Hıyaneti Vataniye Kanunu Nedir,Neden Çıkarıldı
Hıyanet-i vataniye kanunu hakkında bilgi,Hıyaneti Vataniye Kanunu Nedir,Neden Çıkarıldı,29 Nisan 1920’de vatana ihanet suçu için çıkarılan kanun.
Meclis içinde bulunan bazı milletvekilleri böyle bir yasanın çıkmasını istemiyorlardı.
Hıyaneti Vataniye Kanunun Çıkarılması
Birinci Dünya Savaşı sürerken, bu yasalara benzer bazı yasalar vardı.
Onlardan yararlanılması isteniyordu.
Bu görüş şunu cevaplıyordu: Osmanlılık ve onun düşüncesi hâlâ yaşıyordu.
Başlamış olan millî hareket daha iyice kavranılmamış ya da kavranılmak istenmiyordu.
Ne var ki, Birinci Dünya Savaşı sürerken İngiltere de bu yola başvurmuş, sıkıyönetim ilân ederek, sivil halkı yargılamıştı.
Fransa ise, Fransa inkilabı esnasında, devlet yönetimi yasaların üzerinde görüşüyle, yasalara uygun olmayan konuları, yasallaştırdı.
Büyük ihtilâl içinde yasallaştırılan bu tez, çok önem kazanmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda, yasama, yürütme ve yargı organlarının başı padişahtı.
Bütün yetkiler padişahta toplanmıştı.
Ankara’da kurulu bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetine karşı bu yetkilerini kullanan padişah, bazı ayaklanmaları desteklemiş, Ankara hükümetine karşı çıkan çetelere yardım etmiştir.
Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa, 23 Mart 1920 günü yaptığı bir konuşmada düşmanı koruyan, savunan ya da casusluk yapan kimselerin cezalandırılmaları gerektiğini söyledi.
Hıyanet-i Vataniye Yasası
Eskiye bağlılıkta direnip, milletin büyük bir tehlike içinde olduğunun farkına varmayanlar, Mustafa Kemal Paşa’ya ve yeni hükümete karşı olarak direnişlerini sürdürüyorlardı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 günü ilk toplantısını yapmıştı.
Bu toplantıda üzerinde en çok durulan konu, ülkedeki ayaklanmalar ve bunları destekleyenlerdi.
Bunlara karşı bir şeyler yapmanın zamanı gelmişti.
25 Nisan 1920 günü Karahisar milletvekili Mehmet Şükrü Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çıkardığı yasalara ülkede yaşayan herkesin uyması gerektiğini belirten iki maddelik bir önerge verdi.
Meclisin kararları aleyhinde bulunanlar ya da uymayanlar vatan haini sayılacaktı.
Bilerek ya da bilmeyerek düşmana hizmet eden, bozgunculuk yapan vatana ihanetle suçlanacaktı.
Bu gibiler yasaya göre idam edilecekti.
Meclis içinde böyle bir yasaya taraftar olanlar olduğu gibi karşı olanlarda bulunuyordu.
26 Nisan 1920 günü tasarı encümenden çıktı.
Bu türdeki suçluların ‘Ceza Kanunu’nun 56. maddesine göre cezalandırılmaları öngörülüyordu.
Oysa ‘Ceza Kanunu’ bir Osmanlı ya-sasıydı.
Damat Ferid Paşa’nın da vatan haini çıkacağı anlamı çıkıyordu.
27 Nisan 1920’de Refik Şevket (İnce) Bey, çıkarılması düşünülen yasaya ‘Hıyanet-i Vataniye’ Yasası denilmesini önerdi.
Uzun görüşmelerden sonra, yasaya son şeklini verecek sekiz önerge sunuldu.
Bunların içinde en ilginç olanı, Refik Şevket Bey’in yasanın adının ‘Hıyanet-i Vataniye’ olmasa idi.
Yapılan görüşmelerde yasaya karşı çekingen ve kararsız olanlar görülüyordu.
