Saray Nedir,Bölümleri Nelerdir
İslam Sarayları, Saray Ağaları, Saray Aşçıları, Saray Bostancıları, Saray Kethüdası Nedir?, Saray Musikisi,Saray Nedir,Bölümleri Nelerdir, Saray (fars. serây, ev’den). Hükümdarların oturduğu büyük bina:
Kaatil kuleler, kal’alı, zindanlı saraylar (Tevfik Fikret).
Kendine iş verenlerin itimatlarını öylesine kötüye kullandı ki, sonunda sarayda buna kimsenin emniyeti kalmadı (H. R. Gürpınar).
Hükümdar ve çevresi: Trabzon Valisi Galip Bey, Zeki Bey, saray ve Ferit Paşa ile münasebette idiler (Atatürk). Doğru evet! Enişte bey saraydan duymuş (Kemal Tahir).
Kamu işlerinin görüldüğü büyük bina: Adliye sarayı. Spor ve sergi sarayı.
Esk. Seray-ı beka, öteki dünya.
Seray-i fena, bu dünya.
Seray-i sipenc, dünya.
—Mitoloji ve Ededebiyat. Şiir dilinde mitolojik, sembolik veya alegorik bir ilâhın oturduğu yer: Güneşin sarayı. Şafağın sarayı.
Neptunus’un, Tethys’in sarayı, deniz, dalgalar.
Olympos’un sarayı, gökler sarayı v.b., gökyüzü.
—Müzik. Saray musikisi, klasik türk musikisinin Osmanlı sarayı çevresinde gelişen bölümüne verilen ad.
—Mutfak. Saray lokması.
Esk. Saray francalası, osmanlı saraylarında şehzade ve sultanlar için pişirilen özel ekmek.
Saray işi irmik helvası, irmikle yapılan bir helva çeşidi. (Kabuklan çıkarılarak bademleri irmikle birlikte hafif ateşte kavurduktan sonra içine sıcak şekerli süt konularak hazırlanır.)
Saray Tarihi
Serayı âmire, osmanlı padişahlarının sarayı, (önceleri sadece Yeni saray bu adla anılırken, sonralan bütün saraylar bu adı aldı.)
Serayı âsafî, Babıâli hakkında kullanılan bir deyim.
Serayı Atiki Âmire, İstanbul’un alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından bugünkü İstanbul üniversitesinin bulunduğu yerde yaptırılan saray (Eski saray), [Fatih, burada bir müddet oturduktan sonra yeni yaptırdığı Topkapı sarayına (Yeni saray) taşındı.]
Serayı Cedidi Âmire, Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan Topkapı sarayı (Yeni saray).
Seray-ı Hümayun, hükümdar sarayı.
—Saray ağaları, Eski ve Yeni saraylarda oturanlara hizmet ve sarayları muhafaza etmekle görevli kimseler. (Dârüssaade ağalarının [kapı ağaları] emrinde olarak çeşitli rütbeler taşırlardı.
Belli başlıları valide sultana, şehzadelere, hazîneye, kilere, büyük ve küçük odalara. bakan ağalardır.
Bayezid II devrinde kurulan Galatasaray’da da bir saray ağasıyla beraber 21 ağa vardı.
Saray ağaları, padişahın doğan kız çocuğunun doğumunu bir hattı hümayunla Paşakapısı’na yani sadrazama bildirirlerdi.)
Saray Aşçıları,Matbahr âmire denilen saray mutfağında çalışan görevliler.
Matbahın önündeki koğuşlarda yatarlardı.
Baltacılar genellikle aşçılar arasından seçilirdi.
Saray aşçıları, aşçıbaşı, ocakbaşı, kebapçı, tatlıcı, hamurcu, pilavcı, balıkçı, perhizi gibi adlar taşırlardı.
Saray bostancıları, Osmanlı sarayının dahil ve haricinde padişahlara ait bahçe ve bostanlarla padişah ve saray hizmetinde bulunan kayıklara bakan görevliler. (Bunlara mahsus ocağa bostancı ocağı denirdi.
Marmara ve Boğaziçi sahillerinin muhafazası bu ocağa aitti. Bostancıbaşının emrinde bostancılar kethüdası, haseki ağa, hamlacıbaşı, oda başı, bostancı karakulağı, vezir karakulağı ve dört baltacı bulunurdu.)
