Medrese Nedir,Medreselerin İşleyişi,Tarihi | Tarih Bilgileri |
Medrese Hakkında Ansiklopedik Bilgi,İslam ülkelerinde, genellikle İslâm dini esaslarına uygun bilgilerin okutulduğu öğretim kurumu
.«Ders verilen yer, eğretim ve öğrenim kurumu» anlamına gelen medrese, İslâm dininin doğuşundan, cami ve mescit gibi ibadethanelerin belli bir düzene göre kuruluşundan sonra ortaya çıktı.
Öğretim ve eğitim kurumlarının, islâm ülkelerinde İslâm dininden önceki çağlarda da bulunmasına karşılık bunların medrese ile kuruluş amacı ve öğrenim düzeni bakımından bir benzerliği yoktur.
İslâm dininin doğduğu, yayıldığı ülkelerde, daha önceki yüzyıllarda, gene dini inanç ve ilkelere dayanan öğretim ve araştırma kurumlan vardı.
Medreseler Hakkında Uzun Bilgi
Çin, Hint, İran, Anadolu, Mısır, Sümer, Mezopotamya ve eski kültürlerin geliştiği ülkelerde bazen dine, bazen din dışı görüşlere dayanan öğretim kurumlan olduğu biliniyor.
Medreselerde, bu eski kurumlardan ayrı bir amaç ve nitelik vardır.
Gerek kuruluşu, gerek kurulduğu yer, ayrı bir anlam ve önem taşır.
İlk medreseler camilere, mescitlere bağlı, onların yanında veya içinde öğretime ayrılmış özel yerlerdi.
İslâm dininin, özellikle sünni inançlarının yayılmaya, tutunmaya başladığı ilk dönemlerde Kur’an ile ilgili öğretim, cami veya mescitlerde yapılıyordu.
Zamanla gelişen, çoğalan İslâm bilgilerinin belli bir düzen içinde öğretilmesi gereği doğunca, ibadethane dışında öğretim yapmak için, ayrı binalar yapılmaya başlandı.
İslâm ülkelerinde, özellikle Fatımilerde şiî inançlarına dayanan bilgilerin öğretildiği ilköğrenim kurmalarına dârulilm adı verildi.
Sünnilerin ise bağımsız öğretim kurumlan yoktu.
Sünni bilginler ya evlerinin öğretime ayırdıkları özel bir bölümünde veya cami, mescit gibi ibadethanelerde ders verirlerdi.
Bu çalışmalar, din bilgilerinin öğretimi gerekliliği, zamanla medreselerin doğmasına yol açtı.
Medrese Tarihi
Medresenin çekirdeği niteliğinde olan ilköğrenim kurumu Taberan’da, Hatimi adına açılan okuldur.
İkinci okul Bağdat’ta El-lsmaili (öl. 1006) tarafından açıldı.
Burada daha çok fıkıh öğrenimi yapılıyordu.
Fıkhın yanı sıra kelâm, hadis, tefsir, Kur’an ve öteki islâm bilimlerinin okutulduğu bağımsız medreseler Nişapur şehrinde açıldı.
Fıkıh bilgini Sâig el-Nişaburî (öl. 960) adına X. yy. sonlarında açılan ilk sünni medresesinin ardından, gene aynı ilde XI. yy. başlarında birçok öğretim kurumunun açıldığı, bunlardan bazıların hadis, bazılarının fıkıh, bazılarının da bütün islâm bilgilerini kapsayan bir öğretim programı uyguladığı biliniyor.
Ebu Ali el-Hüseyni, ibni Furak,Ebul Kasım el-Kuşeyri tarafından açılan ve kendi adlarıyla anılan bu medreseler doğu islâm ülkelerinde zamanla çoğalmaya başladı.
XI. yy.da Nişapur ilinde dört büyük medrese kuruldu.
O çağın en ünlü medresesi, Beyhakî tarafından kurulan Beyhakiye medresesi idi.
Sebüktiginoğlu Nasr tarafından yaptırılar ve kendi adıyla anılan medrese, Ebu Sad İsmail el-Esterâbâdî ve Ebu İshak el-lsferâinî gibi bilginlerin kurduğu medreseler de birer öğretim kurumuydu.
