Hititlerde Tarım ve Hayvancılık
Hitit tarım tanrısı,Hititlerin tarım ve bereket tanrısı,Hititlerde toprak yönetimi,Hititlerde toprak yönetimi nasıldı,Hititlerde Tarım ve Hayvancılık,Ulaşım ve ticaret kağnılarda gördüğümüz disk şekilli dört tahta tekerlekli öküz arabaları ve özellikle eşekler ve katırlarla gerçekleştiriliyordu.
Yolların bakımı saraya bağlı prenslikler ve beyliklerce yapılıyordu.
Hititlerin Tarım Ürünleri
IV.Hattuşili’nin bir mektubundan anlaşıldığına göre Hititler demir madenini topraktan çıkarmasını biliyor ve ondan çeşitli aletler ve mobilya yapabiliyorlardı ancak bu iş uzun zaman alıyordu.
Gümüş çubuklar Hatti, Hitit Beylikleri Devri’nde olduğu gibi Hititlerde de alışveriş aracı, yani bir çeşit para olarak kullanılıyordu.
Hurri Etkileri
Mitoloji, din ve at yetiştirme alanlarında Hurri kültüründen yoğun biçimde etkilenmişler, Sümer ve Akkad uygarlıklarını belirli bir ölçüde de olsa Hurrilerin aracılığı ile tanımışlardır.
İlk Hurri etkileri M.Ö.1450 tarihlerinde başlar ve Hattuşili III’ün eşi Puduhepa döneminde en belirgin biçimine ulaşır.
En çarpıcı Hurri etkinliği, Hitit prenslerinin Hurrice adlar almaları ile ortaya çıkar.
Hattuşili III’ün eşi Puduhepa Hurri kökenli olduğu gibi, prenseslerden daha birkaçının da Hurri sarayından alınan gelinlerden olmaları akla yakın gelmektedir.
Buna karşın prenslerin hepsi doğal olarak hitit soyundandır.
Özünde Hurri adlarının gözde olması, Hurri Uygarlığı’nın yüksek bir düzeyde bulunmasından kaynaklanıyordu.
Ancak Hurrilere duyulan sevgi ve saygı büyük ölçüde politik çıkarlara bağlı idi.
Çünkü Hurrilerin oturdukları birçok toprak Hitit egemenliğinde idi.
Bu nedenle Hattilere uyguladıkları sevecen davranma politikasını Hurriler konusunda da kullanıyorlardı.
Hititler yoğun biçimde Hatti, Mezopotamya ve Hurri etkileri altında kalmış oldukları halde ulusal kimliklerini yitirmemişler, tersine bütün bu esinlenmelerden yararlanarak özgün bir uygarlık yaratmışlardır.
Birçok uygarlığın karışımından oluşan başarılı bir sentez yüzyıllar sonraki Anadolu’da bir daha gerçekleşmiştir.
Gerçekten Türklerin 16.yy.’da Pers, Arap, Bizans ve eski Anadolu geleneği ile kendi Orta Asya özelliklerinden yararlanarak yarattıkları Osmanlı Uygarlığı da böyle başarılı ve özgün bir sentez örneğidir.