Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Tarih

Kurtuluş Savaşı Kongreleri ve Önemi

Kurtuluş savaşı kongrelerin önemi,Kurtuluş savaşı kongreleri sırasıyla,Kurtuluş savaşı kongreler özet,Kurtuluş savaşı kongreler ve genelgeler,Kurtuluş savaşı kongre tarihleri,Kurtuluş savaşı kongreler dönemi,Kurtuluş Savaşı Kongreleri ve Önemi,Çeşitli cephelerde savaşan Osmanlı Devleti, bazı cephelerde başarılar kazanmasına, bu arada Çanakkale Zaferi gibi bir mucizeyi gerçekleştirmesine rağmen savaşın acı yenilgisinden kurtulamadı.

30 Ekim 1918’de tarihimizin kara belgesi denilebilecek olan Mondros Mütarekesi imzalanmak zorunda kalındı.

Mütarekenin ülke topraklarının işgaline zemin hazırlayan 7. maddesi “İtilaf Devletleri güvenliklerini tehlikede gördüklerinde her hangi bir bölgeyi işgal edebileceklerdir” hükmünü taşımaktadır.

Mütarekeden hemen sonra İtilaf Devletleri Donanması 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul Limanında demirlemiş ve mütarekenin 7. maddesi bahane edilerek ülkenin çeşitli bölgeleri işgal edilmiştir.

Hepimizin çok iyi bildiği gibi, Antalya bölgesi İtalyanlara;İzmir,Aydın ,Manisa bölgesi Yunanlılara;Adana,Mersin-Hatay bölgesi Fransızlara; Antep, Urfa, Maraş,Mardin ve Musul bölgeleri İngilizlere;bağımsız bir Ermenistan için Sarıkamış,Ardahan,Kars ve Ağrı bölgeleri de Ermenilere bırakılmak üzere,İtilaf Devletleri aralarında anlaşmışlardır.

Yine bu anlaşma gereğince Çanakkale ve İstanbul Boğazı İtilaf Devletlerince ortaklaşa yönetilecektir.

Bunların dışında Wilson Prensipleri’ne bağlı kalan İtilaf Devletleri, ülke içindeki azınlıklara da sembolik devletler kurdurup, bu devletleri kendi çıkarları doğrultusunda yönetmeyi planlıyorlardı.

Mütarekenin imzalandığı yıllarda ,ülke,ekonomik,sosyal ve siyasal açılardan tam bir kargaşa içindedir.

1911’den 1918 yılına gelinceye kadar sürekli savaşlar,(Trablusgarp, Balkan ve 1. Dünya Savaşı ) ülkeyi tam bir çıkmaza sokmuştur.

Büyük toprak kayıpları,uzun süren savaş yılları, tarıma dayalı Osmanlı ekonomisini, kelimenin tam anlamıyla felç etmiştir.

Zaten bir türlü kurulamayan ulusal sanayi, savaş  harcamalarının da etkisiyle iyice yoksullaşan devlet,mütareke maddeleri ile büsbütün ezilmiştir.

Siyasi durum oldukça karışık ve belirsizlik içindedir.

Ülkeyi Birinci Dünya Savaşı’na iten İttihat ve Terakki yöneticileri yenilgi sonunda kendi başlarının çaresine bakarak ülkeyi terk etmişlerdir.

Kurulan yeni hükümetler de devraldıkları bu kötü koşulların altından kalkabilecek beceride değillerdir.

Bu kötü koşullar ülkede genel bir karamsarlık havasına sebep olmuştur.

Padişah Vahdettin, saltanat ve hilafetin korunmasından başka bir şey düşünmemektedir.

Ürkek hareketleri de İtilaf Devletlerinin ülke üzerindeki emellerine yardımcı olmaktan başka bir işe yaramaz.

Mondros Mütarekesi gereğince ordumuz dağıtılmış, silahları elinden alınmıştır.

