Şark Meselesi ve Osmanlıya Etkileri | Osmanlı Tarihi |
Şark Meselesi hakkında Bilgi,Şark Meselesi ve Osmanlıya Etkileri Avrupa diplomasisinde Osmanlı imparatorluğunun ortadan kaldırılması ihtimalinin yarattığı mesele (Question d’Orient).
Aslında Şark meselesi Osmanlı imparatorluğunun kuruluşundan çok daha önce ortaya çıktı.
Her dönemde, Boğazların, Şattülarap’ın, Toros sıradağlarının ve Süveyş kıstağının stratejik önemi ve Balkanlar’daki, Anadolu’daki, Yakındoğu’daki bazı bölgelerin İktisadi önemi, büyük devletleri, bunları tek başına kontrolü altına almağa sevk etti.
Sırasıyla Yunanlılar ve Persler (M.ö. VI.IV. yy.), roma ve helen monarşileri (M.ö. III.-I. yy.), Roma imparatorluğu ve Persler (M.S. I.-VII. yy.), Bizans imparatorluğu ve müslüman devletler VII.-VIII. yy.) üç kıtanın kavşağında bulunan bu ülkelere sahip olmak için çekişmişlerdi.
Fakat, Şark meselesi, bütün şiddetiyle ancak XVIII. yy.dan sonra ortaya çıktı.
İki faktör meseleyi daha da tehlikeli hale getirdi: bütün Ortadoğu’yu ve Avrupa’nın güneydoğusunu işgal eden, fakat bu işgali hiç bir zaman işgal edilmiş ülkelerde konaklamış bir ordu durumundan öteye gitmemiş ve Hıristiyan cemaatlerin yaşamasına karışmamış olan Osmanlı imparatorluğunun zayıflaması.
Osmanlı imparatorluğunun ortadan kalkmasını menfaatlerine uygun bulan, fakat birbirlerini ve Büyük Britanya’nın osmanlı ülkesine girmesine karşı olan Habsburg’larla Rusya’nın Doğu üstündeki isteklerinin, paralel bir şekilde artması.
Gerçekten Habsburg’lar, Tuna üzerinde vapur seferlerine nehrin ağzına kadar tek başlarına hâkim olmak istiyorlardı.
Ayrıca imparatorluklarındaki slavların Osmanlı imparatorluğunun hakimiyeti altında yaşayan ve bağımsızlık isteyen ırkdaşlarını örnek almasından çekinerek Osmanlı imparatorluğu slavlarını da hakimiyetleri altına almayı tasarlıyorlardı.
Bu istekler, İstanbul ve Çanakkale boğazlarını alarak veya hiç değilse, Osmanlı imparatorluğuna himayelerini kabul ettirdi.
Kendilerini osmanlı tebaası slavlarla ortodoksların hamisi olarak onaylatarak Karadeniz’de kapalı donanmalarına Akdeniz’e çıkış kapısı sağlamak isteyen çarlarınkiyle bağdaşamayacak şekilde çatışıyordu.
Hindistan yolunun emniyetini sağlamak için Babıali’nin zafından istifade eden Büyük Britanya ise Akdeniz’in tek hkimi olarak kalmak ve böylece Rusya’nın bu denize sızmasını engellemek istiyordu.
Bu üç devletin birbiriyle çelişen istekleri, Osmanlı imparatorluğunun 1920’ye kadar yaşamasına yardım etti; ama bir yandan da yüzyıl boyunca hiç birinin yararlı bir sonuç alamadığı birçok çatışmaya yol açan tehlikeli bir durumun devam etmesine sebep oldu.
Osmanlıların zayıflamasından ilk olarak Avusturya yararlanmak istedi; Macaristan’ı bağımsızlığa kavuşturduktan sonra (Karlofça barışı, 1699), Tuna kıyısındaki slavların yaşadığı bölgeleri ilhak etti (Pasarofça barışı, 1718).
Rusya ise Karadeniz’e ulaştı (Küçük Kaynarca antlaşması, 1774), Kırım hanlığını (1783), Yedisan’ı (Yaş barışı, 1792), Besarabya’yı (Bükreş antlaşması, 1812) ilhak etti.
