Minare Nedir,Selçuklu,Osmanlı Minareleri | Sanat Tarihi |
Minare Nedir, Ne İşe Yarar (ar. nür’dan minare). Namaz vaktinin geldiğini bildirmek için camilerde müezzinin çıkıp ezan okuduğu, bir veya birkaç şerefesi olan, yüksek ve ince yapılı kule.
Minarelerin Tarihi
Minere kelimesi, islâmiyetten önce gözetleme ve işaret kulesi veya zafer takı manasında kullanılırdı.
Bu tür yapılara Çin’den geçerek Büyük Okyanus’a kadar, bütün Asya’da rastlanırdı.
Boylan bugünkü minare boyundan çok kısa olmakla birlikte bunlara minarelerin öncüsü olarak bakılabilir.
Bu tür kuleler bulunduğu bölgenin durumuna göre taş ve tuğladan yapılırdı.
Minarelerin Özellikleri
İslam dünyasında ilk minare, Muaviye zamanında Mısır valisi Müslime tarafından Amr camii’ne yaptırıldı.
Minarenin tabanına kürsü, kürsü ile gövde arasındaki geçit bölümüne pabuç, ezan okunan balkona şerefe, onun üzerindeki daha ince gövdeye petek, minarenin ucundaki konik çatıya külâh, onu taçlandıran madenî kısma da alem denir.
Bu bölümler arasındaki oranlar minarenin mimarî özelliğini ve üslûbunu ortaya koyar.
Selçuklu ve osmanlı devri minareleri arasındaki fark, bu oranların değişmesinden ileri gelir.
Minare, islâmiyetten sonra cami mimarîsinin başlıca unsurlarından biri haline geldi.
Doğuda ve batıdaki İslâm ülkelerinde, minarelerde şekil bakımından ayrılık vardır.
Magrıp, Mısır ve Suriye’de dört veya çok köşeli minareler görülür.
Batıda ise minareler sütun görünümündedir.
Doğudaki minareler destekler vasıtasıyla katlara ayrılmıştır; her katta, dışarıya pencereler açılmıştır.
Bunlar bodur ve ağır bir görünüştedir.
Suriye, dört köşe minarelerin anayurdu olarak gösterilebilir.
Minareler yerli mezar kulelerinin, mesken ve gözetleme kulelerinin şekline bürünmüş ve bu şekil yaygınlaşmıştır.
Müslümanlar önce cahiliye devrine ait kuleleri minare olarak kullandılar.
Bu tipler Havran’da (Suriye) görülür.
Kiliseler camiye çevrilirken kuleler de minarelere çevrildi.
Şam’da halife Velid tarafından yaptırılan Emeviye camii’ nin (Cami-i ümeyye) [705] güney yöndeki iki minaresi, eski Yuhanna kilisesine aittir.
Kuzey tarafındaki minare ise sonradan eklenmiştir.
Filistin’deki minarelerde Mısır etkisi vardır.
Dört köşe bir kaide üzerinde yükselen sekiz köşeyle son bulan tipler mimarîye hâkimdir.
Gazze’deki Büyük cami’nin ve Hâşim camii’nin minareleri böyledir.
Bu durum Kudüs, Hayfa, Sayda, Sur ve Beyrut’ta görülür.
Fakat XIII. yy.a ait Remle camii’nin minaresi istinat payeleri, sivri hücreleri ile ayrı bir örnektir.
Mısır’daki en eski minare, Tolunoğlu camii’nin minaresidir.
Bu minare, caminin dışındadır.
Birinci katı köşelidir ve at nalı şeklinde pencereleri vardır.
İkinci kat ise yuvarlaktır.
Dışarıdan her iki kat boyunca merdiven yükselir.
En üstteki kat, sekiz köşelidir ve memlûk sultanı Laçin tarafından ilâve edilmiştir.
Bundan sonra yapılan minare, Hakim camii’nin yontma taştan örülmüş ve üzeri tuğla kaplanmış minaresidir.
Bu iki minarenin şekilleri birbirine benzemez.
Memlûklar zamanındaki gelişmeler süsleme alanında oldu.
Arabistan’da genellikle Filistin’de olduğu gibi bir minare örneği yoktur.