Saray çıkmaları, Yeni saray, Edirne, Galata ve İbrahimpaşa saraylarında hizmet ederek çeleb adını alan iç oğlanı ve acemilerin, saray ve saray dışındaki hizmetlere tayini.
Çıkmalar, büyük ve küçük olarak iki türlü olurdu.
Padişahların cüluslarından sonra yapılan çıkmalara büyük çıkma denir.
Bu da saraydaki iç oğlanlarından kıdemlilerinin Enderun harici hizmetlere çıkarılmalarıdır. Küçük çıkma ise, ilk büyük çıkmadan sonra beş veya yedi senede bir çıkarılmalarıdır.
Saray kethüdası, kapı ağası, Saray-ı Cedid ağasından sonra gelen görevli. (Saray işleri ve teşrifatı ile meşgul olurdu; bayramlarda padişahın eteğini ilk öpen saray kethüdasıdır. XVIII. yy.da yevmiyesi 37 akçe idi.)
Saray peykleri, cuma ve bayram namazlarıyla padişahların sefere gidişlerinde saltanat alayının ön tarafında ve solakların önünde yürüyen hademelere verilen ad. (Fistana benzeyen boyu kısa elbise giyerler, eteklerinin ucunu geniş bir kuşağa iliştirirlerdi.
Saray ustası, osmanlı saraylarındaki kalfaların başı (kâhya kadın da denirdi).
Sarayı Âmire ağası, osmanlı saraylarındaki iç ağaların dördüncüsü. (Murad II’nin saltanat döneminde [1420-1451] ihdas olundu.
Arz sahibi enderun ağaları arasındaydılar.
Görevleri, has, büyük, küçük odalar ile sarayın bakım ve korunmasını gözetmekti.)
İç halk (veya saray halkı), harem dairesinden ayrı olarak sarayda padişahın hizmetinde bulunan görevliler.
(Fatih’ten Kanunî’ye kadar olan devrede harem dairesiyle saray halkı Eski sarayda kaldı; bu hükümdar zamanında Yeni saraya [Topkapı] taşındı.)
Saray Mimarisi
İslâm sarayları. İslâm devletlerinde hükümdar, sarayı siyasî gücün bir görünümü sayardı.
Emevîlerden kalan en önemli saray, Şam’ın 200 km doğusunda emevî halifesi Velid Il’nin yaptırdığı Mşatta sarayı’dır.
Bu saray, kalın bir surla çevrilidir.
Güneydeki ana kapının iki yanında kuleler yer alır.
Buradan uzun bir koridorla iç avluya; iç avludan da ortada büyük, yanlarda küçük üç kapıdan, asıl saraya girilir.
Sarayın cephesini yan yana konulmuş üçgenlerden meydana gelen bir şerit süsler.
Mşatta sarayından başka Kurtuba’nın 8 km kuzeybatısında yine surla çevrilmiş, içinde 4 300 sütun bulunan, demir veya bakırla kaplı beş yüz kapısı olan Medinetüz Zehra, emevî saraylarının en gösterişlilerinden biridir.
Emevî sarayları arasında en önemlisi Gırnata’daki Elhamra sarayı’dır.
Süslemelerinin güzelliğiyle endülüs mimarîsinin en güzel eseri olan bu saray, sarp bir tepe üzerindeki düzlüktedir.
Bugünkü durumuyle birbirine eklenmiş iki yapı topluluğundan meydana gelir.
Salonlar, birbirine dik olan iki uzun avlunun çevresinde toplanır.
Emevîlerden sonra devlet kuran Abbasîlerin sarayları yıkılmıştır.
Bunların en önemlileri Bağdat’ın 120 km güneybatısında Okhaidir («küçük yeşillik») sarayı’dır.
İlk abbasî halifelerinden biri tarafından yaptırıldığı sanılan bu saray yaklş. ol. 18 m yüksekliğinde bir surla çevrilidir.
Surun kuzey cephesinin ortasındaki bir kapıdan sağda ve solda ayrı ayrı daireleri bulunan tonozlu bir hole, buradan da eyvanlı avluya geçilir.
