Köprülü Fazıl Ahmet Paşa | Biyografi |
Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Kimdir,(1635–1676),Osmanlı devlet adamı.
Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Hayatı
iBabasının isteği üzerine müderrisliği bırakarak 1659’da Erzurum, bir yıl sonra da Şam valiliğine tayin edildi.
Burada giriştiği mali ıslahatla halkın sevgisini kazandı.
Sık sık kargaşalık çıkaran Dürziler üstüne yürüyerek Şihâb ve Madanoğullarını sindirdi.
O zamana kadar voyvodalıkla yönetilen Beyrut,Sayda, Safed bölgeleriyle Maan ve Şihaboğullarının bulunduğu yöreleri beylerbeylik yaptı (1660).
Halep beylerbeyliğiyle görevlendirildi; sonra sadaret kaymakamı olarak İstanbul’a çağrıldı.
Babasının hastalığı ağırlaşınca Edirne’ye gitti, onun ölümüyle sadrazamlığa getirildi (1661).
Erdel’e karşı hareketi hemen başlattı; Avusturyalılar tarafına geçen Kemeny Janos’un sindirilmesi ve sarayca korunan Apafi Mihaly’nin desteklenmesi için Yanova beylerbeyini görevlendirdi.
Düşman, bazı sınır kalelerine saldırınca, Edirne’de divan toplayarak Avusturya üstüne sefere karar verdi ve orduyla Belgrad’a gitti (1663); burada avusturya elçilerini kabul ederek, onlara imparatorun Erdel’e tecavüzden vaz geçmesini, aldığı kaleleri geri vermesini, Kanuni Sultan Süleyman devrinde olduğu gibi 30 000 altın verginin ödenmesini bildirdi.
Bu suretle Avusturya, Erdel’den elini çekmiş ve 1606’dan önceki durumu kabul etmiş olacaktı.
Elçiler, bazı şartların kabul edilebileceğini, fakat vergi vermeyi imparatorun kabul etmeyeceğini bildirdiler.
Bunun üzerine harekete geçen Fazıl Ahmed Paşa, Uyvar kalesini kuşattı; kale kumandanı Forgacs’ın direnmesine rağmen Kaplan Mustafa Paşa ve kırım kuvvetleriyle daha da güçlenen serdarın ordusu, içindekilerin mal ve canlarına dokunmayarak kaleyi teslim aldı. Bu olay geniş tepkiler yarattı; Uyvar önünde bir türk gibi sözü buradan gelir.
Fazıl Ahmed Paşa, bundan sonra Kaplan Mustafa Paşa ile vezir Sarı Hüseyin Paşayı o yörede bulunan Neugrad, Nytra ve daha bazı kaleleri almakla görevlendirdi.
Kendisi de Erdel prensi Apafi Mihaly’yi kabul ettikten ve Avusturya başvekili Duc de Sagan’a barışla ilgili yeni bir mektup gönderdikten sonra, kışlık olarak seçtiği Belgrad’a gitti.
Kışın, macar kumandanı Zrinyi, Babocsa, Berzence ve Pecs şehirlerini ele geçirmek isteyince, gereken tedbirleri aldı; ilkbaharda kuşatılan Kanije kalesini kurtardı.
Uyvar’ın Osmanlılar tarafından alınışı Avrupa’da büyük bir heyecan yarattı.
Avusturya’ya geniş çapta yardımlar başladı; Papalık, İspanya, Saksonya ve Brandenburg’un para ve askerce yardımlarından başka, Louis XIV de 5 000 fransız gönüllüsü gönderdi.
Montecuculi’nin kumandasında bir ordu düzenlendi (1664).
Sadrazam, kumandanlarla konuştuktan sonra o yörelerdeki bazı kale ve palankaları teslim alarak veya yıktırarak Raab nehri kıyısına geldi.
31 Temmuzda iki ordu St. Gotthard köyü yakınlarında, Raab nehri kıyısında karşılaştı.
Serdar, bir kısım birlikleri, yaptırılan küçük bir köprüden nehrin sol kıyısına geçirdi.
