Mardin,Tarihi,İklimi,Tarihi Eserleri,Coğrafi Özellikleri
Mardin 139,254 nüf.8,891 km2. Mardin eşiği adı verilen doğu-batı doğrultulu dağ kütlesinin kesiminde, kütlenin güneye bakan yamacı üzerinde 1 000 – 1 150 m’lik eğimli bir yüzeyde kurulmuştur.
İyi bir yol (96 km), Mardin’i Diyarbakır’a, başka yollar da güneyde Nusaybin’e ve Urfa’ya, kuzeydoğuda Savur – Midyat’a bağlar.
Şehrin 10 km güneyinde bulunan Mardin istasyonu, 25 km’lik bir kolla Şenyurt’ta (Derbesiye) Güney demiryoluna bağlanır.
Mardin, Diyarbakır havzasını Yukarı Elcezire düzlüklerinden ayıran dağlık kütlenin kolay geçilen bir geçit yerinde, savunmaya elverişli bir noktada kurulmuştur.
Mardin kalesi, şehrin 100 m kadar üstünde, tepenin en yüksek yerinde 1 200 -1 180 m’lik düz bir alan üzerindedir.
Şehir, yamaç üzerinde doğudan batıya 2 500 m uzunluğunda ve 500 m genişliğinde bir şerit gibi uzanır.
Eskiden tepedeki kaleye dayanarak bütün şehri kuşatan dış surlardan bugün hemen hiç bir kalıntı yoktur.
Mardin Coğrafi Özellikleri
Mardin ili.
Bütünüyle Güneydoğu Anadolu sınırlan (Dicle ve Orta Fırat bölümleri) içinde yeralan Mardin ili, batıda Urfa, kuzeyde Diyarbakır, doğuda Siirt illeri (bu yönde ayrıca Hakkâri ili) ve güneyde suriye topraklarıyla çevrilidir.
İl topraklarının büyük kısmı Mardin eşiği genel adıyla tanınan doğu-batı doğrultulu, geniş sırtlı yüksek alanla kaplanmıştır.
İlin en yüksek yeri güneydoğuda Siirt ili sınırı üzerindeki Cudi dağıdır (2 089 m).
Bu dağ eşiği, kuzeyde Dicle vâdisine doğru hafif bir eğimle, güneyde Elcezire ovası üzerine de genellikle dik bir yamaçla iner.
Bu yamacın önünde hafif dalgalı bir düzlük yer alır.
Mardin İklimi
Mardin’de yazları kurak akdeniz yağış rejimi ve güney çöllerin etkisi altında kalan bir kara iklimi görülür.
Kış ve yaz aylarının ortalama sıcaklığı 27°C ve 29°8C, bugüne kadar kaydedilen en düşük ve en yüksek sıcaklık —12°C ve 42°C’tır. Yıllık yağış ortalaması 690 mm, yağışlı günler ortalama sayısı 77,6’dır; yağışların mevsimlere dağılışı (yüzde ile); kışın 50,5; ilkbaharda 34; yazın 0,5; sonbaharda 15’tir.
Kar yağışlı günlerin ortalama sayısı 7, karla örtülü günlerinki 18,5’tir.
11 topraklarındaki dağlık kesimlerde yağış 500 mm’nin üstünde (Cizre 677, Midyat 633 mm), güney sınırlarına yakın yerlerde daha azdır (Savur 501, Nusaybin 474 mm).
Mardin Tarihi
Mardin’in ilkçağ tarihi hakkında fazla bilgi yoktur.
Amid (Diyarbakır) Nisibis (Nusaybin) yolu üzerinde Mazide adlı bir kalenin varlığından ilk olarak Ammianus Marcellinus (IV. yy.) söz eder.
Şehre, Süryaniler Marde, Araplar Mâridin derdi; yerliler arasında şehir, Mardin adıyla anılır.
A. Dupre ve Hammer, Mardin’e İlkçağda Marde dendiğini ve bu kelimenin savaşçı bir kavim olan Merdeilerle ilgili olduğunu ileri sürerler.