Nişapur şehrinde kurulan medreselerin en önemlilerinden biri de selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından kurdurulan Nizamiye medresesi’dir. Nizamülmülk’ün kurduğu ikinci nedrese, Bağdat Nizamiye medresesidir (1066).
Doğu islâm dünyasının en büyük bilim kurumlarından biri olan bu medresede zamanla çağın bütün bilgileri (özellikle fıkıh, tefsir, kelâm, hadis, felsefe, riyaziye, heyet, mantık, tarih) okutulmaya başlandı.
Sonraları Bağdat Nizamiye medresesi, uzak ülkelerden gelen birçok öğrencinin öğretim ve eğitiminden başka, öğrencilik süresince geçimini sağlayacak bir duruma getirildi.
Nizamülmülk bu iki medreseden başka Musul, Merv ve Belh illerinde de kendi adıyla anılan birer medrese (Medresetülnizamiye) kurdurdu.
Sonraki çağlarda aşağı yukarı bütün islâm ülkelerince din kurallarını temel ilke olarak alan, öğretim ve eğitimi onlara gere düzenleyen medreseler açıldı.
Gazneli Sultan Mesud (hük. 1030-1040) tarafından da bazı medreselerin yaptırıldığı bilinmektedir.
XI. yy. ortalarında ve sonlarında hızlı bir gelişim gösteren medrese yapımı, kısa bir süre içinde bütün doğu islâm ülkelerine yayıldı.
Birçok bilgin ve devlet büyüğü tarafından medreseler yaptırıldı.
XII. yy. başlarında Merv şehrinde Ebu Said Muhammed bin Mansur tarafından yaptırılan bir medrese ile Amidiye ve Hatuniye adlı iki medrese kuruldu.
Bağdat’tan sonra Irak ve Suriye’de de birçok medrese yapıldı.
Nureddin Mahmud Zengi tarafından Şam.
Halep, Hama, Hıms ve Baalbek’te birer medrese yaptırıldı; Kemaleddin, Musul, Nusaybin ve Şam’da birer medrese kurdu. Şucaüddevle Sâdir ise Emeviye camii yanında Sâdiriye medresesi’ni yaptırdı.
Burada fıkıh okutuluyordu.
Gene bu yörelerde XII. ve XIII. yy. ortalarında atabek Eminüddevle’nin kurdurduğu şafiî Eminiye medresesi (XII. yy. ortaları) önemlidir.
Bunlardan başka gene bilginler veya devlet ilerigelenleri tarafından kurulan ve kendi adlarıyla anılan Şerifiye, Hatuniye, ömeriye, imadiye, Usruriye, Salahiye, Esediye, Mücahidiye, Belhiye, Naşiye, Muiniye, Reyhaniye, Atime, Kellâse, Azreviye, Adliye medreseleri vardır.
Bunlar, değişik mezheplere göre öğretim yapan kuruluşlardı.
İslâm ülkelerinde medreselerin çok geliştirildiği, sayılarının çoğaltıldığı dönemlerden biri de Eyyubiler zamanıdır.
Kudüs’te ilk medrese kurduran Salâhaddin’dir.
1192’de St. Anna kilisesini medreseye çevirdi (Selâhiye medresesi).
El-Kamhiye (malikiler için), Elleri fiye (şafiîler için).
El-Nasiriye (gene şafiîler için), Meşhedi Hüseyn’in yanında El-Suyufiye (hanefîler için) adlı medreseler kısa bir süre içinde Salâhaddin Eyyubi tarafından yaptırıldı.
Salâhaddin’in veziri Kadiül Fadıl, kendi adıyla anılan Fadıliye medresesi’ni, kardeşleri ise Medresetülâdil, Medresetülseyfiye adı verilen kurumları yaptırdılar. Hicaz, İskenderiye, Kahire illerinde de Eyyubiler zamanında yapılan medreseler vardır.
Memluklar devrinde medrese sayısı arttı.
Kahire’de eski fatımî sarayının zemini üzerinde medreseler kuruldu, ibn Dokmak, XIV. yy.ın sonu için 24, Makrizi (öl. 1442) ise 73 medresenin adını verir.