Pek çok asker zorunlu olarak kendi gelecekleri kaygısına düşmüş, ticaret ve ziraatla uğraşmaya başlamışlardır.

Elde sadece güvenliği sağlayacak birkaç tümen, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde dağınık olarak bulunmaktadır.

Birçok aile, uzun yıllar süren seferberlik dönemleri ve birbirini izleyen savaşlarda şehit ya da gazi vermiş, yakınlarını yitirmiş, sonsuz acılar çekmiştir.

Anadolu büyük bir kaosun içine girmiştir.

Otorite boşluğu nedeniyle eşkıyalık yaygınlaşmış, halkın güvenliği ve huzuru kalmamıştır.

En kötüsü ülke topraklarının işgal edilmeye başlanmasıdır.

Bu kölelik nedir bilmeyen Anadolu insanına ağır bir darbedir.

Mustafa Kemal,komutanı bulunduğu Yıldırım Orduları Grubunun dağıtılması üzerine İstanbul’a, Harbiye Nezareti emrine alınır. (7 KASIM 1918) İstanbul’a gelir gelmez çalışmalara başlar.

Şişli’ deki evinde, güvendiği arkadaşlarıyla toplantılar yapmaya,çözüm yolları bulmaya  çalışırlar.

Mustafa Kemal, İstanbul’da kaldığı süre içinde yaptığı görüşmelerden, ülkenin İstanbul’dan kurtarılamayacağı gerçeğini anlar.

Limanda toplarını şehre çevirmiş düşman gemilerinin baskısı altında bulunan İstanbul’da ne rahat bir çalışma ortamı.

Ne de kurtuluş için güç vardır.

Zaten Osmanlı İmparatorluğu tarihi ömrünü tamamlamıştır.

Mustafa Kemal’in öğrencilik yıllarından beri kafasında biçimlendirdiği “halk egemenliğine dayanan ulusal bir devletin” kurulma zamanı gelmiştir artık.

Bunun için de Anadolu insanının sarsılmaz bağımsızlık tutkusuna dayanmak gereklidir.

Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçmek için fırsat kollamaya başlar.

Bu konuda Rauf Bey, İsmet İnönü ve Kazım  Karabekir Paşalarla görüşür.

Artık yapılacak iş, resmi bir görevle veya olmazsa sivil bir yurttaş olarak Anadolu’ya geçmektir.

Bu amaçla yapılan görüşmeler sonuçlarını verir ve Ali Fuat Cebesoy Paşa Ankara’ya 20. Kolordu Komutanlığı’na, Refet Bey de (Bele).

Sivas’a 3. Kolordu Komutanlığına atanırlar.

İstanbul’da görevli Rauf Bey’ de istifa ederek kendi imkanlarıyla Anadolu’ya geçmiştir.

Kısa bir süre sonra Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçmek için beklediği fırsat doğar.

Rum çeteleri,Samsun bölgesinde ortalığı karıştırdıktan sonra,canını,malını,namusunu ve onurunu korumak için karşı koymaya çalışan Türklerden çekinmeye başlarlar.

Türklerin Rum köylerini basmak için hazırlıklar yaptıkları gerekçesiyle İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliğine başvururlar.

İngiliz Yüksek Komiserliği de,gerekli önlemlerin alınması için Damat Ferit Hükümetini sıkıştırır. “Şayet siz gerekli önlemleri almazsanız,biz müdahale etmek zorunda kalacağız.” tehdidinde bulunurlar.

Damat Ferit Paşa telaşlanmaya başlar.

Dahiliye nazırı Mehmet Ali Bey’i çağırarak ne yapmak gerektiğini sorar .

Mehmet Ali Bey, Mustafa Kemal’in düşüncelerine yakın biridir.

Karadeniz sahilindeki karışıkları yatıştırmak üzere bir subayın görevlendirilmesini önerir.

