Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Tarih

Etrüskler Kimdir,Tarihi,Dili,Sanatı | Tarih Bilgileri |

Etrüsk Dili, Etrüskler Dini, Etrüskler hakkında Bilgi, Etrüskler Sanatı, Etrüskler Tarihi, Etrüsklerin kökeni,Etrüskler Kimdir Etrüskler, lat. Tusci veya Etrusci, etrüskçe Rasena, İtalya’da eski halk. Bugünkü Toscana ve Kuzey Latium bölgelerinde otururlardı.

Etrüskler
 Etrüskler, lat. Tusci veya Etrusci, etrüskçe Rasena, İtalya’da eski halk. Bugünkü Toscana ve Kuzey Latium bölgelerinde otururlardı.

Irk bakımından italiklerden farklı oldukları sanılan ve Hint-Avrupa dil ailesine girmeyen bir dil konuşan Etrüsklerin nereden geldikleri Eskiçağdan beri iki ayrı tezle açıklandı: Etrüsklerin yaşadıkları yerin yerlisi olduklarını savunan tez ve doğudan geldiklerini ileri süren tez.

Herodotos, Etrüsklerin Anadolu’dan İtalya’ya göç tarihi olarak M.ö. IX. yy.gösterir; arkeolojinin de aynı bilgiyi verişi, bü söylentiyi doğrulamaktadır.

Herodotos bir hikâyesinde, Tyrrhenien’lerin Lydia’dan geldiklerini söyler. Lidyalıların açlığın acısını oyunlar icat ederek unutmağa çalıştıkları sürekli bir kıtlık sırasında, kralın oğlu Tyrsenos, arkadaşlarından meydana getirdiği kafileyle birlikte göç etmiş, İtalya kıyılarına yerleşmiştir.

Bazı bilim adamları bu masalı Herodotos’un kıyıda oturan bazı yunanlılardan işittiğini ve Lydia sözünü, sadece bir etimolojiyle izah ettiğini söylerler.

Eskiçağda tekrarlanan ve herkes tarafından bilinen Herodotos’un bu yorumu, ondan sonra gelen yazarlar tarafından da benimsenmiştir. Bu, hiç olmazsa M.ö. V. yy.da ionia’da bu tezin kabul edildiğini gösterir.

Herodotos’dan dört yüzyıl sonra yaşamış olan Halikarnassoslu Dionysios, Herodotos’un yorumunu, Etrüsklerin yerli halktan insanlar olduğunu söyleyen diğer yazarların tezlerine tercih eder.

