Avar Türkleri Hakkında Bilgi, Avar Türkleri Kimlerdir?, Avar Türkleri Özellikleri, Avar Türkleri Tarihi, Avar Türklerinde Sanat,Avar Türkleri Kimdir Çok eski tarihi Türk boylarından.
Haklarında geniş ve kesin bir bilgiye sahip değiliz.
Bununla birlikte, türk tarihçiliğinin ilk başlangıç çağlarında, türk dünyasına ve halklarına ait, nispeten sağlam sayılabilecek bilgiye çin, yunan ve süryani kaynaklarında rastlanmaktadır.
Avar Türkleri Tarihi
Siyasi ilişkiler ve tarihi akışlara göre bunlardan birincileri tercihan Orta Asya halklarını söz konusu ettikleri halde, İkincileri aksine Avrupa memleketlerine inmiş ve kendileri ile siyasi ve İktisadî ilişkiler kurmuş türk halk ve boylarından söz etmeyi tercih etmişlerdir.
Buna göre de, daha eski göçebe hayat seviyesindeki Avar Türkleri, giriştikleri çeşitli siyasî ve İktisadî münasebetler dolayısıyla, tarihi kaynaklar tarafından farklı etnik adlar altında gösterilmişlerdir.
Buna başlıca sebep, Orta Asya türk halklarının ve devletlerinin hiç de yabancısı sayılmayan komşu Çin devleti tarihçileri tarafından, kendilerinden sayılmayan kavimleri, kültür farkları ve dış görünüşe göre adlandırma geleneği olmuştur.
Bu adlandırmalar içerisinde, dikkati çeken Avar Türklerine verilen Saçören türk kavim adı olmuştur.
Bu ad, aynen çin kaynaklarındakinin Türkçemize çevrilmesiyle alınmış ve bir zamanlar Orta Asya Türklerinden büyük bir kısmına izafe edilmiştir.
Kelimenin Çincedeki karşılığı Sotheu’dur.
Sırf uzun saç taşıma ve onları örgülü hale getirerek kullanma geleneği, yalnız Avar Türklerine mahsus olmamış, Çin’e komşu olan diğer türk kavimleri tarafından da taşındığı, tarihi kaynaklarca doğrulanmıştır.
Buna göre uzun saç taşıma ve örme geleneği, eski Orta Asya türk halkları millî geleneğinden olmuş ve örfçe de korunmuştur.
Konunun aydınlanmasında, Türklerin Çinliler dışında temasa giriştikleri diğer milletler kaynaklarının daha önemli yeri vardır.
Nitekim 558 tarihinde, bir heyet halinde İstanbul’a gelen Avar Türklerini tasvir eden yunan ve süryanî kaynakları, bunların sırf «örgülü saç» taşıdıklarından, oldukça acayip şekil aldıklarını ve görülmesine alışılmamış bu manzarayı seyre bütün İstanbul halkının sokaklara döküldüğünü, oldukça tafsilli bir surette aydınlatmaktadır.
Bununla yetinmeyen süryani vakanüvislerinden efesli ioann (578-582), daha ileri giderek Avar Türklerine bu kavim adının verilmesine başlıca sebep «örgülü saç taşıdıkları» olduğunu belirtmeyi gerekli görmüştür.
Bundan dolayı da süryanî kaynaklan bu adı benimseyerek, Avar Türklerinden söz ederken, bunlara hep «saçlarına göre Avar denilen halk» deyimini kullanmışlardır.
Çin kaynaklarınca Hun, yahut eski Hiungnu birliğinden sayılan Avar halkı, tarih boyunca oynadığı çeşitli roller dolayısıyla, birbirinden farklı adlar altında belirtilmiştir.
Nitekim Süryanîlerce «saçlarına göre Avar denilen halk» diye tanıtılan Avarlar, Göktürk devletiyle olan ilişkilerinden dolayı, çin kaynaklarında Juan-Juan, bazen Jujan, bazen de Apar (Avar) gibi çeşitli adlar taşımışlardır.
Bu suretle, bu tarihî türk halkı, çeşitli etnik adlar altında bir nevi, büyükçe bir halk birliğini temsil etmiştir.
Çin kaynaklarının hun harekâtı içerisinde göstermeğe çalıştığı Avar-Jujanlar, gerçekte devlet kurmuş, çeşitli harplere katılmış, savaşçı bir kavim olmuştur.
