Konya Tarihi | Tarih Bilgileri | Tarihi Eserler |
Konya Tarihi,Şehirde basılmış paralar üzerinde Perseus ile Gorgo’nun (veya Gorgona) [ejder] resminin bulunması bu bağıntıyı destekler.
Ayrıca, şehirde bulunan bir yol taşı üzerinde Konion adına rastlandı.
Konion’un frig dilindeki kawania kelimesinden türediği ileri sürülür.
Konya, Anadolu’nun eski çağlardan beri adını koruyan şehirlerinden biridir.
Şehrin adı, Romalılar çağında İconium, Bizanslılar çağında Toksonion şeklinde yazıldı; çeşitli kaynaklarda da Yconium, Conium, Stancona, Cunin, Conia, Cogne veya Cogna olarak geçti.
Arap kaynaklarında Kuniye olarak bahsedilir.
Konya ve çevresinde yapılan arkeolojik araştırma ve kazılarda Paleolitik çağa (Yontma taş) ait eserlere çok az rastlanır; Neolitik çag (Cilalı taş) kültürünün yaygın olduğu görülür.
Çatal höyük ve Canhasan höyüğü kazıları, bu konuda zengin malzeme verdi ve neolitik çağ kültürünün M.ö. 7000-6000 yıllarına kadar indiği anlaşıldı.
Kalkolitik ve Bronz çağlarına ait yüzlerce höyük bulundu.
Anadolu’nun büyük bir kısmında olduğu gibi Konya ilinde de ilk siyasi birlik, yazının bulunmasıyla ve Hititlerle başladı.
Konya’nın 11 km batısındaki Karahöyük’te yapılan kazılar bu devri aydınlatmaya yeterli malzeme verdi.
Ayrıca ilin çeşitli bölgelerinde yoğun bir hitit öncesi ve hitit çağı yerleşmesinin kalıntılarına rastlandı.
Beyşehir gölü yakınlarında Eflatunpınar ve Fasıllar köyü anıtları, Geç Hitit devirlerine ait Ereğli İvriz kabartması, daha birçok anıt ve höyük bu devre aittir.
Anadolu’daki hitit hakimiyetine son veren Frigler Gordion merkez olmak üzere Konya ve çevresini ele geçirdiler.
Konya şehri ortasındaki Alaeddin tepesinde ve Konya’nın kuzeyindeki Sızma köyü höyüğünde yapılan kazılar da Frig çağına ait çeşitli seramik malzemesi verdi.
Friglerin, daha çok M.ö. VII yy.da Konya ve çevresinde bulundukları ileri sürülür.
Frigler devrinde önemli bir merkez olan Konya, kimmer istilasından sonra Lydia’lıların eline geçti.
Lydia kralı Kroisos (M.ö. 561 – 546) zamanındaki akamanış istilâsıyle Persler şehri aldı.
Bu tarihten, Büyük İskender’in Anadolu’yu istilasına kadar (M.ö. 333) Anadolu’da belli bir birlik olmadı; şehirler, bağımsız valilikler olarak yönetildi.
Büyük İskender, bütün Anadolu ile birlikte Konya’yı da Akamanışlardan aldı, ölümünden az sonra (M.ö. 323) şehir, İskender’in generallerinden Lysimakhos’un kurduğu devletin topraklarına katıldı.
Bundan sonra Konya sık sık el değiştirdi; sonunda Bergama kralı Attalos I’den sonra (M.ö. 133) Orta Anadolu’daki Lykaonia bölgesi ve bu bölgenin merkezi İkonion (Konya) şehri, Attalos III’ün vasiyeti gereğince Roma imparatorluğuna verildi.
Roma devrinde İkonium, Lykaonia bölgesinin en önemli şehirlerinden biri oldu; zaman zaman Kilikya ve Galatia eyaletlerine bağlandı.
İmparator Claudius, ikonium’a kendi adını (Claudiconium) verdi (M.S. 41), imparator Hadrianus devrinde tam bir roma kolonisi durumuna getirilerek adı Colonia Selie Adriana Augusta İconium’ a çevrildi.