Çağdaş tarihçilerin bu konudaki görüşleri de ayrı ayrıdır. Bir düşünüşe göre Etrüskler, Ortadoğu Alplerinden geçmek suretiyle, karadan göç etmişlerdir.
Bu görüşe katılanlar da ikiye ayrılır: bir kısmı, Etrüsklerin hint-avrupa kökenli olduğu fikrini savunur (bu tezin savunucuları Niehbur, Müller, Herbig, Latts, Etrüskler ile İtalikler arasında akrabalık bağları olduğunu da öne sürerler).
Diğer bir kısmına göre ise, Etrüskler Lacustre’lerden, Tersamaricoli’lerden, yani Villanova denilen medeniyete kaynaklık eden halklardan gelmedir.
Bu medeniyet, sonuna doğru demir kullanılmışsa da aslında Bronz çağına aittir; meselâ ölüler yakılır. Halbuki italikler eneolıtik kültüre mensuptur (bu tezin savunucuları De Sanctis ve Poreti).
Bir başka görüş, Etrüsklerin Doğu’dan ve denizaşırı bir yoldan geldiklerini savunur (savunucuları Brizio, Ghirardini, Ducati, Körte, Herbig, Von Duhn, Kretschmer, Schachermeyr, Karo).
Anadolu’nun kuzeybatısında yaşadıkları kabul edilen Etrüsicler. dört taraftan baskı altında kalınca, İtalya’ya doğru hareket etmişler ve İtalya’da bir koloni kurmuşlardır, ilk yerleşme yerleri olarak, Populania ve belki de Targuinia veya Caere gösterilir.
İtalya’ya göç iki dalga halinde gerçekleşmiştir, ikinci göç dalgası, İtalya’ya ve özellikle Votulonia’ya, Anadolu’da Frigya ve Midas devrini kapayan ve yeni Lidya devletinin doğuşunu hazırlayan müthiş Kimmer felâketinin artıklarını da getirmiştir.
Etrüsklerin Anadolu’dan göçtüklerine dair öne sürülen deliller şöyle sıralanabilir:
1. Tarihî söylentilere göre, Etrüsklerin yalnız bir kısmı İtalya’ya göçmüş, diğer kısım Ege havzasında kalmıştır.
Tarihî kaynaklarda, Yunanlıların Tyrrhen’ler adını verdikleri bu geride kalan halktan sık sık söz edilir; bunlar daha sonra Lemnos (Limni) adasını zaptetmişlerdir. Hattâ Hıristiyanlık çağında bile Tyrrhen’lerin bir kabilesi, İznik gölü civarında oturmaktadır.
2. Yunanlılar, adı geçen Tyrrhen’ler ile Etrüskleri hiç bir vakit birbirinden ayırmazlar. (Etrüsk adı Tyrrhen adının İtalya’da geçirdiği değişimden meydana gelmiştir.)
3. Tyrrhen’lerin Limni adasında bulunmuş bir anıtındaki dil, Etrüsk diliyle yakından ilgilidir.
4. Etrüsk topluluğunda önemli rol oynayan unsur, büyük aile (soy) veya latince terimiyle gens’ti. Bu çeşit bir ailenin yerleştiği yere o ailenin adı verilir. Meselâ, aile adı olan Ravenna, aynı zamanda yer adıdır.
Yer adının böyle tespit edilişi, sık rastlanan bir hal değildir. Lemnos adasındaki bazı yer adları bu bakımdan dikkat çekicidir.
(Myrina şehri bir Myrina ailesi tarafından kurulmuştur.
Bu aile adının oluşumunda, tipik etrüsk geleneği, yani ina soneki göze çarpar.)
5. Etrüsklerde kadının aile hukukundaki durumu da dikkate değer: ana soyu önem taşır; mezar yazıtlarında çoğu zaman ananın adı babadan önce anılır.. Kadının ailedeki (maderşahî denemese de) bu yeri, bütün Anadolu’da yaygın bir özelliktir; bu sosyal özelliğin asıl kökeni henüz bilinmiyorsa da, Etrüsklerin bu özelliği İtalya’dan değil A-nadolu’dan almış olabilecekleri ihtimali çok kuvvetlidir.
6. Ege denizinde kalan Tyrrhen’lerde kadının bu üstün yeri, Etrüsklere nispetle, daha kuvvetli olarak varlığını korumuştur. Bunun sebebi, bu çevrede kalan Tyrrhen’lerin kökenlerine daha yakın oluşlarına bağlanır.
7. Etrüsk’lerin Anadolu kökenli olduklarını gösteren dil ile ilgili deliller de çoktur.
Yer adı olarak bilinen troia ne eski anadolu dillerinden biriyle, ne de Yunanca ile izah edilebilir.
Halbuki Etrüskçe’de bu kelime (Truia) «labirent» demektir.
Bundan, sözü geçen yere bu adı Etrüsklerin veya onlara akraba bir kavmin vermiş olacağı sonucu çıkarılır.
Etrüsk adı, Eski çağlarda Turrhen ve daha eski zamanlarda Türsen idi; Türsen kelimesinin anlamı «Tursa şehrinden olan kimse»dir ve Tursa, İzmir dolaylarında, Etrüsklerin Anadolu’da hâkim oldukları alanda varlığı bilinen eski bir şehrin adıdır. Bir teze göre, Tursa’yı, ana şehir olarak kabul etmek gerekir.
Mısır kaynaklarında, M.ö. XIII. yy.da Mısır adına ücretli asker olarak savaşan Tursa’lılardan söz edilir.
Bu adın, mısır veya bir anadolu dilinden geldiği öne sürülebilirse de, sözü geçen kaynaklarda Tursa’nın bir coğrafî adı işaret ettiği ayrıca belirtilmektedir.
8. Etrüsk sanatı ve etrüsk kültürünün çeşitli eserleri üzerinde de doğu etkisi açıkça görülür.
Bu benzer noktaların sayısı, arkeolojik kazıların çoğalması oranında artmaktadır.
Anadolu’da görülen ölü gömme gelenekleri ve mezar tarzları Etruria’da da vardır. (Msl. etrafı duvarla çevrili tümülüsler, kümbetli çıkıntılı yahut temelli ve tepeli, tahta sandıklarla ölü gömülen mezarlar [bu usul Özellikle Frigler tarafından benimsenmişti], koridarlar, odalı mezarlar, vazo, kupa ve sepetlerde saklanan yakılmış ölü külleri.) Bu tez, Yunanlıların bu bakımdan aracı bir rol oynamış olabilecekleri iddiasını da reddeder.
Çünkü o devirde Yunanlılar da, büyük Ege göçü sebebiyle darmadağınık bir durumdaydılar;onlar da bu devirde batı komşuları gibi bir düzen kurmaya çalışan yeni ve yarı barbar insanlardı.
Etrüsklerin maden işleme sanatında ve sert maddeler üzerinde oymacılıktaki ustalıklarını da bu arada saymak gerekir.
 Etrüskler

