Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Biyografi

Medeni Aziz Efendi Kimdir,Hayatı,Eserleri

Medeni Aziz Efendi Biyografi,Bestekar medeni aziz efendi,Medeni Aziz Efendi Kimdir,(1842-1895)-Bestekar.

Medeni Aziz Efendi Hayatı

Hicaz’ın Medine şehrinde doğmuştur.

Bundan dolayı kendisine “Medeni” lakabı verilmiştir.

9 yaşında iken babası Abdullah Efendi ile İstanbul’a gelerek “Fatma Sultan” sarayında Başağa bulunan “Anber Ağa”ya misafir oldular…

Küçük Medeni Aziz’deki zeka ve yeteneği anlayan Ağa, onu kendine evlat edindi. Tahsil ve terbiyesiyle meşgul oldu.

Musiki hocası, meşhur hattat ve bestekar Mustafa İzzet Efendi’dir.

Aradan yıllar geçti.. Bir

Ramazan günü Abdülaziz Camii’ne gelmişti.

Hünkar mahfili altında mukabele okuyan genç bir hafızın sesi, ve okuyuş tavrı dikim tini çekti; kendisini takdir ederek mükafaatlandırdı.

Ertesi hafta yine aynı camiye gelen padişah, Medeni Aziz’i ikinci imamlıkla saraya aldı.

Bu görevde bir süre çalıştıktan sonra, rahatsızlığından dolayı, kendi isteğiyle çırak edilmişti.

Bir süre tütün gümrüğüne devam etti.

Sonra, Şeyhülislam Hayri Efendi aracılığıyla İlmiye sınıfına geçti.

Fakat her nedense Şeyhülislam ile aralan açıldı ve bu görevden çekilmek zorunda kaldı.

Tekrar tütün gümrüğündeki görevine devama başladı.

Medeni Aziz Efendi’nin ikinci defa olarak Mısır Mevleviyeti payesiyle İlmiye sınıfına geçmesi, Abdülhamid’in şeyhülislamlarından Cemaleddin Efendi zamanına rastlar.

Aziz Efendi’nin memuriyet hayatının ikinci ve son yarısı Maarif alanında geçti.

Bu alanda ilk görevi, Maarif Nazın Suphi Paşa tarafından kendisine verilen Kız Sanayi Mektepleri müdürlüğüdür.

Münif Paşa Maarif Nazın olunca, dilsiz ve ama mektebinin musiki muallimliğini de Aziz Efendi’ye vermiştir. Son görevi Kız Mektepleri umumi müfettişliğidir.

Medeni Aziz Efendi musiki alanında çocukluğundan başlayarak, ölünceye kadar süren geniş ve ateşli bir öğrenme ve öğretme devresi geçirmiştir.

Oğlu diyor ki, “Pek sevdiği ve aşıkı bulunduğu musikinin seçme eserlerini her nerede duysa, uzak, yakın demeyerek gider, öğrenirdi.

” İşte çocukluğunda başlayan bu heves ve sevgi onu günün birinde yaşadığı devrin musiki üstatları sırasına geçirdi.

Evi bütün musiki severlere açıktı.

Her eseri her isteyene öğretmekte bir an bile tereddüt etmez, usanmaz, yorulmazdı.

O devir musikişinaslarından bir kısmının, eser verme ve öğretme hususundaki hasislikleri düşünülürse, şu halin Aziz Efendi’nin musiki hayatında bir meziyet olarak kabul edilmesi gerekir.

Ayrıca Fer’iye saraylarında ve zamanının büyüklerinin konaklarında da musiki dersleri verirdi.

Yetiştirdiği talebelerden en ünlü ve yeteneklisi şarkı bestekarlarımızdan Leyla Hanım’dır.

Medeni Aziz Efendi, 1311/1895 yılının ortalarına doğru hastalandı ve o yılın Aralık ayında öldü.

Merhum Nuri Şeyda, onun vefatına şu tarih mısraını söylemişti:

Hak Azizi yevm-i mahşerde eder mutlak aziz Medeni Aziz Efendi’nin musiki alanındaki çalışmalarını iki kısma ayrılır:

1- Bestekarlığı

2- İcrakarlığı

Musikimizin dini ve ladini kısımlarında çeşitli makam ve şekillerde, birçok sözlü eserler meydana getirmiştir. Kendisine asıl ünü sağlayan bu alandaki çalışmalarıdır.

Mesela, Hicaz makamında ve ağır düyek usulünde:

Yar açtı taze yare sine-i sad pareme Gayrı el çek ey felek vakıf değilsin çareme

Şarkı ile yine Hicaz makamında ve Türk aksağı: Ey çerh-i sitemger dil-i nalana dokunma Hicr alemidir ettiğim

efgana dokunma Ey tig-i elem yareledin cismimi, bari Cananıma nezreylediğim cana dokunma

Şarkı, onun en çok sevilen ve dinlenen eserlerindendir.

Hele onun, seslerle işlenmiş, küçük bir minyatür tablo kadar zarif, şu Hüzzam şarkısı çok renkli ve ahenklidir:

Kerem eyle mestane kıl bir nigah Şarab iç süzülsün o çeşm-i siyah Bu bezm-i safadır, gel ey ruy-ı mah Şarab iç süzülsün o çeşm-i siyah

Bestekarlıkta önem ve değer verdiği cihetlerden biri güfte meselesidir.

İyi Tanbur ve Lavta çalardı.

Piyano da öğrenmişti.

Kız mekteplerinde piyano dersleri verirdi.

Fakat onun en mükemmel tarafı sesi idi.

Bildiği bütün eserleri, özellikle kendi bestelerini, hafif, tatlı, ölçülü sesi ve kendine mahsus bir tavır ve eda ile okurdu.

Hanendeleri iki kısma ayırırdı.

Bir kısmı, elleri şakaklarında, gözleri ve şahdamarları fırlamış, şişmiş, ağızları çarpılmış müthiş bir işkence aletinin baskısı altındaki kıvranan biçareler gibi, bütün hüner ve marifeti, sesleri kısılıncaya kadar avaz avaz haykırmakta bulunanlardır ki, onların şu gereksiz, tatsız, ruhsuz feryatları, onun kendi deyimiyle “bağırmak” veya “haykırmak”tır!

Diğer kısım ise, okuduktan eserlerin bütün güzelliklerini, derin bir sanat ve sanatkarlık haz ve zevki içinde ölçülü, bir ses ve tavırla dinleyenlerin kulaklarından kalplerine adeta fısıldarlar: İşte ona göre asıl okumak ve okuyuculuk buydu.

Aziz Efendi, ses türlerinin tizlik ve pestlik hadleri hakkında edindiği teknik bilgiye dayanarak her okuyucunun, her eseri aynı düzenle okuyamayacağı fikrini, pek doğru ve haklı olarak, daha o zaman ortaya atmış bulunuyordu…

Bir de Aziz Efendi gazel dediğimiz ve bir anın duyguluğunu ses ve sözle ifade eden beste şekillerinde, güfteyi melodi üzerine bölerken, aralarına “aman, of, hey, ilah…” gibi metrelerce uzayıp giden ve güftenin sözlü ve manevi değerini bozan klişeleştirilmiş kelime yığınlarından fevkalade çekinir ve bunu konuşma arasında “efediceğizime” söyleyeyim, şey falan filan!” gibi yersiz ve gereksiz sözlere benzetirmiş…

Dr. Suphi Ezgi, onun Türk musikisine kazandırdığı değerlerdendir.

Medeni Aziz Efendi 13 defa Hicaz ve 7 defa Şevk ve Efza makamlarım kullanmıştır.

Bir yanıt yazın