Berberiler,Tarihi,Sanatı,Berberi Halkı | Kültür,Tarih,Halklar|
Berberiler Kimdir Kuzey Afrika’ya özgü etnik grup.
Atlas okyanusundan Mısır’daki Siwa Oasis’e ve Akdeniz’den Nijer Nehrine uzanan bir alanda dağıtık olarak yaşarlar.
Tarihsel olarak, Afro-Asya ailesinin Berberi kolunu oluşturan Berberi dillerini konuştular.
Berberi Halkı
Berberilerin hangi ırktan geldikleri konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir.
Bilim adamları tarafından, hami veya sami nesilden oldukları ve Asya’dan geldikleri sanılmaktadır.
Berberiler, arap unsurların da karışması sonucu çok değişiklik geçirmiş, dillerini ve âdetlerini unutmuşlardır.
Ancak çöllerde ve dağlık bölgede yaşayan Berberiler benliklerini koruyabilmişlerdir.
Berberi Tarihi
Berberiler, tarih öncesinden beri Kuzey Afrika’da yaşamaktadırlar.
Nasamonlar, Libya Psyli’ler, Sahra Garamant’ları, Numidialılar, Gaetuli’ler ve eski Afrika Magrıplıları bu grup içinde yer alır.
Bu kabileler dağınık yaşamışlar ve ender olarak teşkilâtlanmış devletler kurmuşlardır.
Magrıp’ın geniş toprakları ve engebeli arazisi, Berberilerin, kimi zaman birbirine düşman olan bağımsız kabileler halinde yasamasına yol açtı.
Bununla birlikte dış tehditler veya bir düşman tecavüzü karşısında bu kabileler, hemen her zaman büyük bir süratle birleşmişler ve şiddetle direnmişlerdir.
Berberilerin sürdürdüğü hayat tarzı bu durumun günümüze kadar devam etmesine sebep oldu.
Ülkeleri, Numidia ve Moritanya kralı Masinisa tarafından birlik haline getirilmişse de bu durum uzun sürmemiştir.
Romalılar bu devletleri eyalet haline getirdiler veya himayeleri altına aldılar, ama ovalara hâkim oldukları halde, Sahra ve Moritanya sınırı yaylalarında yaşayan halka ve dağlılara baş eğdiremediler.
Roma imparatorluğunun nüfuzu azaldıkça, başkaldırma hareketleri kendini gösterdi: Tacfarinas (17-24), Firmus (372-375), Gildon (399) ayaklanmaları ve kabile başkaldırmaları, berberi ırgatların (circoncellion’lar) ayaklanması ve IV. yy.da sert dinî tartışmalarla ortaya çıkan Donatus’çuluk hareketi, Berberilerin bağımsızlık ruhunun belirtilmeleridir.
Bu durum, Vandalların berberi ülkesine yerleşmesini kolaylaştırdı.
Ama onlar da Romalılar gibi, ülkeye tamamen hâkim olamadılar.
Doğu imparatorluğuna karşı direniş (531-642) daha da şiddetli oldu ve Bizans, ancak Tunus’u (Afrika’nın eski eyaleti), birkaç şehri ve önemli yerleri denetiminde tutabildi.
Araplar, Berberilerle VII. yüzyılın ortalarına doğru temasa geçtiler.
Berberîlerin kadın kahramanı Kahina’ya ün kazandıran Avras direnmesine rağmen Arapların yeni hücumları karşısında bu krallık çöktü.
Berberiler, Islâmiyeti kitle halinde kabul ettiler ve arap ordularına katıldılar.
Fakat kısa bir süre sonra büyük bir berberi grubu Hariciliği benimsedi.
740’ta bütün berberi Magrıp ayaklandı; Keyrevan’dan çıkarılan Araplar, ancak 761 yılında Suriyelilerin yardımıyla Berberileri yenilgiye uğratabildiler.
Daha sonraları, Abbasiler Doğu Magrıp’ı fethetmek için kırk yıl savaştılar ve Berberileri yönetimleri altına alarak, bağımsız emirlikler kurdular: Tahart, Tlemsen, Keyrevan, Sicilmâse, Nukûr, Bergavâta ve XI. yüzyılda kurulan Fas emirlikleri.
Ağlebi hanedanı (802-908) ise Abbasilerin hâkimiyetini tanıdı.
Berberilerin Araplara karşı muhalefeti bütün şiddetiyle devam etti ve bunun sonucunda şiîleri desteklediler.
Ketâmalar, dai ebu Abdullah’a yardım ederek Ağlebileri yendiler ve Mehdi Ubeydullah hesabına Fatımi devletinin kurulmasını sağladılar.
Ancak Fatımiler, Berberileri tamamıyla kendilerine bağlayamadılar.
Tâhart emirliğini ortadan kaldırdılar.
Magrıp’ta huzursuzluk başladı.