Hammer’e göre merdeiler İran hükümdarlarından Ardeşir (226-241) tarafından bu bölgeye yerleştirildi.
Söylentilere göre Mardin, sırasıyla İranlıların, Romalıların ve Bizanslıların elinde bulundu.
V.ve VI. yy.larda Bizanslılarla Sasanîler arasındaki mücadelelerde önemli bir yeri oldu.
Constantinius II, İranlıların Mardin ve çevresine yaptıkları baskınlara karşı savunma tedbiri olarak iki kale yaptırdı.
Bu kaleler, Bizanslılarla Sasanîler arasında birçok defa el değiştirdi.
VII. yy.da Araplar, iyaz bin Ganm kumandasındaki kuvvetlerle şehri aldılar (640). 754’te Mardin’de Beni Rebia kabilesinin reisi olan Burayka’nın isyanı, abbasî halifesi Ebu Cafer tarafından bastırıldı.
Mardin valiliğine Muhammed Bin îshak bin Kendac tayin edildi. Bir süre sonra Ahmed bin İsa Mardin’i aldı (801).
Hamdan bin Hamdun bölgeye tayin edildikten sonra, Mardin ve çevresinde hamdanî hâkimiyetini yedeştirdi (873).
Fakat kısa bir süre sonra abbasi halifesiyle arası açıldı ve halife Mutezid’in Mardin üstüne yürüdüğünü haber alınca şehri bırakarak kaçtı.
Mardin’de kalan oğlu, şehri halifeye teslim etti.
Mardin’e giren Mutezid, şehrin surlarını kuvvetlendirdi.
Hamdanîler tarafından kullanılan surları yıktırdı.
Kaleyi de onartan Mutezid şehirden ayrılınca, bölge, Büveyhîlerden Bahtiyar ile anlaşan Ebu Talib Hamdan’ın eline geçti (969).
Ancak yapılan antlaşma uyarınca Mardin, Hamdanîlerin nüfuz alanı içine alınmadı.
Bazı kaynaklara göre Mervanîlerin eline geçen şehre daha sonra Selçuklular hâkim oldu, Melikşah’ın ölümünden sonra Suriye atabeki Tutuş, kısa bir süre için Nusaybin’e kadar uzanan alanı hâkimiyeti altına aldı.
Daha sonra Büyük Selçuklu sultanı Berkyaruk, Mardin’i ele geçirdi.
Artuk Beyin oğlu İlgazi ve onun oğulları 1208’e kadar Mardin’e hâkim oldular.
Artuk hâkimiyeti döneminde Salâhaddin Eyyubı, şehri almak istediyse de başaramadı.
1197’de Eyyubîlerden Melik Adil şehrin sur dışını alarak asıl kuşatmayı bir yıl sonraya bıraktı; sonra oğlu Eşref’i, Mardin’e yolladı.
Bu sırada Halep eyyubî hükümdarı Salâhaddin’in oğlu Zahir, Artukoğullarıyla iyi ilişkiler kurduğundan, Eşref Mardin’in 150 000 dinarlık vergi teklifini kabul ederek şehre dokunmadı.
1261’de Hulâgu Han, Mardin emîri Necmeddin Gazi Said’e haber göndererek kendisine bağlanmasını istedi.
Bu istek kabul edilmeyince oğlu Yaşmut’u Mardin’in kuşatılmasıyla görevlendirdi.
Sekiz ay kuşatmaya dayanan Mardin’de halkın hastalık ve açlığına dayanamayan Necmeddin Gazinin oğlu Muzaffer, babasını öldürerek şehri Yaşmut’a teslim etti.
Yaşmut, Muzaffer’i Mardin valiliğine tayin etti.
Timur istilâsı sırasında Mardin’de Mecdeddin Sultan İsa vardı.
Sultan İsa, Timur’a yakınlık gösterdi; fakat şehir halkı, Timur’un askerlerini öldürdü.
