İsmet İnönü Kimdir,Hayatı | Biyografi,Tarih |
İsmet İnönü Kimdir Mustafa İsmet İnönü, Atatürk’ün ölümünden sonra 11 Kasım 1938’den itibaren Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Türk generali ve devlet adamı [24 Eylül 1884 – 25 Aralık 1973]
1923-1924, 1925-1937 ve 1961-1965 yılları arasında Cumhuriyetin ilanından sonra ilk Başbakan olarak üç dönem görev yapmıştır.
Başkan olarak, “Milli Şef” unvanını aldı (Ulusal Şef).
İsmet İnönü Hayatı Biyografisi
İsmet doğduğu zaman Hacı Reşid Bey İzmir adliyesinde müstantik yardımcısı olarak çalışıyordu.
Birkaç yıl sonra Sivas’a tayin edildi, llköğrenim yılları orada geçti.
önce, mahalle mektebine gitti.
Altı ay içinde bu mektebi bitirince Sivas Askerî rüştiyesine girdi.
Ailenin, askerî doktorluk hariç, askerlik mesleğine giren ilk ferdiydi.
İsmet Sivas rüştiyesinde ilk üç yıl orta bir Öğrenci oldu.
Dördüncü yıl, hesap Öğretmeni onu sınıfta bıraktı.
Bundan sonra, Erkânıharbiye mektebinden kurmay yüzbaşı olarak çıkışına kadar sınıflarının birincisi oldu.
Dört yıllık rüştiyeyi beş yılda bitirdi (1895).
Beşinci sınıfı Sivas’taki Mülkiye idadisinde tamamladı.
On üç yaşındayken İstanbul’a gitti.
Müsabaka imtihanını kazanarak Mühendishane idadisine (topçu okulu) girdi, idadiyi bitirince Topçu harbiyesine geçti.
Harbiye’de daima sınıf birincisiydi.
Sahra topçusu olarak teğmen rütbesiyle Harbiye’yi bitirdi (1903).
Harbiye’yi dereceyle bitirenler erkânıharp namzetlerine ayrıldıkları için, ismet de, Pangaltı’daki Erkânıharbiye mektebine girdi.
O yıllarda İstanbul’da, Valide camii karşısında küçük bir evde kiracıydılar.
Sonra, bir iki yıl, hava değişimi için Rumelikavağı’nda oturdular.
Burası ona büyük bir tabiat sevgisi, tabiata yakınlık duygusu verdi.
Altı yıl, yaz tatillerini İzmir’de, küçük dayısının yanında geçirdi.
Daha Sivas’tayken Fransızcaya merak sarmış, idadi ve Harbiye’de bu dili adamakıllı ilerletmişti.
Yaz tatillerinde, önündeki sınıfın en zor derslerini hazırladığı için, yıl içinde lisan çalışmalarına ayıracak zaman bulabiliyordu.
Erkânıharbiye mektebine geldiğinde Almancanın da gerekliliğini anladı.
O devirlerde askerlik denilince, akla alman ordusu geliyordu.
Alman mütehassıslar osmanlı ordusunun eğitimini ele almışlardı, ismet, bir arkadaşıyla birlikte, özel olarak Almanca öğrenimine başladı.
Bu arkadaşı, kendisinden bir iki sınıf üstteki Ali Fuat (Erden) idi.
Bütün o nesil için olduğu gibi kitaplar, yabancı dilde gazete ve dergiler İsmet’in en yakın dostlarıydı.
Yeni bilgiler ismet’e de memleketin halinin göründüğünden daha korkunç olduğu intibaını veriyordu.
Erkânıharbiye mektebi, yakın bir zamanda görevin kendilerine düşeceğini sezerek kendilerini yetiştirmeye çalışan gençlerle doluydu.
Enver, ismet’in mektebe girdiği yıldan bir önceki yıl mezun olmuştu.
Mustafa Kemal son sınıf öğrencisiydi. Ali Fuat (Cebesoy), Asım (Gündüz), Ali İhsan da (Sabis) son sınıftaydılar.
Kâzım (Karabekir) ortadaki sınıftandı. Fethi (Okyar) 1903’te kurmay olmuştu.
ismet, Erkânıharbiye mektebini gene sınıf birincisi olarak bitirdi (1906).
Kurmay yüzbaşı olarak kurasına Edirne’de 2. Ordu çıktı. Kocaman bir sandığın içine doldurduğu fransızca, almanca kitaplarıyla tayin edildiği 8. Sahra Topçu Alayının 3. Bölüğüne katıldı.
1907 Yazı rumeli ordularında çok hareketli geçti.
Orduların talim ve eğitimini ilerletmek için İstanbul’dan seçme heyetler gönderildi. Bu arada 2. Orduya da Ferik Cevat Paşa tayin edildi.
Cevat Paşa geniş ölçüde tatbikat, manevralar ve konferanslar düzenliyordu.
Yüzbaşı ismet Beyi kendi karargâhının daimî kurmay subayı yaptı.
Genç yüzbaşının, ayrıca topçu fırkasında verdiği tabiye ve topçuluk derslerine, paşa ile birlikte tümenin en yüksek rütbeli subayları da geliyorlardı.
