımızda bulunur.
Denizden tatlısulara girdikleri zaman 8-10 kilometre ve sular müsait ise daha çok yukarılara çıkarlar.
Bu mevsimde çok bol av veren deniz alalarının bazıları tatlısularda kalarak yılın bütün yaz aylarında avlanma imkanı sağlarlar.
Bu derelerdeki deniz alalan genellikle çok iri hayvanlardır.
Bugüne kadar yakalanan en iri deniz alası 14 kilo 200 gram gelmiştir.
İkizdere’nin üst tarafında Çamlı Hemşin bölgesinde palamut büyüklüğünde, pek çok alabalık yakalanır.
Deniz alalarının vücudundaki benekler burnunun üstünden kuyruk dibine kadar çok sık haldedir.
Diğer alaların bütün özelliklerini taşır.
Alabalık avcılığını ele almadan evvel, bu avcılığın pek kolay olmadığını belirtmek lâzımdır.
Balık, doğası gereği, sarp yerlerde, dar ve derin derelerin gölet yaptığı yerlerde, derelerin üstüne eğilmiş veya bu derelere düşmüş ağaçların kuytuluklarında bulunur.
Buralara ulaşmak, ulaştıktan sonra da çok zor şartlar altında durarak veya yürüyerek meps atmak hüner ister.
Alabalık avlanırken sert, bazen de yosunlu kayalara tırmanılır veya bu kayaların üzerinden atlanır.
Çok kere derenin içinden yürüyerek akıntı yukarı çıkılır.
Dar boğazlara girilir.
Geri dönmek çok zor olduğundan yan yamaçlara tırmanılır.
Bütün bu hareketleri, sessizlik içinde, balığı ürkütmeden ve suda sert hareketler yapmadan başarmak gerekir.
Dağlarda olduğu gibi göllerde de çok kere kıyılardaki yosunluk ve nilüferleri aşmak için kasıklara kadar sulara girmek gerekir.
Bütün bu zorluklara rağmen alabalık avcılığı çok zevklidir ve asil bir spor koludur.
Alabalık av yataklarını açık av yerleri, kapalı av yerleri şeklinde iki türlü ele almamızın yanı sıra bu iki tür av yerlerini dere ve göl av yerleri olarak da düşünebiliriz.
Bütün buralardaki av usul ve takımlarının değişik olması gerekir.
Çay ve derelerimizin hemen pek çoğunun kenarları ağaç, çalı, saz ve kamışlarla kaplıdır.
Açık arazide akan derelerimizle göllerimiz ise aksine çok çıplaktır.
Özellikle alabalık bulunan derelerin pek çoğu sarp yerlerdedir.
Pek çoğunun kıyılarında değil yürümek, çömelecek yer bile bulunmaz.
Esasen alabalığın vahşi tabiatı da böyle yerler arar.
Avcı çok kere avlanabilmek için dere içindeki sığ yerlerden su içinde avlanmak zorundadır.
Alabalık nasıl tutulur
Genellikle ormanlık bölgeler, Bolu ormanları dereleri, Uludağ dereleri, İzmit, Sakarya çevre ormanları dereleri, Trakya’da Istranca orman dereleri ve Anadolu’nun ormanlar İçindeki kıl çük dereleri böyle sarp ve ağaçlı yerlerdir.
Munzur, Manavgat, Aksu, İyidere, İkizdere, Baltacı deresi, Uludere ve daha bir çok akarsularımız çok su veren derelerdir.
Bu suların her yerinde rahatlıkla yemli avcılık mümkündür.
Buralarda, balığı yakalamak için suyun sığ topuk yerlerinden orta yerlere gidip sağa sola meps atarak balığı avlamak gerekir.
Çok akıntılı derelerde, kıyıdan olta atılmaz.
Şiddetli akıntı meps veya yemli oltayı alt tarafta kıyıya getirerek aşağıdaki ağaç köklerine takar. Takım ziyan olur.
Bu zorlukları yenebilmek isteniyorsa kapalı veya açık olsun, bütün sularda başarılı av yapabilmek için makinalı olta şarttır.
Fındık sopası veya dere kamışı ile balık avlamak artık tarihe karışmıştır.
Yemli, meps, kaşık, ne şekilde çalışırsa çalışsın, en çetrefil yerlerde bile bir amatör, makineli olta ile yemini istediği yere düşürüp balığını alabilir.