Bu olaydan Sultan İsa’yı suçlu gören Timur, onu sürdürdüğü gibi halkı da cezalandırmaya karar verdi.
Ancak bu sırada torunu Uluğ Beyin doğumu sebebiyle Timur, şehir halkını bağışlayarak Mardin’in yönetimini Sultan isa’nın kardeşi Sultan Salih’e verdi. Ve olayda suçsuzluğu anlaşılan Sultan İsa’yı bağışladı.
Timur’un 1403’te Elcezire’de tekrar görünmesi üzerine Sultan İsa, Mardin’e kapandı.
Kuşatmanın uzun süreceğini ve erzak sıkıntısı çekileceğini anlayan Timur, şehrin önünde fazla durmayarak akkoyunlu Kara Yoluk Osman’a Mardin’i kuşatma emri verdi. Bu emir, Mardin’e akkoyunlu müdahalesinin başlangıcı oldu.
Bununla birlikte Kara Osman’ın kuvvetleri şehre hâkim olacak kadar yeterli değildi.
1404’te Sultan İsa kendiliğinden Timur’a başvurunca suçu bağışlandı.
Kısa bir süre sonra Karakoyunlular akkoyunlu hâkimiyetinin Mardin’e yayılmasına engel olmak istediler.
Timur’un ölümünden sonra, karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, topraklarını geri almak üzere, Sultan İsa ile birleşti ve Kara Yoluk Osman’ın üzerine yürüdü.
Çatışma 20 gün sürdü ve bir anlaşmayla sona erdi.
Kara Yusuf Azerbaycan’a hereket edince Kara Yoluk Osman Mardin’e saldırdı.
Sultan İsa’yı Cavsak belgesinde yenerek şehri kuşattıysa da alamadı.
Kara Yoluk Osman’ın yerine Ali Bey, Türkmenleri Mardin yakınlarına yerleştirmesi için kardeşi Hamza’ya emir verdi.
Ali’nin oğlu Cihangir ve daha sonra da Uzun Hasan ve oğlu Yakub Bey şehre hâkim oldular.
Dulkadırlılardan Alâüddevle Bozkurt Bey Diyarbakır’ı ele geçirdiği sırada da Akkoyunlular Mardin’deki durumlarını korudular. 1507’de Malatya’ya kadar uzanan bölge, Şah İsmail tarafından işgal edildi.
Buraya iranlı kumandanlardan Ustaçalu Muhammed yerleştirildi.
Çaldıran’da ölen Ustaçalu’nun yerine tayin edilen kardeşi Karahan, genel karargâhını Mardin’de kurdu.
Osmanlılar, kısa bir süre sonra Diyarbakır’ı ve ondan sonra da Mardin şehrini ele geçirdiler.
Fakat Mardin kalesini alamadılar.
1516’da Şah İsmail’in bölgeye gönderdiği Ustaçaluoğlu Mehmed Hanın kardeşi Karahan, Koçhisar şehri yakınında Kargan Dede (veya Dede Kargın) savaşında yenilerek öldü.
Kardeşi Süleyman Hanın elinde bulunan Mardin kalesinin kuşatması bir yıl sürdü.
Bıyıklı Mehmed Paşa, Halep’ten yardımcı kuvvetlerle gelerek kaleyi aldı.
XVI. yy.da Mardin’de 30 zeamet ve 465 tımarlı vardı.
Ayrıca Mardin, osmanlı orduşuna 1 060 cebeci veriyordu. Mahmud II zamanında Mardin’i yerli kürt beyler yönetiyordu.
Bu beyler padişahın osmanlı yönetiminde yaptığı ıslahatı kabul etmeyerek isyan ettiler (1832).
Mahmud bunların üzerine Reşid Paşa’yı gönderdi.
Reşid Paşa, isyanı bastırdı ve şehre hâkim oldu.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Suriye’yi aldığı sırada Timavi bin Eyyub da Mardin’i aldı; fakat şehir halkı tarafından öldürüldü.