Etrüskler Tarihi

M.ö. IX. yy. başlarında tarihî Etruria’nın birçok merkezlerinde demir medeniyetinin başlamasından sonra arkeolojik kalıntılar sayesinde Etrüsklerin gelişmelerini takip etmek mümkündür.
Etrüskler çeşitli şehir devletleri kurdular; bu şehir devletleri daha geniş devletler meydana getirdiler. Bununla birlikte birleştirici hareketler daima sınırlı kaldı ve Volsinii yakınındaki Hanum Voltumnae’de toplanan on iki halk birliği kutsal bir bağ olmaktan öteye gidemedi.
Bu özellik dış düşmanlara karşı zayıf oluşlarını açıklar.
Başlangıçtaki monarşi idaresi M.ö. V. yy.dan itibaren yerini soylular idaresine bıraktı; bunu demokratik gelişmeler izledi.
Yüksek yöneticiler yazıtlardan anlaşıldığına göre, purthi, zilath, maru’dur (bunların Roma’daki karşılıkları preator, belediye başkanlık divanı üyesi [aedilis], questor). M.Ö. VII. yy.da genişleme devri başlar.
Zaptedilen topraklarda yenilen halk bazen kültür yönünden (Veii’de olduğu gibi) galiplerle kaynaşır; bazen de siyasal boyunduruk altına girer: Faleri, Capena, Roma (M.ö. VI. yy.da Roma üzerindeki geçici egemenlik Tarquinia, Mastarna ve Porsenna geleneklerinde yer etti), Campania (özellikle, Pompeii ve Capua’da dilsel Ve arkeolojik izler kaldı), Apeninler’in kuzeyinde (burada Felsina, Mantova, Adria ve Spina’yı işgal ettiler, Marzabotto kentini kurdular) olduğu gibi.
Elba ise daha eski bir dönemde işgal edildi. Kartacalılarla birlikte 540 yıllarında Foça’lılara karşı yapılan Alalia savaşından sonra Korsika kıyıları da kesinlikle işgal edildi.
VI. yy.ın sonunda Cumae’li Aristodemos ile ittifak kuran Latinler karşısında bozguna uğranılmasıyle Tevere nehrinin güneyindeki Etrüsk hâkimiyeti son buldu. M.ö. V. yy.da Roma’nın genişlemesi çatışmalara yol açtı.
Roma kaynaklarına göre ilk savaşlar Veii ve Fidene şehirleri arasında oldu: M.Ö. 306’da Fabi’lerin Cremera ırmağında topluca öldürülmesiyle biten 483-474 savaşı bazılarınca şüphelidir.
M.Ö. 428-425 savaşı sonunda Fidene, 405-396 savaşıyle de Veii düştü. Ca-pena ve Faleri şehirleri barışa zorlandılar. Nepet ve Sutrium Roma ile ittifak yaptı.
Roma’nın genişlemesinin Galya bozgunuyla durduğu sanılır.
M.ö. 356’da Tarquinia Roma ile bir çatışmadan sonra topraklarını bırakmak zorunda kaldı. M.ö. 353’te Cere Roma vatandaşlığına kabul edildi.
Diğer kavgalar Samnit savaşları sonunda oldu. Ama ortak büyük çaba üçüncü Samnit savaşı sonunda gösterildi. Bu savaşta Galya’lılar, Samnitler, Sabinler ve Umbria’lılarla birleşti.
M.ö. 295’te Romalılar Sentino’da Galya’lıları ve Sâmnitleri, daha sonra Preugia yakınında Chiusi’leri ve Perugia’lıları yenilgiye uğrattı. M.Ö. 294’te Volsini, Perugia. Arezzo, Cortona şehirleri ağır şartlarla barışı kabul etmek zorunda kaldı.
M.ö. III. yy.ın ilk yarısında Romalılar birçok çarpışmalardan sonra bütün Etruria’yı fethetmeyi başardılar. Pön savaşları sırasında Etrüskler sadık kaldılar.
Çeşitli koloniler kuruldu ama büyük toprak sahiplerinin üstünlüğü ve malarya hastalığının yayılması yüzünden gerileme devri başladı.
Marius ile Sulla arasındaki savaşlarda Marius’u tuttular. M.ö. 81-80 yıllarında Sulla tarafından ağır cezalara çarptırıldılar (Arezo ve Fiesole’de olduğu gibi).
Augustus devrinde Etruria İtalya’nın yedinci bölgesi oldu. Romalıların büyük tasfiye hareketlerine rağmen Etruria kültür bakımından kendilerine has birçok özellikleri uzun süre korudu.