Zîrî hanedanını kuran berberi Sanhâcalar batıda iktidarı ele aldılar.
Meğrâvalar ile Zenatalar ise Fatımîlere olan kinlerinden Ispanya’daki Emevîlere bağlanarak onlara karşı çıktılar.
XI. Yüzyılın başında Zîrî devleti bölündü.
Magrıp’ın merkezinde Hammâdî emîrliği kuruldu.
Hammâdî emîrleri abbasî halifesini tanıdılar, önce Kala’yı daha sonra da Bicaye’yi başkent yaptılar.
Hilâlîlerin istilâlarından (XI. yy. sonra, dinî bir reform hareketine dayanan iki berberi hanedanı önce Murabıtlar, sonra Muvahhidler büyük imparatorluklar kurdular.
Birincisi Fas’tan Bicaye’ye kadar uzanıyordu, İkincisi bütün Magrıp’ı ve Trablusgarp’ı içine alıyordu.
Murabıt devletini kuran Lemtûna ve Gudâla gibi büyük Sanhaca kabilesinin boyları idiler.
X. Yüzyılda İslâmlığı benimseyen Lemtûnalar önceleri şeklen müslüman olarak kaldılar.
Ancak murabıt Abdullah bin Yasin’in berberi kabilelere yaptığı telkinler sonucunda bu kabileler Sudan zencilerini ve Güney Fas’taki cahil halkı dine dâvet ettiler.
Murabıtlar Sahra’daki göçebe ve çapulcu kabileleri itaat altına aldılar.
Yusuf bin Taşfin zamanında da büyük başarılar kazanıldı.
Murabıt ülkesi Atlas okyanusundan Tunus’a kadar genişledi.
Yusuf bin Taşfin, Müslümanların çağrısı üzerine Ispanya’ya geçti.
Zallaka’da Hıristiyanları yendi (23 ekim 1086) ve onların Ispanya’daki ilerlemelerinin önüne geçti.
Murabıtları XII. yy.ın ortalarında ortadan kaldıran Muvahhidlerin yayıldıkları alan, bütün Magrıp’ı, Trablusgarp’ı, Endülüs ve Balear adalarını içine alıyordu.
Muvahhidler, Yusuf Abdülmümin I (1163-1184) ve Ebu Yusuf Yakub-el-Mansur devrinde en güçlü iktidara sahip oldular.
Çeşitli berberi kabileleri atasındaki anlaşmazlıklar devletin parçalanmasıyla sonuçlandı.
XIII. Yüzyılın ikinci yarısında Muvahhid ortadan kaldırıldı (1269).
Bunların çöküşünden sonra kurulan berberi emîrliklerinden Merinîler XV. yy.a kadar, Abdülvadîler 1554’e kadar, Hafsîler 1574’e kadar hüküm sürebildiler.
XIV. Yüzyılın sonlarında Hafsî ülkesi limanları korsanların daimi sığınakları oldu.
Bundan sonra Berberiler tek bir devlet halinde birleşmeyi başaramadılar.
Ovalarda ve yaylalarda yaşayan Berberiler araplaştılar.
Avras, Kabîlîye ve Rif Berberileri gibi dağınık bölgelerde yasayan bazı gruplar bu değişiklikten kurtulamadılar. Dillerini ve törelerini günümüze kadar korudular.
Berberi Sanatı
Kuzey Afrika şehirlerinde gelişen roma ve islâm sanatının yanı sıra Berberilerin oturduğu köylerde ve dağlarda teknik ve üslûp bakımından ilgi çeken ilkel sanatlar ortaya çıkmıştır ve bu sanatlar, varlığını hâlâ sürdürmektedir.
Yerli maddeleri ilkel araçlarla işleyerek ev eşyası yapmaktan ibaret olan bu faaliyet, halk sanatı özelliğini kaybetmemiştir.
Eski çağlardan bu yana, berberi sanatı, çok az evrim göstermiştir.
Bununla beraber dış etkilere de rastlanmaktadır.
Kadınların şekillendirip boyadıkları toprak vazolar M.Ö. VII. yüzyıldaki kartaca çömlekçilik sanatının ürünlerini hatırlatmaktadır; ağaçtan yapılmış sandıklara ve başka eşyaya Afrika kiliselerinde rastlanan motifler oyulmustur.
Yollu dokumalar (çadırlık ve elbiselik) Suriye bedevilerinin kullandığı kumaşlara benzer; minelerle süslü bazı kadın mücevherleri, Endülüs’te Ortaçağda yapılanları andırır.
Bu benzerlikler, dış etkileri açığa vurmaktadır, islâm arabeskinden çok farklı olarak, berberi dekorasyonu basit bir geometri getirmiştir (üçgenler, eşkenar dörtgenler).
Kullanılan renkler sade ve ahenklidir. Bu, özellikle dokumalarda göze çarpar.