Nizip yenilgisinden sonra da mardinliler, Kavalalı Mehmed Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşaya bağlılıklarını büdirdiler (1839).
Londra mukavelenamesiyle Suriye, Mehmed Ali Paşanın elinden alınınca Mardin de Osmanlı devletine verildi (1841).
Mardin, Mondros mütarekesinden sonra Türklerde kaldı.
Fakat buraya çok yakın bölgeleri işgal eden İngilizler, Mardini de almak için halkı milli kuvvetlere karşı kışkırttılar.
Bu sırada Milli aşiretinden İbrahim Viranşehir’de bir ayaklanmayı başlattı.
Bu isyan, Mardin’de Milli Mücadele’ye katılan kumandanlardan Abdi ve Salih Ağalar tarafından bastırıldı.
Londra’ca imzalanan itilâfname (1919) gereğince Suriye ve Güney Anadolu’nun Fransızlara geçmesi üstüne mardin halkı düşmanlara karşı bir milli teşkilât kurdu.
Bu sırada yapılan Erzurum kongresine Hasan Bey ve İzzetoğlu Necati adlı delegeleri yolladılar.
Kısa bir süre sonra Fransızlar burayı işgal için Norman kumandasında küçük bir ordu gönderdiler.
Şehre giren Norman, Mardin’in bir Suriye şehri ve halkının arap olduğunu söyleyerek şehrin kendilerine teslimini istedi: fakat Eyüp (önen) kumandasında toplanan mardin halkı bu teklifi kabul etmedi.
Norman, şehirde çıkan olaylar üzerine, Mardin’i işgalden vaz geçmek zorunda kaldı.
Kanunî Sultan Süleyman, Bağdat seferi sırasında Mardin’i idare bakımından bir sancak yaparak Diyarbakır eyaletine bağlamıştı (1534).
1870’te Vilâyetler kanunuyla gene Diyarbakır vilâyetine bağlı kaldı.
Cumhuriyet devrinde il durumuna getirildi.
1927 Sayımında 23 252 olan şehir nüfusu, 1945’te 18 522’ye düştü; bundan sonra yavaş bir artma göstererek 1955’te 24 329, 1965’te 30 974 oldu.
Mardin Tarihi Eserler
Mardin mimarîsinde açık renkli kesme taş geleneği hâkimdir.
Taş işçiliği geleneği bugün de, Kayseri ve Ahlat çevresi geleneğinden daha kuvvetli olarak yaşar.
Anıtsal yapıların dilimlenmiş taş kubbeleri, düz toprak damla örtülü yapıların ağaçsız, sarı görünüşü içinde şehre hareket kazandırır.
Tepenin güneyindeki prehistorik izler ve erken hıristiyanlık devri mimarîsinin örnekleri, esaslı bir araştırmaya konu olmadı, özellikle Mardin’in çevresindeki manastırlar ilgi çekici yapıtlardır.
Merkeze 5 km uzaklıktaki Deyri Zaferan manastırı topluluğu, bir Süryani merkezidir, üç yanı kayalıklarla çevrili ve yalnız bir cephesi güneye açık bulunan manastır binaları, IV. yy.da yapıldı.
Çeşitli ekleme ve onarımlarla bugüne kadar gelen yapılarda, çeşitli çağlara ait Üç kilise ve şapel vardır.
Bunlardan birinde bulunan mozaikler ve apsis, IV. yy.dan kalmadır.
Süryanî patriklerinden 52’sinin mezarı, yapı topluluğunda yer alır.
Mardin ve yöresinde, çan kulelerinin mimarîsiyle dikkati çeken kiliselerden en eskileri Kırkşehid, Mar Şmuni, Göllü ve Surp Kevork kiliseleridir.
Bunlar dışında süryanî, ermeni, yakubî ve katolik mezheplerine ait kiliseler vardır.
Mardin’de Türk devrinden 14 cami ve mescit, 2 külliye kalıntısı, 7 medrese, 5 zaviye türbe, 5 hamam, 1 kervansaray, 1 revaklı çarşı ve bir firdevsli köşk vardır.