Bunların içinde Kahire’deki Sultanhasan medresesi (XIV. yy.) en önemlilerindendir.
Kuzey Afrika’da, ilk medrese yapımı Muvahhidler zamanında başladı.
Yakub bin Yusuf’un (1184-1199) ifrikiye, Magrıp ve Endülüs’te bazı medreseler yaptırdığını bildiren kaynaklar vardır.
Fakat bu bölgede medrese yapımı Salâhaddin zamanında gelişmiştir.
Tunus’ta ise medrese kurumu Hafsilerle (1228-1534) gerçekleşti.
Bunların yaptırdığı söylenen en eski medrese (XIII. yy. ortaları) El-Marad medresesi’dir.
XIV. yy. ortalarında Unkülcemal (1344), ibntâfiracin (1364), Şemmâiye, Belhalfev (1393), El-Kutubiyin medreseleri. Magrıp’ta ilk medrese El-Gaffanin medresesidir.
Fas’ta ilk medreseler Marıniler tarafından yapıldı.
Ebu Said ile oğlu Hasan birçok medrese yaptırdı: Dârülmahzen (1321), Medinetülbeyba, El-Sihric (1323), El-Attarin, Misbah (1346), Bû-Enâniye (1385) medreseleri gibi.
İspanya’da, yükseköğrenim camilerde yapıldığı için medrese kurumu pek gelişmedi.
Ancak Nâsırilerden Ebul Haccac Yusuf tarafından Gırnata’da büyük bir medresenin yaptırıldığını (1349) bildiren kaynaklar vardır.
Bağdat’ta ilk defa halife Mustansır, kendi adıyla anılan ve içinde dört mezhebe yer veren Medresetül mustansıriye’yi kurdu (1234).
Zamanla Bağdat, islâm bilgilerinin okutulduğu en büyük bilim merkezlerinden biri olunca, orada, özellikle XIII. ve XIV. yy. ortalarında yeni yeni medreseler yapılmaya başlandı.
Bu arada, Abdülkadir geylâni medresesi (1286), Ebuhanife medresesi (aynı çağda), Mercaniye medresesi (1357) adlı öğretim kurumlan açıldı.
Medreselerin en çok gelişme gösterdiği yer (Türklerin eline geçtikten sonra) Anadolu’dur.
Anadolu’da açılan medreseler, Danişmendli medreseleri. Artukoğulları medreseleri, Selçuklu medreseleri, ilhanlı medreseleri, anadolu beylikleri ve osmanlı medreseleri olmak üzere altı bölümde incelenir.
Danişmendli Medreseleri
Yağı basan medresesi (1157) [Niksar]; Çukurmedrese (XII. yy. ortaları) [Tokat]; Hocahasan medresesi (1193) [Kayseri]; Külükcamii medresesi (1210) [Kayseri].
Artukoğulları Medreseleri
- Ulu cami medresesi (XII. yy. başları) [Urfa]
- Mesudiye medresesi (1191) [Diyarbakır]
- Zinciriye medresesi (aynı çağda) [Diyarbakır]
- Harzem Tacüddinmesut medresesi (1211) [Kızıltepe]
- Şehidiye medresesi (XIII. yy. başları) [Mardin]
- Ahmet çelebi medresesi (aynı yy.lar) [Gaziantep]
Selçuklu Medreseleri
- Şemsettinaltunaba medresesi (1202) [Konya]
- Boyalı köy medresesi (1210) [Sincanlı]
- Ertokuş medresesi (1224) [İsparta]
- ümmühanhatun medresesi (XIII. yy. başları) [Seyitgazi]
- Afgunu medresesi (XIII. yy. başları) [Kayseri]
- Hondhatun medresesi (1237) [Kayseri]
- Siraceddin medresesi (1238) [Kayseri]
- Mübarizüddin Atabey armağan medresesi (1239) [Antalya]
- Tacülvezir medresesi (1239) [Konya]
- Sırçalımedrese (1243) [Konya]
- Muzafferüddin medresesi (1246) [Kırşehir]
- Karatay medresesi (1250) [Konya ve Antalya]
