Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Tarih

Doğu Türkistan Türkleri | Ansiklopedik Bilgi |

Doğu türkistan türkleri tarihi,Doğu türkistan uygur türkleri,Doğu türkistan kazak türkleri,Doğu Türkistan Türkleri,Bunların en büyükleri Tarım Deryası (2,179 kilometre uzunlukta), İli, İrtiş, Manas, Ulungur, Karaşeher nehirleridir.

Ülkede 100’den fazla göl vardır.

Bunlardan Sayram Gölü deniz seviyesinden 2070 metre yüksekliğinde, 454 kilometre kare büyüklüğünde; Buğda Gölü 1980 metre yüksekliğinde ve 5 kilometre kare büyüklüğündedir.

Dünyanın büyük çöllerinden birisi olan, Taklamakan Çölü de burada bulunmaktadır.

Doğu Türkistan; Batı Türkistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan Cumhuriyetleri ile Pakistan, Hindistan, Keşmir, Tibet, Moğolistan ve Çin ülkelerine komşudur.

Bunun içindir ki, Doğu Türkistan’ın jeopolitik önemi büyüktür.

Bu ülkelerle Doğu Türkistan’ın kara yolu bağlantısını sağlamak çok kolaydır.

Tarihi İpek Yolu’nun önemli bir kısmı da bu bölgede bulunmaktadır.

1- 16. Ve 19. Yüzyıllar Arasındaki Döneme Genel Bir Bakış

16. Yüzyılda bu bölgeye Orta Asya’dan gelenler tarafından Kaşgar ve Yarkent’te bir hanlık oluşturulmuş olup, bu hanlıklar zamanında bölgeye gelen bazı din adamlarının oluşturduğu kuvvetler siyasi otoriteye zamanla karşı çıkmışlar ve iktidarı ellerine geçirmek için gayret göstermişlerdir.

Bunların temsil ettiği güç ve dönem Hocalar dönemi olarak adlandırılmaktadır.

Giydikleri kıyafete bağlı olarak Aktağlık ve Karatağlık olarak ikiye ayrılan hocalardan, Appak Hoca Aktağlıları temsil etmekteydi.

Yarkend hükümdarı İsmail kişisel otoritesini zedelemeye kalktığı için Appak Hoca’yı bölgeden kovmuş, o da bunun üzerine siyasî ve askerî destek aramıştır.

Bu desteği Kalmukları parlak dönemlerine götürmeye çalışan onların hanı Galdan da bulan Appak Hoca Tibet’e Dalay Lama’nın yanına gitmiş ve onun da tasvibi ile Galdan Kaşgarya’yı işgal ederek, İsmail Han’ı esir almış ve İli üzerindeki Kulca’ya sürmüştür(1678-1680).

Galdan, Appak Hoca ve oğlunu Kaşgar ve Yarkend’e vali olarak atamıştır.

Böylece bütün Kaşgarya, Kalmuk hanlarının valisi Hocaların dönemine tanık olmuştur.

Altışehr’in Kalmuklar tarafından istilası (1678)ile başlamış ve bütün Doğu Türkistan’ın Çin istilası ile (1755) sona ermiş olan 77 yıllık bu devreye Hocalar Devri denmektedir.

Bu Çungar krallığına karşı Çin’in harekâtta bulunması ile Çin Doğu Türkistan ile yüzyüze geldi.

Fakat Doğu Türkistan boyunca Çin’in askerî etkisi Turfan havzası ile sınırlıydı.

Bundan dolayı Doğu Türkistan hâlâ Çin ve Çin hanedanının etkisinden uzaktaydı.

Galdan Sering’in’den (öl.1745) sonra, Cungar Krallığı en sonunda dağıldı.

Çin İmparatoru Chien- Lung bu şansı kullanarak Cungar Krallığına karşı saldırıya geçti.

Onun ordusu 1755 yılında Cungarların karargâhlarını ele geçirmek için İli Vadisi’nde ilerlemeye başladı.

Daha sonra bu ilerleyiş genişleyerek Doğu Türkistan’ı da kapsadı.

Bu sırada iki hoca kardeş Burhanettin ve Hoca Cihan Cungar yöneticileri tarafından İli’de gözaltında tutuluyorlardı.

Çinliler bunları Kaşgarya’ya dönmeleri için serbest bıraktılar.

Burhanettin ve Hoca Cihan Doğu Türkistan’da yeniden bağımsız bir hocalar rejimi kurabileceklerini düşünüyorlardı.