Mardin Tarihi Camileri
Babüssur camii: mihrap önünde kubbe biçimini ve enine gelişen plan tipini devam ettiren bir artuklu yapısıdır.
XIV. yy.ın son yansında yazılmıştır.
Mardin Medreseleri
Hatuniye medresesi: İki katlı revaklı avlusu, iki eyvanı ve taş işçiliği gösteren mihraplarıyla Anadolu’nun ilk açık avlulu artuklu medresesidir. Duvarına kazılı vakfiyesine göre, Kutbeddin ilgazi’nin annesi Radviye Hatun tarafından XIII. yy.ın sonlarında yapıldı.
Anıtsal anadolu medreseleri içinde özel yeri olan Sultanise (Artuklu devri) ve Sultan kasım medreseleri (Akkoyunlu devri), kapalı karakterleri, külliye biçimleri ve şehir dışında kurulmuş olmalarıyla dikkati çeker.
XII. yy. başında yapılan Hüsamiye, aynı yüzyılın sonlarındaki Muzafferiye, XIII. – XIV. yy.daki Melik mansur, Savurkapı, Altunboğa medreseleri gibi yapıların kesin şekilleri hakkında yeterli bilgi yoktur.
XIII. yy.ın ilk yarısında yapılan Şehidiye medresesi, Artuklu devrinin en geniş yapılarındandır.
XIII. yy.ın başlarında yapılmış olan Marufiye medresesi, mozaik sebili ve ölçüleriyle dikkati çeker.
Mardin’deki zaviyelerin çoğu, XV. yy. akkoyunlu yapılarıdır.
En önemli kalıntı Hamzayıkebir zaviyesi türbesidir.
Haçvari planıyla, anadolu türbeleri arasında değişik bir biçimi olan bu türbede, çini mozaik bir pano da yer alır.
Cihangir bey zaviyesi, Sultankasım medresesi yanında, küçük ölçüde iki bölümlü bir yapıdır.
Mardin’in ilgi çekici yapıları arasında, Anadolu’nun en eski hamamları da vardır.
Maristan hamamı, Anadolu’nun ilk türk hamamlarındandır ve ilk şifahanelerden birinin önemli bir bölümüdür, ilk külliyelerden olan ve cami, medrese hamam ve çeşmeden meydana gelen bu yapı topluluğunu Necmeddin ilgazi (1108-1123) ile kardeşi Emineddin’in yaptırdığı söylenir; bugün bir kısmı ayaktadır.
Radviye ve Yenikapı hamamları da haçvari bir düzeni olan sıcaklığıyla, bu biçimin erken örnekleri arasındadır.
Emir hamamı, roma devri temellerine dayanır ve yıldız biçiminde açılan bir sıcaklığı vardır.
Mardin’de bugün tek bir kervansaray ayaktadır ve yapı biçiminden, XVII. yy.da yapıldığı anlaşılır.
XVI. yy. kayıtlarındaki biri artuklu, ikisi akkoyunlu vakfı olan kervansaraylar bugün yoktur.
Ulucami vakfından olan Bedesten, uzunlamasına dikdörtgen bir yapıdır; bir paye çevresinde tekrarlanan dört çapraz tonoz sistemiyle örtülüdür.
Artuklu devri yapısı olduğu kesin değildir.
Şehir dışında artuklu Necmeddin Karaaslan’ın (1285-1312) Firdevs köşkü dikkati çeker.
Büyük ve yüksek eyvanlar ile havuzlu bir bahçenin ortasında yer alan köşk, bölge mimarisinin ev uygulamalarının anıtsal bir örneğidir.
Bütünüyle farklı ve kapalı bir karakter gösteren mardin yapılarının, başka yerlerdeki etkileri de, özellikle plan biçimleri bakımından görülebilir.
Anadolu türk mimarisinin gelişmesinde basamak yapılar olan artuklu mimarisinin en önemli ve ilk örnekleri Mardin’dedir.