Damat Ferit:

“-Bu işi kim yapabilir?” deyince de; Mustafa Kemal’in adını verir.

Mustafa Kemal’e bazı yetkiler veren bir müfettişlik görevi hazırlar.(9. Ordu Müfettişliği-daha sonra 3. Ordu Müfettişliği olacaktır.).

Mustafa Kemal’in resmi görevi; bütün silah ve cephanenin toplanıp depolanması, milis kuvvetlerinin ellerindeki silahların alınması, asker toplanılmasının ve halka silah dağıtılmasının önlenmesidir.

Mustafa Kemal’in görev alanına 3. ve 15. Kolordular girmesine rağmen müfettişlik bölgesine yakın bölgelere de emir verebilecek,Bunun dışında Anadolu’daki sivil yöneticilerle de ilişki kurabilecektir.

Tüm tarihçilerin Kurtuluş  Savaşı’nın başlangıç tarihi olarak 19   Mayısı almaları bir rastlantı değildir.

Henüz Kurtuluş Savaşı  bu tarihte başlamamıştır fakat hazırlıklar dönemi yaşanmaktadır.

Kurtuluş Savaşı’nda  hazırlık ve eylemin içice olduğu göz önünde tutulursa başlangıç  tarihinin uygunluğu anlaşılır.

Mustafa Kemal  Samsun’da kaldığı günler içinde askeri birliklerle ilişkiye geçer.

Erzurum’daki 15 nci Kolordu Komutanı Kazım Kara Bekir Paşa’ ya  21 Mayıs 1919 tarihli telgrafında şöyle demektedir:

“Ülkenin ve ulusun içinde bulunduğu durum üzüntü vericidir.

Ulusa ve yurda olan görevimizi, birlikte çalışarak yerine getireceğimize inanarak bu görevi kabul ettim.

Erzurum’a geleceğim.

Yalnız  Samsun’daki asayişsizlik  nedeniyle birkaç gün burada kalacağım.

Bana bildirilmesi gereken herhangi bir durum varsa bildirilmesini rica ederim.”

Bunun dışında Ankara’daki 20 nci Kolordu Komutanı  Ali Fuat Cebesoy’a 23 Mayıs 1919 tarihli başka bir telgrafla Mustafa Kemal, Samsun’a geldiğini ve kendisi ile daha sıkı  ilişki  kurmak istediğini bildirdi.

Bunların yanı sıra Anadolu ve Trakya’daki askeri birliklerin pek çoğuyla da yazışmalar yapıldı.

Mustafa Kemal bir hafta kadar Samsun’da kaldıktan sonra 25 Mayıstan 12 Haziran’a kadar Havza’da kalır.

Bu süre içinde  bütün komutanlara  ve sivil yetkililere bütün yurtta ulusal örgütler kurulması gerektiğini bildirir.

28 Mayıs 1919 günü valilere ve bağımsız mutasarrıflıklara  çeşitli kolordu komutanlıklarına telgrafla, İzmir’den sonra Manisa  ve  Aydın’a düşmanın girişi ve ülkenin karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekilerek, ülkenin her yerinde gösteriler yapılmasını ve İstanbul’a telgraflar çekilmesini talep eder.

Mustafa Kemal Amasya’ya geçmeden önce Havza’da halkla bir toplantı yaparak düşmanın amacının bizi diri diri mezara gömmek olduğunu, bu durumdan  ancak  birlik olunarak kurtulunabileceğini açıklayarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin bir şubesini kurar.

Havza’dan 12 Haziran 1919’da Amasya’ya gelen  Mustafa Kemal,burada coşkun sevgi gösterileriyle karşılanır.

Yakın arkadaşlarıyla yaptığı toplantıda, ulusal bir kongrenin  toplanması gerektiği konusunda fikir birliğine varırlar.

