Konsolosluk

Konsolosluk,Bağımsız devletlerin, yabancı devletlerde yurttaşlarının haklarını korumak; hükümete siyasi, ticari durumlarla ilgili bilgiler vermek üzere bu ülkelerin en önemli ticaret merkezlerinde, veya kendi yurttaşlarının en yoğun olarak bulunduğu yerlerde kurdukları resmi dairelere verilen ad.
1888 Lozan, 1891 Hamburg, 1892 Cenevre ve 1896 Venedik toplantılarında, Milletlerarası Hukuk enstitüsü konsolosların hukuki durumlarını inceledi ve Venedik toplantısında konsolosların imtiyazlarına dair 21 maddelik bir nizamname kabul etti. Daha sonra konsoloslarla ilgili hukuk kurallarının çok taraflı anlaşmalar yoluyla kotlaştırılmasına teşebbüs edildi.
Birleşmiş Milletler’in, Viyana’da toplanan Milletlerarası konferansın «Konsolosluk Münasebetleri sözleşmesi»ni kabulüyle bir sonuca ulaştı. Bu konferansa Türkiye de katıldı.
Bütün bu antlaşmaların birleştiği nokta, konsolosların, kural olarak devleti temsil yetkileri bulunmadığı, bu sebeple gönderildikleri devlet hükümetinin yanında görevlendirilemeyeceği hususudur.
Ancak, yabancı devletin başkentine de, İktisadî ve ticari bakımdan büyük önem taşıyan başka şehir ve limanlarına da konsolos gönderilebilir. Konsolosların hangi şehirlerde bulunacağı, hangi sınırlar içinde görevli ve yetkili olacağı, iki devlet arasındaki konsolosluk antlaşmalarında belirtilir.
Bir konsolosun göreve başlayabilmesi, gönderildiği veya görevlendirildiği devletin iznine bağlıdır.
Bu izne exequatur denilir.
İznin verilmemesi veya geri alınması halinde, bunun sebeplerinin gösterilmesi gerekir.
Ancak bu sebepler üstünde tartışma mümkün değildir.
Konsolosların görevleri, ticari ilişkileri geliştirmek, ticari menfaatleri korumak, gemilerin evrakını kontrol, kendi milli bayraklarını taşıyan ticaret gemilerinde asayişi koruma ve bu gibi gemilerin batması veya karaya oturması halinde kurtarılması yolundaki faaliyeti idare etmek, gemi kaptanıyla mürettebat arasında çıkan uyuşmazlıkları çözümlemek, konsolosluk bölgesinde ikamet eden vatandaşların doğum ve ölüm belgelerini düzenlemek, evlenme işlerini yürütmek, pasaport ve vize işlerine bakmak gibi İdari konulardadır.
Bunların yanında bazı noterlik işlerini yapabildikleri gibi, kültür faaliyetlerini yakından takip ederek bu konuda da çalışmalarda bulunurlar. Yalnız bugün kültür işlerini genellikle kültür ataşeleri yürütmektedir. Konsoloslar, bazı yetki sınırları olmakla beraber, görevleriyle ilgili işlerde yargı muaflığından, gümrük resmi muaflığından yararlanırlar.
Konsolosların ve konsolosluk binasının dokunulmazlığı vardır. Ancak, konsolosluk binasına sığınan suçluları, siyasi suçlu dahi olsalar mahalli makamlara teslim etmek gerekir. Konsolosluk arşivlerinin de dokunulmazlığı vardır.
Konsolosluk görevi, istifa, ölüm, başka yere tayin, exequatur’un geri alınması, iki devlet arasında diplomasi münasebetlerinin kesilmesi veya silahlı çatışma çıkması hallerinde sona erer.
Fahri Konsolos Nedir
Konsolosluk görevi bakımından hizmetinde bulunduğu devletin memuru statüsünde olmayan görevli.
Konsoloslar bazen meslekten yetişmiş olmayabilirler.
Bu sebepten meslekten konsoloslar yanında fahri konsoloslar da vardır. Ayrıca fahri konsolosların kendilerini görevlendiren devletin vatandaşı olmaları da şart değildir.
Türkiye’nin çeşitli devletlerde ve yerlerde fahri konsolosları vardır.