Savaşta osmanlı ordusu başarı sağlayamadı.
Fakat, yapılan Vasvar antlaşması gereğince, Osmanlıların istekleri yerine getirildi (1664).
Fazıl Ahmed Paşa, yapılan barışın uygulanması için, kışı Istolni Belgrad’da geçirdi.
1665’te padişahın bulunduğu Edirne’ye döndü.
Aralık 1665’te bütün devlet büyüklerinin katıldığı bir danışma meclisinde, Girit meselesini ortaya attı; Kandiye’nin alınmasının gerekli olduğunu ileri sürdü; bunu karar altına aldırdı; hazırlıklara başladı.
Bu karar üzerine, 12 yıldan beri Edirne’de tutuklu bulunan venedik balyozu Ballarino, bu konuda yeniden görüşmeler yapılması için çaba gösterdi; fakat bir sonuç alamadı.
Fazıl Ahmed Paşa, Mora yoluyla Girit’e geçmek üzere İstanbul’dan ayrıldı (1666).
Kendisiyle Edirne’ye kadar gelen padişahın yanında, rikabıhümayun kaymakamı olarak, Merzifonlu Kara Mustafa Paşayı bıraktı.
Birkaç ayını Tesalya’da geçirdikten sonra, donanma ile 3 kasımda Hanya’ya çıktı; Kandiye kalesi karşısındaki osmanlı ordugahına gitti.
Donanmayı güçlendirmek için Mısır’dan 20 gemi, İstanbul’dan Kaplan Mustafa Paşa kumandasında yeni yardımlar geldi.
Bütün kumandanların katıldığı bir savaş meclisinde (mayıs 1667) Kandiye kalesini, Vire tabyası (St. Andre) yönünden kuşatmak, Domuzdamı (Martinengo) ve Yahudi (Bethlehem) tabyaları tarafına da düşmanın muhtemel saldırılarına karşı sipahi, silâhtar ve bir kısım tımarlıları yerleştirme kararını aldı.
Venedik başkumandanı Morosini, haziranda kalenin savunmasını ele aldıktan ve kendisine papalık ve malta donanmalarından kuvvetler katıldıktan sonra savaş şiddetlendi (1667); bütün yaz boyunca değişik safhalar gösterdi; bu arada tabyaya Türk bayrağı dikildi.
Kuşatma sırasında gazilerle birlikte siperlerde bulunan sadrazam, sonbaharda çarpışmaya ara verdi; kışı Venedikli aracılar ve Morosini ile kalenin teslim işlerini görüşmekle geçirdi.
Morosini’ye onun gibi bu konuda yetkili biriyle görüşmek istediğini bildirdikten sonra, deniz beylerinden Memizade Mehmed Paşayı, Çanak limanı (St. Pelage) ağzında pusu kuran venedik kumandanı Lorenzo Cormaro üstüne gönderdi.
İlkbaharda (1668) İstanbul, Mısır ve garp ocaklarından yardım aldı.
Papa Clementius IX da Rospigliosi kumandasında ve padişahın sözde kardeşi olarak ilân edilen dominiken rahibi Padre Ottomano’nun başkanlığında savaş gemileri gönderiyordu.
Kuşatma işi haziran sonlarında yeniden hızlandı.
Çarpışmaları sadrazam yönetiyordu.
Bu saldırılarda Sabionera (Kızıl) tabyası da hedef alındı, savaş bütün yaz sürdü.
Serdarın, Kandiye’nin teslimi şartıyla anlaşma yapacağını anlayan Venedikliler, Tesalya Yenişehir’ine kadar gelen padişaha elçi göndererek barış istediler; fakat sadrazam topladığı savaş meclisinde Kandiye’nin alınması bu kadar yakınken kuşatmadan vaz geçmenin doğru olmayacağını ileri sürdü ve kaptanpaşayı kışlamak üzere Eğriboz’a göndererek gerekli tedbirleri aldı.
