Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Genel

Sağ Nedir,Sağ Ne Demek | Ansiklopedik Bilgi |

Sağ çıkarma,Sağ kolağası,Sağ Nedir Sağ Ne Demek,İnsan ve hayvanda, kalbin bulunduğu tarafın karşı tarafında olan, o yanda bulunan: Dışarıda kalan sağ eliyle bir saat rakkası kadar muntazam bir şekilde, üstündeki battaniyeye vuruyordu (A. H. Tanpınar).

Fesini düzeltip sağ kaşının üstüne biraz yıktı (S. Kocagöz).

Muhafazakar düşüncelerden yana olan.

Sağ elinin verdiğini sol elin görmesin, birine yapılan bir iyiliğin başkalarına söylenmemesi gerektiğini anlatmak için kullanılır.

Sağ gözünü sol gözünden kıskanmak, çok kıskanç olmak.

Sağ kol, en güvenilir yardımcı: Mondros mütarekesinin imzasından beri, İngilizlerin İzmir’de sağ koluydu (S. Kocagöz).

Sağ kulağım, sol eliyle göstermek, bir işi çok güç ve dolambaçlı bir yoldan yapmak.

Sağ tarafından kalkmak, iyi bir gününde olmak, işi yolunda gitmek.

Sağ kol, sağ kanat, sağdaki birlik.

Sağ bek, futbol, hentbol, basketbol gibi, bazı takım oyunlarında sağ kanatta oynayan müdafaa oyuncusu.

Sağ iç, futbolda santroforla sağ açık arasında oynayan forvet oyuncusu.

Sağ kolağası, Osmanlılarda kıdemli yüzbaşı.

İnsan ve hayvanda kalbin bulunduğu tarafın tersi olan kısım: Karaciğer sağdadır.

Sağ taraftaki yön: Kapının karşısındaki mavun boyalı eski tarzda bir paravana, güya harem kapısını gözlerden gizliyor, yan taraflarda birer oda; sağdakinin penceresinde bir uşak dikkatle bakıyordu (Ahmed Rasim).

Sağa doğru yaptığım insiyaki hareketle muvazenem bozuldu (A.H. Tanpınar).

Sağ yapmak, direksiyonu sağ tarafa çevirmek.

Sağa sola, iki tarafa veya gelişigüzel, şuraya buraya: Sağa sola rakkas gibi gidip gelen bir duvar parçasına hazin hazin bakarken buldu (A.H. Tanpınar).

Polisler, askerler, bütün vazifeliler, sağa sola koşuşuyorlar, Osman beyin emirlerini yerine geliliyorlardı (S. Kocagöz).

Sağa sola bakmadan, kimseye aldırmadan, saygısızca.

Sağda solda, belirli bir yer veya yön olmadan, gelişi güzel, şurada burada: Bugün kahvede, sağda solda bir hayli oturdum, gezdim.

Eşi dostu gördüm; her günkü gibi… (S. Kocagöz).

Sağdan soldan, her taraftan, etraftan: Bütün gün sağdan soldan işittiğim ölüm hikayeleri… (A. H. Tanpınar)

Sağı solu (belli) olmamak, ne yapacağı, nasıl davranacağı kestirilemez, önceden bilinemez olmak.

Sağına soluna bakmak, çevresine bakınmak, etrafa göz gezdirmek.

Sağına soluna bakmamak, çevresine dikkat etmeden hareket etmek.

Sağını solunu bilmemek (veya şaşırmak), ne yapacağını bilemez, şaşkın bir duruma düşmek.

Erenlerin sağı solu olmaz (veya yoktur).

Sağa bak, kumandanın sağdan gelmesi halindeki denetlemelerde ve törenlerde verilen selam kumandası. (Denetlemelerde hazırolda duran askerler, sağa bak kumandası verilince başlarını sağ omuzları hizasında çevirirler.

Kumandan kendi hizalarına gelinceye kadar onu baş ve gözleriyle takip ederler; kendilerini geçince de başları dik olarak ileriye bakarlar.

