Dervişlik Nedir,Dervişliğin Esasları | Tarih Bilgileri |
Dervişlik Nedir,Dervişlik’te şeriat hükümlerinin amaç ve anlamının kavranarak eksiksiz uygulanması esas tutulur.
Şeriata dayanmayan veya şeriata aykırı olan dervişlik söz konusu olamaz.
Dervişlik esaslarına göre şeriattan geçilerek tarikat hükümlerine, tarikat yolundan da hakikata ulaşılır.
Dervişlik Geleneği Nedir
Dervişler, tıbbın vücut rahatsızlıklarını yok etmesi gibi, dervişliğin de ruhtaki bozuklukları gidereceğini kabul ederler.
Şeyhin yol göstermesi dervişin hakikat mertebesine ermesine yardımcı olur.
Çeşitli tarikatlardaki aykırılıklar değişik yolları gösterir fakat hepsinin bağlandığı esas birdir.
Teferruatta ortaya çıkan bu ayrılıklara göre bazı tarikatlarda zahitlik ve kanaate önem verilmiş ve tarikat mensupları toplumdan ayrı yaşamaya, yalnızlığa yöneltilmiştir.
Bunlar mal ve mülkten el etek çeker, dünya nimetlerine sırt çevirirler.
Bazı tarikatlarda zühdün esası, malı mülkü terketmek değil mala mülke karşı ilgisiz kalabilmektir.
Bu inançta olan tarikatlarda müritlere mal sahibi olmanın zararı değil faydası dokunacağı düşünülerek servet edinmeye izin verilmiştir.
Sofiler, ilk derviş topluluğu sayılan ashabı kiramın içinde zenginlerin de bulunduğunu kabul ederler.
Dervişliği benimsemiş servet sahibi din büyükleri arasında Abdülkadir Geylâni, Şeyh Sadreddini Konevî, Şeyh Ubeydullahı İhrar v.d. yer alır.
Mevlâna Celâleddin de dervişlik için dünya malı edinilmesini uygun görmüştür.
Tarikatlar arasında dervişlik esasları bakımından görülen bu türlü ayrılıklar, sofiye kitaplarında ve tarikatnamelerde anlatılır.
Dervişliğin Prensipleri
Dervişliğin temel prensiplerine bağlı on iki ana tarikat vardır: Kadiri, Rıfaî, Bedevi, Desuki, Sa’di, Şazili, Halveti, Mevlevi, Bektaşi, Bayramı, Celvetî, Nakşibendi.
Dervişlik başka bir görüş açısından da esma yolu, müsemma yolu diye ikiye ayrılır.
Esma yoluna bağlı tarikatlar «sofî tarikatları» adını alır. Bu tarikatlarda tekke, giyiniş özellikleri, bir vakfa bağlanarak geçimini sağlamak v.d. dervişleri halkın yaşayışından uzaklaştırmıştır.
Dervişliğin bu yolunu benimseyenler az yer içer, sürekli olarak ibadetle uğraşır, belli kurallara göre Tanrının adlarını anarak zikreder.
Müsemma yoluna bağlı olan tarikatlarda ise halkın yaşayışından hiç bir şekilde uzaklaşmamak esası hâkimdir.
Dervişliğin bu koluna bağlı olanlar geçimini vakıflardan değil, çalışarak sağlarlar.
Tanrı’ya riyazatla değil aşk ve cezbeyle ulaşılacağına inanırlar.
Kadiri, Rifai, Yesevi, Halveti, Nakşibendi v.b. esma yolu tarikatlarıdır.
Dervişliğe taç, hırka v.d. işaretlerle bağlanmak istemeyen, vakıftan geçinmeyi reddeden müsamma tarikatları ise Melamîlik, Kalenderilik, Hayderîtik, Bektaşîlik, Mevlevîlik v.b.dir.
Dervişliğin geliştiği müesseseler, tekke (fars. dayanılan yer), dergâh (fars. huzur, büyüklerin mülkü, kapı yanı), hankah (fars. tarikat büyüklerinden birinin şeyh olduğu veya büyük birinin kabri bulunan tekke), zaviye (ar. bucak) adı verilen yerlerdir.
Bu merkezlerin dışında İslâm tarikatlarında gezici dervişlik de yaygındır.
Gezici dervişlikte mal mülk edinmemek ve şehir şehir dolaşarak tarikat inancını yaymak esastır.
