Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Tarih

Fatımi Devleti,Tarihi,Halifeleri,Sanatı | Tarih Bilgileri |

Fatimi Devleti Mimarisi, Fatimiler Kimdir?, Fatımi Devleti hakkında Bilgi, Fatımi Devleti Tarihi, Fatımi Sanatı,Fatimiler Kimdir X. – XII. yy.larda Mısır ve civar bölgelerde hüküm süren bir hanedanın adı.

Bu aileden gelenler kendilerini, Hz. Muhammed’in kızı Fatıma soyundan saydıkları için bu adı almışlarsa da, bu görüş tarih kaynaklarınca doğrulanmadı.

Fatımi Devleti Tarihi

Fatimiler
Fatimiler , X. – XII. yy.larda Mısır ve civar bölgelerde hüküm süren bir hanedanın adı.

İsmailiye mezhebine bağlı olan Ubeydullah Kuzey Afrika’ya geçerek Aglebî hâkimiyetine son verdi.

Halife unvanını alarak Rakkan’da yönetimi ele geçirdi (910).

Mehdiye adıyla kurduğu şehri başkent yaptı.

Kendisinin halife olduğunu ileri sürerek abbasî hilâfetini tanımadı.

Böylece Ubeydullah ve halefi zamanında, Kuzey Afrika, Fatımîlerin eline geçti.

Batıda en büyük rakipleri Endülüs Emevî halifesi Abdurrahman III idi.

Onun karşısında ilerleme imkânı bulamayan Fatımîler, Mısır üzerine yöneldiler.

914 – 921 ve 935 yıllarında Mısır’a karşı yapılan seferlerden istenilen sonuç alınamadı.

Halife El-Muizz’in başkumandanı Cevher, Mısır’ı ele geçirdi (969).

Kahire’yi başkent yaptı, halifeler burada oturmaya başladılar. Cevher, Mısır’ın İktisadî durumunu düzelttikten sonra tekrar fetihlere başladı.

Başta Mekke ve Medine olmak üzere Batı Arabistan, Fatımî hâkimiyeti altına girdi.

Suriye üzerine yönelen Fatımîler, burada Karmatîlerle karşılaştılar.

Uzun ve çetin çatışmalardan sonra Şam ele geçirildi, sınırlar Trablusşam’a kadar uzatıldı (998).

Fatimiler

Halife Mustansır’ın uzun saltanatı süresinde (1036-1094) Fatımîler bütün Kuzey Afrika, Mısır, Sicilya, Suriye ve Batı Arabistan’ı ellerinde bulunduruyorlardı.

Hattâ fatımî kumandanı Besasirî Bağdad’ı bile ele geçirdi (1058); sonra Selçuklu sultanı Tuğrul Bey Bağdat’ı kurtardı (1059).

Selçuklu imparatorluğunun batıya doğru genişlemesi, Fatımîleri sarstı.

Nitekim 1071’de Kudüs ve 1076’da da Şam, Selçukluların eline geçince Fatımîler’in Suriye’deki hâkimiyetleri son buldu.

Ayrıca Kuzey Afrika’da Zirîler ve İtalya Normanları da batıda fatımî hâkimiyetine son verdiler.

Halife el-Mustansır ile veziri Bedrül Cemali’nin ölümleri üzerine Fatımîler’in çöküşü hızlandı.

Bu sırada karşılarına Haçlı orduları çıktı. Bir ara Artuklulardan alman Kudüs (1094) kısa bir süre sonra Haçlıların eline geçti (1099).

Bu tarihten sonra bir taraftan Haçlılarla savaşma, bir taraftan iç karışıklıklar durumu daha da kötüleştirdi.

Halife El-Âmir, veziri Melikülefdal’ı çekemeyerek öldürttü (1121). Bir süre sonra halifenin de ismailîler tarafından öldürülmesi işleri büsbütün karıştırdı (1130).