Bunun gerçekleşmesi için hazırlanan genelge,dava arkadaşlarının görüşleri de alınarak  yayınlanır

22 Haziran 1919’da yayınlanan genelgede vatanın bütünlüğünün ve istiklalinin tehlikede olduğuna işaret edilerek MİLLETİN İSTİKLALİNİ  YİNE MİLLETİN  AZİM VE KARARI KURTARACAKTIR,milletin hukuki isteklerini tüm dünyaya duyurmak için Sivas’ta bir kongrenin toplanması ve bir Milli Heyetin oluşturulmasının gerekliliği ortaya konulur.

Mustafa Kemal 25 Haziran’a kadar Amasya’da kalır.

Bu arada Dahiliye Nazırı Ali Kemal bütün valiliklere, Mustafa Kemal’in görevden alındığını ve İstanbul’a getirilmesi işinin Harbiye Nazırlığına ait bir iş olmakla beraber, kendisiyle hiçbir resmi işlemin yapılmamasını belirten bir genelge yayınlar.( 23 HAZİRAN 1919) Mustafa Kemal, Amasya, Tokat, Sivas yoluyla 3 TEMMUZ 1919’da Erzurum’a gelir.

Erzurum Kongresi 23 TEMMUZ 1919 günü küçük bir ilkokulun salonunda toplanır.

Mustafa Kemal kongre başkanlığına seçilir.

Zaman  zaman tartışmalı fakat ulusal bilinçten hiç ayrılmadan,tamamen Mustafa Kemal’in KURTULUŞ PROJESİ çerçevesinde yapılan 14 günlük yoğun çalışmalardan sonra kongre, 7 AĞUSTOS 1919 günü Mustafa Kemal’in konuşması ile kapanır.

Erzurum Kongresinde Alınan Kararlar

– Trabzon Vilayeti ve Canik (Samsun) Sancağı ile DOĞU vilayetleri  adını taşıyan Erzurum,Sivas, Diyarbekir,Elazığ, Van, Bitlis ve bu bölgedeki bütün sancaklar hiçbir sebep ve bahane ile birbirlerinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılması mümkün olmayan bir bütündür.

Mutlulukta ve felakette tam ortaklığı kabul eder ve geleceği  hakkında aynı  gayeyi hedef seçer.

Bu bölgede yaşayan bütün Müslümanlar birbirine karşı,karşılıklı bir fedakarlık duygusu ile dolu, soy ve toplumsal durumlarına saygılı öz kardeştirler.

– Osmanlı vatanının bütünlüğü ve ulusal bağımsızlığımızın sağlanması, Saltanat ve Halifelik makamlarının korunması için milli kuvvetleri etken ve milli iradeyi  hakim kılmak esastır.

– Her türlü işgal ve müdahale Rum ve Ermeni örgütleri kurulması amacını gerçekleştirmek kabul edileceğinden, birlikte savunma ve karşı koyma sebebi kabul edilmiştir.

Siyasi üstünlük ve sosyal dengeyi bozacak biçimde Hıristiyan azınlıklara yeni bir takım imtiyazların verilmesi kabul edilmeyecektir.

– Merkezi hükümetin bir devletler baskısı altında kalarak buraları terk ve ihmal etme durumunda Hilafet ve Saltanat makamına bağlı, milli hukuku koruyucu tedbir  ve kararlar alınmıştır.

– Vatanımızda  öteden beri  birlikte yaşadığımız Müslüman olmayan  kimselerin Osmanlı Devleti kanunları ile belirtilen kazanılmış haklarına bütünüyle uyarız.

Mal,can ve ırzlarının korunması zaten,dinimizin, milli geleneklerimizin ve anayasamızın  gerekleri olup,bu esaslar kongremizin genel kanaati ile de teyit edilmiştir.

