Eski Türk Giysileri, Türklerde Giyim Kuşam Kültürü
Eski Türk Giysileri,Orta Asya dönemi Türk giysilerinde ipekli, pamuklu kumaşlar yanında devetüyünden dokunan kumaşlar da kullanılmıştı.
Koyun yünü daha çok keçe yapımında kullanılır ve bundan yalnızca köleler için elbiselik kumaş dokunurdu.
Türklerde Giyim Kuşam Kültürü

Keçe ise çadır ve yaygı dışında kemer, çizme, börk gibi giysileri tamamlayan öğeler için kullanılıyordu.
İki bez arasına pamuk konularak hazırlanan kapitone işlerinden de yelek ve hırka yapımında yararlanılıyordu.
Giysilerde deri ve kürk de önemli bir yer tutuyordu.
Eski Türk Kıyafetleri
Hayvancılıkla geçinen göçebe Türkler deri ya da keçe çizme, mintan, gömlek, kısa bir kaftan ve bunun üzerine takılan kemer; ata binerken rahat edilecek biçimde dikilmiş üst kısmı bol pantolon ya da şalvar, yağmurlu havalarda giyilen bir tür yağmurluk giyerlerdi.
Keçe, tiftik ve ipekli kumaşlardan yapılan börk ise başlık olarak kullanılırdı.
Selçuklu dönemi Türk giysilerinde Orta Asya’daki giyim kuşam geleneğinin etkisi sürmüştür.
İslamiyet’in İran ve Anadolu giysileri üstündeki etkisi bu dönemin belirleyici özelliği olmaktan uzaktır.
Dokumacılığın büyük bir gelişme gösterdiği Selçuklu döneminde giysi yapımında kullanılan değerli kumaşların çeşitliliği dikkati çeker.
Ayrıca giysi türlerinin de sayıca arttığı ve iklime, çevreye göre bazı küçük değişikliklere uğradığı görülür.
Osmanlı’da Giyim Kuşam
Osmanlı dönemi giyim kuşamı başlangıçta eski Türk geleneklerinin etkisini taşısa bile imparatorluk dönemine geçişle birlikte çok yönlü etkilenmeler kendini göstermiştir.
Bu dönem giysileriyle ilgili bilgiler çeşitli müzelerde bulunan örneklerden, Osmanlı ülkesini gezen gezginlerin yapıtlarından, resim ve minyatürlerden çıkarılmaktadır.
Saray, saray çevresi, devlet adamları, din adamları, ordu, esnaf, köylü, göçebe Türkmen, Hıristiyan, Musevi gibi toplum kesimlerinin kendilerine özgü giysileri vardı.
Halkın günlük giyim kuşamı ise bazı geleneksel özellikler taşımakla birlikte genellikle örtünme amacına yönelikti.
Osmanlı döneminde zaman zaman devlet adamlarıyla halkın neler giyeceğini belirleyen düzenlemeler de yapılmıştır.
Bunların ilki Kanuni Sultan Süleyman (1520-66) döneminde gerçekleştirilmiştir.
Bu dönemde erkek giyiminin belli başlı öğeleri başta kavuk, sarık, külah, börk; ayakta çedik, mest, çizme, yemeni; gövdede zıbın ya da mintan, gömlek; belde kuşak; altta iç donu, şalvar, potur; en üstte ise entariden oluşmaktaydı.
Devlet adamları ve hali vakti yerinde kimseler en üste kürklü ve işlemeli kaftan; orta tabaka ve esnaf hırka ya da cüppe, halktan kişiler de cepken ya da yelek giyerlerdi.
Osmanlı Devleti’nin “Duraklama” ve “Gerileme” dönemlerinde giyim kuşamda da göze çarpan karmaşıklık 19. yüzyıla kadar sürdü.
18. yüzyılda ve özellikle Lale Devri’nde görülen gösteriş ve süse düşkünlük, batı giyim kuşamının da etkisiyle 19. yüzyıl başlarına kadar sürdü.
II. Mahmud’un 1820’lerde gerçekleştirdiği yeniliklerden biri de giyim kuşamla ilgiliydi.
Bu dönemde yapılan yenilikler daha çok devlet adamlarıyla varlıklı kimseler üzerinde etkili oldu.
Devlet adamları zorunlu olarak, sarık yerine fes giymeye başladılar.
Pantolon ve setre, şalvar ve entarinin yerini aldı.
Ayakkabı olarak da potin giyilmeye başlandı.
Halkın bir kesimi yer yer bu değişikliklere tepki duy-duysa da İstanbul’da ve öteki büyük kentlerde yeni giysiler benimsendi.
Merkezden uzak kentlerde ve köylerde yaşayan halk ise bu gelişmelerin dışında kaldı ve kendi geleneksel giysilerini kullanmayı sürdürdü.
19. yüzyılda Tanzimat (1839) ve I. Meşrutiyet (1876) dönemlerinde giyim kuşamdaki değişme daha da hızlı oldu.
Osmanlı döneminde kadın giysileri üstüne ayrıntılı bilgi sarayda ve zengin konaklarında giyilenlerle sınırlı kalmıştır.
İlk dönemlerde entari, kaftan, şalvar, kuşak, başörtüsü biçiminde karşımıza çıkan kadın giysilerine 17. yüzyılda ferace ve 19. yüzyılda ise eteklik ve çarşaf eklenmiştir.
Türk giyim kuşamı, 20. yüzyılın ilk yıllarından Cumhuriyet’in ilanına kadar 19. yüzyıldaki hızlı değişimini sürdürmüş; fes dışında batı giysileri yaygınlık kazanmıştır.
Cumhuriyet’in ilanından sonra her alanda görülen yenilikler arasında giyim kuşamdaki değişiklikler önemli bir yer tutmuştur.
1925’te çıkarılan ve Şapka Kanunu diye anılan yasa ile fes ve öteki başlıklar kullanılmaz olmuş, tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla da din adamlarına giyim kuşam konusunda tanınan serbestlik ibadethaneler dışında kaldırılmıştır.
Erkekler pantolon, ceket, gömlek, kravat ve ayakkabı; kadınlar ise çarşaf yerine manto, atkı ya da başörtüsü ile etek ceket giymeye başlamışlardır.
Erkek giysilerinde batı ölçülerine göre değişme daha hızlı olurken özellikle kırsal kesimde kadınlar çarşaf giymeyi sürdürmüştür.
Erkek giyiminde batı giysileri bütünüyle yerleşirken bazı güney ve doğu illerinde şalvar ya da bazı yöresel giysiler giyilmektedir.