Osmanlıda Lale Kültürü,Lale Çiçeği Türleri | Osmanlı Tarihi |
Osmanlıda Lale Kültürü Lâle resimleri padişah ve sultanların pabuçlarını, çizmelerini, peşkir ve uçkurlarını süslerdi.
İstanbul’u alan Türkler, bizans bahçelerini lâlelerle süsledikleri gibi, Kâğıthane’deki lâlelerin çeşitlerini de çoğalttılar.
Osmanlıda Lale Çiçeği
Kanunî devrinde lâlelerin sayı ve çeşitleri arttı.
Bazı kaynaklar lâlenin Murad IV devrinde Hollanda’dan ve bîr sefir tarafından getirildiğini yazar.
Hamburg’da yayınlanan bir yazıda, lâle soğanının 400 yıl önce diplomat Ghislin de Busbecy tarafından İstanbul’dan Avrupa’ya götürüldüğü belirtilir.
Aynı yazıya göre, her asil, bu yabancı ve güzel çiçeğe sahip olmak isterdi.
Bu yüzden lâle fiyatları hızla arttı.
Leiden üniversitesinde botanik profesörü Dr. Ciusius lâle soğanı yetiştirdi.
O zaman az bulunan bir lâle soğanı (Van Eyck) 25 000 guldene satıldı.
Ayrıca Vive le Roi adlı bir lâle soğanı, iki ton buğday, 4 ton çavdar, dört kuvvetli öküz, 8 domuz, 12 koyun, iki bin litre şarap, dört ton bira, iki ton tereyağı, beş yüz kilo peynir, bir zarif kadın elbisesi ve bir altın kadehle değiştirilirdi.
Osmanlıda Lale Çiçeği Türleri
Osmanlı imparatorluğunda da Lâle devri» adı verilen dönemde lâle çok önem kazanarak günün ve devrin çiçeği haline geldi.
Eşine az rastlanan lâlelerin fiyatı Avrupa’da olduğu gibi birdenbire yükseldi.
Birçok lâle türü yetiştirildi: müferrihi zar, vefkt meram, cevheri siyrab, misbahı feyz, nurı behcet, peykeri çırağan, atiyyei hak, gülbüni îş ve miftahi gülsen, girişmei naz, şerefi, hurşid, tesellü hatır, menbaı hayat, naveki gülşen, leylâkî, nihali gülşen, cilve engiz, tuhfei ezhar, nuri sefıd (beyaz), şuaı yakut (kırmızı), zarif (turuncu), dürir yekta (beyaz), rûyı mehtab, hüsni gülzar, ihsanı yezdan, nurı saadet, sayei hüma (beyaz), çemen (sarı), yegâne, keremi barî, şûlei zerdüz, lebi çemen, ziibdei çemen, peymanei gülgûn, feyzi seher, şevkaver, gonceper, hadenkii naz, gülşeni şebab, atiyye, ruhi şakayık, camı gülreng, hüsnü an v.d.
Lâle yetiştiriciliğine son yıllarda Türkiye’de yeniden önem verildi.
1959’da açılan lâle sergisinden sonra Emirgân korusu İstanbul’un bir mesiresi ve devamlı lâle bahçesi haline geldi.