Milli Edebiyat Akımı,Özellikleri ve Temsilcileri | Edebiyat |
Milli Edebiyat Akımı Hakkında Genel Bilgi,Türk edebiyatında sade Türkçeyi ve hece veznini kullanma yoluna giden toplum ve ülke meselelerine geniş yer veren, edebiyat akımı.
Milli Edebiyat Akımı Özellikleri ve Temsilcileri
1860’tan sonra benimsenen ve Abdülhamid II tarafından da desteklenen «Osmanlıcılık» ideolojisi, Balkan savaşından sonra imparatorluk sınırları içinde patlak veren, bağımsızlık mücadeleleri sonucu, geçerliğini kaybetti.
1908’den sonra müslüman toplumlari birleştirmek ve kalkındırmak, Hıristiyan devletleri karşısında bir denge unsuru durumuna getirmek amacını güden «İslamcılık» ideolojisinin yanında, önce edebiyat ve fikir adamlarınca ortaya atılan, sonradan siyasi nitelik kazanan milliyetçilik akımı da gelişme gösterdi.
Milliyetçilik hareketi, kısa bir süre sonra «Türkçülük» adı altında, dernek ve yayın organlarının (Türk Derneği, Türk Yurdu ve aynı adlarla çıkardıkları dergiler) kurulmasıyla siyasi yönden teşkilât kurmaya başladı.
Türk Yurdu derneği, bir yıl sonra (1912) yerini Türk Ocağı’na. bıraktı.
Yayımı 1913’te başlayan Halka Doğru dergisi, halkın toplumsal seviyesine inmeyi amaç edindi.
İmparatorluktaki milliyetçilik hareketleri, o sırada iktidarda bulunan İttihat ve Terakki cemiyetince desteklendiği için kısa zamanda büyük gelişme gösterdi.
Milliyetçilik, özellikle Türkçülük hareketinin önderi durumunda olan Ziya Gökalp, yazılarıyla ve İstanbul üniversitesinde verdiği sosyoloji dersleriyle, hem milliyetçilik ilkelerinin aydınlarca benimsenmesinde, hem de milli bir edebiyatın yaratılmasında başlıca etken oldu.
Selânik’te, Ömer Seyfeddin, Akil Koyuncu, Rasim Haşmet ve fecriati’cilerden bazılarının çıkardıkları Genç Kalemler (1911) dergisiyle, milliyetçilik akımı edebiyat alanına girdi.
Genç Kalemler dergisi ilk olarak «milli edebiyat» deyimini ortaya attı ve böyle bir edebiyatın oluşturulması görevini de üstüne aldı. Dergi yazarları ilk olarak dilin millileştirilmesiyle işe başladılar.
Dili sadeleştirme konusunda birtakım ilkeler tespit ettikten sonra edebiyatta da taklitçilikten kaçınılmasını, sanatçıların, türk halkının hayatına yönelerek yaratıcı nitelikler kazanmalarını ve yapıcı eserler vermelerini istediler. «Hikâye, roman ve tiyatro, konularını ve kişilerini yerli hayattan almalıdır» ilkesini benimsediler.
Milli edebiyat temsilcilerinin edebiyat ve özellikle dil anlayışları, servetifünun’cular ve fecriati’ciler büyük tepki uyandırdı.
Mehmed Rauf, Halid Ziya, Cenab Şahabeddin, Hüseyin Cahid, Süleyman Nazif, Yakup Kadri, Köprülüzade Mehmed Fuad’ın itirâzları şunlardı: «Yeni dil ancak bilim dili olabilir, sanat eserleri milletlerarasıdır, bu bakımdan edebiyat da milli olamaz, Genç Kalemler’in milli edebiyat anlayışı ırki bir nitelik taşımaktadır v.d.». Genç Kalemler dergisinde bu itirazlara karşı devamlı yazılar çıkıyordu.
Bu karşılıklı tartışmaların yapıldığı sırada fecriati’cilerden Hamdullah Suphi ve Celâl Sahir, Genç Kalemler’in yeni dil konusundaki görüşünü benimsediklerini bildirdiler.
Genç Kalemler dergisi kapandıktan (eylül 1912) sonra yazarlarınır birçoğu İstanbul’a geldiler, Türk Yurdu ve öteki milliyetçi dergilerde yazmaya başladılar.
Milli edebiyat akımına karşı çıkanların ve yeni yetişen gençlerin de katılmasıyla grup genişledi ve etki alanları da aynı oranda büyüdü.
Türkiye’de cumhuriyet ilân edilirken millî edebiyat akımı temsilcilerinin büyük çabalarıyla, bazı yazarların (Cenab Şahabeddin, Süleyman Nazif, Ali Kemal) şiddetle karşı koymalarına rağmen,konuşma dili edebiyat dili olarak yaygınlaştı.