- Taşmedrese (1250) [Akşehir]
- Çifteminareli medrese (1253) [Erzurum]
- Karahisar medresesi (XIII. yy.) [Alaca]
- Aligav medresesi (XIII. yy.) [Konya]
- Hüseyin gazi medresesi (XIII. yy.) [Alaca]
- Hacı kılıç medresesi (XIII. yy.) [Kayseri]
- Ulu cami medresesi (XIII. yy.) [Malatya]
- Süleyman pervane medresesi (1262) [Sinop]
- Sahibiye medresesi (1268) [Kayseri]
- Gökmedrese (1271) [Sivas]
- Büruciye medresesi (1272) [Sivas]
- Cacabey medresesi (1272) [Kırşehir]
- Yusuf bin yakup medresesi (1272) [Çay]
İlhanlı Medreseleri
- Çifteminareli medrese (1272) [Sivas]
- Yakutiye medresesi (1310) [Erzurum]
- Ahmediye medresesi (1323) [Erzurum]
Anadolu beylikleri. Karamanlılar devrinde;
- Tolmedrese (XIV. yy.) [Ermenek]
- Taşkınpaşa medresesi (Ürgüp yakınında)
- Taşmedrese (1358) [Beyşehir]
Menteşeoğulları devrinde:
- Ahmetgazi medresesi (1375) [Beçen]
Saruhanoğulları devrinde:
- ishakbey medresesi (1378) [Manisa]
- Hatuniye medresesi (1381) [Karaman]
- Akmedrese (1409) [Niğde]
- Osmanlı Medreseleri
Osmanlı devletinin kuruluşundan kısa bir süre sonra, öteki İslâm ülkelerinde ve Anadolu’da, Osmanlılardan önceki Türk devletlerinde görülenlere uygun ölçüde medrese yapımına baklandı, ilk osmanlı medresesi İznik’te Orhan Gazi tarafından kutulan ve İznik Orhaniyesi (1331) adını alan medresedir.
Ondan sonra yine İznik’te Süleyman Paşa (öl. 1357) kendi adına bir medrese kurdurdu.
İznik Orhaniyesi’nin başına, çağın ünlü bilgini Mevlânâ Davudi Kayseri getirildi.
İznik’ten sonra Bursa’da Orhan Gazi, Murad Hüdavendigâr, Yıldırım Bayezid, Mehmed I (Çelebi) ve Murad II tarafından medreseler yaptırıldı.
Edirne başkent olunca çağın en büyük medresesi Murad II tarafından orada yaptırıldı.
İstanbul’un alınışından sonra, medrese yapımı hızlandı.
İlk defa Fatih Sultan Mehmed tarafından Zeyrek (Pantakrator) ve Ayasofya kiliselerinin papaz hücreleri onarılarak medreseye çevrildi.
Daha sonra kendi adıyla anılan Fatih camii (ilk adı, Yenicami) çevresinde Medarisi Semaniye (Sekizli medreseler de denir) adı yerilen çağın en büyük medreselerini yaptırdı (1470).
Fatih Sultan Mehmed, daha sonra Eyüp camii yanında Eyüp medresesi’ni açtırdı.
Bayezid II, Beyazıt medresesini, Kanuni Sultan Süleyman ise Osmanlı devletinin en ileri durumdaki kuramlarından biri sayılan Süley maniye medreselerini (1556), aynı çağda vezir Rüstem Paşa kendi adıyla anılan Rüstempaşa medresesini yaptırdı.
Mehmed IV zamanında medrese yapımı sürdürüldü, İstanbul’da küçüklü büyüklü on medrese açıldı.
XVIII. yy.da yaptırılan Nuruosmaniye camii bitişiğinde öğretim yapan Nuruosmamaniye medreseleri göreve başladı.
Osmanlı devletinin kuruluşundan, XIX. yy. başlarına kadar gerek sultanlar, gerekse bilginler, devlet büyükleri tarafından kendi adlarıyla anılan birçok medrese yaptırıldı.
Aşağı yukarı her büyük caminin yanında bir medrese kurmak, değişmez bir gelenek niteliği kazandı.