Etrüsk Dili

Günümüze kadar ulaşan dil malzemesi, hemen sadece kitabelerden meydana gelir. Çeşitli konularda on bin kadar kitabe bulunmuştur: ama büyük kısmı basit mezar taşlarından meydana gelen bu metinler kısadır (sadece on kadarı uzundur).
Yalnız Yunan-Roma devrine ait bir mumyaya sarılan keten şerit üzerindeki elyazması metin gerçekten uzundur.
Etrüsk yazısının okunması güç değildir. Yunanlılardan aktarılan Etrüsk alfabe sistemi, artık sorun olmaktan çıkmıştır. Buna karşılık dilin yorumlanması bugün bile aşılmaz büyük engellerle karşılaşmaktadır.
Bunun sebebi açıktır: Etrüskçe, bugüne kadar tanıdığımız dil ailelerinin hiç birine girmemektedir. Hiç bir dil Etrüskçeye kesin olarak akraba değildir.
Bu şartlar altında, ancak hem Etrüskçe hem de bilinen dillerden biriyle (meselâ Yunanca veya Latince) yazılmış iki dilli bir metin etrüskçe kelimelerin gerçek değeri konusunda bize bilgi verebilir.
Böyle bir belge ele geçmediğinden dilciler eski yazarların hazırladığı glozlardan da yararlanarak etrüskçe yazıları karşılaştırmalı olarak inceleyip bir sonuca varmak zorunda kalmaktadır.
Kapsamları bakımından Latince veya umbria dili âyinleriyle bunlara benzeyen etrüsk dinî metinlerini karşılaştıran paralel metinler metodu da oldukça verimlidir. Elde edilen sonuçlar oldukça önemlidir.
Etrüsk fonetiği hemen hemen bilinmektedir: titreşimli ünsüzlerin bulunmaması (yalnız titreşimsiz kapantılılar veya soluklular vardır), titreşimsiz ünsüzlerin soluklulaşma eğilimi, vurgusuz hecede ünlü düşmelerine yolaçan birinci hecenin kuvvetli vurgusu.
Morfoloji açısından Etrüskçenin yapısı hint-avrupa dillerinkilerden oldukça uzaktır. Etrüskçede son eklerde kararsızlık, bazı gramer kategorilerinde belirsizlik vardır. Etrüsk dili fiil çekimini az, fiilleriniyse hiç bilmiyoruz.
Semantik alanında, etrüskçe köklerden yüz kadarının anlamı bilinmektedir. Bu durum çok kısa ve basit yazıtların anlaşılmasına imkân verir (mezar taşlarındaki yazılar); ama uzun yazılar henüz çözülememiştir (Zagreb’deki mumyanın şeritleri üzerindeki metin, Capua metni, Perugia’daki sütun v.b.).