Yapısına dahil birçok göçebe halk, kader birliği yaparak, Avarlar idaresi altında birleşmeğe mecbur olmuşlardır.
Bu suretle, çeşitli iç devlet sarsıntılarından kurtulmak amacını güden kimselerle, Avar Türklerinin birleşmesi, tamamıyla yeni bir kuvvetin doğuşunu temin etmişti.
Bu avar kuvveti, Halha’dan Hingan’a kadar uzayan sahada göçebe hayat yaşayarak, askerî harekât hazırlığına başlamışlardır.
Jujan adı altında kurulmuş olan bu «ordu» nun merkezi Hangay’dı.
Basit bir askerî birlik karakterini taşıyan bu «ordu» nun, küçük kıtaları, tayin edilen avar hanları tarafından idare edilmekteydi.
Yeni kurulmuş olan Avar devleti, ordusu kadar ilkelliği muhafaza etmiştir.
Okuyup yazmadan tamamıyla habersizdiler.
Daha fazla bozkır hayatının icaplarını temine çalışmaktaydılar.
Buna göre de tarihî kaynaklardaki bilgiler, Avar halkının ve devletinin gerçek durumunu izahtan çok uzak kalmışlardır.
Jujan hanlığının temel kuvvetini Tölös birliğine giren kavimler teşkil etmektedir.
Avarlar bu kavimlerden gereğince yararlanmaya çalışmışlardır.
Tölös’ler sulhperver ve aynı zamanda emeğiyle geçinmeye çalışırlardı.
Bundan dolayı da Avarlar karşısında âciz bir durumda kalmışlardı.
Bugünkü Altaylar’daki Teleüt Türkleri, bu tarihi türk boyunun bir kalıntısı sayılırlar.
Daha Milâttan önce, tarihi sahneye çıkmış bulunan Jujanlar, birçok aşamadan sonra V. yüzyıllarda, Hingan’dan Altay’a kadar uzayan istepte hâkimiyet kurmuşlardır. «Deüdey» yani «At seğirtirken ok atan» unvanını taşıyan Şelün adlı hükümdarları vardı.
Tölös birliğini idaresi altına aldıktan sonra, İli nehri boyunda yerleşmiş olan Orta Asya Hunları ile savaşa girişmiş, fakat bir türlü tam bir zafer elde edememiştir.
410 Yılında Şelün ölünce, Avar hanlığı kardeşi Hülüy’ün idaresine geçmiştir.
Avar hanlarının en büyük istekleri sınırlarını genişletmek olmuştur.
Nitekim 418-419 yıllarındaki Yüeçilerle Hunlara karşı açılan şiddetli savaşlar sonunda, Jujanlar galip gelmişler, Tarbagata’yı işgal etmişlerdir.
Jujanların bu zaferi, istep halkı için pek kötü sonuçlar vermiştir.
Bu suretle, çeşitli küçük milletler üzerindeki avar hâkimiyeti, 420 tarihlerinde en parlak bir devreye erişmiş sayılırdı.
Bir nevi Büyük istepin hâkimi durumuna gelen Avarlar, bütün askerî kudretlerine rağmen, yine de Avar devletine ve halkına hiç bir müspet şey temin edememiştir.
İç idarenin bozukluğu yanında sükûnet de bir türlü sağlanamıyordu.
Ortalıkta bir de kuvvetli düşmanları Toba-Vey devleti vardı ki, bir türlü Jujanlara rahat vermek istemiyordu.
Bu yüzden devrin avar hanı olan Datan, bu devletin ilerlemesine engel olmağa çalışıyordu.
Nihayet 424’te Datan, atlıları ile Çin’e sokularak imparatorun sayfiyedeki sarayını tahrip ve yağma etmiştir.
Fakat ordusundaki disiplinsizlik yüzünden, ufak bir gösterişten başka bir başarı elde edemeden, seferden dönmek zorunda kalmıştır.
Üstelik 425 tarihinde Tobalar tarafından Gobi ötesine sürülmüşlerdir.
Mücadele bununla kalmamıştır.
430 Yılında Batı Çin’de serbest hareket etme imkânını elde etmek için imparator Tay-u-di, Avarları tamamıyla imha etmek üzere büyük bir orduyla harekete geçmiş, Jujanları darmadağın etmiştir.
