İberler Kimdir,İberler Tarihi | Tarih Bilgileri,Halklar |
İberler Kimdir Roma’nın fetih döneminde Ispanya’nın bir kısmında yaşayan ve İberik yarımadasına adını veren halk.
Asılları bilinmemektedir. İberler, muhtemelen Taş devrinin sonlarında, Batı Avrupa’da (Britanya adaları, İtalya, İspanya) yerleştiler.
Eskiçağ yunan tarihçileri iberos (İberler) adımı Akdeniz ve Endülüs kıyılarında yerleşen kavimlere verdiler.
Strabon’a göre, İberler Rhone ile Cebelitarık boğazı arasındaki bölgeye yerleşmişlerdi.
M.ö. VI. yy.da yaşamış olan Toscana’lı bir yazar, İberleri, jucar ile Rhone ırmakları arasında yaşayan halklar olarak tanımlamış, daha güneyde de bir Tartessos’lu mületler konfederasyonunun kurulmuş olduğunu bildirmişti.
Miletos’lu Hekataios, birbirlerine çok benzeyen insan toplulukları için hem İberler hem Tartessoslular adının kullanılmış olduğunu söylemişti.
İberler Tarihi
İberlerin menşei meselesi çağdaş tarihçiler arasında tartışmalara yolaçtı.
önce, Keltlerden ve iberlerden önce bir ligur neslinin yaşamış olduğu düşünüldü.
Sonra, Leite de Vasconcellos ve Schulten’in iberlerin Afrika asıllı olduğunu, bu halkların bir yerli ligur halk neslinden geldiğini ileri süren görüşleri rağbet gördü.
Bu görüşe göre, iberlerin torunları, bugünkü Basklardır.
iberlerle Keltlerin karşımı, bir «keltiber» toplumunun meydana gelmesine sebep olmuştur.
Bu tezin tutarsızlığı Keltiberlerin başkenti Numancia’nın, ticarî ilişkiler sonucunda İberlerle ilgili özellikler kazanmış olduğunun anlaşılmasıyla belli oldu.
1932’de ortaya atılan Bosch Gimpera nazariyesine göre iberler, tarih öncesinde çeşitli toplulukların bileşiminden meydana gelmişlerdir, bu topluluklar, Çapsa, Pirene ve hamî-samî topluluklarının kaynaşmasından oluşmuştur.
Bu ırk tabanı, öbür kavimlerle, özellikle fenike ve yunanistan kolonileriyle ilişkiler kurarak iberik kültür ve sanatını oluşturmaya başladı.
Doğu iberleri, Güney Fransa ile Katalonya’dan, Ebro ile Jalon havzalarına kadar olan bölgeye yerleşmişlerdi.
Tartessos’lular, Bosch’a göre, hızlı bir gelişme gösterdi, bu gelişmede hem dış etkenler hem endülüs yerlilerinin gösterdiği tepkiler rol oynadı.
Bu halk çok eski bir kültüre sahipti.
Halen tutulmakta olan tez Bosch Gimpera’nın tezidir.
Sonraları daha da geliştirilen bu tez, iberlerin Afrikalılarla karışmış olduğu görüşüne yer vermez, iberleri etkilemiş olan tarihöncesi gelenekler çok değişiktir, iberler arasında Cilâlı Taş devrinde görülen birlik, doğu akdeniz (anadolu) insanlarının gelmeleriyle sona erdi ve Maden devrine geçildi.
Maden arayan insanlar.
Güney Ispanya’daki bakır yataklarını takip ederek güneydoğuda, Guadalquivir’in ve Tajo’nun ağızlarında koloniler kurdular, buralara yeni din anlayışları getirdiler (megalitik din).
Tunç devrinde din anlayışlarında değişiklikler oldu.
Bu değişiklikler özellikle ölüleri gömme usulleriyle ilgiliydi.