Hıristiyanlığın ilk yıllarında (M.S. 47 – 50) havarilerden Aziz Paulus’un bu bölgeye yaptığı ziyaret Hıristiyanlığın yayılmasına, dolayısıyla Konya’nın önemli bir dini merkez olarak gelişmesine yardım etti.
Roma imparatoru Theodosius ülkesini, iki oğlu arasında bölünce (M. S. 395)
Lykaonia bölgesi ve Konya, Bizans’a bırakıldı.
İslâm akınlarında, ilk olarak Muaviye’nin kuvvetleri, kısa bir süre için Konya’yı ele geçirdi.
Bu akınlar Emevi ve Abbasiler tarafından X. yy. başına kadar sürdürüldü.
Müslüman üssü olan Tarsus, imparator Nikephoros Phokas tarafından ele geçirilince (956), Konya yüzyıldan fazla bir süre için akınlardan uzak kaldı.
XI. yy.ın ikinci yarısında Türk beylerinin akınları başladı.
Malazgirt zaferinden (1071) az sonra, Kutalmış oğlu Süleyman, Konya’yı ele geçirdi.
Süleyman Şah, 1080’de taht merkezini îznik’e taşıyıncaya kadar Konya, Anadolu Selçuklu devletinin başkentiydi.
Haçlıların lznik’i geri alması üzerine Konya, yeniden başkent oldu (1097).
Üçüncü Haçlı seferinde imparator Frierrich Barbarossa ordusu Korya’ya girerek şehri yağmaladı (1190); fakat fazla kalmadı.
Bu sırada Konya, topraklarını oğullarına bölüştüren Kılıç Arslan II’nin mirasçıları arasında elden ele geçti.
Alaeddin Keykubad I zamanında, gelişmesinin en yüksek noktasına ulaştı.
Köse Dağı savaşından (1243) sonra Selçuklular moğol hakimiyetini kabul etti.
Bu devirde de Konya önemini kaybetmedi; Celaleddin Karatay ve Sahipata Fahreddin gibi devlet adamları birçok eser bıraktı.
XIII. yy.ın ikinci yarısından itibaren Konya, güneydeki dağlık alanlarda yaşayan Karamanoğullarının saldırısına uğradı.
1277’de Karamanoğlu Mehmed Bey, Konya’yı kuşatarak ele geçirdi ve Selçuklu ailesinden Gıyaseddin Siyuvuş’u Konya tahtına çıkarttı; kendisi de ona vezir oldu.
Sonra, şehir İlhanlılardan yardım gören Keyhüsrev III’ün eline geçti.
Hükümdar Gıyaseddin Mesud II’nin ölümüyle Selçukluların ortadan kalkması (1308) üzerine Karamanoğulları, İlhanlılarla savaşarak Konya’yı aldılar (1327).
Lârendeyi (Karaman) başkent yaptıklarında Konya bir taşra şehri durumuna düşmekle birlikte kültür ve sanat merkezi olmaya devam etti.
Bu sırada Konya’yı ziyaret eden ibni Battuta şehri överek, yapılarının güzelliğini, sularının bolluğunu, bağ ve bahçelerini, genişliğini, çarşısının zenginliğini anlatır.
Osmanlılar devrinde şehir ilk olarak Murad I tarafından kuşatıldı (1387); 1394’te Bayezid I tarafından ele geçirildi: sonra Karamanoğullarına geri verildi.
1398’de tekrar alındı.
Ankara savaşından (1402) sonra Timur, Karamanlılara topraklarını geri verdi.
Çelebi Mehmed tarafından üçüncü defa ele geçirildi (1414); sonra yine eski sahiplerine bırakıldı.
Murad II, Konya’yı yeniden aldı (1433); fakat Karamanoğlu İbrahim Bey yerinde kaldı.
Konya, Fatih Sultan Mehmed tarafından kesin olarak osmanlı topraklarına katıldı (1465).
