Bereketzade Çeşmesi,Tarihçesi,Kitabesi
Bereketzade Çeşmesi Tarihçesi,Kitabesi ,Bereketzade Çeşmesi Beyoğlu’nda Galata Kulesi’nin yakınındadır.
Bereketzade Çeşmesi Tarihçesi,Kitabesi

Evvelce Bereketzade Hacı Ali Efendi’nin yaptırmış olduğu ‘‘Bereketzade Mescidi” yanında iken 1957 yılında yerinden kaldırılarak Galata Kulesi meydanına nakledildi.
H. 1145/1732’de Baş Defterdar Mehmed Efendi’nin hayratıdır.
Devrinin taş oymacılığını gösteren lale motifli ve geniş saçaklı çeşmenin kitabesi H. 1145/1732 tarihlidir.
Çeşme şimdiki yerine nakledilince 1958 yılında “İstanbul’u Sevenler Derneği” tarafından restore edildi.
Dernek çeşme ile ilgili bir küçük kitap da bastırmıştır ki, bunda şöyle denilmektedir:
“Galata’da Osmanlı Bankası önündeki helezoni ve çirkin merdivenden tırmanarak çıkanlar, bu merdivenin üst başındaki garib ve halkı kozmopolit mahalleye vardığında, orada inci gibi gizlenmiş nefis bir sanat eseri bulacaklarını ummazlar.
Galata Kulesine varmazdan evvel soldaki sokağa sapar iseniz, Saint-Pierre Mektebinin kopuşunun yanı başında susuz bir çeşmenin bir köşeye gömülmüş olduğunu görürsünüz. Zamanın ve hele insanların ne kadar darbesine uğramış!… Buna rağmen baktıkça zarafet ve nezaketini keşfedersiniz.
Bu çeşme Üçüncü Sultan Ahmed’in meşhur çeşmesinin ne eb’âdına ne de ziynetine mâlikdir (yüksekliği takriben 4, eni de 3,75 metrodur); lâkin Bâbıhü-mâyûnun karşısındaki çeşmeden dört sene sonra yapılmış ve o büyük devrin bütün üslûbunu, zevkı-i selimini, letafetini âdetâ hulâsa etmiştir.
Bu çeşmenin târihçesi kitâbeleri üzerindedir.
Tezyinatı çiçeklerden ve meyvelerden alınmış ve bunlara muhayyel şekiller katılmış, yapısı bittiği zaman canlı renklerle boyanmış, boyalar arasına altın yaldızlar konmuş, öyle ki abidenin cebhesi, gökyüzünün altına görünmeyen ellerle gerilmiş nakışlı sırmalı bir kumaş gibidir.
Bugün, ancak yapraklar üzerinde biraz renk kalmış.
Saksı şekillerinde görünen bazı yaldızlı noktalar da muhteşem bir maziyi hatırlatmaktadır.
Çeşmeyi örtmesi gereken çatı veya saçak yok olmuş, yolun kenarında görülen haznesi de yıkılmıştır.
Çeşme mustatil şeklindedir.
Yukarıda bulunan iki pervazdan birincisi pek nazik tezyinattı, altındaki ise stalaktiklidir.
Aynı ziynetler aşağıda ve yan taraflarda da vardır.
İki tarafdaki çiçek saksılarının konuluş ve tertibinde ve kezâ cebhenin üst kısmında meyva ile dolu tabakların resminde bir tenâzur var gibi görünüyorsa da bu şekilleri mermere nakşeden sanatkâr teferruâtda öyle değişiklikler yapmışdır ki, temâşâ edenlere de usanç veren tekerrürlerden, makina, kalıp olmakdan kendisini kurtarmışdır.
İlk anda yekdiğerinin eşiymiş gibi görünen bir çiçek saksısı ile karşısındakinin arasında, çiçeklerle sap ve dallarında, armudlarda, incirlerde benzerlik yokdur; bütün teferruatda bir tenevvû görülür.
Sanatkâr bir çiçeğin tamamı tamamına kopyasını da yapmamışdır.
0 çiçeğin tab-ı aslîsini, hâtırasını ihyâ etmek istemişdir.
Meselâ güllerin yapraklan birer birer yapılmış değildir, zâten çeşmenin cebhesine uzakdan bakanlar için bunun faydası da yoktur.
Fakat bu çiçeğin ve yapraklanma mâhiyeti asliyesi, saplanma istikameti o derece itinâ ile nakş edilmişdir ki, oradan geçen bir çöpçü bile bakınca yanılmaz, “Bunlar güldür!” der.
Çeşmenin üst kısmında içi incir dolu iki tabak vardır, incirler ortalarından yarıkdır.
İncir tabaklanma iki yanında da ayaklı birer yemiş tabağı içinde armudlar vardır.
Yemiş tabaklarının arasındaki boşluklar da çiçeklerle kapatılmışdır.
En aşağıda tekne hizasında, asıl çeşmenin musluğunu taşıyan ayna taşında ve musluğun iki yanında pek güzel iki servi ağacı yapılmışdır, insan kendisinin hakiki servilerin gölgesinde ve çeşmenin çağıltısını işidir gibi sanıyor. “