Bir süre sonra bu görevlere, alaylara ve tugaylara meseleler verip hallettirmek ve hepsine nezaret etmek de eklendi, işi ağırdı; en az sekiz saatlik sürekli çalışmadan sonra, tatil günleri de ayrıca çalışıyordu, ismet Bey kıta hayatında derhal dikkati çeken bir sima oldu.
Çevresinde kendisine karşı derin bir saygı besleniyor, subay arkadaşlarıyla ülkenin siyasi durumunu görüşüyorlardı. Bu davranışları yüzbaşı ismet Beyin iki ihtar almasına yolaçtı.
Bir defa Topçu fırkasının kumandanı, bir kere de ordu kumandanı bu hususta kendisiyle görüştüler; fakat meseleyi daha ileri götürmeden kapattılar.
Bu sırada, ismet Bey bir hudut olayı için tahkikata gidecek askerî komisyona memur edildi. Komisyonun en küçük rütbelisi olduğu halde görüşmeleri büyük ölçüde o yürüttü.
1907 Yılının sonlarında ittihat ve Terakki cemiyetinin Batı Rumeli’deki yayılması Edirne bölgesine kadar uzanmıştı.
Gizli cemiyet, vatanın tehlikede olduğunu ve Kanunu Esasî’nin iadesiyle devlet yönetiminin düzeleceğini vatanseverlere bildiriyordu.
Telkinler, daha çok ordu subaylarını hedef tutuyordu. Edirne’de parlayan ve ismi duyulan genç yüzbaşı da cemiyetin dikkatini çekmişti.
Bir gün Selânik’ten Refet Bey adlı, süvari sınıfından bir jandarma yüzbaşısı geldi; yüzbaşı ismet Beye Ali Fuat Bey (Erden) vasıtasıyla mektuplaştığı Fethi (Okyar) Beyden bir mektup getirmişti.
Refet Beyin getirdiği mektupta, kendisine güvenilmesi yazılıydı.
Refet Bey ona, İttihat ve Terakki’ye giriş usullerini, yemin tarzını anlatarak nizamnamelerini verdi, ismet Bey cemiyete girdi. Bu. hayatı süresince ilgi kurduğu tek gizli ve Kapalı cemiyet oldu.
Bu sırada Dedeağaç’tan İzmir’e eski erlerin gönderilmesine memur edildi.
İzmir’de cemiyetin ilerigelenleriyle, Süleyman Askerî ve Dr. Nâzım ile tanıştı. Dönüşte Selânik’e geldi.
Orada devamlı olarak Fethi Beyle beraber oldu.
Mustafa Kemal Beyle çok görüştü. Bu, Atatürk ile ilk yakın ve samimî teması oldu.
Zaten birbirlerini Erkânıharbiye mektebinden tanıyorlardı; ama aradaki sınıf farkı yakınlaşmalarını mümkün kılmamiştı, ismet Bey, Selânik’te Cemal ve Talat Beylerle (paşa) de tanıştı.
24 Temmuz 1908’de ikinci Meşrutiyet ilân olundu.
Kısa bir süre sonra ismet Bey topçu bölüğünden ayrıldı; gene Edirne’deki Süvari tümeninin erkânıharbiyesine memur edildi; 31 Mart irtica hareketini orada öğrendi.
Hareket ordusu İstanbul’da duruma hâkim olunca, ismet Bey Edirne’den getirilerek Şevket Turgut Paşanın maiyetine verildi.
Hareket ordusu karargâhında kısa bir süre erkânıharp subayı olarak çalıştı, ihtilâl hareketinin içinde ve her safhasında bulunmuş olan kurmay subaylar, burada hep biraradaydılar.
Hepsi orduyu mutlaka siyasetten kurtarmak gerektiğine inanmışlardı.
Bu hususta arkadaşlarının teşvikiyle İsmet Beyin hazırladığı bir bildiriyi, Mahmud Şevket Paşa, Rumeli ordularına yetki ile, Anadolu ordularına da bilgi ve telkin olarak tebliğ ettirdi, ismet Bey Edirne’ye döndü.
1909 Yazı, Edirne’de, ordugâhta siyasî ve askerî olaylarla dolu olarak geçti.
Selânik’te İttihat ve Terakki’nin kongresi toplanmıştı.
Mustafa Kemal Bey subayların görevlerine dönmeleri için ısrarla mücadele ediyordu. 2. Ordunun eğilimini anlamak için Selânik’ten gelen heyet İsmet ve Kâzım (Karabekir) Beylerle görüştü.
Onlar da Mustafa Kemal’in görüşünde olduklarını bildirdiler. ismet Bey artık kolağası (önyüzbaşı) olmuştu. Rumeli’de yapılan büyük bir manevrada gene dikkatleri üstüne çekti.
Genelkurmay başkanı Ahmed İzzet Paşa da kendisini orada tanıyıp beğendi.