Etrüskler Dini

Etrüsk dini hakkındaki bilgiler kısmen doğrudan doğruya kısmen de yunan ve roma yazarları aracılığıyle edinildi. Yunan ve Roma’lı yazarlardan alınan bilgileri ihtiyatla ele almak gerekir; çünkü, bu bilgiler, Etrüsk dininin artık asıl biçimini koruyamadığı devirlere aittir; üstelik çoğu sadece keyfî kanıları ve kişisel kurguları yansıtır.
Öte yandan etrüsk kaynaklarında geniş bilgi yoktur. Etrüsk kaynaklarmdakiler, özellikle ya çok kısa ya da şimdilik tam olarak çevrilemeyen metinlerden ve figüratif etrüsk sanatının başlamasından önce yunan mitolojisinden aktarılan bilgilerden ibarettir; çünkü Etrüskler Yunanlıların kutsal figür ve mitoslarını toptan kabul etmişlerdir.
Gerçekten de etrüsk panteonunun bazı tanrıları (meselâ, Apulu-Apollon, Artumes veya Aritimi – Artemis, Hercle-Herakles) yunanca adlardır.
Diğerleri Etrüskçe adlar taşımalarına rağmen yunan tanrılarının birer benzeridirler (Tinia-Zeus, Turan-Afrodit, Sethlans-Hephaistos, Fufluns-Dionysos v.b. gibi). Bir kısmı da latin asıllı adlar taşırlar ve klasik Yunan-Roma tanrılarına tekabül ederler (Uni-iuno, Menerva-Minerva, Maris-Mars).
Bununla birlikte sayıları az da olsa dolaylı veya dolaysız kaynakların dikkatli incelenmesiyle Etrüsk dininin Helen dininden farklı özellikler gösterdiği sonucu çıkarılabilir.
Bu özelliklerden birisi belirgin biçimde âyinciliğe yöneliştir.
Etrüsklerin geniş bir âyin edebiyatları vardır.
Romalı yazarlardan öğrendiğimize göre bu edebiyat kâhinlik metotlarına büyük ölçüde başvururdu.
Gerçekten de kehanet Etrüsk dininde önemli yer tutuyordu.
En belirgin iki kehanet yöntemi kurbanların iç uvuzlarının ve yıldırımların yorumlanmasına dayanırdı.
Kurban edilen hayvanın karaciğeri, her noktası değişik tanrılar ve tanrı grupları tarafından yönetilen göğün resmi sayılıyor (bu konuda belge olarak elimize üzeri yazılı bronz Piacenza karaciğeri geçti), yıldırımların gözlenmesinde özellikle yıldırımın göründüğü gök noktası dikkate alınıyordu.
Gök bölümlerinin titizlikle belirlenmesi Etrüsk dininin diğer alanlarında da görülürdü.
Meselâ, ana yönlere göre yön verme gerek âyinlerde, gerek tapınakların ve mezarların düzenlenmesinde büyük önem taşırdı.
Gökten başka, zaman da titizlikle bölümlere ayrılırdı.
Etrüsk takvimi üzerine çok az şey bilinir (bu konuda Zagabria mumyasındaki kayıtlar önemli bir belgedir) ama zaman kavramı şüphesiz etrüsk asıllıdır.
Bu arada Roma takviminin bazı öğelerinin doğrudan doğruya Etrüsklerden alındığı sanılır (msl. Idus’lar). Sayılara gösterilen dikkat şehirlerin planlarını bile etkiler: şehirlerin üç kapısı ve üç tapınağı olması şarttır.
Bazı tanrılar üçlü, dokuzlu ve onikili gruplar halinde toplanırlardı.
Merkezi Fanum Voltumnae olan kutsal birliği meydana getiren etrüsk şehirleri 12 taneydi. ilâhî görevleri olan veya kişilerin kaderleriyle ilgilenen tanrılar ve Roma’nın cinlerine benzer dinî kavramlar vardır, inceden inceye ve kesin olarak belirleme eğilimi rahip görevlerinde görülen çeşitlilikle de ortaya çıkar.
Ayin usulleri ve ilâhiyat, klasik yunan çoktanrıcılığının ruhundan uzak ve eski; Yakındoğu din anlayışına yakındır; Etrüsk dini, rahiplik teşkilâtını soyutlaştırılarak, Yunan dininden kesin olarak ayrı lir. Bununla birlikte Yunan dininin insan biçimli tanrılarını kabul ettiler.
Etrüsk toplumunda kadının önemli bir yeri vardı.
Bu duruma Yunan ve Roma toplumlarmda hiç rastlanmaz.
Bu sosyolojik özelliğin etkisi dinde ve dolayısıyle tanrıça Turan’a (Afrodit’e benzer) ve lase denilen kadın cinlere verilen önemde kendini gösterdi (Turan «hanımefendi» anlamına gelir; kelime yunancadır).
Etrüsk dini bu görünüş altında helen öncesi Akdeniz dünyasının din veya dinlerini yansıtır (Etrüsk dininde ölülere tapınmaya verilen büyük önem bunu tanıtlar).
Etrüsklere ait iç kısımları fresklerle süslü büyük yeraltı mezarları bulundu. ölülere saygıyle ilgili Etrüsk mezar ve anıtlarının freskleri Yunanlılarda görülmeyen mezar ötesi fikirler ortaya koyar: Etrüsklerin ölüm sonrası dünyasında Charun gibi korkunç ve zalim tanrılar vardır.
Charun’un adı hariç Yunanlıların Kharon’u ile hiç bir benzerliği yoktur.
Etrüsklerde mezar ötesiyle ilgili fikirler kutsal yazılar halinde kanıtlaştırılmıştır.
 Etrüskler

