II. Katerina,Dönemi,Hayatı | Biyografi,Tarih |
II. Katerina,Alman Anhalt-Zerbst prensesi idi; iyi öğrenim gördü, fransız kültürüyle yetişti.
On altı yaşındayken, tahtın vârisi büyük dük Pyotr ile evlendirilmek üzere Rusya’ya getirildi.
II. Katerina Dönemi
İmparatoriçe Yelizavyeta bu yabancıyı kuşkuyla karşıladı; ama genç prenses onun kuşkularını zekice çelmeyi bildi.
Ortodoks kilisesine kabul edilen prenses Sofiya Augustina’ya, Yekaterina (Katerina) Alekseyevna adı verildi; artık büyük dükün nişanlısıydı.
1745’te evlendiler. Kocasının birçok eksiği vardı, o yüzden kolay anlaşamadılar, ama Katerina sabırla bekledi, bu arada yararlı dostluklar kurdu.
Pyotr, ocak 1762’de imparator oldu.
Alışılmadık yabancı davranışları, yönetici sınıfın gittikçe artan düşmanlığına yolaçtı.
Katerina bu durumu kendi yerini sağlamlaştırmakta kullandı.
Çevirdiği oyunlar, Pyotr III’ü endişelendirdi.
İmparator, karısını boşamayı düşündü.
Muhafız kuvvetlerini ayaklandıran Orlov kardeşlerin yardımıyla, Katerina tasarladığı hükümet darbesini gerçekleştirdi: «Ortodoksluğu savunmak ve Rusya’yı korumak için» iktidara el koyduğunu bildirdi.
Pyotr III tahttan çekilmeye zorlandı ve kısa süre sonra esrarlı bir şekilde öldü.
Yeni hükümdar güçlü bir kişiliğe sahipti. Aynı ölçüde dikkati çeken doğru ve yanlış davranışları yüzünden hakkında değişik yargılar verildi.
Hilekar mizacı, içtenliği hakkında kuşkular uyandırdı.
Bununla birlikte, çok önemli işler de yaptı.
Zekasını ve becerikliliğini güçlü iradesiyle kaynaştırarak Rusya’ya büyük hamleler yaptırdı ve bu yolda kimseyle bölüşmeye yanaşmadığı otoritesini kullandı.
Şehvet düşkünü ve oldukça duygusuzdu; sayısız sevgilisinden hiç birine üstünlük hakkı tanımadı.
İktidara geçişinin tartışmalı meşruluğu, onu temkinli olmak zorunda bıraktı.
Kendini halka sevdirmek için elinden geleni yaptı.
Yabancı olmasına rağmen kendini milli kahraman ve Büyük Petro’nun manevi mirasçısı olarak kabul ettirdi, her şeyden önce devletinin yüceliğini düşündü.
Otokrasinin Rusya için en iyi yönetim biçimi olduğuna inanmıştı, onun bu inancı kişisel ihtirasına uygun düşüyordu.
Bununla birlikte, belli ölçüde nazari bir liberalizmi i leri sürüyordu, böylece reformcu asillerle, Panin ile işbirliği yapmaya «filozoflardın yakınlığını kazanmaya çalışıyordu.
Bilimi ve sanatı korurken biraz gösterişe kaçtı; filozoflarla, Grimm ile mektuplaştı: Diderot’yu Rusya’ya çağırdı, onun fikrini almaya çalıştı.
«Kuzeyin Semiramisi» tarafından uygulanan «aydınlanmış despotluk» rejimi, avrupalı seçkinlerin ilgisini çekti.
Bu davranış zorunluydu ama yeterli değildi, çünkü rus kamuoyu henüz dış etkilere büyük ölçüde kapalıydı.
1767’de hükümeti ve toplumu bütünsel bir yapıda kaynaştırmakta yükümlü büyük bir kurul toplayarak ülkede umutlar yarattı; bu yolda liberal görüşlerle dolu bir bildiri yayımlandı.
Kurulda, Sörflerin ve din adamlarının dışında bütün sınıflar temsil ediliyordu.
Bu kurulun çalışmalarıyla Katerina gerçek devleti tanıma ve imparatorluk içindeki yönelişleri öğrenme fırsatı buldu; ayrıca rus toplumu kesin biçimde sınıflara ayrılmış oldu.
Bundan böyle, tek güçlü sınıf olan soylular sınıfıyla iyi geçinmek için onların askerlik hizmetlerinden muaf tutulmasını ve efendilerin köleler üstündeki haklarının onaylanmasını sağladı. Aynı zamanda.
Ukrayna’nın muhtariyetini kaldırarak ve kilise mallarına elkoyarak (1764) İmparatorluk hükümetinin mutlak hâkimiyetini güçlendirdi. Bu tedbirler soylu sınıfın işine geldi, ama halk kitlelerinin huzurunu kaçırdı.
Kazakları, Serfleri ve Başkırtları biraraya getirip Pugaçov ayaklanması (1773-1774), bu tedbirlerin doğurduğu bir tepkidir.
Dışişlerinde başarılar çabucak kendini gösterdi.
1764’te Katerina eski sevgilisi Stanislaw Poniatowski’yi Polonya kralı seçtirdi; 1768 antlaşmasıyla Polonya’da yasalar ve hürriyetleri himayesi altına aldı.
1772’de Litvanva’dan büyük bir toprak parçası elde etti.
Polonya sınırında geçen bazı olaylar.
1768’de Osmanlılarla savaşa yolaçtı; Osmanlular bu savaşın sonunda Karadeniz’in ve Hazar denizinin kuzeyinde kalan stepleri Rusya’ya bıraktı (Küçükkaynarca antlaşması 1774).