– İtilaf Devletlerinden mütarekenin imzalandığı 30 EKİM 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her bölgesinde olduğu gibi Doğu Anadolu vilayetlerinde de büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ve kültürel, ekonomik üstünlüğü Müslümanlara ait bulunan ve birbirinden ayrılmaları imkansız öz kardeş olan din ve soydaşlarımızın oturduğu yurdumuzun bölünmesi kararından büsbütün vazgeçerek, varlığımıza tarihi,ırki ve dini haklarımıza saygı gösterilmesini,bunlara aykırı teşebbüslere girişilmemesini ve bu suretle hak ve adalete dayalı bir karar verilmesini bekleriz.

– Milletimiz,insani gayeleri yüce bilir, fenni sınai, iktisadi durumumuzu ve ihtiyacımızı takdir eder.

Bundan ötürü devlet ve milletimizin içte ve dışta bağımsızlığını ve vatanımızın bütünlüğü korunmak şartıyla 6. maddede belirtilen sınırlar içinde milliyet esaslarına saygılı ve memleketimize karşı istila emeli taşımayan herhangi devletin, fenni ,sınai, iktisadi yardımlarını memnuniyetle karşılarız.

Bunun dışında adil ve insanca şartları taşıyan bir barışın da acilen gerçekleşmesi insanlığın selameti ve dünyanın rahatlığı adına milli isteklerimizdendir.

– Milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin tayin ettiği bu tarihi devirde merkezi hükümetin de milli iradeye tabi olması zorunludur.

Çünkü milli iradeye dayanmayan herhangi bir hükümetin kendi başına verdiği kararlara milletçe uyulmadığı gibi, bu kararların dışta da geçerli olmadığı ve olmayacağı şimdiye kadar ki olaylar ve bu olayların sonuçları ile ispatlanmıştır.

Bundan ötürü milletin içinde bulunduğu korkulu durumdan ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat başvurmasına gerek kalmadan merkezi hükümetimizin milli meclisi hemen toplaması ve süratle millet ve memleketin geleceği hakkında alacağı bütün kararları millet meclisi denetiminden geçirmesi zorunludur.

– Vatanımızın maruz kaldığı elim olaylar ile ve aynı maksat ile milli vicdandan doğan derneklerin birleşme ve anlaşmalarından doğan umumi kitle bu kez “Şarkı Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı ile isimlendirilmiştir.

Bu cemiyet her türlü particilik cereyanlarının dışındadır.

Bütün Müslüman vatandaşlar cemiyetin tabi üyesidirler.

– Kongre tarafından seçilen bir”Heyet-i Temsiliye” kabul edilmiş ve köylerden başlayarak il merkezlerine kadar olan milli teşkilatlar birleştirilmiş ve teyit edilmiştir.

Erzurum Kongresinin Önemi

Erzurum Kongresi niteliği, toplanış amaçları ve kuruluş şekli yönünden bölgesel bir kongre olmasına karşılık,aldığı kararlar açısından bütünüyle milli bir kongredir.

“Doğu illerinin birbirlerinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılmaları mümkün değildir.”    kararıyla kurtuluş amacının bir bölgenin değil, milli sınırlar içindeki bütün vatan için geçerli olduğunu göstermektedir.

“Her ne türlü olursa olsun  yabancıların topraklarımıza işgal ve müdahalelerine karşı birlikte savunma ve karşı koymak esası kabul edilmiştir.” kararı ile toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığın sağlanması için tüm milletin birlikte hareket ederek direneceği ifadesi ile direniş bilinci tüm topluma mal edilmiş olmaktadır.

Kongre sonunda kongre adına hareket edecek bir Temsilciler Kurulu seçmek suretiyle yeni bir yürütme organı oluşturulmuştur.

Alınan kararların ve uygulamaların millet adına yapılmasıyla demokratik bir örgütlenmeye gidilmiştir.

Kongrenin bir önemi de Mustafa Kemal’in tüm askeri yetkilerinden ayrılmış olmasına rağmen ülkedeki hareketin sivil lideri olarak kabul edilmesidir.