Datan’ın oğlu Udi de vergi ödeme mükellefiyeti altına girmekle, bir nevi metbu durumuna düşmüştü.
Udi, fırsat buldukça taarruzlarına devam etmiş, hiç bir sonuç elde edemeden 445 yılında ölmüştür.
Bütün iktidar ve istep hâkimiyeti Toba-Vey devletinin idaresine geçmiştir.
Buna rağmen Jujanlar, sahayı tamamıyla terk etmemişlerdir.
Durmadan çekişen Orta Asya halklarını, kendi menfaatları icabı desteklemiş, iaşelerine yardımda bulunmuşlardır.
Mücadele, daha çok, kırılmış ve mağlup olmuş Jujanların hayatını korumak ve hattâ kurtarmaktı.
Bir aralık Eftalitlere karşı savaşmaktan dahi çekinmemişlerdir.
Elde ettikleri küçük başarı etraflarında yeni yeni kuvvetlerin toplanmasını ve derlenmesini sağlamıştır.
Jujanların bu harekâtı, Çinlileri hiç de memnun etmemekteydi.
Ruhen âsî ve Çin düşmanlarını etraflarında toplamakla sahanın siyasî kaynaşmasını körükleyen Avarlar, pek tabiîdir ki Çin ile hesaplaşmak zorundaydılar.
Zaten Çin, öteden beri tebaası bulunan Avarları, âsi tebaa olarak tanımaktaydı.
Tenkilleri için her türlü kuvvet müdahalesine baş vurmuş, lâkin gereken neticeyi bir türlü elde edememiştir. Zaman zaman Çinlilere karşı mukavemet gösteren Avarlar, bazen ufak da olsa galibiyet elde ederek, prestijlerinin yükselmesini temin etmişlerdir.
Nitekim 516 yıllarındaki bir savaşta Çeuri’u, büyük bir zafer kazanarak Avar iktidarını tekrar kurmayı başarmıştır.
İşte bu sefer ve savaş neticesindedir ki, imparator Vey-Syamindi (518), resmen Jujan-avar hanının heyetini kabul etmiştir.
Bu sayede Jujanlar da ağır bir baskı yükünden kurtulmuşlardır.
Jujanların kabiliyetli önderlerinden sayılan Çeunu, milleti için gerekeni yapmış sayılır.
Eftalitlerle nispeten sağlamca bir barış yaparak, Batıdaki seferlerine nihayet vermiştir.
Hattâ Jujan prensesleriyle eftalit prenslerinin evlenmeleri sayesinde, bir Siyasî ittifak dahi sağlanmıştı.
Doğuda Koralılarla askerî bağlar kurarak Mançu halklarından birini imha etmeyi tasarlamaktaydı.
Ayrıca, öteden beri halli gereken Turfan vahası meselesi de, kesin bir sonuca bağlanmıştır.
Jujanlarla Turfanlılar arasındaki İktisadî temaslar, eskisi gibi devam etmiştir, özellikle ekmek ve kumaş, Avarlar tarafından ithal edilmekteydi.
Avarlara, demirden işlenmiş eşyaları Göktürkler temin etmekteydiler.
Bu suretle Avarlar, tarihî ilişkilerini devam ettirmekte ısrarlı olduklarını göstermişlerdir.
Fakat Jujan ordusu, disiplinli bir askerî güç ve kudret olmaktan uzaktı.
özellikle Buddhacılığın Avarlar arasına girişi ve yerleşmesi, halk arasındaki mevcut çekişmeleri hızlandırmış ve aynı zamanda derinleştirmişti.
Avar hanı bir teşvik olmak üzere, ilk Buddhatılığı kabul edenlerdendi.
Buddhacı rahip ve rahibelerinin iç Avar Türkleri hayatına katılışları, az zaman içerisinde, beklenen sosyal ayrılıkların ortaya çıkmasını göstermekte gecikmedi.
Han ailesi ve ordu içerisindeki birbirine zıt fikirlerin çarpışması, ister istemez, zaten disiplince geri sayılan, Jujan ordusunda, barışılmaz bir durum almıştır.
Sulh ve sükûna muhtaç avar ordusu bu suretle, temelinden sarsılmıştı.