1910 Yılında Yemen ayaklanması başlayınca, bu ayaklanmayı bastırmak üzere oradaki bütün kuvvetlerin kumandanlığına tayin edilen Ahmet izzet Paşa, genç kolağasını da özel bir mektupla erkânıharbiyesinde görev almaya davet etti, ismet Bey, Ahmed izzet Paşa ve maiyetiyle birlikte Yemen’e hareket etti.
Orada üç yıl kaldı. Ahmed izzet Paşanın kumandasındaki kuvvetler, âsileri yenerek Sana’ya vardılar.
Bu sırada ismet Bey binbaşılığa terfi ederek Ahmed izzet Paşanın kurmay başkanı oldu.
Paşa, yanına ismet Beyi alarak Sana’da imam Yahya ile görüştü ve barışı kurdu.
Bu sırada İtalyanlarla Trablusgarp savaşı devam ediyor, memleketten fena haberler geliyordu
. Onu Balkan savaşı takip etti. Ahmed izzet Paşa İstanbul’a çağırıldı, ismet Bey için Rumeli’de savaşmak köklü bir arzuydu; Ahmed izzet Paşa ise kendisi yokken kurmay başkanmın Yemen’de kalmasını gerekli buluyordu.
Nitekim imam Yahya ile yeni bir anlaşmazlık patlak vermekte gecikmedi.
Mesele, imam Yahya ile savaşan Seyit idris’e karşı savaşın durdurulmasından çıkmıştı. Kurmay başkanı İsmet Bey, imam ile müzakere ve anlaşmaya memur edildi.
Genç binbaşı imam’ı yumuşatmanın yolunu buldu. Böylece diplomatlık vasfını bir daha gösterdi.
1913’te, ismet Bey Çatalca’daki umumî karargâha tayin edildi; Yemen’den, klasik batı musikisi, satranç ve briç oynamak gibi hayatı boyunca sürecek bazı zevk ve alışkanlıklar edinmiş olarak İstanbul’a hareket etti.
Ahmed izzet Paşa, ismet Beyi, Çatalca’daki başkumandanlık karargâhında Harekât şubesine memur etti.
ismet Bey Çatalca’ya geldiği sırada kuvvetler memleketin her tarafından Çatalca cephesine gönderiliyordu.
Ordu içinde görüş ayrılıkları, çekişmeler vardı.
Enver Bey grubu umumî taarruz istiyordu.
Büyük Karargâh, cephe gerisinde ordunun eğitimi ile hazırlıkların tamamlanması gerektiğinde ısrar ederek memleketi, hesapsız bir hareketin kötü ihtimallerine atmamak gerektiği kanaatini besliyordu.
Zaten Başkumandanlık, Balkan müttefiklerinin aralarındaki anlaşmazlıkları da dikkatle takip ediyordu.
O sırada Edirne’yi Bulgarlar aldı. Bulgarların İstanbul üstüne yürümesi beklenilirken Sırplar, Yunanlılar ve Bulgarlar arasında harp başlayınca durum değişti.
Türk ordusu Çatalca’dan Bulgarlara karşı umumî taarruza geçti. Bulgarlar hiç direnmeden çekildiler. Edirne kurtarıldı.
Başkumandanlık bütün orduları bulgar hududunda durdurdu.
Zaten Avrupa devletleri işe karışmış, Osmanlı devletine, barış yapmasını bildirmişti.
Bulgaristan ile İstanbul’da barış görüşmeleri yapılması kararlaştırıldı.
Başkumandanlık karargâhı da oraya nakledildi.
İsmet Bey, 1908 senesinden beri daimî bir sefer hayatı içinde yaşamıştı.
Yemen’de tutulduğu ateşli hastalıklar ve kulak ağırlaşması sebebiyle genel bir dinlenme Ye bakıma ihtiyacı vardı.
Kâzım Karabekir ile bir buçuk ay izin alarak Viyana, Münih, Berlin, Paris ve İsviçre’ye gittiler.
Avrupa’da durum karışınca ismet Bey ilk vasıtayla döndü.
İstanbul’a vardığı gün, genel seferberlik ilân edildi (4 ağustos 1914).
Seferberlik hazırlıkları Genelkurmayda, İsmet Beyin bulunduğu 3. Şubeye ait olduğu için, genç binbaşı, gene gece gündüz çalışmaya başladı.
Memlekette seferî ordu teşekkül ettikten sonra İsmet Bey, Liman von Sanders Paşanın kumanda ettiği 1. Ordunun kurmayına verildi.
Bu arada Mustafa Kemal Bey de, Tekirdağ civarında yeni teşkil olunan 19. Tümene kumandan tayin edilmişti. ismet Bey ile bir gün Genelkurmayda karşılaştı; uzun uzun görüştüler.
Mustafa Kemal sonucu bilinmeyen bir seferin ihtimalleriyle düşünceliydi. İsmet Bey de. Almanlarla birlikte harbe girilmesine taraftar değildi.
ismet Bey savaşın ilk yıllarında Genel karargâhta kaldı. Başkumandan vekili Enver Paşa ile yakın temas halindeydi.
1914’ün sonunda rütbesi yarbaylığa yükseltilmişti. 1915’te 1. Şube müdürü oldu; ciddî, çalışkan ve güven vericiydi.
