Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Tarih

Düyun-u Umumiye Nedir,Tarihi | Osmanlı Tarihi |

 Düyun-u Umumiye
 Düyun-u Umumiye (ar. düyün, borçlar ve umumiye, genel’den, genel borçlar), Osmanlı imparatorluğu devrinde 24 ağustos 1854’ten başlayarak ödenmesi 25 mayıs 1954’e kadar süren dış borçlanmaların ve bunların tasfiyesi için kurulan teşkilâtın adı.


Düyun-u Umumiye Hakkında Bilgi, Düyun-u Umumiye Tarihi, Duyun-u Umumiye’nin Osmanlı Ekonomisine Etkileri, Osmanlı Borçları ve Duyun-u Umumiye,Düyun-u Umumiye Nedir
 Düyun-u Umumiye (ar. düyün, borçlar ve umumiye, genel’den, genel borçlar), Osmanlı imparatorluğu devrinde 24 ağustos 1854’ten başlayarak ödenmesi 25 mayıs 1954’e kadar süren dış borçlanmaların ve bunların tasfiyesi için kurulan teşkilâtın adı.

Düyun-u Umumiye Tarihi

Osmanlı imparatorluğunun yükselme devrinde başlayan malî dengesizlik belirtileri, XVII. yy. dan sonra, sık sık değişen padişahların cülus bahşişleri, yenilgilerle sonuçlanan savaş giderleri ve rasyonel olmayan bir para siyaseti yüzünden gittikçe yoğunlaşmış, sürekli bütçe açıklarına yol açmıştı.

XIX. yy. da askerî ve İdarî teşkilâtta girişilen yenilik hareketleri ise hâzinenin durumunu daha da ağırlaştırdı.

XVII. yy. da başlayan gerileme döneminde gelir kaynaklarında da hızlı bir azalma başgösterdi.

Malî buhranın giderilmesi bakımından en etkili tedbir, merkeziyetçi vergi usulünün kurulması olabilirdi.

Oysa Osmanlı devleti malî alanda bölgeci, nesnel gelir esasına dayanmaktaydı.

Gülhane Hattı Hümayunu ile başlayan vergi sisteminin merkezîleştirilmesi yolundaki çalışmalar müspet sonuç sağlayamadı.

Çünkü, yürürlükteki vergiler ağır, sanayi gelişmemiş, vergilendirilebilecek tek kesim olan ithalât-ihracat ise 1838 tarihli ticaret antlaşması uyarınca gümrük muafiyeti ile korunmuştu.

Bu sebeplerden dolayı Osmanlı devleti önce iç, daha sonra da dış borçlanma yoluna gitmek zorunda kaldı.

Borçlar önceleri Galata’daki ermeni, yahudi, rum ve tatlısu frengi bankerlerden sağlandı.

Kırım savaşı sırasında Avrupa sermaye piyasalarına da başvuruldu.

Bu arada bütçe açıkları sürekli olarak artmaktaydı.

1844 Yılında pek önemli sayılamayacak bir açıkla kapanan osmanlı bütçesinin 1850’deki açığı 294 280 000 akçeye vardı.

1874 Yılında ise açığın 5 000 000 altına yani devlet gelirinin yüzde 25’ine ulaştığı görülür.

Osmanlı imparatorluğunun birinci dış borçlanması, 24 ağustos 1854 tarihinde Londra’daki Palmer ve Ort. ile Paris’teki Goldschmied ve Ort. firmalarından sağlanan 3 000 000 sterlin ile oldu.

Bu borcun faizi yüzde 6, emisyon oranı yüzde 80’di. Alınan paraya karşılık olarak Mısır vergisinin bir kısmı gösterildiği için buna «Mısır borçlanması» da denir.

Mısır vergisi karşılık gösterilerek yapılan öteki borçlanmalar 1855, 1871, 1877 yıllarında oldu.

5 000 000 Sterlinlik 1858 borçlanmasından sonra 1860 malî yılının bütçesinin 250 000 000 franklık açığını kapatmak üzere, zamanın maliye nazırı Fuad Paşa, İngiltere hükümetine başvurdu.