Meslekten olan konsoloslar Türkiye’de Dışişleri bakanlığına bağlıdır ve Dışişleri bakanlığı memuru olmak bakımından diplomasi görevlileriyle konsolosluk görevlileri arasında nitelik farkı yoktur.
Bu sebeple, aynı memur, diplomatik bir göreve de, konsolosluk görevine de tayin edilebilir.
Konsolosluğun Tarihçesi
Konsolos, başka adlar altında, küçük ayrımlarla eskiçağ devletlerinde de vardı.
Bu görevin menşei, Ortaçağda İtalyan ve fransız şehirlerinde, kara ve deniz ticareti işlerinde ortaya çıkan meseleleri çözümlemek görevini üzerine alan, tacirler konsolosu, denizciler konsolosu denilen hakimlere bağlanmaktadır.
Bununla birlikte bu kelimenin, XI. yy.da İtalyan şehirlerinde consul et dux denilen belediyelerdeki âmirlerle de ilgili olduğu ileri sürülür.
Bu unvan daha sonra, deniz ve ticaret anlaşmazlıklarını yerinde görmek için kurulan ve denizaşırı ülkeler konsolosları, yabancı ülkeler konsolosları adını alan temsilcilere de verildi.
XII. ve XIII. yy.larda Cenova, Pisa, Floransa ve Venedik tarafından doğuda Filistin, Suriye, Mısır ve İstanbul’da potestas ve bailo denilen ilk konsolosluklar kuruldu.
Konsoloslar bu ticaret merkezlerinde, tacirlerin temsilcileri durumundaydılar; onların hukukunu ve imtiyazlarını koruyorlardı.
Müslüman ülkelerinde, konsoloslara, bağlı oldukları devletin birer rehinesi gözü ile bakılıyordu. Haçlı seferleri sırasında konsoloslar ve konsoloslukların önemi arttı.
1238 Yılından sonra Venedikli bir konsolos (balyos) Mısır’a gönderildi. Saint Louis, doğu ülkelerinde konsolosluk kuran ilk Fransa kralıydı; Trablus şam ve İskenderiye’de konsolos bulundurmak için Mısır memluk sultanı ile bir antlaşma yaptı (1251).
Ortaçağda konsoloslara verilen yetkiler durumlarına göre sınırlandırıldı. Ancak, müslüman ülkelerindeki konsoloslar diğer yerlerdekilere göre daha geniş bir kaza hakkına sahiptiler.
Bu devirde Mısır sultanları ile imzalanan antlaşmalara göre konsoloslar mahalli görevlilerin himayesi altında, bu ülkede serbestçe dolaşabilir; gümrük resmi vermez; özel suçlardan dolayı yargılanamazdı.
Yeniçağda konsolosluk kurumu, Ortaçağdaki anlamıyla kaldı. Osmanlı devleti, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’e hâkim olunca, bellitaşlı iskele ve ticaret merkezlerindeki avrupa hükümetleri konsolosları ile ilişkiler kurdu. Bu ilişkiler İstanbul’un fethinden sonra daha da arttı.
1460 Yılında Floransalılar Osmanlı hükümeti ile bir ticaret anlaşması yaptılar ve emin adı verilen konsoloslarını (bailo) İstanbul’da yerleştirmeyi başardılar. Bununla birlikte Osmanlı imparatorluğunda, ilk defa, bugünkü anlamda konsolosluk teşkilatı Fransa tarafından Kanuni Sultan Süleyman zamanında kuruldu.
Bununla ilgili ilk belgede, daha önce Mısır memluk sultanlarının İskenderiye’deki Fransızların ve Katalonyalıların konsolosuna tanıdığı hakların, 1528’de osmanlı padişahı tarafından da onaylandığına dair bilgi verilmektedir.
Buna gere, konsolos, yönetim ve gözetimi altında bulunan vatandaşlarının, herhangi bir şekilde zarara uğramaları halinde, mahalli makamlara şikayetlerini duyuracaktı.
Ayrıca kendi aralarındaki anlaşmazlıkları çözerek vasiyetnameleri uygulayacaktı.
Diğer taraftan konsolosluğa bağlı gemilerin hiç birine dokunulmayacak ve elkonulmayacaktı.