Dil ve Üslup
«Genç Kalemler» dergisi yazarları, milli bir edebiyatın, dilin millileştirilmesiyle yaratılacağına inanmışlardı.
Edebiyatı cedide’cileri ve fecriati’cileri, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan bir dili (Osmanlıca) kullandıkları gerekçesiyle suçladılar, «Yeni lisan» adını verdikleri davalarını gerçekleştirmeye çalıştılar.
Bu konudaki başlıca amaçları şunlardı:
1. arapça ve farsça dilbilgisi kuralları ile bazı istisnalar dışında bu kurala göre yapılmış tamlamaların kullanılmaması.
2. arapça ve farsça kelimelerin Türkçedeki kullanılışlarına göre değerlendirilmesi, bu dillere ait kelimelerin yerine mümkün olduğu kadar türkçelerinin kullanılmasına dikkat edilmesi.
3. arapça ve farsça kelimelerin türkçe telaffuzlarına göre yazılması.
4. bilim dilinde kulanılan arapça ve farsça terimlerin kullanılmasına devam edilmesi.
5. öteki türk lehçelerinden kelime alınması.
6. konuşmada, İstanbul şivesinin esas olarak kabul edilmesi.
Milli Edebiyat Şiir Akımı
«Genç Kalemler», şiir anlayışı konusunda fecriati şairlerinden pek ayrılmadılar.
Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları bakımından ikiliğe düşürdü; edebiyatı cedide ve fecriati şairlerinin ferdiyetçi sanat anlayışından bütünüyle ayrılamadı.
Nitekim, Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşı sırasında genç şairler kendi duygu ve hayallerini işlemekten kendilerini alamadılar.
Aruzun yerine heceyi getirmeleri, sadece biçim yönünden bir değişiklikti.
Milli edebiyat dönemi şairleri kendilerini kabul ettirmeye çalıştıkları yıllarda bile (1911-1917) servetifünun’culardan Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin üstat sayılıyor, fecriati şairleri de ünlerini sürdürüyorlardı.
Bu arada Mehmed Âkif de aynı anlayış ve yapıdaki şiirleriyle büyük ün kazanmıştı.
Rübab dergisindeki bazı genç şairler (Halit Fahri, Selâhaddin Enis, Hakkı Tahsin, Orhan Seyfi v.d.), Nayiler adıyla ortaya çıktılar.
Eski şairlerin şiirlerindeki samimi, lirik ve mistik atmoseri şiirlerinde devam ettirmek istediler; milli geçmişe bağlanarak edebiyatın milli olabileceğini savundular.
Bu arada Yahya Kemal ve Yakup Kadri, Nev-Yunanilik ’adını verdikleri akımda, eski yunan edebiyatını örnek almak yoluna gittiler.
Bu atılımlar beklenen sonuçları doğurmadı.
Milli edebiyat akımına taraftar olan bazı şairler, milli edebiyat kavramını farklı şekilde yorumluyorlar ve şiirlerini kendi yorumlarına göre yazıyorlardı.
1917’de kurulan Şairler derneği’nde sadece «konuşma dilinin ve hece vezninin kullanılması» konusunda görüş birliğine varıldı. «Hecenin beş şairi» diye adlandırılan şairler (Halit Fahri [Ozansoy], Enis Behiç [Koryürek], Orhan Seyfi [Orhon], Yusuf Ziya [Ortaç], Faruk Nafiz [Çamlıbel]) bu görüşün yayılmasında ve yerleşmesinde önemli rol oynadılar.
Milli edebiyat dönemi şairlerinden başlıcaları şunlardır: Mehmed Emin (Yurdakul) [1869-1944], Ziya Gökalp (1876-1924), Ali Canip (Yöntem) [doğ. 1887], İbrahim Alâaddin (Gövsa) [1889-1949], Yahya Kemal (Beyatlı) [1884-1958], Yusuf Ziya (Ortaç) [1895- 1967], Orhan Seyfi (Orhon) [doğ. 1890], Faruk Nafiz (Çamlıbel) [doğ. 18981, Enis Behiç (Koryürek) [1889-1949], Kemaleddin Kâmi (Kamu) [1901-1948], Halit Fahri (Ozansoy) [1891-1971], Mithat Cemal (Kuntay) [1885-1956], Ahmed Hamdi (Tanpınar) [1901-1962], Necip Fazıl (Kısakürek) {doğ. 1903], Necmeddin Halil (Onan) [1902 -1968], Ömer Bedreddin (Uşaklı) [1904 -1946]. ihsan Raif [1877-1926], Şükûfe Nihal (doğ. 1896), Salih Zeki (Aktay*) [1896-1971], Ali Mümtaz (Arolat) [1897 -1967], Halide Nusret (Zorlutuna) [doğ. 1901].
Milli Edebiyat Akımında Roman ve Hikaye
1908’den sonra, konularını genellikle toplumsal meselelerden alan, konuşma dilini ve üslubunu tercih eden yeni bir hikâye ve roman biçimi gelişmeye başladı.