Saray kadınlarının daveti üzerine vezirlik makamına getirilen Talai bin Ruzzık az da olsa memleketi düştüğü kötü durumdan kurtarmaya çalıştı (1154).

Fakat onun da son fatımî halifesi El-Adîd’in tahta geçmesinden kısa bir zaman sonra öldürülmesi, devleti Haçlılar ile Nureddin Mahmud Zengî arasında bir oyuncak durumuna düşürdü.

Fatımîlerin son yıllarında başgösteren çekişmeler yabancı bir devletin işe karışmasına yolaçtı. Vezir Şaver, sorumsuz davranışları dolayısıyle halife ve Durgam tarafından görevden uzaklaştırıldı (1163).

Bunun üzerine Şaver, Şam hükümdarı Nureddin’den yardım istedi.

Nureddin, Şirkuh kumandasında bir ordu göndererek onu tekrar makamına geçirtti. Fakat bu sefer da Şaver, Haçlılar ile anlaşıp «Şirkuh’u Suriye’ye dönmeğe zorladı.

Birkaç yıl sonra Şirkuh yeğeni Salâhaddin Eyyubî ile tekrar Mısır’da göründü ise de bir başarı elde edemedi.

Haçlıların Kahire’yi kuşatması üzerine Şaver tekrar Nureddin’den yardım isteyince Şirkuh yeğeni ile üçüncü defa Mısır’a geldi.

Sonunda Şaver öldürüldü (1169); Şirkuh vezir oldu.

İki ay sonra Şirkuh da ölünce halife El-Adîd, Salâhaddin Eyyubî’yi Melikünnâsır unvanıyle bu göreve getirdi.

Salâhaddin, Mısır’da durumunu düzene koydu.

Eylül 1171’de Bağdat abbasî halifesi adına hutbe okutarak fatımî hilâfetinin yıkılışını açıkça bildirdi. Kısa bir süre sonra El-Adîd’in ölümüyle fatımî sülâlesi tarihe karıştı.

Fatimîler’in Mısır’daki yönetimi bambaşka bir niteliktedir.

Mutlak hükümdar olan imamın, Allah tarafından seçilmiş bir aileden geldiğine, ilâhî iradeye göre hüküm sürdüğüne inanılırdı.

Hükümet merkezi üç kısma ayrılıyordu: dinî, askerî ve malî.

Son iki görev halifenin tayin ettiği vezirin yönetimindeydi.

Dinî işlere bu konuda özel olarak görevlendirilen yetkililer bakıyordu.

Fatımîler devrinde, Mısır kültür alanında önemli bir gelişme gösterir.

972 Yılında açılan El-Ezher külliyesi, bu konuda büyük önem taşır. Bu kurum bazı değişikliklerle varlığını bugüne kadar sürdürdü.

Ünlü matematik ve fizik bilgini Haşan bin El-Heysem, Bağdat’tan Mısır’a getirtilerek Nil yatağını düzenlemekle görevlendirildi.

Mutenebbi ve Ebül Ala El-Maarri bu çağda yaşadı. Fatımîler devrinde Mısır’da ticaret ve sanayi de oldukça gelişmiş bir durumdaydı.

Halife El-Aziz’in veziri Yakub bin Killis ve halefleri ticarete büyük önem vermişlerdir.

Daha önce sınırlı ve az kazançlı olan Mısır ticareti, Fatımîler devrinde gelişti.

Tarım ve sanayi ilerledi. Venedik. Piza ve Amalfi gibi İtalya cumhuriyetleriyle Mısır arasında ticaret anlaşmaları yapıldı. Mısır tacirleri İspanya’ya kadar gemilerle mal taşıyorlardı.

Fatımîler’in başlıca iki limanı olan İskenderiye ve Trablusşam, dünyanın önemli ticaret merkezleriydi.

Hâkimiyetlerini Kızıldeniz’in iki tarafına kadar yayan Fatımîler, Hindistan ile de ticarî bağlantılar kurdular.

Tacirler ve din yayıcıları Ismailiye mezhebinin Hindistan’da tutunmasına yardımcı oldular.