Etrüskler Sanatı

Etrüsk sanatı şu dönemlere ayrılabilir: başlangıç (M.ö. VIII. yy.), doğululaşma M.ö. VII. yy.), iyonlulaşma (M.ö. VI. yy.), Geç Eskiçağ (M.ö. V. yy.), etrüsk sanatı rönesansı (M.ö. IV. yy.), helen etkisi (M.ö. III. yy.dan I. yy.a kadar).
Birinci dönemde villanova sanatı doğu sanatını örnek aldı.
Mısır iskarabeleri, camlaşmış pişmiş topraktan fenike figürleri, cam hamuru, kabartma ve filigranlı altın eşyalara rastlanır; bronz tekniği gelişmektedir.
Villanova’daki koni biçimindeki kil kemiklik yerini bronz kemikliğe bıraktı.
Figürunsurları biraraya getiren tokalarda da büyük gelişme görülür.
Seramik süslemeye geometrik ege biçimleri hâkimdir; ama bazen şemalaşt irilmiş insan figürlerine de rastlanır. Bu dönemde mimarîden söz edilemez; ama, biçimi Lazio, Tarquinia, Vetu-lonia, Populonia kemikliklerinde tekrarlanan yuvarlak kubbelerin yanı sıra üç köşeli yapılar da vardır.
M.ö. VII. yy. mezar eşyalarının zenginliği ve mezarların büyüklüğü Etruria halkının zenginliğini tanıtlar. Çukur mezardan oda ve koridor biçimindeki mezarlara geçildiği görülür.
Bunlar başlangıçta küçük boyutluydular.
Ama, Cerveteri (Regolini-Galassi mezarı) ve başka yerlerde koridorlu büyük mezarlar bulunur.
Populonia, Vetulonia ve diğer yerlerde taş kapakla örtülü silindir biçiminde odalar ortaya çıkarıldı.
Etruria, Lazio (Preaneste) ve başka yerlerdeki doğu biçimli mezarlar gerçek soylu kişilerin çok zengin eşyalarla döşenmiş mezar anıtlarıdır.
Yunanistan’da olduğu gibi Etruria’da da doğu süsleme zevki hâkimdir (canavar ve hayvanlar, Sitilize bitki şekilleri).
Başlangıçta Fenike’den getirilen eşyalar, Mısır ve Fenike-Kıbrıs (sırlı nazarlıklar, figürlü mitoloji sahneleri kapsayan gümüş kaplar), sonralarıysa yunan (Korinthos ve Rodos madenî ve seramik işlemeleri) ürünleridir.
VII. yy. sonlarına doğru insan şekilleri, askerî tören ve dinî âyinleri gösteren eserlerde daha geniş yer almaya başladı.
Filigranlı, taneli mücevherler yabancı modellere göre ama ince» bir teknikle işlenmiştir (biçimlerinin değişmesine rağmen tokalar ülkeye özgü özelliklerini korudular).
Aynı zamanda Etrüsklerde gümüş işlemeciliği ve gümüş eşya imalatı da görülür.
Bu dönemde bronz üretimi artar: daha önceki devirlerde görülenlerin yanı sıra yeni biçimler ortaya çıkar.
Taçlar, kalkanlar ve arabaları süslemek için yapılan eşyalar dikkati çeker.
Başka yerlerden getirilenlerden başka ülkede seramik eşyalar yapıldı: kokulu kilden vazolar, boyalı vazolar, Veio ve Agro Falisco’da imal edildiği sanılan canavar ve hayvan şekilleriyle süslü kulplu büyük vazolar.
Mezarlar, kale duvarları ve kolayca savunulabilecek yükseklikte yapılmış konutlar taş yapı üslûbu hakkında bilgi verir.
Bunların inşa tarihini tahmin etmek güçtür: günümüze kadar gelen en eski kapı Volterra’daki kemerli kapıdır: Perugia’daki kapılar ise en yenileridir.
Etruria’da kemerli örtüler mezar yapıları (Chiusi yeraltı mezarlığı), köprüler ve lağımlarda da kullanılırdı.
Etrüsklerin evleri üzerine fazla bir’ şey bilinmiyor; şimdiye kadar bulunan evlerin yüksekliği hakkında bilgimiz ydktur; boyutları bunların fakir meskenleri olduğunu gösterir.
Bazı yeraltı mezarları ve evlerde uygulanan oda dağılımı Etrüsklerin roma tarzı ev iç düzenine özendiklerim gösterir (Varrone’nin kitabındaki bir bölüm bunu tanıtlar).