Dervişliğin bu çeşidini benimseyenlere uzun yolculuklarından dolayı «guraba, seyyahın» (garipler, gezginler), çok az yemek yedikleri için «cu’iye» (açlar), mal edinmedikleri için «fukara» (yoksullar), kırda bayırda yaşadıkları için «süküftiye» (mağara ehli) adı verilir.
Dervişlik Esasları Tarikat Sırları
Tarikat mensupları dervişliği ana çizgileriyle olgunluk, halka ve kâinata candan bağlanış sayarlar.
Dervişlikte bütün insanlarla hoş geçinmek esastır.
İnsanları hoş gören, Tanrı ile birleşir.
Dervişin benliği bırakması, varlık iddiasından vaz geçmesi gerekir.
Dervişliği benimseyenin gönlü temizdir.
Gönül temizliği padişah servetinden daha değerli bir hazine sayılır.
Yunus Emre, dervişliğin bağlı olduğu esasları şöyle anlatmaktadır:
Bu dervişlik durağı bir acayip durakdur Derviş olan kişiye evvel dirlik gerekdür
Çün erde dirlik ola Hakk ile birlik ola Varluğı elden koyup ere kulluk Kerekdür
Kulluk eyle erene bakup Hakk ı görene Senden haber sorana key miskinlik gerekdür
Miskin olagör bari beni ikilen ırak yürü Gönlünde benlik olan miskinlikden ırakdur
Hak ere benüm dedi varluğın erde kodu Krenlerün himmeti yerden göğe direkdür
Hu derviylik beratın okumadı müftiler Anlar ne bilsün anı bu bir gizli varakdur
iy Yunus bildüm deme artuk eksik söyleme Tut miskinlik eteğin âhır sana gerekdür.
Dervişliğin Adabı
Dervişlikte Kur’an’a ve sünnete uyanlar
a) hadise dayananlar
b) fıkıh yani din hukuku bilginleri
c) sofiler olmak üzere üçe ayrılır.
Bu yollardan sonuncusunu benimseyenler dünya varlığı yerine, yokluk yolunu seçmişlerdir.
Topluluk yerine yalnızlık içinde yaşarlar; tokluktan açlığı, çoktan azı üstün görürler.
Büyüklük ve mevki hırsını yenerler; alçak gönüllü davranırlar.
Dünyayı ve kendilerini sonradan var olmuş sayarak varlıklarını ezelî varlıkta, yani Tanrı’da yok etmeye çalışırlar.
Dervişliğe göre bilgi
a) zahir bilgisi
b) bâtın bilgisi diye ikiye ayrılır.
Bunlardan ilki dünyanın gelip geçici varlıklarını görüp kavramaya yardım eder.
Şeriat emirleri, ibadet v.d. zahir bilgisinin araçlarıdır.
Tanrı’ ya ait gerçeklere varmayı sağlayacak bilgi ise bâtın bilgisidir.
Gönül temizliği, kurtuluş v.d. nitelikler bu yolla elde edilir.
Dervişlikte tasavvuf hal bilgisi, öteki bilgiler ise kaal (söz) bilgisi sayılır.
Bilginin insana benlik duygusu getirdiğini kabul ederek kaal bilgisini tamamen hor görenler de vardır.
Dervişlikte nefsi ıslah etmek, kötü huylardan ve dünya varlıklarından vaz geçmek, Tanrı’nın varlığıyle var olmak esas tutulur.
Bu bakımdan dervişlik
a) Tanrı’yı bilmek
b) Tanrı’nın adlarını, sıfatlarını, işlerini anlamak
c) nefsi ve kötülüklerini idrak etmek
d) vesveseleri, dünyanın karışık işlerini anlayarak onlardan uzak kalmayı hedef tutar.
Dervişlik yoluna girenler sofî, mutasavvıf diye üçe ayrılır.
Bunlardan birincisi kendi varlığından vaz geçerek amacına eren kişi sayılır.
İkincisi sofîliği kabul eden fakat o mertebeye varamamış olan kişidir.
Üçüncüsü ise hareket bakımından ilk ikisinin yolundan giden, fakat onlar gibi olamayan kişidir.
Dervişliğin hedef tuttuğu hal bilgisinin metodu öğrenim değil olgun birisinin, bir mürşidin yoluna uymaktır.