Bazı romanlarda toplumsal meseleler İstanbul dışındaki çevrelerden alındı (Ebubekir Hâzım, Küçük Pasa [1910]; Refik Halid, Memleket Hikâyeleri [1919]); milliyetçilik siyasi bir ideoloji olarak işlendi (Halide Edip, Yeni Turan [1912]; Ahmet Hikmet, Gönül Hanım [1920]); Kurtuluş savaşının çeşitli görünümleri yansıtıldı (Halide Edip, Ateşten Gömlek [1922]; Yakup Kadri, Yaban [1932]); türk toplununum Tanzimattan başlayarak geçirdiği toplumsal aşamalar, tasvirci ve tahlilci gözle anlatıldı (Yakup Kadri’nin romanları).
Bunların yanında aşk konusunda da hikâye ve romanlar yazıldığı oldu.
Milli edebiyat döneminin başlıca hikaye ve romancıları: Halide Edip (Adıvar) [1884-1964]; Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) [doğ. 1889]; Refik Halid (Karay) (1888-1965), Aka Gündüz (enİs avnİ) [1886 – 1958]; Ömer Seyfeddin (1884-1920); Reşat Nuri (Güntekin*) [1889-1956].
Milli Edebiyat Akımında Tiyatro
Milli edebiyat döneminde, tiyatro yeniden canlandı. özel tiyatroların yanında resmi tiyatroların da kurulması için teşebbüse geçildi.
İstanbul belediye reisi Cemil (Topuzlu) Paşa İstanbul’un kültür hayatını olumlu yönde etkileyecek bir konservatuvar kurulması fikrini, meclise kabul ettirdi; Paris’teki Odeon tiyatrosu müdürü Pierre Antoine İstanbul’a çağrıldı.
Dârülbedayi adıyla iki bölümlü (müzik, tiyatro) bir kurum meydana getirildi.
Dârülbedayi, ilk olarak Hüseyin Suat’ın Emile Fabre’dan adapte ettiği Çürük Temel’i (La Maison D’Argile) oynadı (20 ocak 1916).
Bunu Halit Fahri’nin Baykuş adlı oyunu takip etti (2 mart 1917).
Birinci Dünya savaşı sırasında gerek savaşın verdiği güçlükler, gerek Dârülbedayi’deki iç bölünmeler sonucu, çalışmalar aralıklı olarak sürdürülebildi.
Dârülbedayi 1926’da İstanbul Şehir tiyatrosu, 1934’te de Şehir tiyatrosu adını aldı.
Kuruluş amacı telif oyunlar yazılmasını teşvik olan Dârülbedayi’de oynanan eserlerin çoğu hafif komedi ve vodvil, bir kısmı da manzum dramdı.
Oyunlar, zayıf teknikli olmasına karşılık dil ve üslûp bakımından başarılıdır.
Bu dönem tiyatro yazarları: İbnürrefik Ahmed Nuri (Sekizinci) [1866-1935], Musahipzade Celâl (1870-1959), Aka Gündüz (1886-1958), Reşat Nuri (1889 – 1956), Halit Fahri (1891-1971), Yusuf Ziya (1895-1967), Faruk Nafiz (doğ. 1898) v.d.
Edebiyat Tarihi
Türk edebiyatı tarihi konusunda verimli çalışmalar millî edebiyat döneminde başladı.
Fuat Köprülü, türk edebiyatını, şuara tezkireleri anlayışından kurtararak destanlar çağından bugüne kadar olan dönemi bir bütün halinde ele aldı (Türk Edebiyatı Tarihi 1, II [1920- 1921]).
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1918) adlı eserinde Ahmed Yesevî ve Yunus Emre’yi bütün yönleriyle belgelere dayanarak tanıttı.
Türk medeniyet ve kültür tarihi, türk dili, dini, sanatı, musikisi v.d. konularda çeşitli eserler meydana getirdi.
Ali Canip (Yöntem), edebiyat ve edebiyat tarihi konularında yaptığı çalışmalarıyla tanındı.
Mithat Cemal ve İbrahim Alâaddin de monograik incelemeler yaptılar.
Milli edebiyat döneminde Genç Kalemler’de Ömer Seyfeddin ve Ali Canip (Yöntem), yayımladıkları polemik ve tenkitleriyle «yeni lisan»ın ve milli edebiyatın savunmasını yaptılar.
Ali Canip yeni edebiyat akımına karşı çıkan Cenab Şahabeddin ile yaptığı edebi polemiklerini Milli Edebiyat Meselesi ve Cenab Beyle Münakaşalarım (1918) adlı eserinde topladı.
Bu dönemin öteki edebi tenkit ve polemik yazarları arasında Hamdullah Suphi, Yakup Kadri, Raif Necdet sayılabilir.