Bir evin şemasının kopyasını gösteren mezarlardan çıkan kavanozlardan çatının yağmur geçirmez ve duvarların revaklarla süslü olduğu sonucuna varıldı.
Kullanılan malzeme bölgede kolay bulunan gereçlerden meydana gelir: çabucak bozulan tahta ve kil. Tapınaklarda da aynı malzemeler kullanılıyordu; bununla birlikte çok sayıda kalıntı mevcuttur (Velio, Orvieto, Civita Castellana, Fiesole, Floransa, Marzabotto. Lanuvio, Segni).
Vitri vius’un kitabındaki bir bölüm bu tapınakların görünümü hakkında fikir verir.
Üç kısma (kutsal üçlü için yapılmış üç hücre) ayrılan tuğla veya taş tapınakların kabartmalar ve boyalı pişmiş topraktan heykellerle süslü, çıkıntılı, tahta çatıları vardı.
Ayrıca tek hücreli daha basit tapmaklara da rastlanır.
Heykelcilik, doğululaşma döneminde başlar (M. Ö. VI. yy.da Mısır vazoları).
Yunan eserlerinden esin alan eserlerin yanı sıra (Chiusi sfenksi, Gregor müzesindeki aslan, Chiusi büstü) birkaç mezar taşı üzerine çizilmiş ağır ve kaba savaşçı figürlerine rastlanır (Fiesole ve Volterra).
Eskiçağ tapınaklarının frizindeki pişmiş topraktan kapak taşlarında bitki resimleri, geometrik şekiller, gerçek (araba yarışları, atlılar, törenler, güreşler, şölenler) ve gerçek dışı sahneler (kanatlı canavarlar) görülür.
Daha sonraki devrin süslemelerinde, insan ve hayvan figürlerini (akroterler ve antefiksler) kapsayan frizlerle yalnız süs olsun diye (kornişler, bantlar) yapılan frizler yer alır. Mitolojiden alınan sahneler cephe duvarını süsler, ion devrinde, etrüsk sanatının en parlak çağı olan M.ö. VI. yy.ın son on yıla ait iki anıt dizisi çeşitli yerel anlayışları yansıtır: Chiusi’deki taştan kemerler, Cere’deki pişmiş topraktan lahitler.
Birincilerde ion biçimi etkisi (kabartma resim) tamamen Et-rüsklere özgün konularla birleşir.
İkincilerse, sunuç biçiminde (ölüm döşeğine uzanmış ölü iki insan portresine sık rastlanır) ortaya koydukları yenilik yönünden çok ilgi çekicidir.
Veii’de yapılan kazılarda pişmiş topraktan heykeller (Geyikli Apollon ve Herakles, Çocuklu Kadın figürü, Ermete v.b.) bulundu. Bu eserlerde ion etkisinin büyük bir orijinallikle yeniden ortaya çıktığı görülür.
Bronz eserler arasında Arezzo Deniz Kedisi ve M.ö. V. yy.a ait Chiusi’defci birkaç mezar heykeli ünlüdür.
M.ö. IV. yy. eserlerinde klasik etki güçlüdür (Cagli’deki Atena, Falerii’deki tapınağın pişmiş toprakları, Todi’deki Mars).
Büstçülük çok ileridir. Bruto Capitolino ve Floransa’daki Etrüsk müzesi oratuvarındaki eserler bunun en güzel örnekleridir.
Pişmiş topraktan yapılan büstler daha canlı anlatımlı mezar figürleri (Obesus Etruscus, küçük çanaklar, adak başları) yaygındır.
Çehrelerdeki ifade helenistik modellere bağlı plastik eserlerin özelliğidir (Orvieto ve Luni tapmaklarında bulunan pişmiş topraktan heykeller; Tarquinia v.b. lahit kabartmaları ve Chiusi ve Volterra’daki kaplar).
Resme gelince, Plinius ve Quintilianus’dan öğrenildiğine göre Etrüskler tapmakların duvarlarını boyuyorlardı.
Ama etrüsk resim sanatı özellikle Tarquinia ve Chiusi’deki resimli mezarlar aracılığıyle bilinir.
Heykelde olduğu gibi resimde de doğu zevkinden ion zevkine geçilir.
Bunu, klasik devirdeki Attike etkisi ve daha sonra helenistik etkiler izler.
Ama konular etrüsk kökenlidir (atletizm oyunları, çeşitli gösteriler, kara ve balık avı, özellijcle gelinin erkeğe refakat ettiği ‘şölenler, dans).