XVIII. yy.da ticaretin gelişmesi üzerine Fransa ve İngiltere de osmanlı kıyılarına göz dikti; ama Fransızlar Mısır’ı sömürgeleştirmeyi denerken (1798-1801) İngilizler sadece ticaret serbestisi istemekle yetindiler.
XVIII.yy.da Balkanlar’daki hıristiyan halkların milli hareketleri meseleyi daha da karıştırdı.
Karadağ 1719’da fiilen bağımsız hale geldi.
Sııbistan muhtariyet, Yunanistan bağımsızlık kazandı (1830), ama bunlar Osmanlı hakimiyetinde bulunan ırkdaşlarını kurtarmak isteyebilecek yarı bağımsız devletlerdi.
Büyük devletler, güçsüz Osmanlı devletinin parçalanmamış halde kalmasını, içlerinden birinin işine yarayabilecek ayaklanmaları desteklemeye tercih ettikleri için bu istekleri teşvik etmediler.
Osmanlı imparatorluğuna reformlar yapılmasını öğütlemekle yetindiler.
1830 ve 1840’ta Fransa dışında hepsi Kavalalı Mehmed Ali Paşaya karşı padişahı tuttular; Fransa ve İngiltere rus gelişmesini önlemek için Kırım savaşını yaptılar (1854-1855).
Ama Osmanlı imparatorluğunun gerilemesi hızlandı; Eflak ve Boğdan 1859’da birleşerek 1867’de Romanya’yı meydana getirdi.
Balkanlardaki ayaklanmalar (1876) 1877-1878 Türk-Rus savaşına yol açtı; yenilen Osmanlı imparatorluğu büyük devletler tarafından bir defa daha kurtarıldı.
Büyük devletler Bosna – Hersek’i (Avustur-ya-Macaristan) ve Kıbrıs’ı (Büyük Britanya) aldıktan sonra imparatorlığun gerilemesini sınırladılar (Berlin antlaşması, 1878).
Bağımsızlık verilen Sırbistan ve Romanya ile Karadağ büyütüldü; bir bulgar prensliği kuruldu (1885’te Rumeli’yi ilhak etti).
Milliyetçi Jöntürk hareketi (1908), yeni ayaklanmalara ve Birinci Balkan savaşına (Balkan Harbi) yol açtı.
1913 Antlaşmalarıyla Osmanlı imparatorluğunun elinde sadece Boğazlar bölgesi kaldı.
Lozan antlaşmasıyla sonuçlanan Kurtuluş savaşı sonunda Türkiye cumhuriyeti kuruldu; fakat Osmanlı imparatorluğunun parçalanmasından doğan balkan ve arap devletleri çatışmalarıyla Avrupa’yı devamlı olarak genel bir savaş tehdidi altında tuttular.
Birinci Dünya savaşı ertesinde Habsburg imparatorluğunun parçalanması ve Rusya’nın bir süre için güçsüzleşmesi Şark meselesini geçici olarak Büyük Britanya lehine çözdü.
Bununla beraber, kısa süre sonra, özellikle Fransızların Suriye’yi manda altına alması (1920) fransız-ingiliz çatışmalarına yol açtığı için meseleyi bütün keskinliğiyle tekrar ortaya çıkardı.
Anlaşmazlıklar Fransa’nın Suriye’yi boşaltmasıyla (1946) bir kere daha İngiltere lehine çözüldü.
Ama önce Irak’ta, sonra Yakındoğu’nun diğer ülkelerinde petrol bulunması bu toprakları tekrar milletlerarası rekabetlerin savaş alanı haline getirdi.
Ayrıca İsrail devletinin kurulması bütün İslam devletlerinin ona karşı birleşmesine yol açtı ve S.S.C.B. propaganda ve mahalli komünist partileri aracılığıyla hiç değilse ideolojik ve İktisadi açıdan bu bölgeye tekrar el atmayı deneyerek Çarlık Rusyası’nın genişleme tasarılarını devam ettirdi.
Kısacası Şark meselesi bu gün bile hala devam etmektedir.