Kapalı yerlerde avlanma, avcının bulunduğu yerdeki ağaçların müsaadesi nisbetinde kısa kamışla, yemli bedenle yapılır.
Bu tür yerlerde meps atma imkanı yoktur, hemen çalılara takılır.
En iyi araç fındık şamandıralı yemli bedendir.
Kamış uzunluğunun birinci mahzuru, kamış ucunun ağaçlara çarparak balığı kaçırma sebebiyledir.
Üstü açık, suları temiz derelerde mepsle çalışmak daha rahat ve verimlidir.
Meps numarası genellikle, 1 veya 2 dir.
Kamış 1,5-2 metreyi geçmemelidir.
Açık akarsularla göllerde en emin avlanma aracı uzun kamış ve mepsle çalışmaktır.
Meps derin sulara atıldığı zaman derinden gelebilmesi için kamışın ucunu mümkün olduğu kadar suya sokmak gerekir.
Bu tür dere ve göllerde suyun sakin yerlerinde şamandıralı olta da verimlidir.
Dibinin temiz olduğu bilinen yerlerde yemli dip bedeni de yararlıdır.
Yanları çalılık ve ağaçların geçit vermediği derelerde avcı, genellikle dere içinde aşağıdan yukarı yürüyerek avlanmalıdır.
Dere aşağı yürünürse su ayak seslerini aşağı kısma ileterek tehlikeyi balıklara haber verir.
Dere içinde yürürken çok hızlı yürümemek, aşırı ses çıkarmamak, ayakkabılarla taşlara çarpmamak gerekir.
Çarpmadan çıkan tok ses balığı kaçırır.
Çok enteresandır, balık normal suyun gürültüsü ile suni gürültüyü çok çabuk ayırır.
Açık dere ve göl kıyılarında avlanan amatörlerin dikkat edecekleri bir nokta da balığa görünmeden kıyıya sokulmak, avlanma sırasında çok hareket yapmamaktır.
Alabalık bulunduğu yerlerde hareketsiz durur.
Onun da kendine göre kurnazlıkları vardır.
Suyun dibinden dışarıyı görebilen bir hayvandır.
Su yüzüne iniş veya pike yapan böcek ve sinekleri görerek birdenbire fırlar ve kapar.
Bu nedenle balığa görünmeden kıyıya sokulmak çok faydalıdır.
Açık dere veya göl kenarında avlanan amatör, güneşi arkasına aldığı zaman gölgesinin suya düşmesini önleyecek şekilde suya sokulmalı, güneşi karşısına aldığı zaman ise resmi suya aksetmiyecek kadar geride durmalıdır.
Derelerin bazı yerleri ağaçlarla öylesine kapanır ki burası adeta yeşil bir tünel gibidir.
Böyle yerlere girilemediği gibi olta atmaya da imkan yoktur.
Halbuki kuytu yerleri seven iri balıklar da buradadır.
Şamandıralı yemli oltayı böyle bir yerin yakınına atan amatör akıntının yemi buraya götürmesini sağlamalıdır.
Kendini emniyette gören balık yeme atlar ve yakalanır.
Bir çok derelerin dirsek yerleri geniştir ve dönüş istikametine göre iç tarafları sığ, dış dönemeç yerleri derin ve sakindir.
Suların dirsek yaptığı bu tür yerlerde avlanırken sığ taraftan karşı derin tarafa atılan bir olta başarılı avlar sağlar.
Geniş bir yatakta anaforlu, coşkun ve sert akan, çok su veren büyük derelerin kenarlarında avlanmak çok defa mümkün değildir.
Sular, yem veya mepsi hemen aşağılarda kıyıya yaslar.
Bu nedenle amatörün su içindeki sığ topuklardan suyun ortasına kadar yürümesi, kaşık veya mepsini oradan fırlatması gerekir.
Özellikle Karadeniz derelerinde, Munzur suyunda alabalık avlarken sıklıkla bu sistem geçerlidir.
Bu tür suların ortasında yakalanan balığı ya olta kullanarak kıyıya getirmek veya tekrar geri dönmemek için kepçelemek gerekir.
Balık sudan alınacağı zaman amatörün yanında asılı duran bir kepçe de vazgeçilmez bir aksesuvardır.
Sudan çıktığı zaman çok hareketli olan balığı zaptetmeye imkan yoktur.
Kepçelemek gerekir.
Bu suların balıkları iri hayvanlardır.