Böylece o kış ve ertesi ilkbahar savaş devam etti.
Ağustos 1669 sonlarında Morosini ile fransız kumandanı Duc de Noailles arasında çıkan anlaşmazlık sonucu müttefiklerin donanmalarını geri almaları, Venediklileri güç durumda bıraktı; kaleyi teslim edebileceklerini serdara bildirdiler.
Bunun üzerine anlaşma şartları kararlaştırıldı ve Fazıl Ahmed Paşa kaleyi teslim aldı (1669).
O kışı Kandiye’de geçiren sadrazam kaleyi onarttı; vergi borçları olan Maynot’ların ayaklanmalarını bastırdı.
Fazıl Ahmed Paşa, genellikle Fransa ile ilişkiler konusunda babasının siyasetini sürdürdü.
Fakat Avusturya ve Venedik savaşlarında yardım meselesinden doğan gerginliği gidermek için gelen fransız elçisine oldukça yumuşak davrandı.
Ancak elçi De La HayVantelet’nin kapitülasyonları yenilemek ve Kızıldeniz’den Hindistan’a ticaret yapmak hakkındaki teklifini kabul etmedi.
Fransız hükümetinin bir mektubunu getiren d’Arvieux’nün gelişinden sonra Edirne’de yapılan görüşmeler de bir sonuç vermedi; antlaşma ancak 5 haziran 1673’te yapıldı.
Fazıl Ahmed Paşa, Avusturyalılara karşı ayaklanan Macarları tutarak Lehlilere savaş açtı.
Ordu sefere çıktığı sırada (1672), Selim Giray’ın başında bulunduğu kırım kuvvetlerinin, Sarıkamış kazakları hetmanı Doroşenko ile birlikte Zaporog kazaklarına karşı başarı sağladığı duyuldu.
Padişah tarafından Kamaniçe kalesinin fethiyle görevlendirilen Fazıl Ahmed Paşa, bu kaleyi 9 günlük kuşatmadan sonra, ele geçirdi.
Daha sonra Bucaş palankasını aldı ve burada Lehlilerle bir antlaşma yaptı (18 eylül 1672).
Ancak Podolya ve Ukrayna’nın ellerinden çıkmasını, haraç vermek gibi ağır ve bağımsızlığı gölgeleyen bir şartı kapsayan bu antlaşma, başta 3. Sobieski olmak üzere, Lehlilere ağır geldi ve diyet, bunu onaylamadı.
Daha sonraki yıllarda Lehistan’a karşı seferler yapıldı.
Bunlardan İkincisinde (1673-1674) Fazıl Ahmed Paşa bulundu. Padişah da leh sınırına kadar gitti.
Sadrazamın içkiye düşkünlüğü, hastalığını arttırdı.
Padişahın arkasından Edirne’ye gitmek üzere yola çıktı, Ergene köprüsü (Uzunköprü) civarında öldü (3 kasım 1676).
Fazıl Ahmed Paşa bilgin, erdemli, doğru ve açık kalpli bir vezir olarak tarihe geçti.
İlme büyük değer verirdi; Çemberlitaş’ta bir kütüphane kurdurdu (Köprülü kütüphanesi).
Müderrisliği sırasında ve daha sonra elde ettiği değerli kitapları bu kütüphaneye bıraktı.
Kütüphanenin yönetimi konusunda, ölümünden iki yıl sonra (1678) düzenlenen vakfiye, bugün kendi adını taşıyan kütüphanededir, ilim ve sanat adamlarını, şairleri korurdu.
Bunlar arasında Nabi, Zühdi, reisülküttap Tâlib Ahmed Efendi, Fenni gibi şair ve tezkirecilerle özellikle Telhis-ül-Beyân fi Kav anin i Al-i Osman (Osmanlı Hanedanı Kanunları Hakkındaki Sözlerin özeti) adlı kanunnamesiyle ün kazanan istanköylü Hezarfen Hüseyin Efendi vardır.