Dört eyvanlı avlusu olan sarayın üst katında geniş salonları olan ikinci bir kat yer alır.
Okhaidir’den başka Samerra’da Mutasım tarafından yaptırılan (836) Cevsakul Hakani (Halife sarayı) zengin süslemeleriyle ilgi çekicidir.
Yine Samerra’nın 9 km güneyinde Mütevekkil tarafından yaptırılan (854) ve öteki abbasî saraylarına çok benzeyen Balkuva sarayı vardır.
Fatımîlerin yaptırdıkları saraylar hakkında arap tarihçileri bilgi verir.
Mehdî’nin Fatımî devletini kurunca hükümet merkezi yaptığı Mehdiye şehrinde kendisi ve oğlu Ebül Kasım’ın birer sarayı vardı.
Mehdî’nin altın pencerelerle süslü sarayı oğlu Ebül Kasım’ın sarayıyla karşı karşıyadır.
Yine Fatımîlerin, Kahire’nin merkezinde bir cadde üzerinde karşılıklı yapılan, Kasrul Kebir iş Şarkî (Büyük Doğu sarayı) ve Kasrul Sagir il Garbî (Küçük Batı sarayı) adlı iki sarayı vardır.
Fakat bu iki saraydan hiç bir iz kalmadı. Fatımîlerin XI. yy.ın sonlarında yaptırdıkları Kalât beni Hammad şehrinde, kazılar sonucu ortaya çıkarılan geniş salonları, hamamı ve havuzuyla ilgi çeken Dârül Bahr sarayı, bunun doğusunda saraydan çok şatoyu andıran, kenarlan 20 m olan kare bir salondan meydana gelen Kasrul Menar sarayı vardı.
Selçuklu sarayları hakkındaki bilgiler çok azdır.
Konya’da Alâeddin tepesinde kalın bir sur duvarıyla çevrili olan ve planı bugün bilinmeyen bir yapı vardı.
Kılıç Arslan II tarafından yaptırılan ve sarayın bir bölümü olduğu bilinen, sonralar Alâeddin köşkü diye anılan bu bina sağlam mukamaslı konsollara dayanan geniş balkonlarla çevrilidir.
Ayrıca Beyşehir gölünün güneybatısında yapılan kazılarda Alâeddin Keykubad’ın yazın dinlenmek için yaptırdığı bir saray ortaya çıkarıldı.
Moğol saraylarının durumu bugün bilinmiyor.
Yalnız Timur’un doğduğu ve sonradan imparatorluğuna merkez olan Keş şehrinde yaptırdığı sarayın yıkıntıları vardır.
Bu saray, düzenini ve elemanlarını camilerden almıştır; bu yüzden sarayın mimarîsinde bir üslûp yeniliği görülmez.
Yalnız süslemeleri ilgi çekicidir.
Eyyubîler ve Memlûklar devrinde de taştan çok tuğladan yapılan bugün izi kalmayan saraylar vardı.
Kahire iç kalesinde Salâhaddin Eyyubînin yaptırdığı, sonra Baybars ve Kalavun’un değiştirdiği Kalâtur Rih bunlar arasındadır.
Bu sarayda on iki sütunun taşıdığı büyük kubbeli bir tören salonu vardır.
Ravza adasındaki Necmeddin sarayı da buna benzer.
Aynı plan Baştak sarayı (1339) ile Kayıtbay’ını sarayında da görülür.
Bu sarayların hareme ayrılan üst katlarında kaa denilen bir salon vardı; bu salon üç kısma ayrılan bir şahniş ile iç avluya açılır.
Ortadaki kısım, yan kısımlara göre içeridedir ve bir kubbeyle örtülüdür.
Murabıt ve Muvahhidlerin sarayları hakkında bilgi yoktur.
1502’de İran’da hâkimiyeti ele geçiren Safevîler de zengin süslemeleri olan saraylar yaptılar.
Bunların en eskileri Ali Kapı ile Çihil Sütun (Kırk direk) saraylarıdır.
1598’de Isfahan başkent olduktan sonra yapıldığı sanılan bu saraylardan Ali Kapı’nın önündeki kısım tâlâr adı verilen geniş bir balkondur.