Bu görüşte olanlar tutucu görüşü savunanlardı.
Bu kimseler, yeni bir devletin kurulmakta olduğunun, yeni yasaların çıkması gerektiğinin farkında değillerdi.
Hâlâ eskiye bağlılıklarını sürdürüyorlardı.
Milletin ve vatanın büyük bir tehlike içinde olduğunu bir türlü kabullenemiyorlardı.
Bu nedenle yasanın çıkmasını istemiyorlardı. Yeni mahkemelerin kurulmasını hiç istemiyorlardı.
Çabuk Karar Verecek Mahkemeler
28 Nisan 1920 günü yeniden toplanan Meclis, yasa üzerindeki tartışmalarını sürdürdü.
En önemlisi, yasanın hangi mahkemelerce yürütüleceği idi.
Yasadaki maddelerden biri de, davaların çabuk bitirilmesi şeklinde idi.
Bu nedenle çalışmakta olan mahkemelerin işleri çoktu.
Çabuk karar verecek mahkemelere gerek vardı.
Bu arada bir öneri daha yapıldı.
İçinde bulunulan durum gözönüne alınarak sıkıyönetim ilânıyla birlikte her tarafta sehpalar kurulması ve binlerce suçlunun aynı anda idam edilmesi istendi.
Aynen Köprülü Mehmet Paşa’nın, yıllar önce yaptığı gibi hareket edilecek, insanlar öldürülecekti.
Sonuçta başlangıç ve liva mahkemelerince, bazı yerlerde de sıkıyönetim ilân ederek harp divanı kurulmak suretiyle işlerin yürütülmesi uygun görüldü.
29 Nisan 1920 günü yasa tasarısı madde madde okunarak, gerekli düzeltme ve ekler konularak kabul edildi.
Ondört maddeden oluşan yasa, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk ihtilal yasası oldu.
Hıyanet-i Vataniye Yasası (29 Nisan 1920)
Ülkede birlik sağlanması, yasanın çıkarılmasında en büyük etken oldu.
Yasanın kabul edilmesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin yüksek çıkarlarını elinde toplayan bir kuruluş olarak kabul edildiğini kanıtladı.
Bu suretle meşru bir düzen kurulduğunu kabul ettirmiş bulunuyordu.
Böyle bir yasa çıkarılmasaydı ayaklanma, casusluk ve düzeni bozanlara karşı nasıl bir davranış içinde olunacağı kestirilemeyecekti.
Yasanın birinci maddesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş nedeni açıklanıyor, toprakların kurtarılması hedefleniyordu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin meşruluğuna karşı koyacaklara, kışkırtıcılık yapacaklara vatan haini deniliyordu.
Daha sonraki maddelerde, vatanına hıyanet edeceklere idam verileceği yazılıydı.
Ayrıca camilerde vaaz vererek, konuşarak vatanına hıyanet edenlere, irtikâp yapanlara da idam cezası verileceği anlaşılıyordu.
Suçlular yirmidört saat içinde mahkemeye sevkedileceklerdi. Davalar en çok yirmi günde karara bağlanacak, kararlar Büyük Millet Meclisi’nce onaylanacaktı.
Muhakemesi yapılacak olana celp ve davetiye gönderilmeyecek, huzura gelme kararı yazılacaktı. iftira edenler ileri sürdükleri suçun cezasıyla cezalandırılacaklardı.
Gıyaben mahkum olanlar, yakalandıklarında yeniden yargılanacaklardı. Yasanın uygulanmasını Türkiye Büyük Millet Meclisi yapacaktı.
Son madde de, ulaşımın ve haberleşmenin güçlüğü nedeniyle, yasanın uygulanması her bölgede yayınından 48 saat sonra yürürlüğe gireceği yazılıydı.