Medine’deki Veli camii’nin minaresi, suriye minareleri şeklindedir.
Bazıları ise osmanlı minarelerinin etkisi altında kalmıştır.
Magrıp’ta minareler kalın, dört koşe ve süslü olarak yapılır.
Kayrevan’daki Sidiekber camii’nin (724) minanesinde en üstte içerlek iki kat vardır.
Kör hücreler ile birlikte üç köşesinde mazgal delikleri yer alır.
Avluya üç penceresi açılmıştır.
Cezayir’e has minare örneği Tlemsen’de çoğu XIII. – XIV. yy.a ait minarelerde görülür.
Bunlarda kabartma geometrik şekiller hâkim duruma geçmiş ve pencereler ortadan kalkmıştır.
Fakat Mansure camii’nin Merinîler zamanında yapılan minaresi Magrıp’a has özellikler taşır.
Batıda dört köşe minareler hâkim durumdadır.
Ancak XVI. yy.dan sonra Tunus’ta sekiz köşeli minareler görülür.
Irak, Cezire ve İran’daki minare mimarlığında da doğudaki gelişmeler meydana gelmiştir.
Bu bölgede ayakta kalan en eski minareler Samarra’dadır.
IX. yy.a ait bu minareler sarmal kule şeklindedir.
Başlangıçta arap sanatından etkilenen, Babil mimarlığına ait özelliklere rastlanır.
Bunların ardından dört ve sekiz köşeli minare geleneği doğar; osmanlı hâkimiyetinde sekiz köşeli bir kaide üzerinde, silindir şeklinde minareler yapılmaya başlanır.
Rakka’da Surdışı camii (X. yy.) ve Suriçi camii (XI. yy.).
Nureddin camii (1166) bunlara örnek teşkil eder. İran’da minarelerin kaideleri sekiz köşelidir.
Timur devrinde minareler şekil bakımından son bir gelişme gösterir.
Herat’ta kaidesi genellikle beyaz mermer üzerine kabartma yazılarla süslü, gövdesi en üste kadar sedef kakmaları hatırlatan mozaiklerle kaplı minarede bu durum açıkça görülür.
Hindistan’da minareler önceleri kendilerine has özellikler taşırdı.
Kutupminar camii minaresi, islâm dünyasının en yüksek, en güzel minarelerindendir.
Minarenin kaidesi üç kat kırmızı kumtaşmdan, tamir gören üstteki iki kat ise kumtaşı ve mermerden yapılmıştır.
Üst kısmında bulunan çardak 1803’te düşmüştür.
Dışı oluk şeklinde yuvarlak payelerle süslüdür ve araları ayetlerle doldurulmuştur.
XV. ve XVI. yy.da Ahmedâbâd’daki camiler diğer bölgelerden ayrılır.
Bunlar, kapıların iki yanlarında veya çevre duvarlarının köşelerinde, moğol ve İran minareleri gibi çifter çifter yükselir.
Hint-Türk imparatorluğunda İran kaynaklı, düz yuvarlak veya perdahlı minareler hâkimdir.
Bunların üstündeki çardaklar, bazı değişikliklerle Hindistan’a has özellikler gösterir.
Selçuklu Dönemi Minareleri
Arap ve İran minarelerinden olduğu kadar osmanlı minarelerinden de farklıdır.
Osmanlılarınkine göre daha kalın ve kısa olan bu minarelerin gövde kısımları, petek kısımlarından daha uzundur.
Bunlar genellikle tuğladandır.
Dış yüzleri çeşitli renkteki sırlı tuğlalarla, birtakım geometrik biçimler meydana getirecek şekilde örülüdür.
Bazı minarelerde gövde kısmı, süslü kalın çubuklarla düşey dilimlere ayrılır.
Bazı yüksek minarelerin gövdeleri de orta bölümlerinden süsleme şeritleriyle ikiye bölünür.
Selçuklu minarelerinde daha çok taban bölümü önemliydi.
Tabanlar, kamaslar ve oyma biçimlerle süslenirdi.
Selçuklularda görülen başka bir özellik de minarelerin, taçkapının iki yanına yapılmasıdır.
Erzurum’daki Çifteminareli medrese ile Sivas’ta Gökmedrese minareleri bu düzendedir.