Kepçe bulunmadığı zaman diğer bir yöntem de dikkatli hareketle balığı yorarken ağır ağır yürüyerek kıyıya sokulmak ve yorulmuş balığı kıyıya atmaktır.
Bu iş biraz avcının maharetine bağlıdır.
Göller, akarsulardan daha rahat olmakla beraber gene de kendine has özellikler taşır.
Genellikle sandal veya botla avlanılır.
Bu tür avlanmada yemli dip bedeni veya şamandıralı olta çok rahat çalışır.
Kıyılardan sandalsız avlanıldığı zaman ise dik kıyıların önündeki temiz sularda, gölün dibi temiz ise dip bedeni iyi çalışır.
Fakat genellikle şamandıralı olta kullanmalıdır.
Bazı göllerin kıyıları yosunluk veya sazlık olduğu zaman amatörün biraz suyun içine girerek yosunları aştıktan sonra avlanması gerekir.
Bu şekilde meps veya oltasını saz ve yosunlara takılmaktan kurtarmış olur.
Tatlısu balıklarına kullanılan yemlerin başında solucan ilk akla gelen yemdir.
Alabalıkta ayrıca sinekten çekirgeye kadar bütün böcekler geçerlidir.
Bütün yemler dip ve şamandıralı oltalarda kullanıldığı halde sineğin görevi su üstü avcılıklardadır.
Göl kıyıları ile derelerin çok durgun olduğu yerlerde sinekle yapılan avcılık zevkli ve verimlidir.
Sinek takımı âdeta su üstü çaparisi gibidir.
Dört beş adet çok ince misinadan yapılmış köstek, bir beden üzerine sıralanır.
Bedenin en ucunda içi yarı yarıya su doldurulmuş, özel yapılmış şamandıra vardır. Şamandıralı olta istenilen yere fırlatılır.
Sinekli olta ile avcılık su ısısının 12 -15 derece olduğu zamanlar ve özellikle sabahın erken saatleri ile akşam üzerleri verimli olur.
Alabalık avcılığında, hemen her zaman ve her yerde makineli olta ve mepsle çalışmak en geçerli usüldür.
En kötü şartlar altında dahi bir amatör makine kullanarak oltasını istediği yere fırlatabilir.
Balık yakalandığı zaman ise en güç yerlerde balığını kıyıya alabilir.
Büyük derelerle göllerde alabalığa kullanılacak meps, üç ile beş numara arasında değişir.
Küçük göletlerle ince derelerde ise sıfır, bir ve iki numaralı mepsler yeterlidir.
Munzur suyu, Manavgat suyu ve Rize derelerinde üç ve dört numara meps yeterlidir.
Ahlat yakınlarındaki Nazik gölde dört numara mepsle 11 kiloluk balık rahatlıkla yakalanmıştır.
1-2 numara meps için makaradaki misina 0.20 olmalı, 3-4 numara meps için en çok 0.25 misina sarılmalıdır.
Zira 1,5-2 gr. bir ağırlığı ancak 0.20 misina istenilen yere fırlatabilir.
Mepsi kullanmak da ayrı bir maharet ister.
Balığın bulunması muhtemel yerlere mepsi fırlatırken yakındaki dal ve dikenlere taktırmamak gerekir.
Bu iş çok tecrübe ile olur.
Bu nedenle daha önceleri açık kırlık yerlerde antrenman yapmak gerekir.
Mepsi suya tatlı düşürmek, balığı ürkütmemek gerekir.
Balıklar bu konuda çok hassastır.
Bunun için meps suya düşeceği anı hesaplayarak makinanın kolunu çevirerek suya düşer düşmez mepsin dönmesi sağlanmalıdır.
Dönen mepsi çırpınan bir böcek zanneden balık aldanarak yakalanır.
Durgun yerlerde çok uzağa atılabilen meps çekilirken misinanın suyun içine dalması sağlanmalı, kamışın ucu suya sokularak çekilmelidir.
Zira, durgun su yüzünde misinanın bırakacağı iz bile balığı ürkütür.
Derin sularda mepsin derinlerden gelip dipteki balıkları alabilmesi için de kamışın ucunu mümkün olduğu kadar suya sokarak çekmek gerekir.
Çok vakit balık mepsi takip ederek de yakalanır.
Meps, su yüzünde yüzen bir yaprak veya dala takıldığı zaman çok ağır çekmeli, balığı ürkütmemelidir.