Konya, osmanlı hakimiyeti altında Karaman eyaletine merkez oldu.
Şehirde mevlevîlerin dergahı, Mevlana’nın kurduğu gelenekleri yaşatmaya devam etti; Selim I (Yavuz), Mevlana türbesini onarttı; şehre su getirtti.
Selim II (Sarı), Dergahın yanındaki camiyi yaptırdı.
1648’de Konya’ya uğrayan Evliya Çelebi’ye göre, Selçukluların yaptırdığı sağlam bir surun kuşattığı şehirde 11 medrese, 40 kadar tekke, 11 imaret, bedesten ve 900 dükkan vardı; Konya’nın dericiliği çok gelişmişti.
Şehir XVII. yy.da İran seferine çıkan padişahların konak yeri oldu.
1832’de, Osmanlı Mısır mücadelesi sırasında İbrahim Paşa kumandasındaki mısır ordusu şehre girdi.
Osmanlı kuvvetleri Konya önünde bozguna uğradı.
Kütahya antlaşması üzerine Mısırlılar Konya’yı boşaltarak Toros dağlarının gerisine çekildiler.
Bu sırada Konya’yı görmüş olan batılı gezginler, şehrin bakımsız, anıtlarının çoğunun harap olduğunu anlatırlar.
Bu yıllarda şehir nüfusunun 20 000 – 30 000 kadar olduğu ileri sürülür.
Yüzyılın sonuna doğru Konya surları yıkılarak taşları yeni yapılarda kullanıldı.
XIX. yy. sonuna doğru şehrin yaşayışında yavaş, fakat sürekli bir gelişme görüldü.
Bunun sebepleri arasında demiryolunun Konya’ya ulaşması ve ticaretin gelişmesi vardır.
Bu sırada şehir nüfusunun 44 000 kadar olduğu sanılır.
Birinci Dünya savaşında bakımsız kalan Konya’da Kurtuluş savaşının ilk döneminde bazı ayaklanmalar oldu ve bastırıldı.
Kurtuluş savaşından sonra Konya yeniden canlandı.
1927’de yapılan ilk nüfus sayımında nüfusu 47 286 olarak tespit edildi.
Bu sayı önce oldukça yavaş bir artma göstererek 1935’te 52 000’i aştı; 1950’de 64 000’i geçti; sonra hızlanarak 1955’te 92 236, 1960’ta 119 841, 1965’te 157 834 oldu.
1990’da da 500 000’i astı Şehirde büyük caddeler açıldı; modern binalar yapıldı; özellikle eski anıtlar bilimsel bir anlayışla onarıldı; halıcılık sanayileştirildi; şeker ve çimento (1963) fabrikaları açıldı.
Konya Tarihi Eserler
Konya’nın sanat yönünden önemli anıtları Selçuklular devrinde yapılanlardır.
Konya Tarihi Camiler
Alaeddin camii
Alaeddin tepesi üzerindedir.
Alaeddin Keykubad I devrinde (1219-1236) bitirildi.
Düzensiz bir dikdörtgen biçiminde olan cami üç bölümden meydana gelir.
Mihrap önünde kubbeyle örtülü orta kısmı, Kılıç Arslan II tarafından başlattırılan ilk bölümdür.
Keykavus I’in ilâve ettirdiği batı kısmı, bir avlu ile genişletildi ve içine türbeler yapıldı.
Kıble duvarına paralel, sivri kemerlerle bağlanan yedişer sütunlu beş sıradan meydana gelen ve bir mihrabı bulunan son bölüm, yapıya bugünkü biçimini kazandırdı.
Yapının kuzey cephesinde, mimarın (Muhammed İbni Havlan el-Dımışki) adı yazılıdır.
Caminin içindeki en ilgi çekici kısım, 1151’de Ahlatlı Mekki adında bir sanatçı tarafından işlenmiş olan mimberdir.
Sahipata (Lârende) camii
Eski Meram yolu üzerindedir.
Süslü anıtsal bir kapıdan girilir.
