İsmailiye Mezhebi,İsmaililik Tarikatı | Tarikatlar Tarihi |
İsmailiye Mezhebi,Şiiliğe bağlı bir mezhep.
İmam Cafer’den sonra imamet makamına geçen İsmail, sonradan siyasî bir nitelik kazanan ve kendi adını alan, İsmailiye tarikatını kurdu.
İsmaililik Tarikatı
Bir mezhep olarak anılan bu tarikatı düzenleyen, genel kurallarını ortaya koyan Abdullah bin Meymun’dur.
İsmailiye Mezhebinin Kuralları
İsmailiye mezhebinin beş ana kuralı vardır:
1. imamlık, İsmail ve onun çocuklarına geçer, onlardan başka kimse bu makama gelemez.
2. imam, yeryüzünde Tanrı’nın halifesidir (halifetullah). O, Tanrı’nın nurunu özünde toplamıştır, bir Tanrı (mabut) niteliğindedir.
Tanrı’nın imamda görünüş alanına çıktığına (zuhuruna) inanmak iman ve din gereğidir.
3. imamlık makamına geçen bir imamın ağzından çıkan her söz bir Kur’an, tanrısal bir buyruk (emr-i İlâhî) kesinliği taşır.
4. imamların yaptıkları doğrudur, haktır.
Onlar yanılmaz, suç işlemezler.
Bir imam her türlü eksiklikten, yanlıştan, günahtan uzaktır, «masum»dur.
5. din, iman ancak bu tarikata veya bu mezhebe inanmakla gerçekleşir.
İman etmek, dine bağlılık göstermek imama bağlanmak, ona uymaktır. Bunun dışında din yoktur.
İsmailiye inancına göre imamlık gizlidir, herkese görünmez.
Gerçek imamın kim olduğunu bilmek kolay değildir.
İmam, insan biçimine girmiş bir Tanrı’dır. İslâm dininin özünde bu gerçek vardır.
Fakat, insanlığı doğru yola, kurtuluşa götüren bu gerçek imamlar gizlidir, geçici dünyayı görmeğe alışan gözlerden saklıdır.
Peygamberleri gönderen imamlardır.
Peygamberler bu gerçeği bilirler.
Hz. Muhammed’in peygamber oluşundan sonra gizli kalan imamlık ortaya çıktı, bütün gözlere görünür oldu.
İnsanlık tarihi boyunca gizli kalan, insanlara görünmeyen, Hz. Muhammed’in peygamberliğiyle ortaya çıkan gerçek imam, Ali’dir.
İmamlık ondan sonra soyuna geçti.
Cafer-üs-Sâdık’ın büyük oğlu saldandı, gözlere görünmez oldu, imamlar, ondan, yeniden ortaya çıktı, göründü.
Birer tanrı olarak, insan biçiminde «zuhur» ettiler.
Zamanla gelişen, özellikle doğu İslâm ülkelerinde hızla yayılan ismailiye inançları her bakımdan batıni bir nitelik taşır.
Her isteyen onlar arasına giremez, tarikata alınmaz.
Bu tarikata girmenin belli sırları ve kuralları, gizli törenleri vardır.
Bu törenler yedi türlüdür.
Her tarikata girenin bu yedi basamaktan geçmesi, gerekli sırları öğrenmesi gerekir.
Ismailîlerde «yedi imam» inancı değişmez kuraldır.
Bu, yedi sayısının kutluluğundan dolayıdır.
Yedi gezegen, yedi kat yer, yedi kat gök, birer kutluluk belirtisidir.
Tarikatın bütün sırlarını, «İlâhî esrarını» bir bütünlük içinde yedinci imam bilir.
Ismailîler bu sırları tarikat kurallarına göre ondan öğrenirler, bu sırlara «bâtınî mânâ» adı verilir.
Yedi imama karşılık, yedi de peygamber vardır.
Bunlar da Adem, Şit, Nuh, İbrahim, İsmail, Muhammed ve Ali’dir.
Tarikata girenlere bu sırları öğreten Abdullah’tı.
En yüksek «şeyh» olan Abdullah, lsmailiye tarikatının batınîliğini açıklayan en etkili uludur.
Onun bildirdiklerine göre Hz. Muhammed’den sonra da peygamber gelmiştir; bu bir gerçektir ve gereklidir.
Ondan sonra ismailiye mezhebinin en ilgi çekici temsilcisi XIII. yy.da yaşayan ve efsanevî bir niteliğe bürünen Hasan Sabbah’tır.
Bu tarikata girenlere göre «hadis»lerin (Hz. Muhammed’in sözlerinin) «İlâhî» bir değeri yoktur, onlar her bakımdan önemsizdir, içi boş, gereksiz birer kavramdır.
İslâm dininin ortaya koyduğu kurallar, ileri sürdüğü düşünceler, açıkladığı görüşler gerekli değildir.
İnsanın onlara bağlanması, davranışlarını onlara göre düzenlemesi «hakikat»ten uzaklaşmasıdır.
Bu kurallar insanda Tanrı’yı, Tanrı’da insanı görmesine, «irfan» bakımdan olgunlaşmasına engel olur.
İnsanın, «kemal»e ermesi, basamak basamak yükselip tanrılaşması için bu gibi engelleri aşması, bu bağlardan kurtulması gerekir, lsmailiye tarikatına girmek için bu adı geçen yedi basamağı aşmak, her birinde imtihan vererek başarı kazanmak gereği vardır.
Birinci basamakta Hz. Muhammed’in kurduğu dinin güçlüğü, anlaşılmazlığı ve gereksizliği, İkincisinde Tanrı’nın evreni neden altı günde yarattığının sırrı, Havva’nın Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığını ileri sürmenin gerçek anlamı, üçüncüsünde ise ruhun biçimi, nerede olduğu, nereden geldiği ortaya konur, tarikata girmek isteyenden bir soru olarak açıklanması istenir.
Bunların karşılığını doğru veren dördüncü basamağa yükselir.
Orada kendisine yedi imamdan sonra yedi peygamberin gelişindeki gerçek anlam sorulur, anlatılır.
Beşinci basamakta hadislerin gereksizliği, altıncısında İslâm dininin de, kurallarının da bir işe yaramadığı anlatılır.
En sonuncu ve en yüksek basamak olan yedincisinde ise İsmailiye tarikatının özü, felsefesi, ana ilkeleri açıklanır.
Başlangıçta bütün bu giriş törenlerini tarikat ulusu şeyh Abdullah yönetirdi.
Ondan sonra bu görev «daî» adını alan temsilcilerine geçti.
Daîler tarikatın yayıcılarıydı.
Ismailîler İran, Hindistan, Suriye ve Mısır’da büyük başarılar gösterdiler, inançlarını kolaylıkla yaydılar.
Mısır’da Fatıma soyundan geldiklerini ileri sürerek Fatımî’ler devletini kurdular.
Bu devletin ilk kurucusu olan Abdullah, halifeliğini ilân etti.
Kısa zamanda Anadolu ve Türkistan’da da gelişmeler gösterdi.
Bu tarikat inançlarını yayan en ünlü daîlerden Deyleme Ebu Hıtım, Ahmed Nefesî Nişapur’da, Ebu Yakub Siczî Türkistan’da, Ahmed bin Keyyal Hindistan’da büyük başarı sağladılar.
Sonraları Meymuiye, Tahrimiye, Muhammediye gibi birçok kolu olan ismailiye’nin XX. yy.da en ünlü şeyhi Hindistan’da Ağa Han idi.