Masal Nedir,Çeşitleri ve Özellikleri | Kültür,Sanat,Edebiyat |
Masal Nedir,Genellikle olağanüstü kahramanlara ve maceralara yer verilen, konusu hayali, kulaktan kulağa anlatılarak geçen halk hikayesi.
Masal Hakkında Ayrıntılı Bilgi
Tabiatüstü güçlere yer veren veya gerçekçi, destansı veya alaylı bir anlatı olan masal, sözlü halk edebiyatının en eski biçimlerinden biridir.
Yerli, yabancı veya mahallî folklor masallarından yapılan sayısız derlemeler masalın günümüzde de büyük bir ilgiyle karşılandığını gösterir.
Masalların kaynağı oldukça tartışmalıdır; fakat gerçek olan bir şey yarsa o da bazı masallarda işlenen ana konulara dünyanın çok değişik bölgelerinde rastlandığıdır; öyle ki bu masalların tek bir masal ailesine dahil oldukları ispat edilebilmiştir.
Yazılı edebiyatın başlangıcından beri, masal bir edebî çeşit haline gelme eğilimi göstermiştir.
Başlangıçta bu edebî çeşidin kendine has unsurlarından biri, olağanüstülük niteiligiydi.
Ama bundan, masalın özünün olağanüstü niteliğe dayandığı sonucunu çıkarmamak gerekir.
Masala kendine has niteliğini veren, daha çok, onu hayal gücüyle işleyen bir anlatıcının varlığıdır.
Bu bakımdan türe örnek olarak Binbir Gece Masallarını göstermek mümkündür; ama Odysseia’da anlatılan Odysseus’un serüvenleri; Chaucer’in Cantorbery Masalları ve Boccacio’nun Decameron’u da masalın bu tanımına uygun düşer.
Nitekim, Maupassant’ın bazı hikâyelerini de, yine aynı sebeple, yani yazar hikâyesini kahramanının ağzından ve onun hatıraları biçiminde anlattığı için masal çeşidinden saymak yanlış olmaz.
Yazar hikâyesini bir kahramanın ağzından anlatmadığı zaman hikâyenin ardında yazarın kendisinin varlığı sezilir ve hikâyenin anlatılışı da ona göre değişir; meselâ La Fontaine’in masallarının ayrıcalığı, zaten pek çoğu İtalyan masalcılarından alınmış olması dolayısıyla, konularından çok yazarın anlatım sanatıdır.
Kısaca söylemek gerekirse, masalın tarihi evrimini belirlemek öteki edebi türlerin evrimini belirlemekten daha zordur.
Gerçekten de masalın değişmez özelliği sadece bir anlatı olması Ye içinde uzun tasvirlere de, psikolojik tehlikelere de yer verilmemesidir; ayrıca tek bir olaydan veya bazı masallarda görüldüğü gibi birbirinden ayrı olarak ele alınabilecek bir olaylar dizisinden meydana geldiği için öteki edebiyat türlerine göre kısa da sayılabilir, öte yandan masalda ilk özelliği alan sözlü anlatı tarzının tabiîliği ve serbestliği vardır.
İfadenin çocuksu olmasını ilk masallara has bir nitelik saymamak gerekir; çünkü çocuksu olmasına rağmen hiç de sunî kaçmayan aynı söyleyişi Perrault’nun. Grimm’in ve Andersen’in masallarında ve bir yüzyıldan beri bütün ülkelerin edebiyatlarında rastlanan çocuk masallarında da bulmak mümkündür.
Masalın bu temel özellikleri, meselâ romanın geçiregelmiş olduğu evrimlere oranla,masal türüne nispi bir değişmezlik kazandırmıştır.
Hiç şüphesiz masalların malzemesi yüzyıllar boyunca zenginleşmiş ve özellikle konuları edebiyatın evrimiyle birlikte gelişmiştir.
Meselâ Voltaire, masalı felsefi propagandaya uyarlar. Zadig ve Candide yazarı, masal türünün geleneksel metotlarını kendi amacı için kullanırken, hikâyenin okur üstündeki etkisini sağlayan çekicilik unsurunu da kaybetmemeğe dikkat eder.
Romantik akım da, fantastik hikâyelerinde masalın en eski süslemelerinden biri olan tabiatüstü unsurunu yeniden değerlendirdi.
Fransa’da bu yeniden değerlendirmenin öncülerinden biri Ch. Nodier olmuştur.
Flaubert ise romanlarında pekiştirdiği nesir sanatını Üç Masal’ında uyguladı.