Çin yönetimi de onların vasal bir idare oluşturmasına rıza göstermeye niyetliydi.

Bu niyetin kendi çıkarlarına tam anlamıyla karşı olacağını gören Çin yönetimi sudan sebeplerle 1758’de askeri harekâta başladı.

Çin ordusu Hoten, Yarkend ve Kaşgar’a doğru harekâta başladı.

1760 yılında bu iki kardeşi Kaşgar’ın dışına çıkardı..

Batı Kaşgarya da dahil olmak üzere tüm Doğu Türkistan’ı zapt etti.

Çin Hanedanlığı 1760’da Cungar Krallığı’nı tamamen ortadan kadırıp, Çungarlara bağlı bölge olan Doğu Türkistan’ı zapt etmesine rağmen, daha ileri düzeyde bir işgal hareketine girişmedi.

Bununla adeta Çungar Krallığı topraklarıyla yetinir şekilde bir izlenim yarattı.

Sonuç olarak Moğolistan’dan Cungarya’ya kadar olan İç Asya, Doğu Türkistan ve Tibet Çin’in egemenliğine girdi.

Çin hanedanı çok büyük ölçüde Türklerle meskun olan Doğu Türkistan’ın adını Sinkiang (yeni topraklar ya da yeni dominyon) olarak değiştirdi.

Bu çerçevedeki yerel yönetime gelince, Doğu Türkistan’ın Çin tarafından zaptı sırasında Kaşgarlı iki hoca ve onun takipçileri Kaşgarya’nın bazı yerleşim yerlerinde ve Batı Turfan’da egemenlik oluşturmaya gayret ettiler.

Hoca Cihan Çin ordusuna karşı direndi.

Çin hanedanlığı da buna karşı bölgede muhtar bir yönetim kurulmasına rıza göstermedi.

Yeni bir memuriyet sistemi içinde kendilerinin oluşturduğu bir idare tarzı meydana getirdiler.

Bu idareye yerli memurlar atadılar.

Atananlar askeri vali ve meclis üyelerinin gözetimi altında sivil bir yönetim oluşturdular.

Bey, 17. ve 18. yüzyıllarda Kaşgarya’da efendi-reis statüsünü ifade etmek için kullanılırdı.

Çin istilasından sonra çeşitli memuriyet ünvanlarına bey ünvanı da eklendi.

Kaşgar’daki Çin yetkilileri nüfuzlu Doğu Türkistanlıları yerel idareciliğe getirdiler.

En yüksek görevli hakim bey idi.

Onun görevi büyük şehirlerin sivil yönetiminin denetlenmesiydi.

Hakim beyler Kaşgarya’nın 35 şehir ve kasabasına atanmıştı.

Hakim beylerin yönetimi altında daha küçük beyler sıralanıyordu.

Onlar arasında eşik ağa bey, hakim beyin yanında yer alıyordu. başka ana makamlar hazineci, mültezim, köy ağası, yargı memuru, gece güvenlik görevlisi, binbaşı ve yüzbaşı gibi makamlardı.

Bu görevlerin birçoğu Çin egemenliğinden önce de Kaşgarya’da bulunmaktaydı.

Bundan başka bunlara ek olarak erbab, daruga, karavul, nakip gibi görevliler da görülmekteydi Bunun dışında kadı, muhtesib gibi yargı işlerini gerçekleştiren görevliler de bulunmaktaydı.

Kaşgarya’daki Çin idaresi Müslümanlar tarafından hoş karşılanmıyordu.

Çinli görevliler yerel yöneticilerle birleşerek halka baskı yapıyorlardı.

Bunun üzerine halk 1765’de ayaklandı.

Ancak bundan fazla sonuç elde edilemedi.

Zulüm ve baskı devam etti.

1760 yılında Çin askerleri tarafından Kaşgar’dan Fergana’ya sürülen hocaların torunları Hokand Hanlığı’ndan koruma talep ettiler.

Hoca Burhanettin’in oğlu Semerkand’a göç etmişti.

Onun ölümünden sonra oğullarından Cihangir, Kaşgar’ı yeniden ihya etmek için gayret gösterdi.

1820-1825 arasında Cihangir Hoca, Kaşgar sınırına kadar iki kere hücumda bulundu.

1826 Temmuzunda da Cihangir Hoca Hokand hanının da desteğini alarak Kaşgar’ı işgal etti.

Kendisini sultan olarak ilan etti.

Çin askerleri karşı saldırıya geçtiler.

