Müfessir Nedir,Kime Denir | Ansiklopedik Bilgi |
Müfessir nedir dini anlamı,Müfessir nedir ve özellikleri,Müfessir nedir din,Müfessir nedir özellikleri,Müfessir nedir osmanlıda,Müfessir Nedir,Müfessir Kime Denir,Lügat manası itibariyle tefsir eden kapalılığı gideren, yorumlayan gibi anlamlara gelen bu kelime İslam terminolojisinde “Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim’i insanların anlayabileceği şekilde yorumlayan, tefsir eden, tevcih ve tercihlerle murad-ı İlahiyi açığa çıkarıp açıklamaya çalışan kimseye verilen isimdir.
Kur’an-ı Kerim’i ilk tefsir eden, ilk müfessir şüphesiz ki Hz.Peygamber’dir.
O, Kur’an’ın insanlara kapalı ve anlaşılmaz gibi görünen yerlerini bizzat kendisi açıklamış ve Kur’an’ın uygulanış şeklini de hayatında göstermiştir.
Hz. Peygamber’in ashabı Kur’an tefsirini kendisinden almışlar ve daha sonraki nesillere aktarmışlardır.
Hz.Peygamber’in ashabı arasında Kur’an tefsirinde meşhur olmuş bazı sahabiler vardı.
Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes’ud, Übeyy b. Ka’b ve Hz.Ali bunlar arasında sayılabilir.
Sahabe devrinden sonra tefsir daha da yaygınlaşmış, Kur’an’ın açıklanmaya muhtaç yerleri özellikle Arab olmayanların İslam’a girmeleri ile daha da artmıştır ki, bundan sonra bir de tercüme mes’elesi ortaya çıkmıştır.
Sahabe devrindeki müfessirler gittikleri yerlerde Kur’an’ı, etraflarına toplananlara açıklıyor, tefşir ediyorlardı.
İşte bunlarla bazı şehirlerde tefsir ekolleri doğdu.
Buralarda yetişen tabiun alimleri arasında meşhur müfessirlerden Said b. Cübeyr (V.H. 95/714), Mücahid b. Cebr (V.H. 103/ 721), İkrime (V.H.104/722), Tavus b. Keysan (V.H.106/724-25), Ata b. Rebah (V.H.114/732), Mesruk (V.H.63/682), el-Hasenu’l-Basri (V. H.110/728—29) ve Katabe b. Diame (V.H.117/735)’yi sayabiliriz.
Tabiun devrinden sonra meşhur müfessirler arasında el-Ferra (V.H. 207/822—23), ve İbn Cerir et-Taberi (V.H.310/922) gelmektedir.
İbn Cerir’e kadar yapılan tefsirler daha ziyade rivayet tefsirleridir.
İbn Cerir’den itibaren gelen müfessirler Kur’an’ı dirayet yoluyla, yani kendi fikir, açıklama ve görüşlerini de katarak tefsir etmeye başladılar.
Böylece son derece hacimli, büyük tefsirler ortaya çıktı.
Bu müfessirler içinde en büyüğü elbette ki Fahreddin er-Razi (V.H. 606/1209—10)’dit. er-Razi’nin Tef-sir-i Razi ya da Tefsir-i Kebir diye adlandırılan otuz cildlik büyük bir tefsiri vardır.
Türk müfessirlerinin en meşhuru ise Zemahşeri (V.H.538/1144)’dir.
Keşşaf adındaki tefsiri asırlardan beri yazıldığı günkü orijinalitesini korumaktadır.
Son devir müfessirleri ki aslında bunlar daha önceki devirlerde yazılan tefsirlerden nakiller yapmaktan öte pek fazla bir şey yapmış sayılmazlar arasında Elmalılı Hamdi Yazır ve tefsiri Hak Dini Kur’an Dili kayda değer.
Allah kelamı olan Kur’an’ın açıklanması, küçümsenecek bir olay değildir.
Her önüne gelenin elbette Kur’an’ı tefsir edeceğim iddiasında bulunması mümkün değildir.
Usul-i Tefsir bilginleri bir müfessirin bilmesi gereken ilimleri şöyle sıralarlar:
Lügat, Tefsir, Nahv (Gramer), İştikak (Sarf), Meani, Beyan, Bedi, Kıraat, Kelam, Hadis, Fıkıh, Usul-ı Fıkıh, Esbab-ı Nüzul, Nasih ve Men-suh, Ahlak, Psikoloji, İctimaiyyat (Sosyoloji), Astronomi, Coğrafya, Tarih, Siyer vs…
İşte bütün bu ilimleri kendinde toplayan kişi Kur’an tefsirine cesaret edebilir ve biz ancak o kişiye müfessir diyebiliriz.
Ancak bugün bir şahsın Kur’an-ı Kerim’i tefsire kalkışması daha da zorlaşmıştır.
Sadece yukarıda sayılan ilimleri bilmek Kur’an-ı Kerimi tefsir etmeye kafi gelmez.
Hatta artık tefsir, ki bu her zaman geçerlidir bir topluluk; yani mevcud bütün ilimlerin müsbet olsun gayr-ı müsbet olsun- en önde gelen mütehassıslarından müteşekkil bir topluluk tarafından gerçekleştirilebilir.
Çünkü “yaş kuru..” her şeyi muhteviyatında bulunduran, alabildiğine şümullü, namütenahi mana ve kasdları, her asra ve zamana, her mahal ve mekana göre düsturları ve gayeleri ihtiva eden “Kitab-ı Mübiri’i hakkıyla tefsir edebilmek mümkün değildir.
Bu, binbir görünümlü bir şeyi, bir tarafından bakıp onu tarif etmeye benzer.
Her asırda, beşeri ilimlerin ulaştığı mesafeleri de nazara alarak Kur’an-ı Kerimi yeniden tefsir etmek, Cenab-ı Hakk’ın muradım anlamak ve anlatmaya çalışmak, bu işe ehil olanlara düşen bir ,görevdir.
Ancak bu görevi artık bir kişinin yapabilmesi mümkün değildir.
Çünkü bir şahsın tefsir yapabilmek için gereken hususi bilgilerle birlikte bütün ilimleri bilmesi mümkün değildir.
Halbuki bilmesi gerekir çünkü zaman ihtiyarladıkça, ilimler inkişaf ettikçe Kur’an-ı Kerim’in kasd ve gayeleri de o derece anlaşılıyor.
Yani Kur’an gençleşiyor.
Ancak demek değildir ki Kur’an-ı Kerim artık tefsir edilemez veya anlaşılamaz; çünkü o anlaşılmak ve yaşanmak içindir.
Şu kadarı var ki herkes ilminin ihatası nisbetinde anlayıp anlatabilir.