Hanikah ve türbeden oluşan bir yapılar grubu halindedir, kitabesine göre vezir Sahipata Fahredin Ali bin Hüseyin tarafından yaptırıldı (1258).
Mimarı Külük bin Abdullah’tır.
Caminin çini mihrabı ünlüdür; arkasında yer alan Hanikah (1279) bugün mescit olarak kullanılmaktadır.
Şeyh sadrettin konevi camii
1274’te yaptırıldı.
İpikçi camii
Şehrin anacaddesi üzerindedir. Cami ve medreseden meydana gelir.
Vezir Ebu Said Altınapa tarafından yaptırıldı (1156).
Hacıferruh (Akçagizlemez) camii
Hacı Ferruh tarafından yaptırıldı (1215).
Kesme taş işçiliği ünlüdür.
Hatuniye camii
Çiftemerdiven mahallesindedir.
Şerefesinin altındaki kitabeye göre, Bedreddin adlı biri tarafından yaptırıldı (1230).
Bunların dışında, Hoca hasan camii, Sırçalı mescit, Sekerfüruş mescidi (1220), Beyhekim mescidi vardır.
Medreseler
Sırçalı medrese, Gazi alemşah mahallesindedir.
Bedreddin Muslih tarafından yaptırıldı (1242).
Mimarı Tus’lu Mehmed bin Osman’dır.
Duvarları çini süslemelerle kaplıdır.
Bu yüzden sırçah adını aldı.
Medresenin doğu yüzünde süslü bir portal yer alır.
Buradan tonozla örtülü bir dehlize girilir.
Dehlizin sağında bulunan ve Bedreddin Muslih’e ait türbenin ilgi çekici bir tavanı vardır.
Dehlizin önünde dikdörtgen bir avlu, karşısında da sivri kemerli bir eyvan bulunur.
Karaay medresesi
Alaeddin tepesinin kuzey yönündedir.
Emir Celalüddin adıyla ün kazanmış olan vezir Karatay bin Abdullah tarafından yaptırıldı (1251).
Batı yönünde bir eyvan, her iki yanında bulunan ve öğretime ayrılmış kubbeli büyük bir oda, kuzey, doğu ve güney yönlerinde de öğrenci odalarının çevrelediği ortası havuzlu, üzeri kubbe ile örtülü kare bir alandan meydana gelir.
Planı sadedir.
Portalinin tas işçiliği, kubbesindeki çinileri ve kuşak halinde dolanan yazılan ünlüdür,
İnce minareli medrese (darülhadis)
Alaeddin camiinin batısındadır.
Fahreddin Ali tarafından yaptırıldı (1258).
Adını ince ve uzun minaresinden alır.
Düzeni, Karatay medresesine benzer.
Kapıdan bir dehlize, oradan da yüksek bir kubbenin örttüğü bölüme girilir.
Anıtsal portalinin süslemesi ve taş işçiliği ünlüdür.
Konya’daki Tarihi Türbeler
Kılıçaslan II türbesi
Alaeddin camiinin avlusu içinde, camiye bitişik olan iki türbeden biridir.
Dıştan on, içeriden on iki kenarlıdır. Yuvarlak kubbesi bir külahla örtülüdür.
İçinde Kılıç Arslan II, Keyhüsrev I ve Alaeddin Keykubad I’in sandukaları vardır.
Sahipata türbesi
Sahipata camiinin güneyindedir.
Çinileriyle ünlü olan türbe, kitabesine göre 1282’de yapıldı. İçinde biri Sahipata’ya ait. olmak üzere altı kabir vardır.
Gömeçhane (Gömeçhatun) türbesi, bir bodrum katiyle, sivri kemerli ve beşik tonuzlu bir eyvandan meydana gelir.
Mezar bodrum katindadır.
Üst kat, önü açık bir mescittir.
Yapı, yan yüzlerindeki dayanak kuleleri ve mazgala benzeyen korkuluğuyla bir kaleye benzer.