Mürşit adı verilen şeyhe bağlanarak tarikata giren kişiye sâlik (sülük eden) denir.
Şeyh sülûkünü bitirmiş kişidir.
Bir halifeden icazet (diploma) almıştır.
Asıl tarikat büyüğü ise pirdir.
İbadet esasları bakımından dervişlik, musevî dinindeki âbitliğe, hıristiyan dinindeki târiki dünyalığa benzer.
Bu bakımdan hıristiyan manastırları ile müslüman zaviyeleri mukayese edilebilir.
Dervişliğin kökleri Hz. Muhammed zamanına kadar iner.
Medine’de «ashab-ı suffe» adı verilen topluluk Hz. Peygamber’in çevresinde, Mescidi Nebevinin bitişiğindeki bir sundurmanın altında yaşar ve ibadetle meşgul olurdu.
Dervişlik yolunun ilk mensupları sayılan bu topluluktan bazı kimselerin geçimini Hz. Peygamber sağlar, bir kısmına da sahabeden yardım edenler olurdu.
Ashab-ı suffe’nin sundurma suffesinde (alt) barındığı için sofî adını aldığı kabul edilir.
Bunların arasında sonradan ibadetle ilgisi bulunmayan işsiz güçsüz kimseler de katılmış ve sayıları 400’e çıkmıştı.
Halife Ömer zamanında bu topluluk dağıtıldı.
XI. yy.da Küfeli Ebu Hâşim tarafından Remle’de ilk tekke açıldı ve dervişliğin bazı esasları ortaya kondu.
Daha sonra bütün İslâm ülkelerinde tekke, zaviye, asi taneler açıldı. Islâm hükümdarları dervişliği himaye ettiler.
Kölemenler devrinde Mısır’daki dervişliğin himayesi için bir şeyh-ül-meşayihlik meydana getirilmişti.
Selçuklular ve Osmanlılar zamanında Anadolu’da dervişlik bir din kurumu haline geldi.
Bursa’nın alınmasından sonra (1326) Uludağ eteklerinde birçok tekke ve zaviye açıldı.
Eskişehir’de Şeyh Edebali’nin tekkesi Anadolu’daki dervişliğin belli başlı merkezlerindendi.
İstanbul’un alınmasından sonra birtakım kiliseler cami haline getirilirken, bazı kiliseler de tekke olarak kullanılmaya başlandı. Yedikule’deki imrahor tekkesi bunlardan biridir.
ilk devirlerde dervişlik sağlam ahlâk prensipleri kadar canlı bir çalışma hayatına ve sosyal esaslara da bağlı kalmıştır.
Fütüvvet teşkilâtı, meslek sahiplerinin dinî ve tasavvufî sendikaları demek olan lonca’lardan meydana geliyordu.
İslâm ortaçağında fütüvvete bağlı dervişlik, iş esasına bağlı bir dayanışma kurumu idi.
Dervişliğin seyfî (kılıçlı) kolu din uğruna çarpışan dinî askerî teşkilâtı meydana getiriyordu.
Bu yönüyle dervişlik bir din kuruluşu olmakla kalmıyor, çeşitli tarihî olaylar içinde de yer alıyordu:
Anadolu’da Selçuklu devrinin sonlarındaki Babalîler isyanı (1240), Cimri olayı (1278) v.d. dervişlerin rol oynadığı önemli hareketlerdir.
Osmanlı devletinin kurulmasında fütüvvet teşkilâtının geniş payı oldu. Hacı Bektaş Veli, yeniçeri ocağına pir tanındı.
Mahmud II devrinde Yeniçerilik kaldırılarak teşkilâtın bağlı bulunduğu Bektaşî tarikatı şeriat bilginlerinin oyuyla yasaklandı (1826).
Gelişen yeni şartlar içinde dervişliğin durumu sarsıldı.
Dervişlik daha önceki yüzyıllarda bağlı olduğu esaslardan ve ahlâk kurallarından hızla uzaklaştı.
Osmanlı imparatorluğunun son döneminde büsbütün bozuldu.
Cumhuriyet devrinde 677 sayılı «Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Şeddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair kanun un kabulünden (30 kasım 1925) sonra Türkiye’de dervişlik tarihe karıştı, öteki islâm ülkelerinde eski önemini kaybetmiş olmakla birlikte bugün de dervişlik vardır.