Balkonun çatısını ahşaptan yapılmış on sekiz yüksek ve zarif sütun taşır.
Tâlârın arkasındaki kısım geniş pencerelerle dışarıya açılan tören salonudur.
Sarayın güneyinde, bahçeler içinde köşkler vardır.
Şah Süleyman (1667-1694) tarafından yaptırılan Heşt Bihişt (Sekiz Cennet) sarayı öteki iki saraydan çok farklıdır.
Bu sarayın üst bölümünde taraça, bahçelere bakan revaklar, çok sayıda pencere ve kapı vardır ve pencereli kulesi olan bir kubbeyle örtülüdür; sarayın ayrıca, fıskiyeli havuzu bulunan bir orta holü vardır.
Babürlü saraylarından bugüne kalanlar Ekber ve ondan sonra gelenler zamanında yapıldı.
Ebül Fazl, Ağra’da Ekber’in kale içinde 500’den fazla saray yaptırdığını bildirir.
1566’da kırmızı kumtaşından yapılan Divanı Âm, 22 X 66 m boyutlarındadır.
Burası padişahın genel kabul salonudur.
Saray, çifte sütunlara dayalı dilimli kemerlerden meydana gelen ön cephesiyle ilgi çekicidir.
Ayrıca veliaht Selim (Cihangir) için kırmızı kumtaşından yapılan Cihangir Mahal dört kanatlı ve iki katlıdır.
Bu iki saray, Ekber tarafından yaptırıldı.
Şah Cihan da bir saray yaptırdı.
Bu sarayın bazı bölümleri bugüne kadar geldi.
Selçuklu sanatıyla Osmanlı sanatı arasında bir geçiş dönemi olan Beylikler devrinde beylik merkezi olan bazı şehirlerde saraylar yapıldı.
Osmanlılar, başkent olan şehirlerde saraylar yaptılar.
îlk osmanlı sarayı Bursa’nın alınışından sonra iç kalede Orhan Bey tarafından yaptırılan Beyazsaray’dır.
Timur’un Bursa’ya saldırısı sırasında yıkıldığı söylenen bu saraydan bugün hiç bir iz yoktur.
Daha sonra Murad I, Edirne’de Selimiye camiine yakın olan Kavak’ta bir saray yaptırdı.
Bu saraydan bugün hiç bir iz kalmamıştır. Edirne’de Murad II de Tunca ırmağının ikiye ayrıldığı yerde Bizanslılar zamanında av yeri olarak kullanılan bir ada üzerinde bir sarayın yapımına başladı.
Mehmed II zamanında tamamlanan bu saraya Yeni saray denir.
Mehmed Il’den sonra saraya köşk ve daireler eklendi.
Bu sarayda 119 oda, 21 divanhane, 22 hamam, 13 mescit, 16 büyük kapı, 13 koğuş, 4 kiler, 5 mutfak, 14 kasır olduğu söylenir.
Burası, 1829 Rus işgalinde karargâh olarak kullanıldı.
1877’de, Rusların eline geçmemesi için saraydaki cephane yok edilirken çıkan yangında bina da yıkıldı.
Sarayın en önemli bölümlerinden biri olan Cihannüma kasrı 1452’de Mehmed II tarafından yaptırıldı.
Kasrın yanında hırkai saadet odası, hazine, silâhtar ve mabeyin memurlarının daireleri vardı.
Sarayın içinde bundan başka Adalet kasrı, Bostancıbaşı kasrı, Kafesli kasrı, Kum kasrı, Demirtaş kasrı, Değirmen kasrı, Şikâr kasrı.
Aynalı köşk, Bülbül kasrı, iftar köşkü, İydiye kasrı vardı.
İstanbul’un, Mehmed II tarafından almışından sonra bugünkü Üniversite binasının bahçesinde ahşap bir saray yaptırıldı.
Edirne’den gelen harem halkı buraya yerleştirildi.
Bugün bu saraydan iz yoktur.
Mehmed II bu sarayda otururken eski Bizans akropolis’inin bulunduğu yerde Sırçasaray’ı (Çiniliköşk) ve Topkapı sarayı’nın bazı bölümlerini yaptırdı.
Bu saraya Sarayı Cedid (Yeni saray) dendi.