Ancak, İngiltere:

1. yabancılara Osmanlı devletine ait emlâki satın alma ve kiralama hakkının tanınması;

2. bu emlâki teminat olarak göstermek şartıyla tahvilât emisyonuna gidilmesi;

3. vakıfların ilga edilmesi;

4. osmanlı mâliyesinin kontrolünün milletlerarası bir komisyona tanınması şartlarının yerine getirilmesini istedi.

Osmanlı imparatorluğu’nun malî bağımsızlığını sarsacak nitelikte olan bu şartlar kabul edilmeyerek parisli banker Mirees ile 400 000 000 franklık bir borç anlaşması yapıldı ise de, bankerin tutuklanması üzerine bu sözleşme feshedilmiş oldu.

Abdülaziz zamanında 1862, 1863, 1865 (I. seri genel borçlar), 1869, 1870, 1871, 1872, 1873 (II. seri genel borçlar), 1874 (III. seri genel borçlar) yıllarındaki borçlanmalar büyük oranda saray yapımına, eski borçları ve komisyonları ödemeye ve özellikle emisyona ayrıldı.

Bu paranın ancak küçük bir kısmı gemi alımında ve demiryolu yapımında kullanıldı.

1874’e kadar 15 defa dış borç yapılarak 239 milyon lira ödeme taahhüdüne girişildi.

Hazîneye giren paranın tutarı ise komisyon, faiz v.b. masraflar çıktıktan sonra ancak 127 milyon oldu.

Bu arada batılı devletler, osmanlı mâliyesini kontrol edecek bir teşkilâtın kurulması için Osmanlı devletine baskı yapmağa başladılar.

Nihayet 1863’te Fransız-ingiliz sermayesiyle Bank-ı Osmani kuruldu.

Bu kuruma 30 yıllık bir süre için resmî banknot çıkarmak, devlete dış borç bulmak, borç taksitlerini ödemek gibi imtiyazlar tanındı.

Devletin sarrafı haline gelen bu bankanın kurulması fayda sağlayamadı.

Banka, yatırılan devlet gelirlerine yüzde 2 faiz verdiği halde, devlete borç vereceği zaman diğer bankalara oranla daha ağır şartlar koymaktaydı.

Bu nitelikleri ile Bank-ı Osmanî devlet içinde devlet olan bir kuruluş sayılabilir.

Osmanlı devleti de borçlanmaları hesapsız, plansız kullandığı için bütçesindeki açığı kapatamadığı gibi, bir süre sonra borçlarını ve bunların faizlerini de ödeyemeyecek duruma düştü.

Bunun üzerine 6 ekim 1875 tarihli kararname ve 7-10 ekim 1875 tarihli notalarla Osmanlı hükümeti iç ve diş borçlarının faiz ve amortismanını 5 yıllık bir süre için yarıya indirdi.

Ayrıca, 5 yıllık bir süre içinde her yıl borçlarının yarısını nakden, yarısını da tahvilât olarak ödemeyi taahhüt etti.

«Ramazan kararnameleri» adı ite anılan bu tasarruflar malî alanda olumsuz etkiler yarattı.

Hükümet, «Ramazan kararnamelerinde öngörülen indirimlere rağmen, taahhütlerini yerine getiremedi.

Bunun sonucunda altının fiyatı 235 kuruştan 900 kuruşa çıktı; tahvillerin fiyatları düştü, Credit Ottoman General,

İstanbul bankası, Kambiyo Osmanlı şirketi, Osmanlı bankası (Bank-ı Osmanî) büyük zararlara uğradılar.

Paranın değeri yüzde 400 oranında düştüğü için bütçedeki açık daha da arttı.

Bundan sonra, Avrupa devletleri, vatandaşlarının haklarını güven altına almak için, genellikle malî kontrolü esas tutan çeşitli ödeme planları ileri sürdüler (Hammond projesi, Tocqueville projesi, Lord-Beaconsfield ve sir Strafford projesi, Comptoir d’Escompte de France projesi gibi).

Berlin kongresinde milletlerarası bir kontrol komisyonunun kurulması teklifi de öteki projeler gibi Os-manlı hükümetince reddedildi.

Bununla birlikte 10-22 kasım 1879 kararı ile pul, tütün, içki, ipek, av, tuz resimlerinin gelirleri 10 yıl süre ile galata bankerlerine bırakılarak başına fransız Hamilton Long’un getirildiği «Rüsûm-ı Sitte» idaresi kuruldu.