Bu yüzden gerek İstanbul gerek Anadolu’nun değişik illerinde yaptırılan camilerin yanında, medrese yapımına da geniş yer verildi.
Osmanlı medreseleri kuruluşları bakımından, sultani (sultanlar tarafından yaptırılan) ve hususi (devlet büyükleri, zenginler, bilginler tarafından yaptırılan) olmak üzere ikiye ayrılır.
Hayrat olarak cami, mescit, kütüphane yaptırmak isteyenlerin, bunların yanına bir de medrese ekledikleri, bu yüzden birçok medrese ortaya çıktığı görülür.
Molla gürani medresesi, Gazanfer ağa medresesi, Amcazade hüseyin paşa medresesi, Murat molla medresesi, başlangıçta özel olarak kurulan medreselerdir.
Anadolu’nun müslüman Türkler tarafından alınışmdan sonra kurutan bu medreselerin belli bir gelişim çizgisi üzerinde olmasına karşılık, kuruluş, yapı, düzen ve öğretim anlayışı bakımından aralarında önemli ayrılıklar vardı.
Bu farklılığın en belirli nitelikleri, Osmanlılarda görülür.
Osmanlı medreseleri, devletin yayılma, gelişme imkânlarıyla eş doğrultuda yürür.
Osmanlı ordularının gittiği, Türklerin yerleştiği her yerde cami ve medrese birbirinden ayrılamayan bir bütün olarak kurulur.
Bir «külliye»nin ana bölümü niteliğinde olan medrese biraz da din ile yan yana gider.
İslâm dininin, belli anlayış ölçüleri içinde bilime verdiği değer ve önem gereğince her yerde medrese açılır, öğretim yapılırdı.
Bu yüzden Osmanlılarda, devlet kurumu olarak medresenin ayrı bir yeri ve değeri vardır.
Medreselerin İşleyişi
Osmanlı devleti dışında kalan islâm ülkelerinde, özellikle iran, Suriye, Irak ve Mısır’da medrese öğretimi tek ilkeye, yalnız islâm dini kurallarına göre yapılıyor, mezhep ayrılıklarına uyularak düzenleniyordu.
Medresenin işleyişi, bağlı olduğu mezhebin anlayışına, fıkıh görüşüne dayanıyordu.
Bu medreselerde temel bilim, hadis veya öteki islâm bilgileriydi.
Bu yüzden bazı medreselere, «hadis okutulan yer» anlamında dârülhadis deniyordu.
Medresenin yönetimi başta bulunan bilginin, müderrisin görüşüne dayanıyordu.
Bütün öğrenciler, başta bulunan bilginin düşünce doğrultusunda öğrenim ve eğitim görürdü.
Medresede öğrenim gören öğrencilerin yiyeceği, içeceği, öğrenim süresi boyunca (medresede yatıp Kalktıkları sürece) devlet tarafından sağlanırdı.
Medreselerde devlet yönetimiyle ilgili konular, siyaset okutulmazdı.
ilk medreselerde felsefe, riyaziyat, tıp, tarih gibi bilgilere yer verilmezdi.
İlk defa selçuklular zamanında açılan büyük medreselerde, çağın bütün bilgileri, belli ölçüler içinde, öğretilmeye bağlandı.
Medresenin babında bulunan kimse,medreseyi yaptıran (çoğu zaman vezir veya padi§ah) tarafından tayin edilirdi.
Medrese yöneticisi, öğrencilerin bütün davranışlarından, eğitim ve öğretiminden sorumluydu.
Selçuklulardan sonra, medrese kurumunu geliştiren Osmanlılarda, medrese düzeni, zamanın ihtiyaçlarına göre birçok değişikliğe uğradı.
Gerek içyapısı, gerek yönetimi zamanla değişen, çağın gereklerine uyan medrese, ilk defa Fatih Sultan Mehmed tarafından köklü bir düzene bağlandı, eski yönetim anlayışı değiştirildi.
Daha Önceki türk medreseleri öğretim düzeni bakımından, yükseköğrenim dışında, telvih, miftah ve hâşiyei tecrit olmak üzere üç bölüme ayrılıyordu.