Bütün bu çalışmalar, yasanın bazı maddeleri, normal bir düzene göre hazırlanmıştı. Usul yönünden de zaman kaybına nederı olduğundan, düşünülenlerin yapılması zordu.
Örneğin alınan kararların TBMM’ce onaylanması gibi, Karar Ankara’ya Meclis’e gelecek, encümenlerde görüşülecek, genel kurula sunulacak ve karar alınacaktı.
Bu uygulama çok zaman alacaktı.
Bu yasayı uygulamak için harp divanları teşkil edilecek, yahut mevcut mahkemeler uygulayacaktı.
Her iki mahkeme de, içinde bulunulan olağanüstü duruma girmiş bir ülkenin mahkemeleri gibi çalışmıyorlardı.
Bu nedenle İstiklâl Mahkemeleri’nin kuruluşuna gerekçe olacaktı.
Yapılan duruşmaları kısa sürede sonuca bağlayacak bir yasa gerekiyordu.
Genelkurmay Başkanı İsmet Bey (İnönü), bir emirle ayaklanmalarda halkı aldatan,ihanet eden subay ve memurlar ile elini kana bulamış olanların asla affedilmeyeceklerini bildirmişti.
Ayrıca bozguncu kuruluşları yoketmek, ayaklanma kışkırtıcılarının cezalandırılması isteniyordu.
Suçluların cezalandırılması mahkemelere ait olmakla birlikte, Genelkurmay’a bağlı olarak ‘Kuva-yı Dedibiyice’de uygulanması uygun görüldü.
Bu emre rağmen Çerkez Ethem, kendi keyfine göre uygulamalarda bulundu.
TBMM 9 Mayıs 1920 günü yaptığı toplantıda önemli bir durum olmadığı, bu nedenle özel olarak genel af çıkarılmayacağına karar verdi.
Bu suretle vatan hainlerine af kapısını kapadı.
Yozgat ’taki ayaklanma nedeniyle, Mustafa Kemal Paşa 28 Mayıs 1920 tarihli bir yazısını Sivas valisine gönderdi.
Aynı konuda da bir başka yazısını daha önce 30 Nisan tarihiyle Kastamonu valisine göndermişti.
Sivas valisine gönderdiği yazıda, Yozgat ayaklanması için ‘Hıyanet-i Vataniye’ Yasası’ nın uygulanmasını istedi.
Kastamonu valisi de, Safranbolu’da kışkırtmalar sonucu olan olaylar üzerine aynı yasayı uygulayacaktı.
Nisan 1920 ayı içerisinde harp divanları, Anzavur olayında parmağı olanları çok şiddetli bir şekilde cezalandırdılar. Olaylara karışan ve propaganda yapanların çoğunun Ingilizlerder, para aldıkları tesbit edilmişti.
Sarıklı olan bu kimseler padişah yanlışıydılar.
5 Mayıs 1920 günü Konya’da halka beyanname okuyan, ayaklanma yaptırmak isteyen 36 kişi yakalandı.
İçlerinde sekiz tane de asker kaçağı vardı.
Mustafa Kemal Paşa da orada idi.
Olaylara karışan bu kimseleri kazanmak amacıyla affetti.
13 Mayıs 1920 günü İzmit milletvekili Hamdi Bey ve arkadaşları bir önerge verdiler.
Ferid Paşa ve hükümetindeki görevlilerin ‘Hıyanet-i Vataniye’ Yasası’na göre gıyaplarında yargılanmalarını istediler.
Refik Şevket Bey, suçlunun yakalandığı yerde ya da suçun işlendiği yerde yargılanması gerektiğini söyledi.
Bu nedenle Ferid Paşa’nın yargılanmayacağını söyledi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki milletvekilleri aksi görüşü savunarak Ferid Paşa’nın yalnız İstanbul’a değil, bütün ülkeye ait olduğu kanaatinde idi.
Bu nedenle verilecek cezanın maddi olmaktan çok manevi olacağı görüşünde birleştiler.