Sivas Kongresi Kararları

Mustafa Kemal ve arkadaşları  tüm engellemelere rağmen 2 Eylül 1919 günü Erzurum’dan Sivas’a ulaşırlar.

Kongre 4 Eylül 1919 günü bugün Kongre Müzesi olarak kullanılan binada toplandı.

11 Eylül 1919 gününe kadar sürdürülen 8 oturum sonunda şu kararlar alınmıştır:

– Yüce Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında ateşkes antlaşmasının imzalandığı 30 Ekim 1918 günündeki sınırlarımız içinde kalan ve her yerinde Müslüman çoğunluğun oturduğu Osmanlı ülkesi bölgeleri birbirinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılmaz,hiçbir nedenle bölünmez bir bütündür.

Bu bölgelerde yaşayan tüm Müslümanlar birbirlerine karşı karşılıklı saygı ve fedakarlık duygularıyla doludurlar, toplumsal haklarıyla bölgesel kurallarına saygılı öz kardeştirler.

*Osmanlı toplumunun bütünlüğü ve ulusal  bağımsızlığımızın sağlanması ,Yüce saltanat ve halife katlarının korunması için ulusal gücü etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.

–  Osmanlı ülkesinin herhangi bir parçasına karşı girişilebilecek müdahale veya işgal ve vatanımız içinde bağımsız bir Rumluk ve Ermenilik hareketlerine karşı; Aydın, Manisa ve Balıkesir cephelerinde açılan, Kurtuluş Savaşında  olduğu gibi , birlikte savunma ilkesi esas kabul edilmiştir.

– Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız Müslüman  olmayan azınlıkların her türlü

yasal hakları korunduğundan bu kişilere, siyasal egemenliğimizi ve toplumsal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilmesi kabul edilmeyecektir.

– Osmanlı Hükümeti, bir dış baskı karşısında ülkemizin herhangi bir parçasını bırakmak ve onunla ilgilenmemek zorunda kalırsa Halifelik ve Saltanatla vatan ve ulusumuzun dokunulmazlığını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü önlem ve kararlar alınmıştır.

– İtilaf Devletleri’nden vatanımızın parçalanma ve bölünmesinden tamamen vazgeçerek bu topraklar üzerindeki tarihi, dini, ırki ve coğrafi haklarımıza saygı gösterilmesinin böylece hak ve adalete dayanan bir kararın alınmasını bekleriz.

– Ulusumuz insancıl ve çağdaş ülküleri yüce bilir, teknik ,endüstriyel ve ekonomik durumumuzu ve bize gerekli olanları iyice anlar.

Bundan dolayı devletimizin içte ve dışta bağımsızlığı ve yurdumuzun bütünlüğünü korumak şartıyla 6. maddede belirtilen sınır içinde ulusçuluk ülküsüne saygılı ve yurdumuzu ele geçirme amacı gütmeyen herhangi bir devletin teknik endüstriyel ve ekonomik yardımını sevinçle karşılarız.

İnsanca ve hukuka uygun şartları kapsayan bu barışın gerçekleşmesi  dünyanın rahatlığı adına isteklerimizin en önemlisidir.

–  Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin çizdiği bu çağda , İstanbul Hükümeti’nin  de ulusal iradeye boyun eğmesi zorunludur.

Çünkü ulusal iradeye dayanmayan  hükümetlerin kendi başlarına verdikleri kararlara ulusça uyulmadığı gibi bu kararların dışta da değerli olmadığı ve olamayacağı şimdiye kadar ki  olaylar ve sonuçlarıyla kanıtlanmıştır.

Bunun için   ulusun içinde bulunduğu korkulu durumdan kurtulma çarelerini kendisinin başvurusuna gerek kalmadan  İstanbul Hükümeti’nin MİLLET  MECLİSİNİ toplaması ve bu nedenle ulusun ve yurdun kaderi hakkında alacağı  bütün kararları meclisin onayından geçirmesi zorunludur.