Çok zaman görev saatlerinin dışında da dosyalarının arasına kapanıyordu. Enver Paşanın kendisine güveni büyüktü.
1915’in sonlarında 1. Ordu Çanakkale’den azar azar, fakat fazla vakit kaybetmeksizin çekilerek Trakya’da, Keşan etrafında toplanmaya başladı. 2. Orduyu teşkil edecek olan bu kuvvetlerin başına Vehip Paşayı tayin ettiler. 2. Ordu Avrupa müttefik cephesine gönderilecekti.
Albaylığa terfi eden ismet Bey, bu ordunun kurmay başkanlığına tayin edildi.
Bir süre sonra planlarda değişiklikler oldu. Vehip Paşa Erzurum cephesinde 3. Ordu kumandanlığına nakledildi.
2. Ordu kumandanlığına da Ahmed izzet Paşa getirildi. 2. Ordunun Diyarbakır’a sevk edilerek, rus ordusuna taarruzu kararlaştırıldı.
Bunun üzerine ordu karargâhı kısa bir süre için Trakya’dan İstanbul’a nakledildi.
Birlikler Toroslardan yürüyerek Diyarbakır etrafına toplanmaya başladı.
İsmet Bey Diyarbakır’a hareket etmeden İstanbul’da kaldığı on gün içinde evlendi ve evlendikten bir iki gün sonra cepheye hareket etti.
İnönü evlilik hayatında evine, eşine, çocuklarına bağlı, mazbut ve iyi bir aile reisi oldu. İnönü ailesinin, ilki iki yaşında ölen, dört çocuğu dünyaya geldi.
2.Ordu Kafkas cephesinde toplandı. 3. Ordu ile birlikte Ruslara taarruz etmesi gerekiyordu; fakat ordu kumandanlarının arasında ahenk kurulamaması yüzünden önce 3.Ordu Ruslarla çarpıştı.
Geri çekilmek zorunda kaldı. Ağustos başında 2. Ordu taarruza geçti, ismet Bey savaş sırasında 2. Kolordu karargâhındaydı.
Kolordu kumandanı Faik Paşa ile birlikte siperde bulundukları bir sabah kumandan şehit oldu. Tümen kumandanlarının hepsi.
Ordu kurmay başkanı ismet Beyin kumandayı almasını istediler. İsmet Bey kolordu kumandan vekili olarak pek yakın görünen düşman taarruzu için gerekli emirleri verdi.
Bir saat sonra rus taarruzu başladı ve iki, üç gün sürdü, ismet Beyin kumanda ettiği kolordunun yanında Mustafa Kemal Beyin kolordusu savaş durumundaydı.
Taarruz eden düşman geri çekilince ismet Bey Sekrat çiftliğindeki ordu karargâhına döndü.
1917 Yılının başında Ahmed İzzet Paşa İstanbul’a gitti ve orada hastalandı.
Kolordu kumandanı Mustafa Kemal Paşa, ordu kumandan vekili olarak Sekrat’a geldi.
Türk Kurtuluş savaşının iki büyük kumandanı, orada ilk defa birlikte görev yaptılar, ismet Bey bir süre sonra Kafkas , cephesinde kolordu kumandanı oldu.
Ordu kumandan vekili Mustafa Kemal Paşanın emrinde, kumandan olarak çalışmaya koyuldu.
Az zamanda Atatürk, ismet Beyi işbaşında tanıdı ve ona güven duydu, iki kumandan bütün cephelerdeki durumu, muhtemel sonuçları uzun geceler konuşuyor, tartışıyorlardı.
Aralarındaki hususiyet arttıkça, Mustafa Kemal Paşa, ismet Beye içten bir yakınlık göstermeye başladı.
Paşa Ordu karargâhını Diyarbakır’a nakledince, ismet Bey Sekrat’ta kaldı; fakat Mustafa Kemal Paşa onu sık sık Diyarbakır’a çağırıyordu.
Bu sırada ismet Bey Suriye cephesinde 20. Kolordunun kumandanlığına nakledildi, ismet Bey 20. Kolorduda iki, üç ay çalıştıktan sonra İstanbul’a çağrıldı.
Büyük karargâh Halep’te bir ordu teşkili için her yerden kuvvet topluyordu, ismet Bey de bu orduda 3. Kolordunun kumandanlığına tayin edildi.
Bir süre sonra da ordunun başına Mustafa Kemal Paşa getirildi. Böylece iki asker yeniden birlikte çalışmaya başladılar.
Bütün Arabistan ordularına kumanda etmek üzere de Almanya’dan general von Falkenhayn gelmişti.
Mustafa Kemal Paşa savaşın gidişinden ve memleketin halinden duyduğu endişeleri bir rapor halinde sadrazama bildirdi.
Mustafa Kemal Paşa, hazırlanmasına ismet Beyin de yardım ettiği bu raporda, Falkenhayn’ın taarruz heveslerinin karşısına çıkıyordu; fakat kumandanlık fikrini değiştirmeyince ordu kumandanlığından istifa ederek İstanbul’a gitti, ismet Bey cephede, Birüssebi’deki kolordusunun kumandasını aldı.