Katerina, iktidarından emin olarak yönetim alanında yeni reformlar gerçekleştirirken (1775), son sevgilisi Potemkin de (rusça Potyomkin), Osmanlılara karşı kazanılan zaferin meyvelerini toplamaya bakıyordu.
Bütün imparatorluk çok büyük olmayan devletlere, bu devletler de kendi içlerinde, eyaletlere, çevrelere ve idare bölümlerine ayrılmıştı.
Böylece, henüz bu gibi şeylere yabancı olan bir ülkede güçlü bir yönetim teşkilatı kurulmuş oldu.
Bu yeni yönetim bölgelerinde, merkezi iktidarı temsil eden siyasi mahkemelerden ayrı olarak, çeşitli sosyat sınıfların ihtiyaçlarını karşılayan mahkemeler kuruldu.
Mahalli hükümetler soyluların, merkezî hükümet büyük mülk sahiplerinin elindeydi.
Toprak sahibi soylular, gittikçe artan imtiyazlardan, devlet mekanizmasıyla ilgilendikleri ölçüde yararlanıyorlardı, böylece bürokratik otokrasi gittikçe üstünlük kazanıyordu.
1785’te çıkarılan sosyal yasalar 1775 reformunun sonuçlarını pekiştirdi.
Şehirlerde yaşayan soylular, Büyük Petro’nun getirdiği korporasyon rejiminde değişiklik yapmaya yanaşmadığı için, serfliği düzenleyen yasa seyyar mal sayılan Serflerin durumunu daha da kötüleştirdi
. El emeğinin gittikçe artan bağımlılığı, ekonomi alanında gelişimler sağlamalıydı; nitekim, sanayi, merkez bölgede ve Urallar’da büyük bir ilerleme gösterdi.
Kırım’dan Kuban’a kadar, güney steplerinde, yabancı göçmenlerin de yardımıyla, geniş ölçüde sömürgeleşme başladı; böylece Karadeniz kıyılarında yeni şehirler (1778’de Kherson, 1784’te Sivastopol) kuruldu.
Katerina, imparator Joseph II ve birçok yabancı, 1787’de Potemkin’in başarılı çalışmalarını görmek için Kırım’a geldiler.
Ülke yararına girişilen bu çalışmalar, fikir ve sanat alanındaki çalışmalarla bütünlenmeliydi.
1783’te Rus a kademisi kuruldu.
1786’da çıkarılan Okullar yasası şehirlerde çeşitli sınıfların insanları na kapılarını açan okulların kurulmasını öngörüyordu; ne var ki, bu girişimden beklenen sonuç alınamadı.
Ama, dış meseleler ön plana geçmekte gecikmedi.
Ruslar 1783’te Osmanlılardan Kırım’ı istediler; Osmanlılar bu teklifi kabule yanaşmadı.
Anlaşmazlık 1787’de yeni bir savaşa yolaçtı.
Suvorov’un yönettiği rus orduları, Osmanlıları Dniester’in (rusça Dnyestr) kuzeyinde ve doğusunda kalan bütün toprakları Rusya’ya vermek zorunda bıraktı (Yaş antlaşması 1792).
O dönemde Polonya meselesi yeniden ortaya çıktı.
Eli kolu bağlanan Polonya, 1791’de bir iç direnişe geçerek silkinmeye çalıştı.
Komşu ülkelerin çıkarlarıyle çatışan bu deneme üzerine, Polonya iki kere paylaşıldı (1793. 1795).
Katerina, birçok rus’un yaşadığı Litvanya topraklarını Rusya’ya kattı; uzun süren imparatoriçeliği sırasında, Galiçya hariç, bütün rus topraklarını elde etti.
Rusya’yı büyük ölçüde Karadeniz’e açtı, bir yandan da Batıya yaklaştırdı.
Büyük nüfus yoğunluğuna ve büyük zenginliklere sahip olan imparatorluk, Avrupa’nın en güçlü devletleri arasına girdi.
Ülke, birliği sağlayan sağlam bir yönetim mekanizmasına sahipti.
Sosyal durumun çok uygun olduğunu söylemeye imkân yoktu.
Katerina, köylüyü, ihtirasları uğruna bile bile harcamıştı. Ülkenin henüz kaldıramayacağı reformları ileri bir tarihe bırakmaya razı oldu.
Bu durumda halkın yaşayış biçimini ve soyluların anlayışını değiştirmek gerekiyordu.
Bu yolda çalışmalar şu sonucu verdi: yüzyılın ortasında kendine kapalı bir yaşayış sürdüren rus soyluları, onun hükümdarlığı sırasında Batının ince ve karmaşık kültürüne açıldı, lmparatoriçe, sanatı korudu: yeni açılan Petersburg Güzel Sanatlar akademisi ilk mimarlarını yetiştirene kadar ülkeye.
Vallin de la Motht (fransız), Rinaldi (İtalyan), Cameron (iskoçyalı), Quarenghı (İtalyan) gibi yabancı mimarları getirtti.
Heykelci Falconet ve Marie-Anne Collot. porselenci Rochette, fransız Gillet’nin öğrencileri olan rus heykelciler (Şçedrin, Şubin. Gordeyev, Kozlovskiy), Katerina zamanında önemli çalışmalar yaptılar. Resim alanında.
Katerina. tutkulu bir koleksiyoncuydu: tablo satın alma konusunda sık sık Diderot’ya, Falconet’ye.
Grimm’e akıl danıştı.
Onun satın aldığı esrler (özellikle Houdon’un mermerden Diana’sı) Ermitaj müzesini süsler.
Katerina’yı tasvir eden en güze] eserler Şubin’in yaptığı büstü ile Levitzkiy’in eseri olan portresidir.