Din bilgilerine göre düzenlenen bu medrese anlayışının dışında sarf ve nahiv (dilbilgisi) okutan medreseler de vardı.
Bu, Yıldırım Bayezid zamanında geçerli olan bir öğretim düzeniydi.
Fatih Sultan Mehmed, Medarisi Semaniye’yi kurduktan sonra medresenin işleyişine yeni bir düzen getirdi.
Sekiz medreseden kurulan bu öğretim ocağı Kuzey (Karadeniz) ve Güney (Akdeniz) bölümleri olarak ikiye ayrıldı.
Kuzeydeki kurum kendi içinde Başkurşunlu, Çifte Başkurşunlu, Çifte Ayakkurşunlu, Ayakkurşunlu, güney yönündeki kurum ise Başkurşunlu, Ayakkurşunlu, Çifte Ayakkurşunlu, Çifte Başkurşunlu olmak üzere dörderden sekiz bölüme ayrıldı.
Daha sonra bu sekiz bölümlü medreseye öğrenci yetiştirmek amacıyla tetimme (musilei sahn) adı Yerilen sekiz medrese daha kuruldu.
Tetimme öğrencisinin (suhte) bütün ihtiyaçları, kurum tarafından görülürdü.
Medresede yatıp kalkan subtelerin eğitimi ve öğretimiyle görevlendirilerek onlar gibi medresede kalanlara muid denirdi.
Tetimmeyi bitiren bir öğrenci semaniye’ye girerdi.
Böylece medresenin başlangıçta üçlü olan düzeni hâşiyei tecrit, miftah, kırklı (telvih), hariç, dahil olmak üzere beşe yükseldi.
XVI. yy. başlarına kadar uygulanan bu işleyiş düzeni, Kanuni Sultan Süleyman’ın Süleymaniye medreselerini yaptırması üzerine yeniden değiştirildi.
Medarisi Semaniye’nin daha geliştirilmiş bir örneği olan Süleymaniye medreseleri, işleyiş bakımından yeni bir düzen getirdi.
Bu medreseler tıp, riyaziyat, dârüşşifa, dârülhadis ve tetimme olarak beş. ayrı bölümden kuruldu.
Medarisi Semaniye’de dahil’den sonra fıkıh (islâm hukuku), ilahiyat, edebiyat, Süleymaniye’de ise tıp ve riyaziyat okutulurdu.
Süleymaniye medreselerine ancak medarisi semaniye öğrenimini bitirenler girebilirdi.
Zamanla ortaya çıkan ihtiyaçlar yüzünden, medrese düzeninde yeni bir değişiklik yapılarak «altmışlı» adı verilen bir «derece» kondu.
Böylece medreseler hariç, dahil ve altmışlı adı altında üç dereceli bir işleyiş düzenine bağlandı.
Bu üçüzlü medrese düzeni ibtida ve hareket denen iki bölüme ayrıldı.
Daha sonra, yeni bir değişiklik yapılarak Süleymaniye medreselerine önce havamis, sonraları hamse denen dereceler eklendi.
Bunlar, dört süleymaniye ve musilei süleymaniye adı verilen dereceler arasına kondu.
Zaman zaman birtakım eklemelerle osmanlı medreseleri on iki dereceli öğretim kurumlan niteliğini kazandı: ibtidai hariç; hareketi hariç; ibtidai dahil; hareketi dahil; musilei sahn; sahnıseman; ibtidai altmışlı; hareketi altmışlı; musilei süleymaniye; havâmisi süleymaniye; süleymaniye; dârülhadis özellikle İstanbul medreseierinde ortaya çıkan bu derecelenme, Edirne, Bursa medreseleri için de geçerliydi.
Medrese düzeni içinde görev alan müderrisler arasında en yüksek derecelisi reisül müderrisin (müderrisler başı) denen dârülhadis müderrisiydi.
Ondan sonra gelen ve belli derecelere göre sıralanan müderrislere (musile süleymaniye müderrislerine kadar), «müderrislerin büyükleri» anlamında kibarı müderrisin denirdi.
Her medresenin bir müderrisi vardı.
Bazen, birden fazla müderris olunca, bunlara derecelerine göre ulâ, sâniye, sâlise gibi unvanlar verilirdi.