Türk edebiyatında Tanzimat’tan sonra yazılan ilk roman ve hikâyelerde masal unsurları geniş ölçüde kullanıldı.
Ahmed Midhat Efendi, Sabahattin Ali (Sırça Köşk), Aziz Nesin (Büyükler için Masallar) gibi yazarlar yeni türk edebiyatında çağdaş meseleleri ele alırken masal unsurlarını kullandılar.
Biçimi ve evrimi bakımından masalı romandan ayırmak kolay olduğu halde, masal ile hikâye arasında kesin bir sınır çizmek hayli zordur.
Başlangıçta hikâye diye, masallara göre daha gerçekçi konuları işleyen anlatılara denirdi; fakat zamanla bir anlatının, masal mı hikâye mi olduğunu ayırt etmek yazarlarının bile içinden kolay kolay çıkamadıkları bir mesele halini aldı.
Bu karışıklığa rağmen denilebilir ki hikâyetabiat üstü unsurlara yer vermediği oranda ve ölçüde masaldan farklıdır; öte yandan tekniği de masalınkine benzemez: hikâye aslında romanın kısasıdır ve özellikle günümüzde anlatanın damgasını taşıyan masalın esnekliğine karşı bir dereceye kadar nesnellik ölçüleri içinde gelişir.
Milletlerarası Masal Kataloğu’nda masallar şu ana çeşitlere ayrılmıştır:
1. hayvan masalları: bu çeşit masallarda hayvanlar genellikle kılık değiştirmiş insan niteliğindedir. Bir düşünceye güç kazandırmak, ibret dersi vermek, örnek göstermek amacıyla anlatılır. Asıl masallardan daha kısa olur, başlangıç tekerlemeleri yoktur.
Türk hayvan masalları da genellikle başka ülkelerdeki benzerleriyle aynı kaynaklara dayanır. (Bey ile Horoz, Keloğlan ile Eşeği masalları v.b.). Bunların bazıları eski dini inançların kalıntılarıdır. (Hayvanlarla Süleyman peygamber veya Nuh peygamber arasında cereyan eden olayları konu edinmiş masallar).
2. asıl masallar: a) olağanüstü masallar.
Asıl masalların, yani masal denince ilk akla gelen masalların yer aldığı bu bölümdeki masallarda peri, cin, dev anası gibi tabiatüstü varlıklara rastlanır.
Hayvanlar, hayvan masallarında olduğu gibi, insan rolünde değil, tabiat dışı varlıklar seklindedir.
Olaylar da, kişiler gibi olağanüstüdür (Rüzgâr Dev, Tık Tık Kabacık masallarında olduğu gibi); b) gerçekçi masallar.
Kişiler, hayvanlar, olağanüstü masallarınkinden çok farklı değildir.
Şehzadeler, sultanlar, padişahlar, bezirgânlar, hocalar, kadılar, yoksul ailelerin genellikle en küçük kız veya oğulları türk masallarının bu çeşidinin ana kişileridir.
Bamsı Beyrek Masalı, Akıllı Terzi Kızı v.b.).
3. Güldürücü fıkralar, nükteli hikâyeler, yalanlamalar (Bekri Mustafa, İncili Çavuş, bektaşi, yörük, uşak-efendi, asker-subay, ana-baba, karı-koca fıkraları ve hikâyeleri).
4. zincirlemeli masallar. Çoğunun kişileri insan ve hayvanlardır. Küçük çocukların severek dinledikleri ve kendi aralarında en çok anlattıklarıdır (Keloğlan, Sırça Köşk masalları v.b.).
Türk geleneği en masalımsı anlatıları bile gerçeğe yaklaştırma eğilimindedir, masalda olağanüstü unsurlar, akıl dışı nitelikte değildir.
Masalların başında yer alan tekerlemeler, masalın konusunun gerçekten ayrılan yanlarına dikkati çekecek niteliktedir.
Masallar sözlü halk edebiyatı türleri içinde ülkeden ülkeye, çağdan çağa en çok yayılan yaratmalardır.
Türkiye masalları hem Anadolu’nun eski kültür geleneklerini, hem de eski türk masal geleneğini devam ettirmektedir.
Türkiye masalları, Pertev Naili Boratav, Eflâtun Cem Güney gibi yazarlar tarafından derlenip incelendi.
Hayvan Masalları
Günlük hayatta geçerli bir hikmeti öğretmek için okuyucunun hayal gücüne seslenen masal edebi bir tür olmadan önce bütün halklarda sözlü geleneğe dayanırdı, fakat çok erken çağlarda en eski edebiyatlarda yer almaya başladı.