1535 Antlaşması ile Fransızlara İskenderiye’den başka dilediği yerlerde de konsolos bulundurmak hakkı tanındı.
Bu konsoloslar Fransa kralının tebaası olan tüccar ve vatandaşlar arasındaki hukuk ve ceza davalarına kendi kanun ve adetlerine göre bakacaklardı.
Bu duruma göre fransız konsolos ve vatandaşları hariç ez memleket sayılıyordu.
1557’den sonra Fransa, konsoloslarını Halep ve daha başka yerlere de yerleştirdi.
İngiltere ile 1580 yılında bir sözleşme yapıldı. Buna göre de ingilizlerin İskenderiye, Trablusşam. Cezayir, Tunus, Trablusgarp ve diğer yerlere konsolos tayir etmeleri kararlaştırıldı.
1583 Yılında iki İngiliz konsolosu İskenderiye ve Suriye limanlarında görev aldılar.
Aynı şekilde Avusturya hükümeti de, Zitvatorok antlaşmasından (1606) sonra bu yönde bir izin istedi.
1615 Tarihli sözleşmeye göre imparatorun bayrağı altında osmanlı ülkelerine gelen tüccarlardan konsoloslar, yüzde 2 konsolosluk hakkı alacaklardı; Ayrıca Avusturya ile daha açık hükümler getiren bir antlaşma daha yapıldı.
Buna göre de Osmanlı devletinin Akdeniz’deki kıyı ve adalarında, diğer devletlerin konsolos bulundurdukları iskelelere,
Avusturya konsolos tayin edebilecekti. XVII. yy.da hemen hemen aynı iskelelerde, Venedik, Hollanda ve İsveç konsolosluklar açtılar.
Fakat Rusya ve Lehistan, Osmanlılardan böyle bir istekte bulunmadı.
Rusya, bu isteğini ancak Küçük Kaynarca antlaşması (1774) sırasında bildirdi.
Antlaşmadaki md. 11 ile Rusya gerekli olan her yerde konsolos veya konsolos vekilleri bulundurmak hakkını aldı.
Çok geçmeden bu madde uyarınca bir görevlisini Eflak, Boğdan ve Bucak ülkeleri için konsolos tayin etti (1781).
Bu konsolosun Yaş ye Bükreş kasabalarından birinde kalması için de izin istedi.
İlk zamanlarda herhangi bir devletin konsolosu, başka devlet tüccar ve tebaasının, iki tarafın izni ile, vekaleten işini görmekteydi.
Ege denizindeki adalar ve iskeleler ile Sakız, Kıbrıs gibi yerlerde, Osmanlı devleti tebaasından olan hıristiyanların Fransa, İngiltere ve Hollanda’nın konsolosluk görevlerini görmeleri daha uzun süre devam etti.
Bununla birlikte Babıali, XVII. yy. sonlarında Sakız, Kıbrıs ve diğer yerlerdeki fransız, ingiliz ve hollanda konsoloslarının bundan sonra, «kendi milliyetlerine bağlı kimselerden olması» yolunda bir karar aldı, bu yerlerin kadı ve muhafızlarına bu kararla ilgili emirler verdi. İstanbul’daki elçilerine de durumu bildirdi.
XIX. yy.da konsolosluk kurumu daha fazla önem kazandı. Bu yüzden birçok anlaşmazlık çıktı.
Daha önce Rusya ile yapılan sözleşmenin bu konuyla ilgili maddesi Rusya’nın ticaretine esas ve ölçü oldu.
Fransa ve İngiltere devletleri bunu örnek olarak aldı.
Diğer taraftan avrupa devletleri, ticari önemi olmayan iskelelerde, yerlilerden konsolos ve konsolos vekilleri bulundurarak, bunlara fahri konsolosluk beratı vermeye devam etti.
Yerli konsoloslar bir iş yapmadıkları gibi, kendileri ve taraftarlarına çıkar sağlamak yoluna saptılar.
Ayrı ayrı devletlere bağlı konsoloslar birbirleriyle rekabet ederek para karşılığında mahmi vesikası vermeye başladılar; Osmanlılar yolsuzluğu önleyici maddeler koydular.