31 Ekim 1917’de muharebe bütün cephede, büyük bir şiddetle başladı. 3. Kolorduya taarruz, eden İngiliz kuvvetleri, bu kolordudan altı misli fazlaydı.
Cephe çökünce ordu kumandanlığı, 3. Kolorduya, çekilerek Kudüs yolunu kapatma emrini verdi. İsmet Bey 1918 ekimine kadar o cephede savaştı.
Çetin muharebeler vermek zorunda kaldı.
Ordularımız hızla çekiliyordu. Ekim sonunda Mondros mütarekesi imzalandı, ismet Bey ekim başında tehlikeli bir surette hastalandı ve önce Halep’te bir hastahaneye, daha sonra trenle İstanbul’a nakledildi.
Kendinde değildi. İyileşir iyileşmez, sadrazam ve harbiye nazırı Ahmed izzet Paşa, ismet Beyi Harbiye nezareti müsteşarlığına tayin etti.
Ancak bu kabinenin ömrü bir ay sürdüğünden, ismet Bey de, hükümet çekilince görevinden ayrıldı.
Bir ara Sulh Hazırlıkları komisyonuna askerî müşavir tayin edildi.
Sonra Askerî şûra üyeliği ve Muamelâtı umumiye müdürlüğüne getirildi.
Sekiz gün bu görevde kaldıktan sonra, jandarma ve polislerin ıslahı için kurulan bir komisyona tayin edildi. Yıl 1919 idi. Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a gelmişti, ismet Bey onu, Şişli’deki evinde sık sık ziyaret ediyordu, ismet Bey Mustafa Kemal’in Anadolu’da silâhlı bir mücadele açmak niyetini biliyordu.
Mustafa Kemal Paşa, ona Anadolu yolu açılınca, İsmet Beyin Süleymaniye’deki evine gitti; yolculuk haberini verdi, ismet Beye talimatı, kendisi Anadolu’ya yerleşinceye kadar İstanbul’da kalması, buradan yardım etmesiydi; işe başladığı zaman onu çağıracaktı.
Anadolu’ya geçiş, Mustafa Kemal Paşa için bir atılımın başlangıcıydı, ismet Bey gibi hem güvendiği, hem de Ahmed izzet Paşa ile olan ilişkileri dolayısıyle sağlam haberler alacak, gerekirse etkili müdahalelerde bulunabilecek bir arkadaşının payitahtta çalışması gerekliydi.
Mustafa Kemal Paşa ismet Beyi iki defa Ankara’ya çağırdı.
Birincisi 1920 ocak ayınıh başıdır, ismet Bey birkaç hafta orada kaldı.
Mustafa Kemal Paşa ile birlikte millî ordunun kuruluş hazırlıklarını konuştu, ileri sürdüğü tez, düşmanla savaşmak için, düzgün bir ordu kurulması ve hesapların buna göre yapılmasıydı.
Şubat başında İstanbul’da Fevzi Paşa (Çakmak) harbiye nazırı oldu. Fevzi Paşa da Ankara ile temas halindeydi.
Mustafa Kemal Paşadan ismet Beyin payitahta gönderilmesini özel surette istedi.
Yunanlılar taarruza hazırlanıyorlardı.
Buna karşı, makûl olan, bütün kuvvetleri seferber ederek savaşmaktı, ismet Bey İstanbul’a döndü.
3 Martta, Fevzi Paşadan aldığı bilgilere dayanarak Mustafa Kemal Paşaya İstanbul’un işgal edileceğini, meclisin feshedileceğini haber verdi.
Gerçekten, İstanbul 16 martta resmen işgal edildi.
18 Martta son Mebusan meclisi dağıtıldı. 19 Martta Mustafa Kemal Paşa, Millet meclisinin Ankara’da toplanması çağırışını yayınladı.
O gece özel bir kurye ismet Beyin Süleymaniye’deki evine gitti; Mustafa Kemal Paşanın kendisini yeniden ve sürekli kalmak üzere Ankara’ya acele istediğini bildirdi.
ismet Bey hemen Kadıköy’e geçti; geceyi orada geçirdi.
Bir er elbisesi giydi. Gittikçe büyüyen bir kafilenin başında Ankara’ya hareket etli; 9 nisanda Ankara’daydı.
Mustafa Kemal Paşa karargâhını Ziraat mektebinde kurmuştu; ismet Beyi de oraya aldı.
İsmet Bey Heyeti Temsiliye’nin bir nevi kurmay başkanı olarak çalışmaya başladı.
Yapılacak ilk iş 23 Nisan’da açılacak meclisin toplanmasını sağlamaktı.
Meclis, kararlaştırılan günde açıldı (23 Nisan 1920).
ismet Bey yeni kurulan kabineye, Erkânı Harbiyei Umumiye vekili olarak girdi; aynı zamanda Edirne mebusuydu.
Görevi orduyu kurmak ve onu yönetmekti.
İstanbul hükümeti Mustafa Kemal Paşayı da, İsmet Beyi de idama mahkûm etti.
Yunanlılar Ege’den, bütün cephe üzerinde genel taarruza geçtiler ve hızla ilerlediler (22 haziran 1922).