Ahmed III zamanında Sarayburnu’na toplarla korunan bir sur kapısı ve yanına ahşap bir binanın yapılmasından sonra Topkapı sarayı adını aldı.
Bu yapı daha sonra yandı.
Mehmed II 1475-1479 yıllarında yaptırdığı Sarayı Cedid (Topkapı sarayı) daha sonra farklı zamanlarda yapılan eklemelerle genişledi.
Topkapı sarayından sonraki devirlerde yaptırılan birçok ahşap saraydan iz kalmadı.
Bu sarayların biçim ve mimarîsi hakkında zamanında yapılmış resimlerden bilgi edinilmektedir.
Bunlardan Sokultu sarayı bugünkü Sultanahmet camii’nin yerindeydi.
Süleyman I zamanında yapılan Fenerbahçe sarayı; Haliç ile Hasköy arasında 1613’te Ahmed I tarafından yaptırılan Tersane sarayı veya Aynalıkavak sarayı; Üsküdar’da Selimiye yakınlarında Murad IV tarafından yaptırılan Şerefâbâd sarayı bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Lâle devrinde, İstanbul’da Paris’teki Versailles ve Fontainebleau saray ve bahçeleri örnek alınarak Kâğıthane’de Sadâbâd sarayı, Haliç’te Mahmud I zamanında Karaağaç sarayı, Kuruçeşme ile Ortaköy arasında Selim III tarafından Neşatûbâd sarayı yaptırıldı.
Barok üslûpta yapılan sarayların da bazılan günümüze kadar geldi.
Bunlardan Selim III zamanında (1789 -1807) iki katlı olarak yaptırılan Beşiktaş sarayı 1815’te haremin hamamında çıkan yangınla harap oldu.
Mahmud II tarafından yeniden ahşap olarak yaptırıldı.
Abdülmecid bu sarayı yıktırarak yerine Dolmabahçe sarayını yaptırdı.
Saray, barok ve rönesans karışımıdır.
Çok yüksek olan tavanı kubbe biçimindedir, üzeri kurşun kaplı bir çatıyla örtülüdür.
Selâmlık, Taht salonu, Hünkâr dairesi ve Harem gibi bölümleri vardır.
Selâmlık kısmı ve taht salonu, somaki sütunlar ve yaldız nakışlarla süslüdür.
Boğaziçi’nde Beylerbeyinde de Ahmed I’den kalma bir saray vardı.
Harap olan bu sarayın yerine Mahmud II yeni bir saray yaptırdı.
1865’te Abdülaziz, mimar Serkiz Balyan’a bugünkü Beylerbeyi sarayı’nı kurdurdu.
Saray, barok ve rönesans üslûnundadır; tavanları yaldızlı nakışlar ve yazılarla süslüdür.
Bunlardan başka Beşiktaş ile Ortaköy arasında eskiden ahşap olarak yapılan Çırağan sarayı, 1859’da Abdülmecid tarafından yıktırıldı.
Yeniden yapımı için projeleti ve yeri hazırlandı.
Abdülmecid’in ölümü üzerine 1864’te Abdülaziz tarafından tamamlandı.
Bu saray, klasik devir özelliklerinin modernleştirilmesiyle elde edilen yeni bir üslûptadır.
Çırağan sarayı yakınlarında, Abdülaziz tarafından yaptırılan ve Abdülhamid II’nin eklettiği bazı köşk ve dairelerle büyüyen Yıldız sarayı vardır.
İstanbul dışında, büyük şehiılerde de bazı saraylar yaptırıldı.
Şehzadelerin oturduğu bu saraylardan en önemlisi Manisa’daki saraydır.
Murad II tarafından yaptırılan bu saray yine onun eklemeleriyle büyütüldü.
56 Dönümlük bir alanı kaplayan sarayda, Mehmed III padişah oluncaya kadar birçok şehzade oturdu.
Bu tarihten sonra bırakılan saray zamanla harap oldu.
XIX. yy. başlarına kadar bazı kısınılan ayakta duran bu sarayın arazisi sonra satıldı.
Geniş bir avlu içinde yer alan sarayı pencereli bir duvar çevrelerdi.