O kadar ki 513 yılında Çin’e gönderilen jujan heyetinin başkanı bir şaman rahibiydi.
Kendisiyle beraber götürdüğü «incilerle süslü putu» Çin imparatoruna sunmuştur.
Böylece ilk defa orta asya milletleri tarihinde bir din adamı, devlet idaresi işine karışmış bulunuyordu.
İç ihtilâfları alevlendiren ve ona sert bir karakter veren diğer âmiller de vardı.
Bunlardan en çok dikkatimizi çekeni, avar ordusu karargâhında Deuhun-divan adlı bir şaman kızın görevli bulunuşudur.
Bu genç kız «kamlama» kudretine sahipti ve hastaları maharetle tedavi etmekteydi.
Bundan dolayı da Çeunu’nun büyük sempatisini kazanmıştı.
Çin kaynakları, bu şaman kızına karşı oldukça kinli ifade kullanmışlardır.
Gerçekte ise, ruhanî bir kuvvet olarak Avarlar sarayında büyük bir nüfuza sahipti. Hattâ devlet idaresi üzerinde baskıda bulunduğu rivayet edilmektedir.
Bundan dolayı bu mümtaz kıza karşı ordu içlerinde bir nevi aleyhtarlık almış yürümüştür.
Düşmanları, Çeunu’nun 520 seferini fırsat bilerek, bu kadını yok etmişlerdir, işin baş teşvikçisi hanın bizzat kendi annesiydi.
Yalnız şaman kadını öldürtmekle yetinilmemiş, seferden dönen oğlunu dahi öldürtmüş; yerine diğer bir oğlu olan Anahuanyu’yu getirtmiştir.
Zamanında Avar devleti tekrar yükselmiştir. Lâkin bu son bir yükselişti.
Durmadan küçük bir askeri kuvvet halindeki avar harekâtı, III-V. yüzyıllarda bazen hücum, bazen.de geri çekilmeden öteye gitmemiştir.
Buna Karşılık, daha 439 yılı Tabaların Hunları yenmeleri ve Hes’in Vey imparatorluğuna eklenmesi hâdisesi, Jujanlar için yeni bir tarihî devre teşkil etmiştir.
Bu tarihte türk soyundan Göktürk devletinin kurucusu Aşina, beşyüz ailenin başçısı olarak, Jujanlara katılmak zorunda kalmıştı.
Aşina’nın maiyetindekiler Altay dağlarının batı eteklerinde yerleşerek Jujanlar için demir çıkarmaktaydılar.
İşte çin kaynakları, bu ilk askerî türk kuvvetine Türk adını vermiştir.
Jujanlar ise bu yeni ortaya çıkmağa başlayan Türklere Türküt demişlerdir.
Aynı ad VI. yüzyıl çin kaynaklarınca da benimsenmiştir.
Göktürk devletiyle Avarlar arasındaki mücadele ve savaşlar, daima yeni türk devleti lehinde olmuştur.
İlk defa Bumın Kağan, bir harp vesilesi bularak Anahuanyu’ya karşı vaziyet almıştır.
Kendisinden kraliçeyle evlenme teklifinde bulunmuştur.
Fakat bozkır geleneğine hiç de uygun olmayan bu teklif karşısında avar hanı, red cevabı vermekle yetinmemiş, ayrıca Göktürk kağanını «kendisinin demir dökücüsü» olduğunu yüzüne vurmuştur.
Karşılığında Bumın Kağan, bozkır halkı arasındaki otoritesini yükseltmek amacıyle çin prensesiyle evlenmiş ve geniş bir savaşa hazırlanarak 552 tarihinde Jujanları tamamıyla mağlup etmiştir.
Bunun üzerine Anahuan intihar etmiştir.
Bunun Kağanın aynı yılın sonlarına doğru ölmesi üzerine yeniden canlanmağa çalışan Avarlar, bir daha talihlerini denemekle beraber, hiç bir sonuç alamamışlardır.
Zaman zaman, sağa sola saldırmak suretiyle, hep kalkınmağa çalıştılarsa da, nihayet 554 tarihindeki bir savaş neticesinde, tamamıyla bozguna uğratıldılar.
Bu savaş Avarlar için son bir fırsattı.
