Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Tarih

Misak-ı Milli Nedir ve Önemi | Ansiklopedik Bilgi |

Misak-ı milli nedir ve maddeleri nelerdir,Misak ı milli ne demek,Misak-ı milli kararları,Misak-ı milli kararları kısaca,Misak ı milli kararları ne zaman alındı,Misak-ı Milli Nedir ve Önemi,I.Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, dayatılan Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladıktan  sonra, emperyalist devletler ülkeyi işgal etmeye başladı.

Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde ulus çapında dile getirilen kısıtsız ulusal bağımsızlık istemi, yabancı bir devletin koruyuculuğunu ya da manda statüsünü dışlayan ve yabancılara tanınan ayrıcalıkları kaldırmayı hedefleyen bir istemdi.

Bu istem, Osmanlılık, İslâm Birliği, Turancılık siyasetleriyle birlikte önemli ölçüde Wilson öğretisini de reddediyordu.

Sivas Kongresi’nde seçilen Mustafa Kemal başkanlığındaki Heyeti Temsiliye’nin Osmanlı hükümeti temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde, Meclis-i Mebusan’ın yeniden toplanması kabul ettirildi.

Seçimler sonucu oluşan meclisteki 175 milletvekilinden 116’sı ulusal kurtuluş hareketi yanlısıydı ve meclis çalışmaları için İstanbul’a gelmeden önce Ankara’ya yerleşmiş olan Heyeti Temsiliye adına Mustafa Kemal ile görüştüler.

Mustafa Kemal bu görüşmede milletvekillerine Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde benimsenen ilkeleri anlattı ve Misak-ı Millî’yi oluşturacak olan taslakları verdi.

Meclisin en önemli çalışması 28 Ocak 1920’de Misak-ı Millî’yi kabul etmesi oldu.

Atatürk Misak-ı Millî’yi, «Ulusun tam bağımsızlığını sağlayıp ülkenin bütünlüğünü kapsayan ve bunları bozabilecek tüm engelleri ortadan kaldıran bir and» olarak tanımlar.

Misak-ı Millî’nin kabulü, Müttefikler’in hoşnutsuzluğunu arttırdı.

Bu gelişmeye Anadolu’da çetecilerin artan direnişi de eklenince, İstanbul’a giren işgal kuvvetleri Meclis-i Mebusan’ı dağıttı.

İstanbul’dan kaçabilen Meclis üyeleri ile Anadolu’da yeniden seçilen üyeler Ankara’da T.B.M.M.’ni oluşturdular.

T.B.M.M. Misak-ı Millî’ye bağlılık andı içti ve Türkiye’nin bağımsız ve Misak-ı Millî ile belirlenen sınırlar içinde bir bütün olduğunu açıkladı.

Misak-ı Milli Ulusal Ant

Aşağıda imzası bulunan Meclis-i Mebusan üyeleri, devlet ve ulusun geleceğinin haklı ve sürekli bir barışa ulaşması için katlanabileceği özverinin en üst sınırını içeren aşağıdaki esasların bütün olarak sağlanmasının olanaklı olduğunu ve adı geçen esaslar dışında kalıcı bir Osmanlı saltanat ve topluluğunun varlığının olanaksız olduğunu kabul edip onaylamışlardır.

Madde 1 – Osmanlı Devleti’nin, özellikle Arap çoğunluğun oturduğu ve 30 Ekim 1918 tarihli ateşkesin imzalandığı sırada düşman ordularının işgali altında bulunan topraklarının geleceği, halkın özgürce açıklayacağı oylarına uygun olarak belirlenmelidir.

Adı geçen ateşkes kapsamında din, ırk ve soyca bir olan, birbirine karşı karşılıklı saygı ve özveri duyguları ile dolu, geleneksel ve toplumsal hukukla, çevre koşullarına tümüyle saygılı olan Osmanlı İslâm çoğunluğunun bulunduğu toprakların tümü, gerçek ya da varsayım olarak hiçbir nedenle ayırım kabul etmez bir bütündür.

Madde 2 – Genel oylamayla ana vatana katılmış olan Elviye-i Selâse’de (Üç liva – Kars, Ardahan ve Artvin) halkın ilk özgür kaldığı zaman yeniden özgür oya başvurmasını kabul ederiz.

Madde 3 – Türkiye barışına bağlılığın Batı Trakya’nın hukuksal durumunun saptanması da burada oturan halkın tam bir özgürlükle açıklayacakları oylarla belirlenmelidir.

Madde 4 – İslâm halifeliğinin merkezi, yüce saltanatın başkenti ve Osmanlı hükümetinin merkezi olan İstanbul kentiyle Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü güvenlik bozucu tehlikeden uzak bulunmalıdır.

Bu kural saklı tutulmak koşuluyla, Akdeniz ve Karadeniz Boğazları’nın ticaret ve ulaşıma açık tutulması hakkında ilgili devletlerin bizimle birlikte verecekleri karar geçerlidir.

Madde 5 – İtilaf Devletleri ile hasımları arasında ve kimi devletlerin katılımı ile kabul edilen azınlıklar hukuku ilkeleri, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da aynı hukuktan yararlanmaları koşuluyla tarafımızdan desteklenecek ve uygulanacaktır.

Madde 6 – Ulusal ve ekonomik gelişmenin gerçekleşebilmesi ve daha çağdaş düzenli bir yönetimin kurulmasında başarılı olabilmek için har devlet gibi bizim de gelişmenin gereklerini yerine getirmede özgürlük ve tam bağımsızlığa ulaşmamız yaşam ve varolma temelimizdir.

Bu nedenle, siyasal, adlî, malî gelişmemize engel olan kayıtlara karşıyız.

Ortaya çıkacak borçlarımızın ödenme koşulları da bu ilkelere aykırı olmayacaktır.

Bir yanıt yazın