Garp cephesi en önemli duruma girmişti.
Kurtuluş savaşının burada kazanılacağı veya kaybedileceği anlaşılıyordu.
Albay ismet Bey mebusluk ve bakanlık da uhdesinde kalarak bu cephenin kumandanlığına tayin edildi (25 ekim 1920).
Bu sırada Çerkez Ethem itaatsizlik hareketlerine başladı.
İsmet Bey, önce Çerkez Ethem’in üstüne yürüdü. Onun kuvvetlerini dağıtacağı sırada Yunanlılar taarruza geçtiler.
Ethem’in türk ordusunu mümkün olduğu kadar yunan cephesinden uzaklaştırmak görevi aldığı anlaşılmıştı.
ismet Bey ufak bir kuvveti Ethem’in karşısında bırakarak bütün birliklerini Eskişehir cephesine çevirdi.
Bu birlikler gece gündüz yürüyerek İnönü mevziinde Yunanlıları karşıladılar.
Ethem manevrayı anladıktan sonra karşısında bırakılan küçük kuvvete karşı şiddetle saldırıya geçti.
Savaş sonunda Yunanlılar İnönü’de, Çerkez Ethem Kütahya’da yenilerek çekildiler (9 ocak – 12 ocak 1921).
Brinci İnönü zaferi kazanılmıştı. Meclis, ismet Beye mirlivalık (tuğgeneral) rütbesi verdi.
İnönü zaferi bütün Türkiye’nin maneviyatını yükselten ilk askerî zafer oldu. Yunanlılar 23 mart 1921’de, yeni kuvvetler alarak tekrar hücuma geçtiler; bu sefer bütün cephede taarruz ediyorlardı.
Cepheye ismet Paşa kumanda ediyordu. Taarruzun ağırlık merkezi, gene İnönü idi.
İkinci İnönü savaşları 23 marttan 1 nisana kadar sürdü; son derece şiddetli geçti.
Yunanlılar, 31 martta asıl büyük kuvvetlerin çarpıştığı İnönü cephesinden büyük zayiatla geri çekilmeye mecbur oldular.
Diğer bütün yönlerdeki taarruzlar da kendiliğinden yüzgeri oldu, istilâ planı bu suretle suya düştü.
Garp cephesi kumandanı ismet Paşa 1 nisan 1921 sabahı Metristepeden Ankara’ya çektiği telgrafta şöyle diyordu: «Düşman, binlerce ölüleri ile doldurduğu muharebe meydanını muzaffer silâhlarımıza terketmiştir.» Mustafa Kemal ise verdiği cevapta şöyle dedi: «Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz».
Nitekim 1943’te Soyadı kanunu çıktığında Atatürk, «İnkılâp tarihimizin ilk şerefli ve parlak sahifesi olan İnönü Meydan muharebelerinin baş kahramanı» olmuş bulunması itibariyle ismet Paşaya İnönü soyadını . verecektir.
İsmet Paşa Kurtuluş savaşının sonuna kadar Garp cephesi kumandanı olarak görev yaptı; Büyük Zafer de bu cephede kazanıldı.
Sakarya savaşı ile Büyük Taarruz arasındaki devre ismet Paşanın en hummalı faaliyet devresi oldu; aklındaki muntazam ordunun Büyük Taarruz ordusu haline gelmesi bu zamanda mümkün olmuştur.
23 Temmuz akşamı Mustafa Kemal Paşa başka bir yere gidiyormuş, gibi Ankara’dan ayrıldı.
Doğu Garp cephesi karargâhına giderek ismet Paşayı buldu; Fevzi Paşa da oraya geldi.
Büyük Taarruz’un başlatılacağı tarih kararlaştırıldı.
6 Ağustos 1922’de ismet Paşa ordulara, Garp Cephesi kumandanı olarak taarruza hazırlık emrini verdi.
Kıtalar sessizce yerlerini almaya başladılar, ismet Paşa, Mustafa Kemal ve Fevzi Paşalarla birlikte şüphe uyandırmamak için Ankara’ya gitti; fakat 13 ağustosta cepheye döndü.
20 Ağustosta başkumandan Mustafa Kemal Paşa gene gizlice, ismet Paşanın karargâhına geldi.
Büyük Taarruz 26 Ağustosta başladı; 9 eylülde İzmir kurtulmuştu; ismet Paşa karargâhını Bornova’da kurdu.
Mütareke konferansı Mudanya’da açıldı (3 ekim 1922).
Başkumandanlık bu konferansa, Garp cephesi kumandanı ismet Paşayı türk temsilcisi olarak gönderdi.
İsmet Paşanın karşısında yalnız mağlûp Yunanistan’ın temsilcisi değil, Birinci Dünya savaşını kazanmış İngiltere, Fransa ve İtalya’nın işgal orduları kumandanları da vardı.
Görüşmeler çok çetin geçti. Mütareke sağlanamadığı takdirde türk ordularının Trakya ve İstanbul’u kurtarmak üzere yürüyüşe devam etmeleri emri hazırdı.