Aynı zamanda, madenleri işleme sanatı ilerledi, kullanılan âletlerin biçimlerinde değişiklikler oldu.
Elargar kültürü, güneydoğuda küçük bir alanı ve Endülüs’ü etkiledi.
Maden yatakları bakımından çok daha fakir olan yarımadanın geri kalan kısımlarına bu kültürün etkisi çok az oldu.
Birinci binyılın baslarında, Pirene geçitlerinden, yarımadaya çeşitli kelt kavimleri geldi.
Bu yayılmalar, ülkenin kuzey yarısında, kültürü olduğu kadar, etnik yapıyı da etkiledi.
Yarımadanın kuzeybatısı ve yayla kısmı Hallstatt II’den gelme kültürleri kabullendi.
Bütün Katalonya, M. ö. 800’den sonra hint – avrupalı halkların istilâsına uğradı.
Bu istilâ, kültür, sanat ve teknik alanlannda yeni değişmeler doğurdu.
Buna karşılık, doğu ve güneydoğulu halklar, küçük çapta kelt sızmaları dışında köklü etnik değişime yolaçacak etkilerle karşılaşmadı.
Binyılın ilk yarısında Endülüs, Doğu Akdeniz ile ticari ilişkilerini geliştirdi, Atlantik ile de ticarete başladı.
Bu dönemlerde Tartessos’lular öncesi kültürle ve Tartessos’lular kültürüyle beslenen güçlü bir krallık kuruldu.
Bu olay, suriye, rodos ve kıbrıs seramiklerinden anlaşılmaktadır.
Bu krallık Atlantik ile ticarî ilişkilere girdi, kalay madenini bulmak için Casiterides adalarına seferler düzenledi.
Atlantik Tunç devri gereçlerine ve silâhlarına Tartessos hâkimiyetini yaşamış olan yarımadanın batı kısmında rastlanması bu bilgiyi doğrulamaktadır. M. ö. VI. yy.’da kelt göçleri Endülüs’ü değiştirdi.
Bu karışık gelenek tabanına, Fenikelilerle Yunanlıların etkileri eklendi, böylece yarımada yeni kültür değişikliklerine açılmış oldu.
Yazılı belgeler, Cadiz’in M. ö. 1000 yıllarında kurulmuş olduğunu gösteriyor.
Ispanya’da bulunmuş olan en eski fenike kalıntıları M. ö VII. yy.dan daha eskiye ait değildir.
Fenike ile ticaretin başlangıcında yerliler, Doğu Akdeniz’de kullanılan maden işleme usullerini öğrendiler ve Fenikelilerin dinlerinden etkilendiler.
Sisam’lı Yunanlılar da yarımadanın kıyılarına gelmeğe başladılar.
M. ö. ve VI. yy. sonlarıyla ilgili arkeolojik bulgular Mainake ile Hemeroskopeion’un kuruluşuna tanıklık eder.
İberik dini, inanç ve ibadet bakımından akdeniz özellikleri taşıyordu.
Bu din, ay ve yıldızları inanç nesnesi olarak kabullenmişti.
Boğaya tapma geleneği, Gerion efsanesinden ve Endülüs ile Balear’lardaki tapınak heykellerinden anlaşılır.
Tanrısal ana ve kanatlı Elche tanrıçası da akdeniz kaynaklı kavramlardır.
Hayvan terbiyecisi kabartmaları (protopipleri, Prinias’ın B tapınağında bulunur) ve Cigarralejo’nun Potnia Hyppos kabartmaları da böyledir.
İberik dinini incelemeye yarayan tek belge, Tivisa’da bulunan bir yazıttır.
Bu yazıtın süslerinde cehennem tanrıları ve ölü gömmeyle ilgili sahneler görülür.
Endülüs ve güneydoğu tapmaklarında (Castellar de Santisteban, Collado de los jardines, Cigarralejo) tabiata tapınma, antropo-morfik dinlerin somut şekillerine baskın görünür. «Damas»lar (kadınlar), tapmakların rahibeleriydiler.