Özellikle dere üzerine eğilmiş bir ağacın dalını aşan mepsi kurtarmak için sert hareketlerden kaçınmalı, salıncak gibi hareketler yaparak mepsi daldan aşırmaya bakmalıdır.
Yemli avlanmalarda aşırı hareketler, suya taş ve toprak düşürmeler, frapan elbiseler nasıl sakıncalı ise, mepsle avlanmada da yukarıdaki kurallara dikkat etmek o kadar yararlıdır.
Başka ülkelerde bütün balıklar, bu arada alabalık için yapılmış, solucan, tırtıl, çekirge, sinek gibi taklit yemler bulunur.
Bunların pasta halinde özel kokuları da satılır.
Yurdumuzda canlı yemin çeşidinin bolluğu şimdilik suni yemlere ihtiyaç hissettirmemektedir.
Amatörün takım ve giyeceklerinin de avlanmada önemi büyüktür.
Beyaz, sarı, siyah renkli elbiselerle, açık renk kasket veya başlıkla avlanmamalıdır.
Giysiler araziye uygun, haki renkte olmalıdır.
Alışmadığı renkte görüntüler ve aşırı hareketler balığı tedirgin eder, kaçırır.
Balık amatörünün, omuzundan asılacak şekilde bir balık sepeti veya balık çantası olmalıdır.
Yakalanan balığı rahatlıkla sepete atarak boş kalan iki elini başka işlerde kullanabilmelidir.
Ayrıca sepet, balığı bozmaz.
Bir amatör, kıyıdan yukarılara çıkarken engeller aşmak, kayalardan atlamak zorundadır.
Bazı derelerin yanları geçit vermediğinden amatörün su içinde yürümesi gerekir.
Böyle hallerde hafif bir kasık çizmesi çok yararlıdır.
Çok zaman çizme tedariki mümkün olmayınca amatörün ayağındaki pantalon pamuk veya yün değil, sentetik elyaflı olmalıdır.
Sentetik elyaflı kumaş suyu aşağı süzerek ıslanmayı önler.
Kasık çizmesi bulunmadığı veya giyilemediği zamanlar keten ayakkabı veya lastik ayakkabı giymek gerekir.
Deri ayakkabı ıslanıp kuruyunca ikinci defa kullanılamaz.
Diğerleri ise çabuk kurur.
Alabalık avcılığı çok zevkli, fakat yurdumuzdaki derelerin sarplığı sebebiyle o derece meşakkatli bir avcılıktır.
Derelerin yanları genellikle ağaçlık, dikenlik, çalılık olduğundan amatör çok zaman dere boyu su içinde yürüyerek avlanmak zorunda kalır.
Zaten bu balık da su içinde dere yukarı yürünerek avlanırsa verimli olur.
Anadolu’da söylenen (Şalvar ıslanmamış balık tutulmaz) sözü yukarıdaki önerileri ne güzel ifadelendirir.
Alabalığın döllenme zamanı diğer balıkların aksine şubat-mart aylarıdır.
Bu müddet hava şartlarına göre, çok çok bir ay fark eder.
Bu sebeple alabalık avcılığı yasağı 30 nisanda başlar, 1 ekimde son bulur.
Döllenme zamanı gelen dişi balıklar ağır ağır ince sulara doğru tırmanmaya başlarlar.
Deniz alaları kıyı sularına, göl alalan göle su akıtan derelere, dağ alalan da bulundukları suların üst kademelerine doğru sokulur veya çıkış yaparlar.
Sulardan yukarı bu tırmanış çok yorucu olur.
Analık iç güdüsü ile en son sularda yumurtalarını bırakan dişi balık dayanamaz, çoğunlukla ölür.
Dişileri erkek alalar takip eder.
Erkek alaların bu devrede renkleri çok parlak olur.
Alt çeneleri üst çenenin üstüne doğru döner, ters bir papağan gagasını andırır.
Erkek balığın spermesinin değdiği yumurtalar en geç bir hafta sonra balık olurlar.
İlkbaharın erittiği kar suları ile beraber aşağılara doğru iniş başlar.
Alabalık bütün tatlısu balıklarının aksine kılçıksızdır.
Ana kılçıkla göğüs yaka kılçıklarından başka balıkta kılçık yoktur.
Göğüs yaka kılçıkları da ana kılçıktan ayrılmaz.