– Vatan ve ulusumuzun karşı karşıya bırakıldığı zulüm ve acılar karşısında  tamamen ulusal vicdanın yarattığı bütün ulusal cemiyetler, aynı amaç etrafında bir araya gelerek “ Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti “adı altında bir bütün oluşturmuşlardır.

Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve kişisel çıkarlardan uzaktır.

Bütün Müslüman vatandaşlar  bu cemiyetin doğal üyeleridir.

– Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4 EYLÜL 1919 tarihinde  Sivas’ta toplanan Genel Kongresi tarafından kutsal amacı gerçekleştirmek ve genelde kuruluşu idare için bir “Temsil Heyeti” seçmiş ve köylerden illere kadar bütün örgüt birbirine bağlanarak  bütünleştirilmiştir.

Sivas Kongresinin Önemi

Sivas Kongresi ,Erzurum Kongresi’nde alınan kararları , daha açık ve somut bir şekilde tüm millete mal etmiştir.

Erzurum Kongresi’nin bölgesel niteliği Sivas Kongresi’nde bütünüyle ulusal niteliğe dönüşmüştür.

Erzurum Kongresi’ne katılan delegeler Doğu Anadolu illerini temsil eden delegelerdir.

Sivas Kongresi’ne ise yurdun çök daha geniş bir kesimini temsil  eden delegeler katılmıştır.

Ülkenin çeşitli yerlerinde kurulmuş olan dernekler Sivas Kongresi’ne gelinceye kadar  dağınık ve yerel niteliktedir.

Bu dernekler  Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında  birleştirilerek  bütünleşmiştir.

Böylece Kurtuluş Mücadelesinin tek  örgüt tarafından  ve yurdu kapsayacak biçimde yürütülmesi sağlanmıştır.

Sivas Kongresi dağınıklıktan bütünlüğe doğru atılmış ilk adımdır.

Bağımsızlığımıza gölge düşürücü manda ve himaye istekleri bu kongre sayesinde gündemden uzaklaştırılmıştır.

Sivas Kongresi’nde Kongre adına iş görecek bir “Temsilciler Kurulunun” oluşturulmasıyla yeni bir“Yürütme Organı” kurulmuş olmaktadır.

Bu organ bir çeşit “GEÇİCİ  HÜKÜMET” niteliğindedir.

Böylece birlik ve otorite sağlama yolunda önemli bir adım atılmış olmaktadır.

Tarihçilerin “Milli devletin temellerinin Sivas Kongresi’nde atıldığını” söylemeleri nedensiz değildir.

Gerçekten de Sivas Kongresi’nde alınan her karar , sağlanan her başarı , halk egemenliğine dayanan bir devlet düzenine  doğru atılmış  bilinçli bir atılımın ifadesidir.

Nitekim  Ulu  Önder ATATÜRK’ ün  “CUMHURİYETİN TEMELİNİ BURADA(Sivas’ta) ATTIK” demesi  bu gerçeği tartışılmayacak bir biçimde ortaya koymaktadır.

Mustafa Kemal önderliğinde kurulan “Temsilciler Kurulu “ ulusal iradeyi etkin kılmak için İstanbul Hükümeti’nin karşısına dikilmiştir.

Bunda da başarılı olmuş Damat Ferit Paşa  Hükümetinin  düşürülmesini sağlayarak gücünü tüm dünyaya kanıtlamıştır.

Sivas Kongresi’nin bir başka sonucu da Temsilciler Kurulu ve temsil ettiği yeni otoritenin görüşlerini, düşünce ve kararlarını, ülke içinde  ve dışında yaymak amacıyla  çıkarılan “İrade- Milliye” gazetesidir.

Mustafa Kemal’in yeni bir devlet kurma düşüncesi öylesine bütünlük  içerisindedir ki, bu yeni devletin yayın organı bile daha o günlerde şekillendirilmiştir

Bir yanıt yazın