Bu ise, büyük devletlerle Türkiye’nin yeniden savaşa tutuşması demekti.
En sonunda ismet Paşa Mudanya mütarekesini sağladı (12 ekim 1922).
Bu başarısından sonradır ki, Mustafa Kemal Paşa, Lozan’da barış konferansının toplanması kararı verildiğinde, başdelege olarak ismet Paşayı seçti; Mustafa Kemal Paşanın ısrarıyla, İsmet Paşa dışişleri bakanı olarak Lozan’a gitti.
Konferans önce 13 kasımda açılacaktı.
Gecikme olunca İsmet Paşa Paris’e giderek Poincare ile görüştü.
Konferans 21 kasımda başladı.
Bir defa kesilmek suretiyle 24 temmuz 1923’e kadar sürdü, ismet Paşa barış antlaşmasını imzaladıktan sonra, İstanbul’a döndü.
Yeni Türk devletinin hukukî temeli atılmıştı.
Millet meclisinin ikinci dönem çalışmaları 11 ağustos 1923’te başladı; 14 ağustosta yeni kabine kuruldu.
Eski başbakan Rauf Bey Lozan konferansı sırasında ismet Paşa ile anlaşamayarak istifa ettiği için, başbakanlık görevini Fethi Bey aldı, ismet Paşa Dışişleri bakanlığını muhafaza etti.
9 Eylülde Halk fırkası kuruldu. 13 Ekimde ismet Paşa ve 14 arkadaşı Meclis başkanlığına bir takrir vererek Ankara’nın başkent olmasını teklif ettiler; teklif kabul olundu.
18 Ekim gecesi de Mustafa Kemal Paşa, partili arkadaşlarından bir kısmıyla Çankaya’daki yemekten sonra, köşkte alıkoyduğu ismet Paşa ile Teşkilâtı Esasiye kanununda yapılacak değişiklikleri hazırladı.
Ertesi gün Meclis tasarıyı kabul etti (29 Ekim 1923).
Yeni cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanlığına Gazi Mustafa Kemal Paşa seçildi; o da Cumhuriyetin ilk kabinesini kurmaya Malatya mebusu ismet Paşayı memur etti.
Hilâfet bu kabine görevdeyken kaldırıldı.
Birinci İsmet Paşa kabinesi 1924 yılının kasım ayına kadar sürdü.
Kasımda ismet Paşa rahatsızlığı sebebiyle istifasını verdi. Doktorlar kendisine uzun bir, dinlenme tavsiye ettiler.
Kabineyi tekrar Fethi Bey kurdu.
Bu sırada Şeyh Sait ayaklanması başladı ve doğu bölgelerine yayıldı.
Mecliste bu olay iki eğilimi karşı karşıya getirdi: Fethi Bey ve arkadaşları, bunu mevzii bir ayaklanma sayıyorlar, olağanüstü hal görmüyorlardı.
ismet Paşa’cı olarak bilinen genç devrimcilere göre ise, isyan, devrim hareketlerine karşıydı ve buna göre mukabele görmesi gerekirdi.
Gazi ikinci eğilimden yana vaziyet aldı ve ismet Paşayı Heybeliada’dan davet etti.
Fethi Bey 3 mart 1925’te istifa etti, ismet Paşa ikinci defa başbakan oldu.
Başbakanlıkta 25 ekim 1937’ye kadar kaldı.
Bu on iki yıl Türkiye’de cumhuriyet rejiminin yerleştiği, yeni devletin sağlam temeller üstünde yükseldiği, devrimlerin peş peşe yapıldığı ve pekiştirildiği devredir.
İsmet Paşa başbakanlıktan 20 eylül 1937’de Atatürk’ün isteği üzerine çekildi, iki lider arasında bir süredir bazı konularda anlaşmazlıklar belirmişti.
Bir süre izinli sayıldı. Sonra resmen istifa ettiği bildirildi.
Yeni kabineyi Celâl Bayar kurdu. Fakat Atatürk ile İnönü arasındaki ilişkiler özel olarak iyi kaldı; birçok defa beraber oldular.
Atatürk’ün hastalığı sırasında da mektupla veya aracılar vasıtasıyla haberleştiler.
Atatürk 10 Kasım 1938’de vefat edince Türkiye Büyük Millet meclisi 11 kasımda ismet İnönü’yü oybirliğiyle cumhurbaşkanı seçti.
İnönü bu görevinde, çok partili siyasî hayat içinde, C.H.P. seçimleri kaybedinceye kadar kaldı.
İnönü ilk kabineyi Celâl Bayar’a kurdurttu. Bir süre sonra onun yerini Dr. Refik Saydam aldı.
1939 Yılı başlarken yeni cumhurbaşkanı demokratik hayata geçmek isteğini İstanbul üniversitesinde yaptığı bir konuşmada ilk defa açıkladı.
Fakat sonbaharda, Avrupa’da ikinci Dünya savaşı patlayınca, bu projesini geriye bırakmak zorunda kaldı.
Türkiye dört bir taraftan ateş içindeydi.