Bazen mezar ötesi tanrı ve şeytan temalarına da rastlanır.
Giyim şekli ve oda eşyaları etrüsk hayatını büyük bir gerçekçilikle yansıtır ve böylece o devir insanlığını etrüsk sanatının tabiî çevresine sokar.
Bu çevre yunan görünüşünün ülkücü tarafsız temelinden gelir.
Doğululaşma dönemine ait eserler arasında Veii’deki Campana mezarı sayılabilir (cehennemde gezintiyi soyut olarak anlatan süsleme).
lonasya yankıları Tarquinia mezarlarındaki boğa, dişi aslan kutlama töreni av, resimlerinde ve Cere’deki pişmiş toprak mezar kapaklarında görülür.
M.ö. V. yy. ortalarına ait Tarquinia ıesimli vazoları (Roma arabaları v.b.) ve Chiusi (maymunlar) mezarlarındaki ikinci bir resim dizisi daha ölçülü bir ritim ve daha natüralist birçok renklilik ortaya koyar.
M.ö. V. yy.ın ikinci yarısından IV. yy.ın başlarına kadar süren bir boşluktan sonra ışık gölge ve kısalamanın zenginleştirdiği yeni bir resim tarzı ortaya çıkar.
İon devrinde tören ve şölen sahneleri, oyun ve dansların dinamizmi zayıflar.
Francesco di Vulci mezarında, (M. ö. IV. yy. sonları) yunan mitoslarının yanı sıra Celio Vibenna’nın Mastarna (Servius Tullius) tarafından kurtarılması ve Romanch’ın («Romalı»; = Tarquinia’lı) öldürülmesi gibi italik destanlarına da yer verilir.
Resim süslemesi hemen yalnız bezeklerden meydana gelen fistolu Tarquinia mezarıyla etrüsk resim çağı kapanmış sayılabilir.
Küçük sanatlar Etruria’da son derece gelişti.
Etrüskler bronzculuktaki ustalıklarını en eski tapmaklardan itibaren ispat ettiler.
Bronzu haddeden geçirme ve eritme tekniklerini öğrendiler (bazen ikisini birarada4 kullandılar).
Tezyinat için kabartma, grafit, tığ, plastik kabartma kullandılar.
Mezarlardan çok değişik tiplerde, özellikle şölenle (ızgaralar, süzgeçler v.b.) ve şölen salonunun döşenmesiyle (sehpalar, kollu şamdanlar) ilgili bronz eşyalar çıktı.
İnsan figürü süsleme motifi olarak yaygındır.
Buna karşılık Etrüskler seramik alanında ileri değildiler.
Kokulu topraktan vazolar, yaptıkları başlıca seramik eserleri meydana getirir.
VI. yy. vazoları arasında ion sanatıyla yapılmış Pontus testileri ünlüdür.
Cere’de bulunan testiler ülkeye göçen lonia’lı sanatçılara mal edilir.
Korinthos, siyah ve kırmızı figürlü attike seramiklerinin sayısız taklitleri vardır.
IV. yy.da Vulci, Perugia, Volterra ve Chiusi fabrikalarının üretimi bol ama kabadır.
Yapılan eserlerde ülke temaları işlenmiştir. Falerii seramikleri etrüsk tipinde olmayan en iyi IV. yy. seramikleridir; bu seramiklerde Palestrina sepet ve vazolarında rastlananlara benzeyen sahneler yer alır.
Volsini’de çıkarılan gümüş kabartmalı vazolarda helen etkisi vardır.
M. ö. III. ve II. yy.a ait geniş ağızlı vazolar etrüsk sanatının tipik örneğidir.
Kuyumculukta altın çağ doğululaşma devrine rastlar. V. ve IV. yy.da eski kabartma ve taneleme teknikleri muhafaza edildi.
Oysa IV. yy.dan II. yy.a kadar hantal biçimli, kaba görünüşlü mücevherler yapıldı.
M.ö. VI. yy.da ion üslûbuyle tanrıların tek tek resimleri yapıldı.
M.ö. V. yy.da, attike seramiklerinden örneksenen mitolojik figürler göze çarpar.
M.ö. IV. yy.da kadınlarla ilgili motifler işlendi, seramik alanındaki gerileme IV. yy.dan itibaren kendini belli etmeye başladı.
 Etrüskler
Etrüskler

Bir yanıt yazın