Cihangir Hoca karşı koyamadı ve 1828 yılında Pamir dağlarında yakalanarak ölüm cezasına çarptırıldı.

Cihangir Hoca’nın başarısız olmasının sebebi eskiden beri süregelen hocalar çatışmasıyla, Çin kuvvetlerinin sayısının fazla olmasıdır.

Cihangir Hoca’nın yakınları mücadeleyi sürdürdüler.

Bunlardan Muhammed Yusuf Hoca Kaşgar’ı işgal etti.

Çin Hokand’ın bu işlerde parmağı olduğunu ileri sürerek bu hanlığa karşı ticari ambargo uyguladı.

Bu da Hokand’ı zor duruma soktu.

Bunlara rağmen isyanlar mahallî veya Hokand destekli olarak bir süre daha devam etti.

Daha sonraki devrelerde Yedi Hoca isyanı (1847) ve Velihan Töre İsyanı 1857 yıllarında görülür.

Ancak Çin birlikleri bölgede tekrar hakim duruma gelirler.

Bununla birlikte isyanlar devam eder.

Bu arada Kırgız Sadık Bey bölgeye gelerek kendini Kaşgar hükümdarı olarak ilan eder.

2- Yakup Bey Devleti’nin Kuruluşu ve İkinci Çin İstilası

Kaşgar Yeni Şehir ve Yenihisar kalelerindeki Çin birliği, Kırgız Sadık Beg’in saldırısına direnir.

Sadık Beg bu işi tek başına halledemeyeceğini anlar ve Hokand Hanlığı’ndan yardım ister.

Hokand Hanlığının askeri komutanı Alimkul, Çin’in gücünü zayıflatmak amacıyla Yakup Bey’i, Cihangir Hoca’nın biricik oğlu Büzrük Han Töre ile beraber Ocak I865’te Kaşgar’a gönderir

Yakup Bey’in tam adı Muhammed Yakup Kuşbeyi’dir.

1847’de henüz 27 yaşında iken, kuşbeyi (komutan) olur.Yakup Bey, amacına ulaşmak için bütün gayretini ortaya koyan cesur bir askerdir.

Yakup Bey ve Büzrük Han Töre 50 atlı asker ile Kaşgar’a ulaşırlar,Yakup Bey, Kaşgar halkının desteğine dayanarak, Büzrük Han Töre’yi hanlık tahtına oturtur.

Sadık Beg’i Kaşgar’dan kovar.

Yakup Bey, Yenihisar Yeni Şehir kalesini 40 gün kuşatır.

Sonunda kaleyi ele geçirir.

Bu başarıdan hemen sonra Yarkent ve Hoten’i de ele geçirir

Yakup Bey güneydeki dört şehri ele geçirdikten sonra, 1867’de Aksu, Kuçar, Kurla ve Karaşehir’i de alarak topraklarını genişletir.

1869’da Büzrük Han Töre hacca gönderilme bahanesiyle iktidardan uzaklaştırılır.

Yakup Bey 1870’te Turfan’ı ele geçirir ve Ürümçi’ye asker gönderir.

Kasım sonlarında Urümçi ele geçirilir.

To Ming teslim olur Aksu, Yakup Bey Devleti’nin başkenti olur.

Böylece Yakup Bey, Doğu Türkistan’ı birleştirmiş olur.

Yakup Beyin bundan sonraki hedefi uluslar arası alanda çeşitli diplomatik ilişkiler kurmaktır.

Ruslar’ın, Batı Türkistan’daki Türk devletlerini birer birer işgal ederek Hindistan hududuna yaklaştığı bir devrede, Hindistan hududundaki Doğu Türkistan’da Yakup Bey Devletinin ortaya çıkması, elbette İngilizler için sevindirici bir gelişme olacaktır.

Nitekim, 1868’de ticarî amaçla da olsa, Kaşgar’a gelen P. Shaw’ı Yakup Bey kabul ederek dostluk duygularını belirtir.

Ertesi yıl, 1869’da, Mirza Muhammed Sadi başkanlığında bir ekibi Hindistan valiliğine göndererek onlarla dostluk ilişkileri kurmayı ve ordusu için silah temin etmesini ister.

İngilizler ise, Doğu Türkistan’ın doğal kaynaklarını işletmeyi, ticari ve siyasî nüfuzlarını artırarak icabında bu ülkeyi, Afganistan misali, Rusya ve Çin’e karşı bir tampon devlet olarak kullanmayı düşünürler. başka taraftan İngilizler, Yakup Bey’in Osmanlı Devleti ile ilişkilerini geliştirmesine yardımcı olmayı da teklif ederler.