Padişahlardan başka şehzadeler ve büyük devlet adamları da saraylar yaptırdılar.
Ancak bunlardan günümüze kalan olmadı.
Ahmed I’den kalma bir saray vardı.
Harap olan bu sarayın yerine Mahmud II yeni bir saray yaptırdı.
1865’te Abdülaziz, mimar Serkiz Balyan’a bugünkü Beylerbeyi sarayı’nı kurdurdu.
Saray, barok ve rönesans üslûnundadır; tavanları yaldızlı nakışlar ve yazılarla süslüdür.
Bunlardan başka Beşiktaş ile Ortaköy arasında eskiden ahşap olarak yapılan Çırağan sarayı, 1859’da Abdülmecid tarafından yıktırıldı.
Yeniden yapımı için projeleti ve yeri hazırlandı.
Abdülmecid’in ölümü üzerine 1864’te Abdülaziz tarafından tamamlandı.
Bu saray, klasik devir özelliklerinin modernleştirilmesiyle elde edilen yeni bir üslûptadır.
Çırağan sarayı yakınlarında, Abdülaziz tarafından yaptırılan ve Abdülhamid II’nin eklettiği bazı köşk ve dairelerle büyüyen Yıldız sarayı vardır.
İstanbul dışında, büyük şehiılerde de bazı saraylar yaptırıldı.
Şehzadelerin oturduğu bu saraylardan en önemlisi Manisa’daki saraydır.
Murad II tarafından yaptırılan bu saray yine onun eklemeleriyle büyütüldü.
56 Dönümlük bir alanı kaplayan sarayda, Mehmed III padişah oluncaya kadar birçok şehzade oturdu.
Bu tarihten sonra bırakılan saray zamanla harap oldu. XIX. yy. başlarına kadar bazı kısınılan ayakta duran bu sarayın arazisi sonra satıldı.
Geniş bir avlu içinde yer alan sarayı pencereli bir duvar çevrelerdi.
Padişahlardan başka şehzadeler ve büyük devlet adamları da saraylar yaptırdılar. Ancak bunlardan günümüze kalan olmadı.
Müzik
Saray musikisi. Klasik türk musikisi veya türk sanat musikisi, usta sanatçılardan gizli bir fen halinde öğrenilerek sınırlı çevreler içinde gelişti.
Bu çevrelerin başında Osmanlı sarayı geliyordu.
Sarayda türk musikisine verilen önem, türk musikisinin en önemli ürünlerinin meydana getirilmesini sağladı.
Murad II, Bayezid II, Murad IV, Mahmud I, Selim III, Mahmud II, Abdülmecid, Abdülaziz, Murad V, musikiyle yakından ilgilenen, musiki sanatçılarını koruyan padişahlar arasında yer alır.
özellikle Selim III, kendi besteleriyle olduğu kadar sanatçılara elverişli çalışma imkânı hazırlayarak saray musikisinin gelişmesini sağladı.
Padişahların yanı sıra Bayezid Il’nin oğlu Korkut Çelebi, Abdülhamid II’nin oğlu Burhaneddin Efendi, Abdülaziz’in torunu şehzade Seyfeddin Efendi, Murad V’in kızı Hatice Sultan v.d., musikiyle ilgilenen hanedan mensuplarıdır.
— Teşk. tar. Saray ustası. Haremi Hümayundaki cariyelerin en yüksek görevlisiydi.
Bu göreve, acemilik, küçük kalfalık ve oda kalfalığından sonra geçilebilirdi.
Saray ustaları, padişahın huzurunda ve resmî günlerde ipekli veya kadife üzerine kenarı sırma ile işlenmiş salta giyerlerdi.
Bu göreve getirildikleri kendilerine bildirilirken, kabak çiçeği biçiminde, beş yapraklı, beş tane mücevher verilirdi.
Saray ustaları, âmirlik belirtisi olarak ellerinde gümüş kaplı baston taşırlar, Hünkâr dairesindeki çeşitli eşyayı mühürlemek için mührü hümayunu yanlarında bulundururlardı.
Padişahın kadınları da bunlara bağlıydı.
Yardımcılarına hazinedar usta denirdi.
Bu görev, Osmanlı imparatorluğunun sonuna kadar sürdü.