Louis Pasteur Kimdir,Hayatı ve Araştırmaları
Louis Pasteur Biyografisi, Louis pasteur biyolojiye katkıları, Louis Pasteur Hakkında Bilgi, Louis Pasteur Hayatı ve Buluşları ,Louis Pasteur Kimdir Hayatı ve Araştırmaları Louis Pasteur,Fransız kimyacısı ve biyoloji bilgini, mikrobiyolojinin kurucusu (Dole 1822 – Villeneuve- l’Etang, Marnes-la-Coquette 1895).
Louis Pasteur Hayatı
Sepici olan babası Jean Joseph Pasteur, 1826’da Arbois’ya (Jüra) yerleşti.
Louis Pasteur, önce Arbois kolejinde, sonra Besançon kraliyet kolejinde okudu.
1843’te Ecole Normale Suprieure’ün fen bölümüne alındı.
1847’de fizik ve kimyadan doktora tezini verdi.
Yirmi altı yaşındayken yayınladığı billûrbilim hakkın-daki inceleme yazısıyla bilim dünyasında adını duyurdu.
1848 Yılı sonunda profesör oldu. Billûrbilimi, kimyayı ve optiği bir arada göz önünde tutarak yaptığı uzun yıllar süren araştırmalar sonunda, bir billûrun dış görünüşü, molekül yapısı ve polarılmış ışığa olan etkisi arasında bir parelellik kurulabileceğini buldu ve stereokimyanın temelini attı.
1854 Yılı sonunda Pasteur, Lille Fen fakültesine dekan oldu.
Yaptığı araştırmaların mantıkî sonucu onu mayalanma konusunu incelemeğe yöneltti.
1857’den 1863’e kadar sütte, alkolde, tereyağında v.b. meydana gelen mayalanmalar hakkında art arda inceleme yazıları yayınladı.
Mayalanmaların bir mikroorganizmaya bağlı olduğunu ve her mayalanmanın kendine has bir mayası bulunduğunu ortaya koydu.
Bu çalışmaları sırasında yaşamak için oksijene ihtiyaç duymayan mikro organizmaları (havasızyaşar bakteriler) buldu.
Ortaya önemli bir soru çıkıyordu: mayalanmaya elverişli bir ortamda, mikro organizmalar kendiliğinden doğabilir mi? Çok ustaca hazırlanmış ve deneysel metodun en mükemmel örnekleri olan deneylerden sonra Pasteur, 1862’de kendiliğinden türemenin bir hayal olduğunu kesin olarak ispat etti.
Embriyonların kendiliğinden meydana gelmediği doktrinini açıklarken, Rouen Tabiat Bilimleri müzesi müdürü Pouchet ile giriştikleri tartışmalar çok ünlüdür.
Mayalanma üzerine yaptığı çalışmalar Pasteur’ü sirkenin oluşmasını (1862) ve şarap hastalıklarını (1863) incelemeğe götürdü.
Şarabın Mycoderma aceti aracılığıyla sirkeye dönüştüğünü ve şarap hastalıklarının kendine has mayalardan ileri geldiğini buldu.
Şarapların bozulmasını önlemek için 55° C’a kadar ısıtılmalarını teklif etti. (PASTÖRİZASYON).
1857 Yılı sonunda Lille’den ayrıldı; ficole Normale Superieure’ün yöneticisi ve bilimsel araştırmalar müdürü oldu.
1865’te âmiri Jean-Baptiste Dumas, ipekböceğine çok zararı dokunan bir hastalığı incelemesini istedi.
ilk bakışta, bu türden araştırmalar Pasteur’ün o güne kadar çizdiği yoldan farklı bir alandaymış gibi görülebilir; oysa onun düşüncesine göre, tıpkı mayalanma gibi intanî hastalıklar da mikroorganizmaların eseri olmalıydı.
Onun için, aldığı görev, intanî hastalıklar üzerinde bu açıdan yaptığı çalışmalara bir başlangıç oldu, îpek böceğindeki «karataban hastalığı»nın hem bulaşıcı, hem soydan geçme olduğunu gösterdi.
lpekböceği yumurtalarını ıslah etmeyi başararak ipekçiliği büyük bir zarardan kurtardı.
Bundan sonra yine bir ipekböceği hastalığı olan sütleğen hastalığını inceledi ve asalaklı bir hastalığın gelişmesinde çevrenin etkisini gösterdi.
1870-1871 Savaşından sonra Pasteur, gene mayalanmayle ilgili araştırmalara döndü, iyi bira imali için gerekli şartlan inceledi, bu içkide görülen hastalıkların sebeplerini ortaya çıkardı ve bunlardan pastörizasyon ile korunma yolunu gösterdi.
1870’ten 1886’ya kadar geçen dönem, bilim hayatının en yoğun ve en verimli çağı oldu.
Çalışma arkadaşları Chamberland ve Roux ile, koyunlarda görülen şarbon hastalığının, kendinden önce Davaine tarafından bulunmuş olan bir çomak bakteriden (şarbon bakterisi) ileri geldiğini kesin bir şekilde gösterdi; hayvanlarda kangrenli bir septisemi meydana getiren havasızyaşar bir mikrobu (septisemi vibriyonu) buldu; çıbanların ve osteomiyelitin sebebini (bugün «stafilokok» denen mikrop) ortaya çıkardı; loğusalık hummasının bugün «streptokok» denen bir mikroptan ileri geldiğini gördü.
Pasteur yıllarca, Tıp akademisinde, köhnemiş teorilerde ayak direyenlerle mücadele etti, mikroorganizmaların, hekimlikte bulaşıcı hastalıkların, cerrahide ise intanların yayılmasının sebebi olduğunu onlara göstermeye çalıştı.
1879’da Chamberland ve Roux ile beraber tavuk kolerasını incelerken, etkileri azaltılmış mikropları şırınga etmekle, önleyici aşı elde edilebileceği ilkesini buldu.
Böylece şarbon aşısını gerçekleştirdi.
Daha sonra Thuillier ile birlikte domuz kızılı mikrobunu inceledi ve bir türden başka türe geçen mikroorganizmaların hastalık yapma gücünde değişiklik meydana geldiğini gösterdi.
1881’de Roux ile birlikte, kuduz üzerinde araştırmalara başladı.
Âdeta tabiata meydan okurcasına yapılan çalışmalarla, yenilmesi imkânsız gibi görünen bir sürü zorluklar birer birer ortaya çıkarılıp yok edildi.
Sonunda, kuduz hayvanın ısırdığı bir insana uygulanabilecek aşı elde edildi (1885).
Yeni doktrinlerden yana olanlarla, bunlara itiraz edenleri karşı karşıya getiren bu buluş, Pasteur’ün zaferini ilân etti.
1888’de Pasteur, adına kurulan enstitünün (Pasteur enstitüsü) başına getirildi. Hekimlik, veterinerlik, cerrahî, ebelik ve sağlık bilgisi, onun buluşlarıyla köklü değişimlere uğradığı gibi, kimya ve maya sanayii de onun sayesinde yepyeni imkânlara kavuştu.
İnsanlığa yararı dokunan kişilerin en büyüklerinden biri olan Pasteur, biyolojinin de en büyük kurucularından biridir.
İnsanlığın ilerlemesinde öyle büyük katkısı oldu ki, Pasteur öncesi dünya ile Pasteur sonrası dünyayı, iki ayrı dünya sayabiliriz.