Bu Yakup Bey’i İngilizlerle dost olmaya yönlendiren ikinci sebeptir.

Yakup Bey’in elçisi Mirza Muhammed Sadi 6 ay Hindistan’da kaldıktan sonra, D. Forsyth’in başkanlığında ve P. Shaw ile Dr. G. Henderson’un da dahil bulunduğu ilk İngiliz elçilik ekibi ile birlikte 1870 baharında Kaşgar’a döner.

Bu İngiliz ekibi, üç aya yakın Kaşgar’da kalır.

Yakup Bey yine bir taraftan Osmanlı padişahı Sultan Abdulaziz Han’ın (1861-1876) yanına fevkalade elçisi Seyit Yakup Han Töre’yi göndererek yardım isteğinde bulunur.

Osmanlı hükümetinin verdiği yardımı götüren elçi, Süveyş üzerinden Hindistan’ın Bombay şehrine ulaşır ve oradan Kaşgar’a döner.

Kendisini halifeye bağlı bir emir olarak ilan eden Yakup Bey, İstanbul’dan gelen subayların da yardımıyla, büyük bir enerji ile ordusunu yetiştirmeye koyulur.

Yakup Bey’in bu hummalı çalışması kısa zamanda sonuç vermeye başlar, fakat, ne yazık ki, bu devlet Yakup Bey’in ölümüne kadar sürer.

Yakup Bey 1878 Mayısında hayata gözlerini kaparken, Çinliler’in öç alma hırsı şiddetle devam eder.

Çin birliklerinin Kaşgar’ı işgal ettikten sonra yaptıkları ilk iş, Yakup Bey’in mezarını bulup, onun cesedini ateşe vermek olur.

Zo Zung Tang komutasındaki Çin birliği, bir yıl sonra, 16 mayıs 1878 yılında Doğu Türkistan’ın tamamını işgal ettiklerini ilan eder.

Bununla Yakup Bey’in 1865-1877 yılları arasında büyük güçlüklerle, anlaşmalarla ve büyük bir beceriklilikle kurmuş ve korumuş olduğu Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı sona erer.

Ülke 1882 yılının sonuna kadar Çin ordusu tarafından idare edilir.

18 Kasım 1884 yılında Çin İmparatorunun bir emriyle bu toprakların adı, Çin’in 19. eyaleti olarak yeni toprak anlamına gelen Sinkiang’a çevrilir.

Osmanlı Türkistan İlişkileri

Türkistan Hanlıkları Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler içinde olmaya özen göstermişlerdir.

Osmanlı Devleti tarafından tanınmış olmak, bu devletler için bir meşruiyet nedeni, iktidarlarını sağlamlaştırma ve komşularına kendilerini kabul ettirme vesilesi olarak kabul ediliyordu.

Bu hanlıklar ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde, Rusya ve İran’ın büyük ölçüde etkisi olmuştur.

Rusya’nın 1552’de Kazan ve 1556’da Astrahan Türk hanlıklarını, 1557’de de Başkurt topraklarının işgali ve Kazak-Kırgız bozkırlarını ele geçirme gayretleri neticesinde, son niyetinin bütün Türkistan’ı işgal etmek olduğu anlaşıldığından, buna karşı hanlıklar, Osmanlı Devleti’ni kendilerine en yakın ve en uygun müttefik olarak görmüşlerdir.

Siyasî dengeler ve ekonomik durum ile Osmanlı-Rus ve Osmanlı-Iran ilişkilerindeki hassasiyet, Osmanlı Devleti’nin bu hanlıkların taleplerine her zaman için yeterli karşılık verememesi sonucunu getirmiştir.

Osmanlı-Rus ve Osmanlı-İran ilişkilerinin gerginleştiği dönemlerde, hanlıkları Rusya’ya ve İran’a karşı harekete geçirme düşüncesiyle Osmanlı Devleti’nden gelen istekler de kimi zaman, aynı sebeplerle gerekli karşılığı görememiştir.

Türkistan hanlıktan ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler, genellikle yukarda belirtildiği gibi, haricî düşmanlara karşı bazı hassas dengeler göz önünde bulundurularak gelişirken, hanlıkların kendi aralarındaki problemler da bitmemiştir.

Rusların Türkistan topraklarına doğru ilerlediği yıllarda, yaklaşan Rus tehlikesine karşı Türk hanlıkları birbirleri ile mücadeleden vazgeçmiyorlardı.