Ancak, galata bankerlerine tanınan bu imtiyaz, Avrupa devletleri tarafından endişe ile karşılandı.

Bu devletlerin siyasî baskısı üzerine Osmanlı hükümeti özel bir kupon sahibi grubu ile değil, bütün kupon hamilleri ile varılacak bir uzlaşmanın yollarını aramaya başladı.

3 Ekim 1880 tarihli nota ile bütün kupon hamillerinin temsilcileri görüşmeye çağrıldı.

Görüşmelerin sonunda «Rüsûm-i Sitte» kurulu yerine «Düyun ı Umumiyei Osmaniye Varidatı Muhassasa idaresi» kuruldu.

Böylece osmanlı dış borçlarının ödenmesi konusunda tek ve genel bir yol tutulmuş oldu.

Osmanlı hükümeti bu yeni düzenlemeyi 8-20 aralık 1881 (28 muharrem 1299) kararnamesi ile kabul etti.

Kararname ile kupon hamilleri, haklarının yüzde 44’ünden feragat ederlerken, geri kalan alacakları için de daha sağlam teminat elde etmiş oldular.

Alacaklılara bırakılacak ipek ve av vergilerinin bölgeleri genişletildi; ayrıca Doğu Rumeli eyaleti ile, Kıbrıs’ın yıllık gelirleri; Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ’ın ödeyecekleri vergiler karşılık olarak gösterildi.

Böylece hamillere yeni borç üzerinden yüzde 4 gelir sağlandı.

Yirmi iki yıl sonra Osmanlı hükümeti ile hamiller arasında yapılan görüşmeler sonunda yeni bir indirime gidildi.

69 000 000 Sterlin olan borcun itibarî değeri 28 250 000 sterlin olarak kabul edildi.

Böylece hamiller borçlarının yüzde 58’inden feragat etmiş oluyorlardı.

(1-14 Kasım 1903 kararnamesi.) Düyun-u Umumiye idaresi.

Muharrem kararnamesinin kurulmasını öngördüğü «Düyunu Umumiyei Osmaniye Varidatı Muhassasa idaresi» veya kısaca «Düyunı Umumiye idaresi», milletlerarası bir komisyon niteliğinde olmayan, özel yönü ağır basan bir kuruluştur.

Yedi üyeli idarenin merkezi İstanbul’da idi.

İngiliz ve hollandalı kupon hamilleri için 1, fransız, alman, İtalyan, osmanlı ve öncelikli alacaklılar için birer temsilci bulunuyordu, idarenin başkanlığı 5 yıllık bir süre için, İngiliz ve fransız temsilcilerine tanındı.

«Düyun-u Umumiye idaresinin görev ve’ yetkileri; kendisine ayrılmış bulunan gelirleri ajanları aracılığıyla kupon hamilleri hesabına toplamak; yönetim giderlerini indirdikten sonra geriye kalanı, Muharrem kararnamesinin kapsamına giren borçların faiz ve amortismanına ayırmak; idaresine bırakılan gelirleri kullanmak veya başkalarına devretmekti.

Ayrıca, idare, malî yılın başlangıcından iki ay önce, onaylanmak üzere, bütçesini Osmanlı hükümetine sunmak zorundaydı.

Osmanlı hükümetinin idare üzerindeki denetimi ise, toplantılarında danışman olarak bulunan bir komiserle taşrada görevlendirilen müfettişler aracılığıyla gerçekleşiyordu.