Kahire’nin kuruluşu, feaşta El-Ezher olmak üzere birçok cami, saray, türbe ve şehir surları, sanat tarihi bakımından önemli eserler bu çağlara rastlar.

Fatimiler

Fatımi Halifeleri

Ubeydullah (910), Kasım (934), Mansur (945), Muizz (953), Aziz (976), Hâkim (996), Zahir (1020, Mustansır (1036), Müstali (1094), Âmir (1101), Hafız (1130), Zâfir (1149), Fâiz (1154), Adîd (1160).

Fatımi Sanatı

Fatımîler’in ifrikiye’de hüküm sürdükleri çağla ilgili sanat eserleri bize kadar gelmedi.

İlk karışıklık zamanlarında kendilerine sığınak olan Tunus- kıyısındaki Mehdiye ilinde kurdukları kale duvarı ile limandan bazı yıkıntılar görülür.

Elimizde Mehdiye camii mihrabı kalıntılarından ve avluya geçişi sağlayan kapı revakından başka ilk dönemle ilgili eser yoktur.

Fatimi Devleti Mimarisi

Cami doldurulup denize doğru genişletilen bir alan üzerindedir.

Fatımî mimarîsinde önemli bir yeri olan eser Sfaks camiidir.

988’de yeniden yapıldığı sanılan camide, derinliğine yönelen nefler, Kayrevan camiinde olduğu gibi tavanlarla örtülmemiş, geçme tonozlarla kapatılmıştır.

Bu camiin minaresi de Kayrevan camiinin minaresini andırır.

Kalai Beni Hammad’daki camiden yalnız minare kaldı.

Yukarı kısmı yıkılan minareden bugün 25 m yüksekteki alt bölüm duruyor. Minare, lfrikiye’deki geleneğe uygun olarak mihrabın mihverinde, avlunun dış duvarındadır.

Fatımîler devrinden Kahire’de dört cami, bir ziyaretgâh, on iki kadar türbe ile üç kapısı duran surlar kaldı. Kahire’de 970’te başlanıp 972’de tamamlanan El-Ezher camii, medreseleri birtakım değişiklikler yapılarak genişletildi.

Fatımiler tarafından Mısır’da yaptırılan bu ilk camide, ifrikiye mimarîsinin özellikleriyle, Tolunoğlu camiinin etkileri yan yana görülür. El-Aziz tarafından 990’da temeli atılan ve 1003’te tamamlanan El-Hâkim camii de fatımî sanatında önemli yer tutar.

Kareye benzeyen geniş avlusu, kubbe duvarına paralel beş nefi, hafifçe taşkın sivri kemerleri ile Tolunoğlu camiini andırır. Kıble duvarının her iki ucunda T planı meydana getiren birer kubbe vardır.

Bu plan XII. yy.da Magrıp’ta sık sık kullanılmıştır.

Halife El-Amir bi-Ahkemillah zamanında (1125 yılanda) taştan yapılan küçük El-Akmar camii, Fatımîlerin önemli eserlerindendir.

Kıble duvarına paralel üç neften kurulu cami içine kuzey eyvanındaki bir kapıdan girilir. Orta avlunun doğusunda ve batısında da birer eyvan vardır.

Salih Talayî camii Fatımîlerin son mimarî eseridir.

Fatımî halifesi Fâiz bi-Nasrullah zamanında vezir olan Talayî bin Ruzzik tarafından yaptırılmıştır.

1522 m2’lik bir sahayı kaplayan ve 1190 yılında bitirilen cami, öteki fatımî camilerinden ayrı özellikler taşır.

Fatımî eserlerinden El-Cuyuşî camii ötekilere pek benzemez.

Cami halife El-Mustansır’ın kumandanlarından Emirül Cuyuş Bedr el-Cemalî tarafından 1085 yılında yaptırıldı. Kahire yakınında kayalık bir yerdedir.

