İslamda Vahdet Nedir | Din Bilgileri |
İslamda Vahdet Nedir, Bütün tektanrıcı dinlerde evren, yoktan yaratılmıştır; gelip geçicidir.
Yalnız onu yaratan, yoktan var eden Tanrı kalıcıdır.
Evrenle Tanrı arasında öz bakımından ayrılık vardır.
Tasavvuf, böyle bir görüşü benimsemez.
Ona göre kalıcı (ebedi ve ezeli) olan Tanrı tarafından yaratılmış ne varsa onunla eş niteliktedir; çünkü yaratılan, yaratanın bütün özelliklerini yansıtır.
Yaratılan, yaratanın görünüş alanına çıkmasından (zuhurundan) başka bir şey olmadığı için, ikisi arasında öz ayrılığı yoktur, öyleyse yaratanla yaratılan eş varlık düzeyindedir, birbirinin iki ayrı görünüş türüdür, özde, temel yapıda ayrılık yoktur.
Birlik ve bütünlük vardır (vahdet).
Ancak Tanrı, öz bakımından sonsuz ve sınırsız olduğu için, yarattığını (yaratılan evreni) bir bütün olarak kuşatmıştır.
Bütün yaratılanlar (evren), yaratanın özündedir (mahlûk, hâliktedir).
Yaratılan evren, yaratan Tanrı’da vardır (vahdeti vücut).
Yaratılma olayı Tanrı’nın özünden gelen dışa vuran bir fışkırmadır, yoktan var ediş değildir; çünkü, Tanrı eseri olan evrende, Tanrı’da bulunmayan, Tanrı varlığı için eksiklik, gelişmemişlik sayılan bir nitelik düşünülemez, özde bulunmayan, onun görünüşü olanda da bulunamaz.
Bu yüzden, evreni Tanrıdan ayrı bir varlık olarak düşünmek.
Tanrı karşısında başka bir varlığın bulunduğunu ileri sürmektir. Böyle bir durumda birlik (vahdet) değil, çokluk (kesret) var demektir.
Çokluk ise Tanrı özündeki birliğe, sürekliliğe, sonsuzluk ve sınırsızlığa aykırıdır.
Evrende görülen değişiklikler, başkalıklar Tanrı özündeki yaratıcı güçlerin ayrı ayrı aşamalarda görünüş alanına çıkması yüzündendir.
Çokluk, değişiklik, türlülük özde değil, görünüştedir. özün ana niteliği birlik (vahdet), görünüşün temel özelliği çokluk (kesret) ve türlülüktür.
Vahdeti vücut anlayışı, İslâm düşünürleriyle başlamış değildir.
Anadolu’da gelişen ilkçağ felsefesinin temel ilkelerinden biridir.
Tanrı ile evren arasında birlik olduğunu ilk ileri sürenler Herakleitos ile Parmenides’tir.
Bu görüşü daha sonraki çağlarda yunan filozofu Eflatun yeniden ele alarak geliştirdi; ondan sonra gelen ve Eflatun’un izinden yürüyen Plotinos da ayrı bir açıdan yorumladı.
İslâm dininin doğuşundan sonra, özellikle ilkçağ felsefesine bağlı kalan islâm filozofları ve mutasavvıflar bu görüşün etkisi altında kalarak onu islâm dini ilkeleriyle bağdaştırmaya çalıştılar.
Bu bağdaştırmayı yaparken eski İran ve hint kültüründen, özellikle dini inançlardan yararlandılar.
Bilerek veya bilmeyerek eski inançların etkisi altında kalarak Tanrı ile evren arasındaki birlik anlayışına yeni düşünceler kattılar.
Vahdeti vücut anlayışını geliştiren islâm sofileri arasında Mansur, Senaî, Zünnuni Mısrî, Şeyh Attar, Şebüslerî, Celâleddini Rûmî.
Muhiddin Arabî, Nesimî gibi filozof ve şairler başta gelir, özellikle Muhiddin Arabî bütün düşüncelerini Tanrı ile evren (yaratanla yaratılan) arasındaki varlık birliği (vahdeti vücut) üstünde yoğunlaştırarak tasavvuf görüşleri içinde ona düzenli bir nitelik kazandırdı.
Vahdeti vücut anlayışının en çok tutunduğu ve yayıldığı yer İran’dır.
Gerek nitelikleri, gerek ihtiva ettiği düşünceler bakımından vahdeti vücut anlayışı islâmın şeriat ilkelerine karşıttır, onlarla bağdaşamaz.
Çünkü islâm dininin temel ilkesi evrenin yoktan, Allah tarafından yaratıldığı inancına dayanır.
Evren ile Allah (mahlûk ile hâlik) arasında öz (zat) değil, görünüş bakımından bile en küçük bir benzerlik, yakınlık yoktur.
Kur’an, Allah insanın düşüncesinin, aklının sınırlarını aşan bir yüce varlıktır; o,insanın düşünebildiklerinin hiç birine benzemez, eşi ve benzeri yoktur, görüşünü savunur.
Bu bakımdan Tanrı ile evreni bir sayan vahdeti vücut anlayışını reddeder.
Sünnî inançlarına bağlı olan ülkelerde, Osmanlı devletinde, bu görüşü savunanlar her zaman ya öldürülmüş veya ülkeden kaçmak zorunda bırakılmıştır.
Halife Ali’ye bağlanan tarikatların çoğu vahdeti vücut anlayışını benimser.
Anadolu’da bu görüşü savunanlar daha çok alevî ve bektaşîlerdir.
Vahdeti vücut inancı bugün de yaygındır. Birçok sünnînin bile zamanla bu düşünceye inandıkları görülür.