Minarelerin yapımında devirlere göre üslûp değişmeleri görülür.
Osmanlı Minareleri
Bir, iki, dört veya altı tane olur.
Tek olanlarda minare, genellikle caminin sağ tarafındadır; bu kuralın dışına çıkıldığı da olur.
İstanbul’da Firuz ağa camii ile Azap kapı camii’nin minareleri sol taraftadır.
iki minareli camilerde minareler iç avlu ile caminin birleştiği duvarın sağ ve sol köşelerine oturtulur.
Dört minareli olanlarında diğer iki minare, iç avlu cephesinin köşelerine yapılır.
Altı minare olursa diğer iki minare cami mihrabının bulunduğu duvarın iki ucuna yerleştirilir; böylece üç minare sağda ve üç minare de solda yer alır.
Dört ve altı minareli camilerde, minarelerin yüksekliği, binanın kütlesiyle birlikte piramit biçimi bir çerçeve meydana getirecek durumda, değişik ölçülere göre yapılır.
Yalnız karşılıklı iki minarenin boyları eşit olur.
İlk osmanlı minareleri sonrakilerden daha kalındır, biçim olarak selçuk minarelerine çok benzer.
Osmanlı minarelerinin gövdeleri genellikle daire şeklinde veya çokgen kesitlidir.
Bazıları da yivlidir.
Minareyi ince göstermek amacıyla açılan bu yivler, düşey, sarmal veya zikzaklı olur.
Bazıları burmalı çubuklarla süslüdür.
Burmalı minare örnekleri Selçuklularda da vardır.
Osmanlıların klasik devir minareleri, Bursa devrindekilerden daha ince ve güzeldir.
Minareyi daha ince ve yüksek tutmak için gövde düşey olarak ensiz ve uzun kitabeliklere ayrılır; bunlar çoğu zaman kabartma kordonlar ve motiflerle süslüdür.
Şerefenin altındaki bindirmelik kısım, genellikle kamaslarla gövdeye bağlanır.
Barok tarzı minarelerde, bu kısımlarda karnas yerine kenger yapraklarını andıran oyma çıkıntılar görülür.
Gövdeye korinthos sütunu gibi düşey yivler açılarak minareye korinthos başlıklı bir sütun görünüşü verilmek istenmiştir.
Minarelerin üst kısımlarındaki ezan okumaya yarayan ve minareden dışarıya taşkın olarak yapılan şerefe’yi taştan bir korkuluk çevirir.
Bunlar çokgen planlı ve birbirine geçme yüzeylerden meydana gelen, oymalı bir parmaklık şeklindedir.
Her devrin üslûbuna göre bu işlemeler değişir.
Oymalı yüzeylerin birleştiği köşelerde düşey, dolu kısımlar vardır.
Kutsal gecelerde buralara kandil asılır ve iki minare arasına mahya kurulur.
Bazı minareler iki veya üç şerefeli de olur.
Çok şerefeli minarelerden bazılarında her şerefeye çıkan ayrı sarmal merdivenler vardır.
Şerefeye çıkan merdivenler, gövdenin içine sarmal olarak yerleştirilir.
Bunlarda basamakların dar olan uçları yuvarlak yapılır ve ortada birbiri üzerine bindirilerek yukarıya kadar devam ettirilir.
Demir kenetlerle birbirine bağlanan bu taş basamaklar, minarenin son şerefesine kadar yükselen bir sütun meydana getirir.
Bu sütunun üst tarafına bağlanan direğin tepesine külah oturtulur.
Minarenin içinden yukarıya çıkan ve külâh boyunda olan bu direğin ucundan, gövdenin daire veya çokgen şeklindeki üst kenarına uzatılan ince merteklerin üzeri tahta kaplanır.
Bu ahşap yüzeyin üzeri kurşunla örtülerek külâh meydana getirilir.
Minarenin en üstündeki alem kısmı, bir bitiş elemanı olarak, daha çok osmanlı yapılarında görülür.
Madenden yapılan alemler, bazı büyük camilerde altın yaldızla kaplıdır.
Bazı minarelerde külâhlar taştandır.
Bu cins külâhlar daha çok XDC. yy.dan sonra yapılan osmanlı minarelerinde görülür.