Bunda da başarı gösteremeyince 555 yazında tamamıyla Bozkır sahasına sürülen Avarlar, Göktürkler ve Kidanlar tarafından talan edilmiş oldular.
Göktürk devletinin, bütün Orta Asya bozkırının tek bir hakimi olarak sınırlarını genişletmesi, pek tabiî olarak, birçok büyüklü küçüklü devletin silinmesine yol açmıştır.
Bunların arasında Göktürk hakanının defin merasimine katılan Avar devleti de bulunmakta idi.
Artık Orta Asya türk devletçiliğine, Bizans, Çin ve İran devletleri de karışmış bulunmaktaydı.
Jujanlar, elbette bu yeni siyasî durumdan faydalanmayı ihmal edemezlerdi.
Göktürklerden yedikleri ağır darbelerden kurtulmak için, kendilerine yeni sığınacak yer aramaktaydılar, özellikle istemi Kağan, Avarların bütün istep boyunca dolaştıklarını ve her an kendisine engel olabileceklerini asla unutmamış ve Eftalitleri tasfiye eder etmez, Avarların da imhasına gideceğini açıkça söylemekteydi.
Bundan haberdar olan Avarlar, nihayet Alanların rehberi olan Sarosye baş vurarak, Bizanslılarla yakınlık kurulması yolunu denemişlerdir.
Bu suretle Göktürklerden ayrılan Avarlar talihlerini başka devletlerde aramışlardır.
Avarların Sarosi’ye müracaatları, müspet sonuç vermiştir.
Bu kumandan, Avarların isteği üzerine, İstanbul’a bir heyet göndermiştir.
İtimada değer görülmeyen bu heyet, bizans imparatoru iustinianos tarafından kabul edilmiş, fakat kesin bir sonuç alınamamıştır.
Kısa bir zaman sonra, sıkışık bir durumda bulunan İustinianos, Avarlardan faydalanmak amacıyla, karşı bir heyet göndermiş ve bu yeni bizans heyeti Avarlarla temasa girilerek, Bizans’ın düşmanlarına karşı savaşmalarını sağlamıştır.
Fakat Bizans ile yaptıkları anlaşmaya sadık çalmayan Avarlar, Bizans’ın düşmanları yerine, aksine Bizans’ın müttefiklerine karşı harp açmakla, o kadar da itimada değer olmadıklarını göstermiş bulundular.
Bu fecî harekâtın ilk kurbanları arasında türk Sabirler bulunmaktaydı.
Sabirlerden sonra avar felâketine uğrayanlar yine türk soyundan avarlardı.
Bu suretle 558 tarihli bizans ve avar ınlaşması ters sonuç vermiş oldu.
Bu durumdan Bizans’tan çok düşmanları faydalanmış oldular.
Avarlardan sonra, aşağı yutarı, aynı tarihlerde İstanbul’a Göktürk heyeti de gelmişti.
Bunların Bizans ile olan emasları herhalde Avarların lehine olmasa gerektir.
Avarların İstanbul etrafında ve Balkanlar’da erleşmesi, cesaretlerini artırmakta devam ediyordu.
Bizans ve Balkanlarda durmadan gelişen çeşitli harpler, Avarlar için büyük bir nimet sayılırdı.
Her fırsattan faydalanan avar güçleri, birçok yerde oldukça geniş faliyet göstermekteydi.
Bir aralık justinianos II, kendisini kuvvetli bularak, Avar Türklerine vaat edilen mükâfatları vermeği reddetti.
Buna mukabil 567 tarihlerinde, Avarlar da, Bizans’a yardımda bulunan milletleri yenerek ve onları harp sahnesinden kaldırarak, âdeta Pannonia’nın ve hattâ Merkezî Avrupa’nın mutlak hâkimi kesilmişlerdir.
Avar hanı etrafında çeşitli milletler güçleri toplanmıştı.
Antlar, Kutugurlar, Batı Islavlar, hep avar hanının idaresi altına girmiş idi.
Bundan gururlanan ilk avar hanı Bayan, Bizans’ı tehdide başlamıştır.
Ve sözüne sadık kalarak on binlik bir kutugur ordusunu Bizans’a karsı göndermiş, topraklarını yağma ettirmiştir.
Avarlarm Bizans topraklarına ayak basmalarıyla hasıl olan siyasî durum, Bizans ile iran’ı uyuşmaz bir hale getirmişti.