17 Mayıs 1920 günü vatandaşlıktan çıkarılmasına, 20 Mayıs’ta da vatan haini olduğuna karar verildi.
23 Mayıs 1920’de asilerden iki yüz kişi yakalandı.
Bunların çoğu ’Kuva-yı İnzibatiye’dendiler.
Bunlar ‘Hıyanet-i Vataniye’ Yasası’na göre yargılandılar.
Harp divanlarınca yargılanan âsîlerden 13’ü idam edildi.
Düzce ayaklanmasına katılmış altı kişi de idam edilmişlerdi, idam kararlarının TBMM tarafından onaylanması gerekti.
Ayaklanmayı bastıran Çerkez Ethem, Yozgat ayaklanmasında olduğu gibi kararı kendi vermiş, uygulamayı yapmıştı.
Asîlerin ele başlarından Sefer Bey, İsmet Paşa’ya hükümet tarafına geçtiğini ve bu yüzden teslim olduğunu bildirmişti.
Bu nedenle Sefer Bey idam edilmeyecekti.
İsmet Paşa’nın araya girmesine rağmen idam edilmişti.
Bu suretle hükümet otoritesini sarsmıştı.
Zile ayaklanmasına katmanlardan 50 kişi yakalanmış ve askeri mahkemede yargılanmıştı.
Bunlardan 22’sinin suçu sabit görüldü ve asıldılar.
Haziran 1920 ayı sonlarında Yozgat ayaklanması bastırıldı.
Ayaklanmaya katılanlardan suçlu görülenler Yozgat Harp Divanı’nda yargılandılar.
Olaylarda suçlu olarak Ankara Valisi Yahya Galip Bey de görülüyordu.
Bu nedenle kendisi Yozgat’a çağrıldı. Ankara hükümeti Yahya Galip’i göndermedi.
Yozgat’taki ayaklanmayı Çerkez Ethem kuvvetleri bastırmıştı.
Harp Divanı’nı Çerkez Ethem’e kurdurmuş, yargılamayı yaptırıyordu.
Hükümetin Yahya Galip Bey’i göndermemesine Çerkez Ethem çok kızdı.
Çerkez Ethem kuvvetlerine, hükümet tarafından ‘Kuva-yı Tedibiye’ adı verilmişti.
Bu suretle Çerkez Ethem kuvvetleri, hükümet yanlısı bir kuvvetti.
Yahya Galip’in Yozgat’a gönderilmemesi üzerine Çerkez Ethem başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere hükümet mensuplarına BMM üyelerine aleyhte konuşmalar yaptı.
Bunun üzerine hükümet, Ankara Valisi Yahya Galip’i görevden aldı.
Yozgat ayaklanmasını kanlı bir şekilde bastıran Çerkez Ethem, Yozgat’ta malı mülkü olan herkesin malına el koydu.
Kendisine karşı direnen kimselere karşı acımasız davrandı.
Evlerini yaktı, erkekleri astırdı.
Burada yağmalanan eşyalar Ankara’ya götürülerek satıldı.
Bu davranışlar halk üzerinde olumlu etki yapmıyordu.
Halk keyfi surette cezalandırılıyordu.
Meclis’te, hükümete olan güven azalmıştı.
Kurulmuş olan ‘Hıyanet-i Vataniye’ mahkemeleri verdikleri kararları Ankara’ya gönderiyorlardı.
TBMM’ne gelen kararlar Adalet Encümeni’ne gönderiliyor, orada incelendikten sonra Meclis Genel Kurulu’na geliyordu.
Görüşmeler, incelemeler, mahkemelerden beklenen sonucun alınmamasına neden oluyordu.
Bu yüzden suçsuz olanlar aylarca tutuklu kalıyorlar, sızlanmalar artıyordu.
Daha sonra Hıyanet-i Vataniye dâvâsı açılmış mahkemelerin, bu dâvalara öncelik vermesi için yasa çıkarıldı.