Masal Çeşitleri ve Özellikleri
Vişnu-Sarma adlı efsanevi bir brahman keşişi tarafından iki genç veliahtın eğitimi için sanskritçe yazılan hint masal derlemesi Panşatantra (Beş kitap) VI. yy.da pehlevi diline çevrildi, VIII. yy.da da Bitpay Yeya Pilpay Masalları (Pilpay, masalda anlatıcı olarak yer yer ortaya çıkan hayali bir kişidir) başlığıyla arapça olarak yayıldı.
Daha yeni masalların bir kısmı da gene hayali bir masalcı olan Lokman’a mal edildi. Ortaçağ’da latince çevirileriyle halk arasına yayılan bu masallarda tabiatüstü kuvvetlerle tabiat duygusu birbiriyle bağdaştırılmıştır.
Eski Yunan’da en eski şairler (Hesiodos, «Şahin ile Bülbül»; «Kartal ile Tilki») hayvan masalları yazmışlardı.
Fakat masal türünün yaratıcısı, belki de kendi doğrudan doğruya hiç bir şey yazmamış olduğu halde VI. yy.da yaşamış olan Aisopos’tur.
Daha V.yy.da ona mal edilen bir sürü hayvan masalı elden ele dolaşırdı; hattâ M.ö. 300 yılında Phaleron’lu Demetrios’un ilk olarak yayımladığı bu masalları, denildiğine göre Sokrates vakit öldürmek için hapishanede manzum olarak düzenlemeye çalışmıştır.
Böylece bugün elimizde Aisopos’a mal edilen 358 mensur masal vardır ve oldukça kuru bir dille yazılan bu masalların hepsinde Masalın da gösterdiği gibi…» deyimiyle başlayan bir ibret Yardır.
M.S. II. yy.ın sonlarına doğru Babrias bu masalları şiir şekline soktu: Ortaçağ’da İgnatius Magister’in rubaileriyle tanınan bu zarif ve duru eserin bir kısmı 1843’te Aynaroz’da bulundu.
Latinlerde masal, bir edebiyat türü olarak I. yy.da ortaya çıktı.
Horatius Satyrae (Yergiler) [II, 6: «İki Fare»] ve Epistolae’sinde (Manzum Mektuplar) [I, 7: «Tahıl Ambarına Girmiş Olan Tilki»; I, 10: «At ve Geyik»] çok kısa masala yer verdi.
Fakat masalı ayrı bir tür olarak ele alan Augentius’un azatlı kölesi Thaedrus’tur; Arsopos’u taklit ederek iambos mısralarıyla yazdığı beş kitap tutarındaki masalları, üslûbun arılığı ve kesinliği, tonunun değişikliğiyle bir ahlâkçıdan çok titiz bir aydının eseridir.
Avianus’un masal derlemesi ise (IV. yy.) Babrias’ın kötü bir taklidinden başka birşey değildir.
Ama masal Ortaçağda olduğu kadar hiç bir zaman halk arasında yaygınlaşmadı: eskiçağ ve doğu masallarının latince nüshalarına Bestiarius’lar (hayvan hikâyeleri), ysopet’ler (Aisopopietos) [Aisopos geleneğini izleyen eserler; en ünlüsü Marie de France’ınkidir, XII. yy.] eklendi.
Rönesans devri hümanistleri Phaedrus’u tekrar ele aldılar ve Aisopos’u latin nesir veya nazmına uyarladılar (meselâ İtalyan Abstemius).
La Fontaine on iki masal kitabından meydana gelen üç derlemesini işte bu çeşitli kaynaklardan yararlanarak yazdı (1668, 1678, 1694).
Masal başka ülkelerde de başarıyla işlendi; İngiltere’de Gay, Johnson, Moore; Almanya’da Lessing, Gellert, Hagedorn; Ispanya’da Hita başpiskoposu Juan Ruiz, Tomas de İriarte, Samaniego; İtalya’da Pignotti; Rusya’da i.F. Bogdanoviç ve özellikle eseri La Fontaine’inkiyle boy ölçüşebilecek çapta olan Krıylov.
Türk edebiyatında öğretici nitelikteki masalların ilk örneklerden biri, uygurca Kalyanamkara ve Papamkara hikâyesidir.
İslâm dini etkisindeki dönemde dini – tasavvufî eserlerde (Eşrefoğlu Rumî’nin Müzekki’n-Nüfus’u [Nefisleri Arıtan], ibni Kemal’in Cami-ün-Nasayih’i (öğütler Toplamı) v.d. bu tür masallar konu edinildi.