Avarlar, elbette o zaman için bu iki dev devletin, ihtilâfından faydalanmadan kalamazdı.
Derhal İran ile ittifak yapmışlardır.
Buna karşı ise Göktürk devletiyle Bizans arasında da sıkı bir yakınlaşma olmuştur.
Avarların Balkan yarımadasına yayılmaları, islavlar için, siyasi bir kılavuzluk mahiyetinde olmuştur.
Kendi menfaatları nispetinde bu türk boyundan faydalanmışlardır.
İcabında yer değiştirmeğe mecbur tuttukları gibi, kendi sınırlarının da genişletilmesini başarmışlardır.
Fakat bu İslav harekâtı taktiği, zannedildiği gibi kolay olmamıştır.
Tepmesini çok iyi bilen Avarlar, yerine göre slavları, mücadele dışı etmesini bilir ve ona göre hareket ederlerdi.
Bundan dolayıdır ki, avar-islav mücadelesi, zaman zaman, her iki tarafa da pahalıya mal olmaktaydı.
Avar Türklerinin rus vakanüvisleri tarafından tahkir dolu Obrı kavim adıyla adlandırılmaları, bu tarihî iki kavim mücadelesinin en karakteristik bir örneğidir.
Ayrıca bir de rus edebiyatında, Avarlar aleyhinde ağır bir atasözünün vücuda getirildiği bilinmektedir.
VIII. yüzyıllarda, artık Avar devleti sönmeğe yüz tutmuştu.
Çeşitli avrupa devletlerine karşı açtıkları yersiz ve zamansız harpler, avar dünyasını tamamıyla sarsmıştı.
Fransa, Almanya, İtalya v.b. büyük devletlere karşı açılmış olan mücadele ve savaşlar, Avarları takattan düşürmüştü.
Büyük Karl’ın Avarları topraklarından çıkarıp atması (791-796), Bulgar Türklerinin zaferleri, Avar devletinin son çöküşünü sağlamıştır.
Arta kalan Avarlar ise, bulundukları saha yerli halkları içerisinde erimiştir.
Böylece, avrupa kaynaklarının, yanlış olarak Hun devleti adı verdikleri İkinci Hun devleti, gerçekte ise Avar devleti de dağılmış, arazileri kardeş Bulgar Türklerinin eline geçmiştir.
Avar Türklerinin medeniyetleri hakkında, şimdilik elimizde kesin bilgiler yoktur..
Çeşitli kazılardan elde edilen kültür hatıralarına bakılacak olunursa, bu türk boyu istep halklarından olmasına rağmen, maddî bir medeniyete sahip olmuştur.
Nitekim, Avarların vaktiyle hâkimi bulundukları Karpat dağları eteklerinde yapılan arkeolojik kazılar neticesinde, Avar Türklerine ait kuyumcu âletleriyle, süvari mezarlarının bulunması, bu Türklerin kendilerine göre, yüksek bir varlıkları olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Avar Türklerinde Sanat
Ayrıca, tıpkı Hunlarda olduğu gibi, oldukça ilerlemiş bir askerî sanata sahiptiler.
Efesli tarihçi ioann’a göre, Avarların Bizans’tan aldıkları vergi, altın, gümüş kemer ve eyer nevinden eşyalar olmuştur.
Usta denilecek kabiliyette kuyumcu idiler.
Avar Türkçesini rütbe, unvan, toponomastik unsurlar dışında, karakterize edebilecek, herhangi bir yazılı vesika ele geçmemiştir.
Ancak çin kaynakları, gelenekleri üzerine, daha fazla kuru Avar unvanı, rütbelerini tespitle yetinmişlerdir.
Çin diline uydurulan bu kelimeler arasında özellikle: Tolu, Talan, Apar, Avar, Çuluk, Tohan, Çunu, Kapkan v.b. dikkatimizi çekmektedir.
Yer adlarına gelince: bunlar vaktiyle Avarlarm işgali altında bulunan topraklarda kalanlardan ibarettir.
Avrupa bilginlerince, bugünkü Pylos yer adı, eski eis ton Avarino’dan türeyerek Navarino şehir adına izafe edilmiştir.
Bu suretle Adriatik sahilindeki Navarino şehir adı Avar Türklerinden kalmadır.