Orta kısım bir avlu ile, sağında ve solunda bulunan ziyaretçilerle hizmetlilerin yatıp kalkmalarına ayrılan tonozlu birer odası vardır. Minare, Roma ve Gotik kiliselerinde olduğu gibi binanın üzerinde bir kule gibi yükselir.

Doğuyu örnek alan Fatımîler, Mısır’da birçok türbeler de yaptılar.

Bu türbelerin en eskileri, Mukattam ile Fuslât arasında yıkıntıları görülen dört yapıdır.

1016’da moloz taşından yaptırılan türbelerin planı karedir.

Çoğu zaman mihraplı olan ve mescit vazifesi gören bu tür.beler, Kahire’deki kubbeli ilk mezarlar olup, XII. yy.ın ilk yarısında çoğalmaya başlamıştır.

1100-1120 Yıllarında Fatımîlerin yaptıkları bazı türbelerde ilk mukarnas denemeleri görülür.

Bu yapı biçimi Selçuklulardan gelmiştir. İslâm eseri olan bu süs türü daha sonraları gelişip batıya doğru yayıldı.

Kahire’nin merkezinde bulunan Büyük Şark sarayı (El-Kasr-ül-Kebir-il-Şarkî) ile Küçük Garp sarayı (El-Kars-ül-Sagir-il-Garbî) karşı karşıya, her biri caddenin bir tarafında bulunuyordu.

Bugün bu saraylardan hiç bir iz kalmadı.

Tunus yarımadasında El-Mansur’un ve haleflerinin yaptırdığı saraylar da yıkılmıştır.

Fatımî mimarîsinin etkileri Sicilya’da, XII. yy.da, Normand kralları tarafından yaptırılan yapılarda, kiliselerde görülür.

Kesme taşla, moloz taş blokajından yapılan Kahire surunun bugün görülen üç kapısı da Fatımîlerden kalmadır.

Kahire’nin en güzel yapılarından olan, yanlarında kare veya yuvarlak kuleleri, içlerinde atış odaları bulunan bu kapıların geçme veya beşik tonozla kapatılmış birer orta dehlizi vardır.

Fatımî süslemesinin, islâm sanatı üzerinde büyük etkisi oldu.
Fatımî sanatının kullandığı süsleyici şekiller arasında niş biçimli bölümler çok ilgi çekicidir.
Bunlar, yapının dış tezyinatında görülen temel unsurlardır.
Bu tarz, Mehdiye camiinin kapı revakında, Sfaks camiinin cephesinde veya KaFatm minaresinde ve saraylarda çok görülür.
Birisinde bir kornişle bağlanan ‘nişler ve sağır kemerler de kullanılmıştır. Bu sağır kedörtgen bir binadır.
Girişi batıdadır. Kapı geçidinden sonra 20 kubbeli dikdörtgen bir revakın çevirdiği avludan, yanlan hücreli bir kemerden geçilerek salona girilir.
5,5 m genişliğinde ve 7 m yüksekliğindeki bu bursa kemeri salonun büyük bir açık eyvan olduğunu göstermektedir.
Eyvanın dikdörtgenden dışa taşan çıkıntısı muhtemelen 1765 depreminde yıkılıp sonradan tamir edilmiştir. Eyvanın iki tarafında ara kapıları ile birbirine bağlı ve ocaklı ikişer oda vardır.
Salonun hemen önündeki sağ ve solunda ikişer kubbesi bulunan yer, hücre şekline sokulmamış ve açık bırakılarak bir çeşit yan eyvan meydana getirilmiştir.
Büyük kubbeli açık eyvan yaz aylarına ait, yanlardaki ikişer büyük oda kış aylarına ait toplantı ve namaz yeri; ikişer kubbeli ve sekili, yan eyvanlar da misafirlerin eşyasına mahsus depolardı.
Bunlardan sonra güney ve kuzey taraflarda, on tane ocaklı oda, misafirlere ayrılmıştı.
Fatimiler

Bir yanıt yazın