Düyunu Umumiye idaresinin hukukî dayanağını teşkil eden Muharrem kararnamesinin bir iç hukuk veya devletler hukuku işlemi olup olmadığı tartışmalı bir konudur.
Bununla birlikte borçların ödenmesini düzenli bir usule bağladığı için, faiz haddinin düşürülmesine rağmen alacaklıların güvenini sağladı.
Diğer taraftan «Düyum Umumiye idaresinin» devlet mâliyesi içinde imtiyazlı ikinci bir maliye niteliğinde olması, Osmanlı imparatorluğunun bağımsızlığını aksatıyordu.
Düyun-u Umumiye idaresinin kuruluşundan sonra da Osmanlı devleti borçlanma yoluna gitti.
Ancak bu dönemdeki borçlanmalardan sağlanan para demiryolu, liman, dok yapımı gibi verimli kesimlere yatırıldı.
II. Meşrutiyet devrinde de 1909, 1910 Söma-Bandırma demiryolu, 1911 Hüdeyda-San’a, 1913 Konya ovası sulama, 1913 doklar, 1914 harp borçlanmaları aktedildi.
Ödemeler, Osmanlı imparatorluğu’nun geçirdiği iç ve dış buhranlar şırasında I914’e kadar düzenle yürütüldü.
Ancak Osmanlı devletinin savaşa girmesiyle İngiliz, fransız, rus, İtalyan ve diğer bazı alacaklılara ödemeler durduruldu.
Bu devrede Düyum Umumiye idaresi İngiliz ve fransız üyeler katılmadan çalıştı.
1920’de ödeme yasağı kaldırılmış olmakla birlikte, Anadolu’da Atatürk’ün önderliğinde kurulan T.B.M.M. hükümeti Düyum Umumiye’ye bırakılan gelirlere elkoydu; böylece ödemeler de tamamen durduruldu. Lozan antlaşmasıyle borçların ödenme şekli, yeniden düzenlendi.
Bu antlaşmaya göre (md. 46). osmanlı borçları, Türkiye ile aşağıda yazılı devletler arasında paylaştırılarak ödenecekti: 1. 1912-1913 balkan savaşları sonunda Osmanlı imparatorluğundan toprak kazanan devletler;
2. Lozan antlaşmasının 12. ve 15. maddelerinde adı geçen adaları alan devletler (Ege adalarını alan Yunanistan ve İtalya);
3. 1 ağustos 1914 tarihinde Osmanlı devleti hâkimiyeti altında iken sonradan Türkiye’nin sınırları dışında kalan Trakya topraklarını alan devlet (md. 46. son); 4. Lozan antlaşması gereğince Osmanlı imparatorluğundan ayrılan Asya topraklarında yeniden kurulan devletler.
Borçların yapıldığı tarihlere göre ise şu esaslar tespit edildi:
1, 17 ekim 1912 tarihinden önceki borçlar ile bunların yıllık taksitleri; 1912-1913 Balkan savaşları sonundaki durum esas alınarak, söz konusu savaşlar sonucu Osmanlı imparatorluğundan toprak kazanan Balkan devletleri ile antlaşmanın 12. ve 15. md. lerinde adı geçen adaları alan devletler arasında paylaşılacaktı.
2. Bu ilk bölüştürmeden sonra Osmanlı devletinin üstünde kalan borçlar ve bunların yıllık taksitlerine, yine Osmanlı devleti tarafından 17 ekim 1912 tarihi ile 1 kasım 1914 tarihleri arasında girişilen borçlar ve bunlara ait yıllık taksitler eklenecek, bu yoldan elde olunan borç tutarı, Türkiye ile aşağıda yazılı devletler arasında paylaştırılacaktı.
a) Asya’da yeni kurulan ve Osmanlı devletinden kendilerine toprak ayrılan devletler.
b) antlaşmanın 46. maddesinin son fıkrasında belirtilen Trakya arazisini alan devlet.
Görüldüğü gibi, Kıbrıs adası antlaşmaya dahil edilmemişti.
Bunun sebebi, bu adanın yıllık kira geliri fazlasının 1855 borçlanmasına ayrılmış olmasıydı.
Mısır ise 1855, 1891 ve 1894 borçlanmalarını yalnız başına ödediği ve bu borçlar Mjsır’ın kendi Düyum Umumiyesine katılmış olduğu için diğer os-manlı borçlarından ayrı tutulmuştur.
Borçların yıllık taksitlerini Düyum Umu: miye idaresi, ana paranın bölüştürülmesini ise Paris’te toplanacak bir komisyon sağlayacaktı.
Ana paranın bölüştürülmesi görüşü, aksi tezi savunan delegelere karşı Türk baş delegesi ismet İnönü’nün direnişi sayesinde kabul edildi.
Böylece Türkiye’nin öteki devletlerin borçlarından sorumlu tutulamayacağını kabul eden 46. md.deki esas, bir defa daha doğrulanmış oldu.

Bir yanıt yazın