Kelile ve Dimne (Kul Mesud ve Ali Çelebi’nin tercümeleri), Bustan (Hoca Mesud’un tercümesi), Gülistan (Manyaslı Mahmud tercümesi) gibi eserlerde, yer yer ekleme ve değiştirmelere yer verildi.
La Fontaine Masalları
Masallar (Fables), La Fontaine’in masalları.
Masal kitaplarından I’den Vl’ya kadar olanları 1668’de, VII ve VIII. kitaplar 1678’de, IX’dan XI’e kadar olanlar 1679’da, XII. kitap da 1694’te yayımlandı.
En tanınmış masallar şunlardır:
Kitap I: «Ağustos Böceği ile Karınca», «Karga ile Tilki», «öküz Olmak İsteyen Kurbağa», «Kurtla Köpek»; «Şehir Faresi ile Tarla Faresi», «Kurtla Kuzu», «Meşeyle Saz»Kitap II: Yarasa ile İki Gelincik», «Aslanla Küçük Sinek», «Aslanla Fare», «Güvercinle Karınca»Kitap III: «Değirmenci, Oğlu ve Eşek», «Kurt Çoban Olmuş», «Kral İsteyen Kurbağalar», «Tilkiyle Teke», «Tilki ve üzümler», «Kocamış Aslan», «Mahzene Giren Gelincik»
Kitap IV: «Tavus Kanatları Takınan Alakarga», «Mal Sahibinin Gözü», «Tarla Kuşu, Yavruları ve Çiftçi»Kitap V: «Tencereyle Çömlek», «Küçük Balıkla Balıkçı», «ihtiyar Kadınla İki Hizmetçi Kız», «Çiftçiyle Oğulları», «Altın Yumurtlayan Tavuk», «Put Taşıyan Eşek», «Ayı ile İki Ahbap»Kitap VI: «Yavru Sıçan, Yavru Horoz ve Kedi», «Tavşanla Kaplumbağa», «Köylüyle Ağa», «Çamura Batan Araba», «Genç Dul»Kitap VII: «Vebaya Tutulmuş Hayvanlar», «Balıkçıl», «Araba ile Sinek», «Süt Çömleği», «Kedi, Gelincik ve Tavşan»Kitap VIII: «ölüm ve insan», «Eskici ile Zengin», «Ayı ile Bahçıvan»Kitap IX: «İki Güvercin», «Palamutla Balkabağı», «istiridye ve Davacılar»Kitap X: «İki Fare, Tilki ile Yumurta», «insan ve Yılan», «Bayan Kaplumbağa ile iki ördek», «Tavşanlar» Kitap XI: «Bir Moğolun Rüyası», «Tunalı Köylü», «ihtiyar ve Üç Delikanlı»; Kitap XII: «Yaşlı Kedi ile Genç Fare» «iskityalı Filozof».
Bu masalların konusu hemen hemen hiç bir zaman orijinal değildir.
La Fontaine hikâyelerinin malzemesini Aisopos. Phaedrus, sonra Bidpay ve öteki masalcılardan toplamıştır; ama masal türünün yasası olan kısalığı hiç bir zaman elden bırakmamıştır.
Anlatıma canlılık, kıvraklık ve çeşitlilik vermeyi bilmiştir. Hikâyeler’deki anlatış ustalığı, daha da yetkin bir biçimde görülür.
La Fontaine bir yandan masalarını yazarken, öte yandan da Contes’u (Hikâyeler) yayımladı.
Şaire göre masalın özü, asıl unsuru olan «kıssadan hisse» çıkarmaya gelince, bu «kıssadan hisse» her zaman yüksek bir erdem kuralı olmaz: La Fontaine, kuvvet ve kurnazlığın kimi zaman halk ve hukuktan daha ağır bastığını göstermektedir.
Bu yüzden La Fontaine’in, dürüstlüğü savunmadığı da ileri sürülmüştür: La Fontaine, Fenelon, J.J. Rousseau (Emil’de), Lamartine (Şairce Düşüncelerin önsözünde), masalların çocuklara öğretilmesini kınamışlardır.
Bu eleştiriler Masalların başarısına engel olamamıştır.
Masallar fransız gençlerinin okullarda ezbere öğrendikleri ilk parçalar arasında yer almıştır.
Masallar her yasta insanı çekecek güçtedir: La Fontaine kendinden önce ikinci derecede. bir tür sayılan manzum masallar türünde bir ince ustalık göstermiş ve benzersiz eserler yaratmıştır.