Merv bölgesi konusunda Buhara ile Hîve arasındaki anlaşmazlığın bir türlü halledilememesi; daha sonra ortaya çıkan Buhâra-Hokand rekabetinde Rusların Buhâra’yı destekler bir tavır içine girmelerinden cesaret alan Buhara Hanı Muzafferüddin’in Hokand’ı istilâya kalkışması neticesinde, bu hanlıklar arasında Ruslara karşı birlik ümidi kalmamıştır.

İlk kurulan devletin Buhara Hanlığı olması ve diğerlerinin sonradan ortaya çıkması yüzünden, Buhara Hanlığı komşularına iyi gözle bakmamıştır.

Sonradan kurulan Hîve ve Hokand hanlıkları ise, Buhara Devleti’nin kendilerine bakış tarzını bildiklerinden dolayı kendi varlıklarını meşrulaştırmak için, Osmanlı Devleti’ne kendilerini kabul ettirme çabası içine girmişlerdir.

Buna karşı Osmanlı Devleti’nin ise Buhâra’dan ikiyüz sene sonra kurulmuş olan ve “Deşt-i Kıpçak ve Kazgan-ı Zemîn” diye de adlandırılan Hokand Hanlığı’na önceleri pek sıcak yaklaşmadığı görülmektedir.

Bu hanlığın Buhâra’dan ayrılarak kurulmuş olması sebebiyle Türkistan birliğini bozucu bir özellik göstermesi, kimi zaman Çin ile ittifak etmesi ve hakkındaki bilginin daha çok Buhâralı elçilerden alınmasından dolayı bu şekilde hareket edildiği, ancak Osmanlı-Hokand ilişkilerinin daha sonraki yıllarda düzeldiği görülmektedir.

Bunun sonucu olarak, Hokand ve Hîve hanlıkları ile diplomatik açıdan sıcak ilişkiler kurulmuştur.

Fakat her şeye rağmen Osmanlı Devleti’nin Orta Asya’daki esas muhatabının Buhara Hanlığı olduğunu ifade etmek gerekir.

Buhara Hanı’na “Özbek Hanı” ve “Türkistan ve Turan Hâkimi” denilmesi de bunu göstermektedir.

Türkistan hanlıkları ile süregelen karşılıklı hediyeleşme ve dostluk ilişkileri neticesinde, Osmanlı Devleti bu hanlıklar üzerinde nüfuz sahibi olmuştur.

Nitekim bazı batılı devletler, karşılaştıkları bir takım problemlerin halli için Osmanlı Devleti’nin tavassutunu talep etmişlerdir.

Diğer hanlıklara göre çok kısa ömürlü olan ve 1865 yılında kurularak ancak 15 yıl kadar yaşayabilen Kaşgar Hanlığı ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler çok sıcak geçmiştir.

Osmanlı Devleti istediği halde Türkistan Türklerinin önemli bir bölümüne yardım edememiş olmasını telafi etmek için Kaşgar Hanlığına elini uzatmıştır.

Rusların Orta Asya’daki Türk devletlerini birer birer zaptederek Hindistan sınırına yaklaşması İngilizleri de endişeye düşürmüştü.

Onlar da Kaşgar meselesi ile yakından ilgilendiler.

Yakup Bey de İngilizlerin o an için Osmanlı Devleti ile iyi geçindiklerini bildiklerinden onlardan silah ve donatım malzemesi temin etmeyi planlıyordu.

Yakub Bey ve devletinin yükselişi, başka Orta Asya Müslüman devletlerinin birer birer istilâ edildiği bir devreye rastlaması yönünden ne kadar ehemmiyetli olmuş ise, Osmanlı Devleti’nin Türkistan meseleleri ile doğrudan doğruya ilgilenmesini sağlaması bakımından da o derece önemli bir olay olmuştur.

Yakub Bey Kâşgar’a hâkim olduktan sonra, bir taraftan Ona Asya’yı bir nevi aralarında paylaşıp istilâ etmiş olan Rusya ve İngiltere ile münasebetlerini dostane bir şekilde düzenlemeye ve bir denge unsuru olmaya çalışırken, başka taraftan da kendi nüfuzunu yükseltecek ve devletini destekleyecek olan İslâmın başı, Osmanlı Pâdişâhı Sultan Abdülaziz Han (1861-1876) nezdine fevkalâde elçisi Seyyid Yakub Han Töre’yi göndererek yardım talebinde bulunmuştur.