Mevlana türbesi (müzesi)
Mevlana’nın ölümünden sonra Selçuklu vezirlerinden Muinuddin Süleyman Pervane ve eşi Gürci Hatunun, Selçuklu devrinin büyüklerinden Alemüddin Kayser’in ve Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in çalışmalarıyle yaptırıldı.
Konya kalesinin dışındadır.
Mevleviliğin kuruluşundan sonra semahanesi, mescidi, matbahı (mutfak), kütüphanesi ve derviş hücreleriyle bir dergah durumuna getirildi.
1927’de müze oldu.
Konya’daki Tarihi Saraylar
Alaeddin köşkü
Kılıç Aslan II (1156- 1192) tarafından Alâeddin tepesinin kuzey yamacında yaptırıldı.
Alâeddin Keykubad devrinde onarıldığı için bu adı aldı.
Bugün yalnız doğu yüzüne ait bir duvar kalıntı savardır.
Sarayın şekli, kalıntılardan ve eski resimlerden anlaşılır.
Köşk, kule gibi yüksek bir kaide üzerinde, mukarnaslı konsollara dayalıdır.
Bu konsollardan, köşkün çepeçevre balkonla kuşatılmış olduğu anlaşılır.
Sivri kemerli büyük pencereler bu balkona açılmaktadır.
Kalıntılardan, sarayın sırlı tuğlalar ve resimli çinilerle süslü olduğu ortaya çıktı.
Konya’daki Kervansaraylar
Konya – Aksaray arasındaki Sultan ham selçuklu kervansaraylarının en büyük ve önemlilerindendir.
Alâeddin Keykubad I tarafından yaptırıldı (1229).
Yazlık ve kışlık tiplerin birleşimidir.
Konya – Ankara yolundaki Zaradin hanı, selçuklu emirlerinden Sadeddin Köpek tarafından yaptırıldı (1236).
Yazlık ve kışlık tiplerin birleşmesinden meydana gelir.
Konya – Ankara yolundaki Horozluhan, 1248 yılında yapıldı.
Avlusuz kervansaray tipindedir.
Askeri mimari
Alaeddin Keykubad I tarafından yaptırılmasına karar verilen ve 122l’de bitirilen Konya surları, Selçuklu devrinin önemli yapısıdır.
Savaşlarda çok tahribe uğrayan surlar, Selçuklular, Karamanlılar ve Osmanlılar devrinde onarım gördü.
Ancak Osmanlılar devrinde önemini kaybetti.
XIX. yy. ın ilk yarısında sağlam olduğu bilinen surlardan bugün hiç bir iz yoktur.
Yazılı kaynaklara göre surların 10 m cephe ve 8 m derinliği olan, kırkar adım aralıklı 108 kulesi vardı.
Daha önceki çağlardan kalan heykel parçaları, kabartmalar ve yazıtlar, duvar örgüsünün içine katılmış ve burçların dışa bakan yüzlerine yerleştirilmiştir.
Selçuklulardan sonra Karamanlılar çağında Konya’da iç karışıklıklar ve devamlı iç huzursuzluklar yüzünden sanat faaliyeti eski hızıyla sürdürülemedi.
Karamanlılar devrinde başlıca eserleri: Hasbey dârühuffazı (1421); Fakihdede kümbedi (1455); Turgut oğlu pir hüseyin bey türbesi (1431); Meram camii ve hamamı (1423).
Osmanlılar devrinde Konya’da gerek padişahlar ve gerekse devlet adamları genellikle Mevlana dergahının onarım ve genişletilmesiyle ilgilendiler ve birçok cami yaptırdılar.
Bu devirdeki camiler ve türbeler: Selimiye camii, Selim I tarafından Mimar Sinan’a yaptırıldı; Şerafeddin camii (1636); Pirimehmetpaşa camii (1523); Aziziye camii (1872), Kapı camii (1658); Dursunoğlu camii (Bayezid II devri); Nakiboğlu camii; Ovaloğlu camii (1764); Namıkpasa camii (1888); Şeyh halilî türbesi (1597); Şeyh şücaettin türbesi.