Her müderrise derecesine göre aylık ödenirdi.
Müderrisler genellikle medreselerde görev yapar, öğrencilerin sayısı çoğalırsa camilerden birinde ders verirlerdi.
Osmanlı medrese düzeninde bütün dersler medreselerde ve belli kimseler tarafından öğretilmezdi. «Dersiye» denen bir ders daha vardı.
Bu ders, belli bir yerde değil de camilerde okutulurdu.
Bu dersiyelerin ibtidai hariçten musilei sahna kadar yükselen dereceleri vardı Bunlar arasında ûlâ ve saniye derecesinde bölümlere ayrılanları da görülür.
Medreselerde okutulan dersler, cüziyat, ulûmi âliye ve ulûmi alîyye olmak üzere üç bölümdü.
Hesap, hendese, hikmet okutulanlara cüziyat, kelâm, belagat (maâni, bedî ve beyan) mantık, sarf, nahiv derslerine ulûmi âliye (yüce bilgiler), üçüncü bölüme giren tefsir, hadis, fıkıh gibi derslere de ulumi alîyye (en yüksek bilgiler) denirdi.
Dersler belli düzene göre ve başlangıç niteliğinde olandan en karmaşığına doğru gittikçe genişlerdi.
Sınıf yükseldikçe dersin konusu en küçük ayrıntılarına, en derin sayılan meselelere kadar uzardı.
Medreselerde oktulan dersler deneye dayanmaz, ele alınan meselelerin çözümü genel mantık kurallarına göre yapılırdı.
Medreselerin bakımı. ister padişahlar, ister devlet büyükleri veya özel kuruluşlar, bilginler tarafından yaptırılsın, bütün medreselerin giderlerini, orada okuyanların öğrencilik hayatı boyunca ve medresede yatıp kalktığı sürece ihtiyaçlarını karşılayan vakıfları, gelir kaynakları vardı.
Medrese yaptırmayan fakat gelir kaynaklarını medreselere bağışlayan kimseler çoktu.
Osmanlı devletinde (sonradan kamu yararına vakfedilen) birçok özel medrese de vardı.
Bunlar büyük küçük bütün gelir kaynaklarıyla vakıfların yönetimi altına girer, devletin malı olurdu.
Medreselerin Mimari Özellikleri
Medresenin bir avlu çevresine sıralanmış odalardan meydana gelen orta asya ev planının gelişmiş örneği olduğu söylenir.
Bağımsız veya başka bir binaya bitişik olarak inşa edilmiştir.
Fonksiyonu gereği bazı belirli eleman ve bunların gerektirdiği hacimlerden meydana gelir.
Bu bina elemanlarının hepsi bir medresede bulunmayabilir, fakat genellikle hepsinde avlu, eyvan, kışlık dershane, talebe hücreleri vardır.
Türbe, mescit, aşhane, çeşme gibi bina elemanları ise bazı medreselerde bulunmaz.
Bu mimari elemanlardan avlu, medresenin en önemli parçasıdır.
Çünkü bina düzeni avlu çevresine kurulmuştur.
Üstü kapalı veya açıktır.
Kapalı avlulu medreselerde avlu, kare veya kareye yakın bir dikdörtgen biçimindedir.
Kubbe veya tonoz şeklindeki üst örtünün tepesi deliktir ve avlunun orta yerinde, deliğin tam altında rastlayan yerde bir havuz vardır. Bu tip medreselerde revaklara sık sık rastlanır.
Açık avlulu medreselerde avlu, dikdörtgen şeklinde olur; çevresine talebe hücreleri yerleştirilmiştir.
Avlunun ortasında yine havuz vardır. Revaklar ise bu tip medreselerde avlunun bir parçasıdır, avluya estetik bakımdan hareket ve yön verir.
Eyvan, medresenin güneş ve yağmurdan korunmuş, fakat kapalı olmayan çalışma ve dinlenme mekânıdır.
Medreselerde eyvan sayısı, bir ile dört arasında değişir. Tek eyvanlı medreselerde eyvan, binanın uzunlamasına ekseni ucunda yer alır.