Törenlerde, selamlama noktaları içinde baş sağa dönük olarak yürünür. Kumandanlar selamlama noktaları içinde gözlerle takip edilir.)

Sağa sarılan, yükselirken soldan sağa doğru sarılan: Sarmaşık, fasulye, kahkaha çiçeği sağa sarılan bitkilerdir.

Sağ çıkarma, boksta sağ kolla vurulan yumruk. (Sağ da denir.)

Sahnenin, oyuncunun sağında, dolayısıyla da seyircinin solunda olan tarafı, (öbür yana da sol denir.)
Yumuşakçalar.

Sağa sarmal, kavkı sarımı soldan sağa doğru olan tek çenetli kavkı. (Tepesi yukarıda, ağzı aşağıda bulunan karından bacaklı bir yumuşakça kavkısında, bakana göre ağız sağda ise kavkı sağa sarmal, solda ise sola sarmal denir.

İkincisi çok nadir olmakla beraber çok az sayıda bazı yumuşakçalarda normal haldir; ama asıl normal olan sağa sarmal olmaktır.)

Sağlı sollu blş. sıf. Her iki yanda olan, yer alan: Sağlı sollu ağaçlar.
Hem sağına hem soluna, her iki tarafına: Sağlı sollu bakmak.

Hayatta olan, canlı, diri: Çünkü padişah, ya sağ iken kendini tahttan indirip yerine onu oturturlarsa, diye korkarmış (F.R. Atay).

Ne hastayım, ne ölüyüm, ne sağım/Bir gün dirilenler bir gün ölecek (aşık Veysel).
Sağlıklı, sağlam, esen, iyi.

Karışık olmayan, saf, katkısız: Sağ yağ.

Sağ olmak, yaşamak, hayatta olmak: Atatürk’ün sağ olduğu günlerdeyiz (Y.Z. Ortaç).

Esen, sağlıklı olmak: Değil, iki gözüm, Şefika sağ olsun, rahat olsun da nereye giderse gitsin (Namık Kemal).

Sağ akçe, iyi para, gerçek madeni para.
Sağ bırakmamak, yaşatmamak, öldürmek: Benden sonra lazlar Meliha Hanımı yüzde yüz öldürürlerdi de ondan.

Benden sonra, Meliha Hanımı sağ bırakmazlardı (Kemal Tahir).

Sağ duyu.

Sağ esen. Esk. Hayatta ve sağlıklı.

Sağ kalmak, (bir kazadan veya savaştan) geriye kalmak, hayatta kalmak: Ne kadarı sağ kaldı, bBilimselyoruz, fakat ölmüş olanların ruhlarına Bükreş radyosunda mevlûd okutmuşlar (F.R. Atay).

Rahmi Bey vurulunca, sağ kalanlar karanlıktan faydalanıp canlarını kurtarmak istemişler (Kemal Tahir).

Sağ ol (veya olun), «teşekkür ederim» anlamında kullanılır: «Sağ olun Yüzbaşım… Hepimize geçmiş olsun…» (S. Kocagöz).

Sağ olsun (veya olsunlar), bir sitemi yumuşak ifade etmek için kullanılır:Nuh Bey, sağ olsun, benimle eğlendiğinizi söyledi. Eğlenmediniz değil mi? (Kemal Tahir).

Sağ salim (veya selamet), emin ve sağlıklı olarak, hiç zarara uğramadan: Oradaki, Düzce’deki bir padişah zabiti emir vermiş, mebusları sağ salim getirip Düzce’ye teslim etmezseniz, siz düşünün demiş… (S. Kocagöz). Yardım Yaradan’dan olsun dermanı / Yavrumu sağ salim ver hastahane (aşık Veysel).

Başın (başı, başınız) sağ olsun!

Sen sağ, ben selamet.

Metin, kuvvetli: Sağ kazık.

Korkusuz, emin, güvenilir: Sağ vasıta.

Bir yanıt yazın