İnönü otoriter ve tek partiye dayanan bir deVlet başkanı olarak Türkiye’nin dış siyasetini yönetti. Başlıca hedefi ateşin Türkiye’ye sıçramasını önlemekti. Bunda başarı kazandı.
Daha harpten önce, Akdeniz’de İtalya tehlikesinin belirmesi Üzerine batı demokrasileriyle ittifak imzalanmıştı.
Sovyetler birliği ile aramızda zaten dostluk antlaşması vardı.
Hitler’in orduları Balkanlara sarktığında, Almanya ile de bir saldırmazlık antlaşması yapıldı.
Bu suretle Türkiye tarafsızlığını korudu.
Hemen bütün Avrupa, taraflardan birinin işgali altına düşmüşken, Türkiye’ye hiç bir yabancı asker giremedi.
Türkiye ancak savaşın sonunda, müttefiklerinin isteği üzerine, muharip vaziyetini aldı. Savaş bittiğinde Türkiye, bu sıfatıyla Birleşmiş milletlerde yerini buldu.
Türkiye savaş ateşinden korunmuştu; ama savaşın bütün sıkıntılarını çekmişti. İyi işlemeyen bürokrasi, bu sıkıntıları arttırmıştı.
Halk gündelik hayatında rahatsız, tedirgin olmuş, güç günler geçirmişti, ismet İnönü, harp bitince, çok partili siyasî hayata geçme kararını yürürlüğe koydu.
1945’in başından itibaren tek parti idaresinin metotları adım adım yumuşatıldı, gevşetildi.
Aynı senenin sonbaharında başka partilerin kurulmasına izin verildi.
Çok partili rejime geçilmesine karşı C.H.P. içinde beliren şiddetli tepkileri, İnönü, şahsî prestij ve otoritesiyle yendi.
1946’da yapılan çok partili seçimleri C.H.P. kazandı; fakat seçimlerin cereyan şekli çok itiraz çekti, sonuçlar tartışıldı. Meclis toplandığında ismet İnönü bir defa daha cumhurbaşkanı seçildi.
Demokrat Parti milletvekilleri oylarını İnönü’ye vermediler.
C.H.P. iktidarı 1946-1950 arasında, özellikle ismet İnönü’nün teşvikiyle, başta seçim kanunu olmak üzere, demokrasiyle bağdaşmayan kanunlarda değişiklik yaptı.
Bu arada iktidar ile muhalefet arasında başgösteren anlaşmazlıklarda İnönü, devlet başkam sıfatıyla hakemlik etti.
12 Temmuz 1947’de bir bildiri yayınlayarak bu durumunu memlekete ilân etti.
14 Mayıs 1950 seçimlerini D.P. kazanınca, ismet İnönü, C.H.P. genel başkanı olarak muhalefet lideri görevine başladı.
On yıl şiddetli bir mücadelede bulundu. D.P. idaresi, gittikçe sıkı bir rejim halini alıyordu.
Bu idare, meclisin yetkilerini üzerine alan bir soruşturma komisyonu kurmak isteyince, İstanbul’da öğrenci gösterileri başladı. D.P. iktidarı 27 Mayısta bir askerî darbeyle devrildi.
Askerî idarenin başı orgeneral Cemal Gürsel, iki gün sonra İnönü’ye telefon ederek hareketi kendisine haber vermediklerini, zira onun bunu tasvip etmeyeceğini bildiklerini söyledi.
İnönü askerî idarenin sivil demokratik rejime süratle dönüşmesi için bu devrede ağırlığını koydu.
Kurucu meclis toplandığında, bu meclisin büyük çoğunluğu C.H.P.’li olduğu için, İnönü’nün etkisi kuvvetlendi.
27 Ekim 1961’de yeni anayasa üe seçimler yapıldı.
C.H.P. en fazla milletvekilini meclise sokan parti oldu.
Cumhurbaşkanı seçilen Cemal Gürsel, kabineyi kurma görevini C.H.P. genel başkanı İsmet İnönü’ye verdi (10 kasım 1961).
İnönü, birbiri peşine üç hükümet kurdu.
Birincisinde koalisyon ortağı Adalet partisi İdi.
O hükümet 10 kasım 1961’den 25 haziran 1962’ye kadar sürdü.
Onu C.H.P. – Y.T.P. – C.K.M.P. hükümeti takip etti.
21 Haziran 1962’den 25 aralık 1963’e kadar sürdü.
Üçüncü İnönü hükümeti, tarafsızların destekledikleri bir C.H.P. hükümeti oldu.
Bu hükümet 6 şubat 1965 tarihinde görevi Suat Hayri Ürgüplü hükümetine bıraktı.
İnönü tekrar muhalefet liderliği görevine geçti.
İnönü’nün 1961’de başlayan bu son başbakanlık devresinde 22 şubat ve 21 mayıs askeri ayaklanmaları hükümete bağlı kuvvetler tarafından bastırıldı; 1963 aralığında da Kıbrıs olayları oldu.
Planlı ekonomi, Grev ve Lokavt kanunları, Türkiye’nin Ortak Pazara girişi, Sovyetler birliği ile ilişkilerin tekrar dostluk çerçevesi içine sokulması bu devreye rastlar.