Bunlara tarım ürünleri sunulurdu, onların yardımıyla iyileşen sakatlar, onlara adak getirirlerdi.
İberler Sanatı
Yarımadanın bölgeleri arasındaki çeşitlilik sanatta da kendini gösterdi.
Heykeltıraşlık, sadece Endülüs ile güneydoğuda gelişti.
Buna karşılık, kuyumculuk tamamen Tartessos’lulara özgü bir sanattır.
Seramikçilikte genellikle geometrik birçimlerle süslemeler yapıldı, insan, bitki, hayvan imgelerini süslemede kullanılan sanat merkezleri güneydoğuda ve doğuda bulunuyordu.
İberik heykelciliğinin çok eski zamanlara dayandığı bellidir.
Ancak kronolojik bakımdan klasik arkaizmle birleştiği söylenemez.
Yunan arkaizminin izleri, insancıl”ve zoomorfik heykellerde görülür.
Mimarlıkta doğu özellikleri hâkimdir: eserlerde suriye ve messina fildişi işçiliğindeki motifleri hatırlatan helezoni kıvrımlar, sivriltiler, oval ve toparlak şekiller vardır.
Ayrıca ionia sanatı da yarımada mimarîsi üstünde etkili olmuştur.
Kronolojik olarak heykelcilikte üç dönem ayrılabilir: doğu etkisi taşıyan birinci dönem M. ö. 550 ile 450 arasındadır.
Balazote keçisi ve Haches sfenksi (Bogarra, Albacete) doğu beğenisiyle yoğurulan yunanistan ve Sicilya tapınaklarındaki hayvan imgelerinin kopyalarıdır (M.ö. VI. yy.). Yunanlılardan ilham alan bir okul, Agost ve Villacarrillo sfenkslerini yaratmıştır.
İkinci dönem M.ö. 450 ile romalılaşma zamanı arasındaki dönemdir.
Bu yerli dönem, geniş ölçüde yunan etkisi gösterir ve antropomorfik heykelcilikte, duygusallığın doruğuna erişir.
Üçüncü dönem daha çok Osuna heykelleriyle temsil edilir. Bunlarda romalılaşma dönemine girişin ilk belirtileri göze çarpar.
iberotartezik (iberler ve Tartessos’lularla ilgili) kuyumculuk üstüne bilgiler son kazılarda ortaya çıkarılan eşyalar ile büyük ölçüde arttı.
En eski parçalarda doğu ve kelt etkileri vardır, bunlarda yerli bir duygusallık hâkimdir. III. yy.ın kuyumculuğunu temsil eden eserler, daha çok Oretana bölgesinde yapılmıştır.
Oymacılık sanatının da gelişmiş olduğunu belirtmek gerekir.
Roma etkisi başlayınca, doğuda ve Ebro vâdisinde yaşayan milletler paralarını, klasik para modellerine göre basmaya başladılar, iberik nümismatiği M. ö. II. yy .dan daha eski değildir.
Para basımında kolonilerdeki kolonyal para süslemelerinden yararlanıldı, bu işte daha çok sfenks örnekleri kullanıldı, öte yandan kuzey-doğu bölgesi darphaneleri, daha çok sakallı veya sakalsız başlar taşıyan paralar basıyordu.
Bunların yanında zaman zaman yunus resimleri de kullanıldı.
Paraların öbür yüzlerine, elinde mızrağıyla süvariler resmediliyordu.
Bazı şehirler, para basımında, bu örneklerin tamamen dışına çıktı.
Bu paralarda iberik harfleriyle yazılar vardır.
Ayrıca tedavüle çıkaran merkezin adı da paranın üstünde yazılıdır.
Neron’un hükümdarlığına kadar, İspanyol belediyeleri, bağımsız olarak para basmaya devam ettiler.