Fakat bu durum devam etti. Bu yüzden 1862’de sadrazam Ali Paşa büyük devletlerin elçilerine bir nota vererek konuyu bütün açıklığı ile ortaya koydu.
Bir yıl sonra yapılan Konsoloslar yönetmeliği (9 ağustos 1863) bu yolsuzlukları biraz önleyebildi. Konsolosların kullanabilecekleri müstahdem sayısını tespit etti.
Bununla birlikte yabancı imtiyazlarından yararlanmak isteyen bazı yerliler, bundan sonra, tabiiyet değiştirmek yoluna gittiler.
Beş yıl sonra da (1868) yabancı devletlerin başkonsoloslarıyla konsolosları ve konsolos yardımcıları adına gelen eşyalar için gümrükte yapılacak işlemle ilgili bir yönetmelik düzenlendi.
Sözleşmelerde, yabancı bir devlete bağlı iki tebaa arasındaki hukuki ve ticari davalara konsolos mahkemelerinde bakılacağına dair hükümler kondu.
Diğer taraftan iki ayrı devlete ait yabancılar arasında meydana gelen anlaşmazlıklara davalının bağlı olduğu konsolos mahkemesinde bakılacaktı.
Konsoloslara ait bu hükümler uzun süre küçük değişikliklerle devam etti.
Ancak 1897 Osmanlı -Yunan savaşından sonra imzalanan İstanbul antlaşmasında yeni bir konsolosluk sözleşmesiyle yunan konsoloslarının sahip oldukları gümrük muafiyetleri tespit edildi ve kısıtlandı.
Ayrıca hukuki ve ticari konularla ilgili birçok imtiyaz hafifletildi.
Lozan antlaşmasıyla, adli kapitülasyonlar kaldırılınca, konsolosluk müessesesi bugünkü milletlerarası yerini aldı.
Osmanlıda Konsolosluk
Osmanlı konsoloslarına şehbender adı verildi. Bununla birlikte Osmanlılarda XVIII. yy. sonlarına kadar, böyle bir kurum yoktu.
Selim III. zamanında, avrupa devletleriyle siyasi ve ticari ilişkiler artınca, bu ihtiyaç kendini gösterdi.
1802’de padişaha verilen bir takrirde, bu durum açıklandı.
Yapılan antlaşmalar uyarınca, Osmanlı devletinin, gerekli göreceği yerlere şehbender göndermesine karar verildi.
Bunun üzerine şehbender olarak Malta’ya Todoraki, Marsilya’ya Selanikli Dimitrios ve Triyeste’ye de Kiryaki Todori tayin edildi. Kendilerine birer yönetmelik verildi.
Bu yönetmelik uyarınca, şehbenderler osmanlı bayrağı taşıyan gemilere her bakımdan yardımcı olmak, osmanlı tebaasıyla diğer devlet tebaası arasında meydana gelecek uyuşmazlıklarda osmanlı tebaasının hakkını korumak, Avrupa hakkında elde edeceği bilgileri şifre ile bildirmek; bulunduğu ülke zabıtası tarafından hapsedilen osmanlı vatandaşının kendisine teslim edilmesini istemek gibi hususlara dikkat edeceklerdi.
Bu sıralarda şehbenderlere bazen konsolos da deniliyordu. Çoğunluğu mm tebaadan seçilen ve çeşitli yerlere tayin edilen şehbenderlerden başka, osmanlı tebaasından olmayan bazı yerliler de başşehbender, şehbender ve şehbender vekili tayin edildi.
Babıali, 1839 yılında İran’ın Erzurum, Trabzon ve Bağdat’ta bulundurduğu görevlilere karşılık osmanlı tüccarlarının işlerine bakmak üzere Tebriz’e bir şehbender tayin etti.
Daha sonra Rusya ve Hindistan’daki iskeleler için de aynı kararı aldı. XIX. yy. ortalarında müslüman tebaadan da şehbender tayinine başlandı.
XIX. yy.ın ikinci yansında, yeniden kurulan şehbenderlikler arasında Palermo, Sohum, Berlin, Zenta, Münih, Tırhala, Podgoritsa, Dubnitsa, Kars ve Yenişehir sayılabilir.