Çift eyvanlı medreselerde ise iki ayrı düzen göze çarpar; eyvanlar ya avluyu orta yerinden kesen eksenlerin birer ucunda veya aynı eksenin iki ucundadır Aynı büyüklükte olduğu gibi biri büyük öteki küçük olabilir.
Üç eyvanlı medreseler ise ana eyvanın yanına eklenen iki küçük eyvandan meydana gelir.
Dört eyvanlı medreseler girişte küçük, ortada büyük ve bunun yanlarında orta büyüklükte iki eyvan eklenmesiyle meydana gelir ve medrese mimarîsinin en gelişmiş örneklerinde görülür.
Medreselerde, soğuk havalarda kullanılmak üzere kışlık dershaneler vardır.
Bunlar ana eyvanın sağında veya solunda yer alır.
Genellikle, önceleri dikdörtgen biçiminde ve beşik tonozlu, bazen çapraz tonozlu olarak inşa edilirdi.
Bu kısım, bazı medreselerde mescit olarak da kullanılmıştır.
Daha sonra medrese içinde bağımsız mescitler yapıldı. Minare, medrese binasına yapı elemanı olarak ilhanlı çağında girdi.
Genellikle, girişin iki yanında yer alırdı.
Selçuklu ve ilhanlı medreselerinde türbenin önemli bir yeri vardı.
Bulunduğu yer genellikle avlu çevresidir.
Külâhlı, kubbeli ve medrese eyvanına benzer planlıdır.
Medreselerde talebe hücreleri, genellikle avlunun iki yanına konulmuş, sivri beşik tonozlu küçük odalardır.
Duvarlarında dolap nişleri ile yanda veya köşede ocak Yardır.
Anadolu’da medreseler çapraz ve tek eksenli olmak üzere iki tiptedir.
Fakat büyük bir kısmı tek eksenlidir.
Bu tip medreselerde eksen genellikle giriş eyvanıyla ana eyvan tarafından tespit edilmiş, avlu bir yönde derinlik kazanmıştır.
Bu tip medreselerde giriş eyvanı yoktur.
XIII yy.ın ikinci yarısında Selçuklular büyük anıtsal medreseler yaptılar, özellikle Doğu Anadolu’da görülen bu medreselerin en ünlüleri Sivas ve Erzurum’da bulunan Çifteminareli medreselerdir.
1271’de yapılan Çifte minareli medrese’den (Sivas) bugüne yalnız giriş cephesi ve minareler kaldı.
Erzurum’daki ise 1250’de yapıldı; bu medrese, Anadolu’da az görülen çift katlı medreselerdendir.
Selçuklu devrine ait Cacabey medresesi (1272) [Kırşehir], Taş medrese (1250) [Akşehir], Çifte medrese (1205) [Kayseri], önemlidir.
Osmanlılar devrinde yapılan medreselerin plan ve yapı düzenleri de selçuklu medreselerine benzer.
Genellikle üstü açık ve çevresi revaklı bir avluları vardır.
Bu avlu çevresinde öğrenci odaları ve selçuklu medreselerindeki eyvanın yerini alan büyük kubbeli bir oda görülür. (Bu oda aynı zamanda mescit olarak da kullanılırdı.) Avlularda bir havuz ve birkaç ağaç bulunur, öğrenci odalarının üstü genellikle küçük bir kubbeyle örtülüdür. Osmanlı medreseleri de bir veya iki katlı olarak yapılırdı.
Planları bazen Merzifon’daki Fatih medresesi gibi haçvari veya Amasya’daki büyük Ağa medresesi gibi çok köşeli olabilir. Bazen de arazinin durumuna uyarak, Süleymaniye külliyesinin Salis ve Rabi medreseleri gibi kademeli olur.
Osmanlı medreselerinin en önemlileri Bursa’da Yeşil cami medresesi (1415), Muradiye medresesi (1426).
Çelebi sultan medresesi (1914) [Merzifon], üç şerefeli camiinin medresesi (Saatli medrese) [Edirne], Kapı ağası medresesi (1488) [Amasya] ile Beyazıt ve Süleymaniye medreseleridir (İstanbul).