Orta Asya Müslümanlarının yetiştirdiği büyük diplomatlardan biri olan Seyyid Yakub, kısa adiyle Hoca Töre, Türkistan’daki gelişmeleri ve bu arada Kaşgar devletinin durumu ve İhtiyaçlarını çok iyi bir şekilde Osmanlı hükümeti ileri gelenlerine ve Padişâha anlatarak ülkesi için silâh ve personel yardımı almaya muvaffak olmuştur.

16 Haziran 1873 Çarşamba günü padişahın huzuruna kabul edilen Yakub Han’ın elçisi Seyyid Yakub, ülkesinin dertlerini etraflıca anlatarak bilhassa askerî sahada Osmanlı Devleti’nin yardımını rica etmiştir.

Padişâhın direktifi üzerine hükümet, Yakub Han’ın biat ve elçisinin yardım İçin yaptıkları müracaat görüşülerek kabul edilmiştir.

Böylece Osmanlı Devletinden yardım alan Yakup Bey ölümüne kadar ülkesinde önemli başarılar elde etmiş ancak onun ölümünden sonra ülke Çinlilerin eline geçmiştir.

Osmanlı Devleti ile Türkistan’daki hanlıkların arasındaki ilişkiler yeterli ölçüde gelişme göstermemiş ve bu sebeple de yoğun siyasi ve kültürel bağlar oluşturulamamıştır.

Bunun nedenleri arasında Türkistan Türklerinin aralarında iyi bir diyalog kuramamaları en başta gelenlerinden birisi sayılabilir.

Osmanlı Devleti bu hanlıkların birbirleri ile iyi geçinmelerini istiyor, ancak onlar dışarıya karşı birlik görüntüsü dahi veremiyorlar, ancak birbirleri ile mücadeleleri sırasında zaman zaman biri diğerini şikayet ediyordu.

Bu sebeple Türkistan’ın Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen gibi Türk kökenli kavimleri, birbirleri ile giriştikleri mücadeleler neticesinde zayıf düşmekteydiler.

Çoğunluğu göçebe olan Kazak ve Kırgızların, çağının modern silahları ile donanmış Rus ordusuna dayanmaları zaten mümkün değildi.

Hanlıklar ise, kendilerini yenileyememeleri ve neredeyse ortaçağ düzeyinde bir hayat sürüyor olmaları yüzünden kolaylıkla Rusların eline geçmiştir.

Türkistan’ın yönetimini ele geçiren Ruslar, bu ilkel hayat düzeyini devam ettirecek ve Türk toplumlarının gelişmesini önleyecek tedbirleri de almışlardır.

Nitekim Türk illerinde daha sonra ortaya çıkacak olan “Ceditçi-Kadimci” mücadelesinde, her türlü yeniliğe kapalı olarak eski hayat düzeninin devamını savunan Kadimciler, halkın dini duyguları da istismar edilerek, Ruslar tarafından desteklenmişlerdir.

Bu nedenle Türkistan Türklerine Osmanlı Devleti yardım etme imkanından da mahrum kalıyordu.

Osmanlı Devleti ile Türkistan hanlıktan arasındaki coğrafî uzaklığın da, ilişkilerin düzeyinde etkili olduğu görülmektedir.

Buhara, Rusların işgaline uğramaya başladığı zaman, yardım almak için Osmanlı Devleti’ne müracaat edilmiş fakat Osmanlı Devleti tarafından, mesafenin çok uzak olduğu belirtilerek, Rusya ile mümkün olduğu kadar az zararlı bir antlaşma yapılmasına çalışılması tavsiye edilmiştir.

Rus işgaline uğrayan Hîve Hanlığı’na da benzer tavsiyelerde bulunulmaktan öte bir şey yapılamamıştır.

Benzeri bir durum Buhara ve Harezm taraflarındaki Türkmen kabileleri reisinden gelen mektuba verilen cevapta da görülmektedir.

Türkistan hanlıklarının Rus ve Çin tâbiiyetine girmesinden sonra ilişkiler diplomatik düzeyden ziyade Rus hâkimiyeti altında kalan Müslüman ahâliden haber almak ve onların bazı ihtiyaçlarını karşılamak şekline dönüşmüştür.

Bu doğrultuda Türkistan Müslümanlarının Kur’ân-ı Kerim, alfabe vs. dinî ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanması için çeşitli heyet, araç-gereç ve malzemeler gönderilmiştir.

Bunun dışında bölgeden gelen istekliler, Darülfünun ve Darülmuallimîn’e öğrenci olarak kabul edilmişlerdir.

Bir yanıt yazın