Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

BiyografiTarih

Şarlken Karl V | Biyografi |

Şarlken Karl V Bourgogne’lu bir prensti. Chievre, Carondelet, Gattinara gibi iyi danışmanları da orada yetişmişlerdi. Büyükbabası Avusturyalı Maximilian’ın evlenme yoluyla akrabalık kurma siyasetiyle sağlanan bir sürü miras sayesinde geniş bir imparatorluğa sahip oldu.

Maximilian, Marie de Bourgogne ile evlenmekle, Bourgogne ve Avusturya’nın miras yoluyla Karl’a geçmesini sağlamıştı.

1506’dan sonra Karl, babası Güzel Philipp’in ölümüyle, Hollanda’nın (Flandre’dan Groningen’e kadar) ve Franche – Comte’nin sahibi oldu.

1516’da, Maximilian ölünce Habsburg’ların Avusturya’daki topraklarını (Yukarı Avusturya ve Aşağı Avusturya arşidüklüğü, Etelermark, Krain ve Karnten düklüğü, Tirol kontluğu ve Yukarı Alsace landgravlığı) kendi ülkesine kattı.

Bu arada ana tarafından büyükbabası Aragon’lu Femando’nun ölümü üzerine (1516), annesi Çılgın Juana’nın aleyhine, Amerika’daki geniş İspanyol sömürgelerine, Castilla, Aragon, Napoli ve Sicilya krallıklarına sahip oldu.

Sonunda, bütün bu unvanlarına, 1519’da, François I ile İspanya kralı Karl I arasında pazarlığa yolaçan bir seçimle, «kutsal roma germen imparatoru» unvanını ekledi.

İspanyalı Karl sonunda, jakob Fugger tarafından çıkarılan ve seçimden sonra ödenecek poliçelerle, fransız eküsüne karşı florin’in üstünlüğünü sağladı; bonolar, seçicileri elde etmeye yaramış ve avusturyalı bankerin hem Karl’ın ailesinin şükran borcunun Habsburg’lara ödenmesini, hem yapılan işte taahhüt ettiği 850 000 florin karşılığında, imparatorlukta çok elverişli bir mevki edinmesini sağlamıştı (Karl V’in mallarından birçoğunun satın alınması: bakır, civa madenleri [Almaden] v.b.).

Bu seçim, daha on dokuz yaşında iken Karl V’i «ülkesinde güneşin hiç batmadığı çok geniş bir imparatorluk»un sahibi yapıyordu. Onun hegemonyasına karşı koyacak oldukça güçlü tek krallık Fransa idi.

Etraftan kıstırılan bu krallık, dayanabilecek gibi görünmüyordu.

Karl V, Yiğit Charles’ın ölümünde Louis XI tarafından ilhak edüen Bourgogne mirasının parçalarını (Bourgogne ve Picardie düklüğü) istiyordu.

Bu engel bir defa kaldırılınca Hıristiyanlığın savunucusu Karl V, dinsizjer ve kafirlerle olan savaşına devam etmeye ve bu yoldan bir dünya krallığı kurma yolundaki istekleri gerçekleştirmeğe hazırlanıyordu.

Hayatı boyunca peşinden koştuğu, fakat ulaşamadığı bu hayal, gerçek zaaflarını saklayamayan imparatorluğu dışa karşı kuvvetli gösteriyordu.

Karl’ın her şeyden önce, çok dağınık olan ülkeleri birbiriyle bağlantılı değildi; bunlar, sadece, dil, gelenek ve imtiyazlar bakımından değil, aynı zamanda, aralarındaki uzaklıklar bakımından da birbirlerinden çok ayrıydı.

Hükümdar, bu yüzden, saltanatı bıraktığı sırada bu ülkelere sayısını zor hatırladığı yorucu geziler yaptı (Almanya’ya 9, Ispanya’ya 6, Fransa’ya 4, Afrika’ya 2, İngiltere’ye 2, İtalya’ya 7 ve Hollanda’ya 10 yolculuk).

Her yerde aynı zamanda bulunamayacağı için çok defa yetkilerinin önemli kısmını naiplere bırakırdı (halası Marguerite d’Autriche ve kız kardeşi Macaristan’lı Maria Hollanda’da; Utrecht’li Adrianus Ispanya’da), öte yandan bölgesel imtiyazlar otoritesini sınırlamaktaydı: ispanya’ya ilk seyahatinden sonra Castilla’lıların hürriyetlerini (Valladolid Cortes’i, ocak 1518) ve Aragon Fueros’larını (Zara-goza Cortes’i, 1518) kabul etmek zorunda kalmıştı.

İspanyollar imparatorluğun giriştiği işlerin masraflarını ödemeyi reddetmişlerdi.

İspanya’dan ayrılışında (1520), Comuneros’ların isyanı patlak verdi: bunlar, meşruluk bahanesiyle Çılgın Juana’nın tahta çıkmasını istiyorlardı.

Gerçekte ise, İspanyol halkı yabancı naip Adrianus’a kin besliyor, servicios’lara (vergiler) karşıkoyuyor ve kendi imtiyazları ile geleneklerini savunuyordu.

1539-1540’ta Gand’da (Hollanda) bir isyan çıktı.

Bunun sebebi Granvelle’lerin ilki ve ölen Gattinara’nın halefi Franche Comte’li Antoine Perronot’nun giriştiği birleşme hareketiydi.

Bu hareket Fransa’nın Karl V’e fransız toprağından geçme izni vermesiyle bastırılabildi.

İmparatorluktaki güçsüzlüğün sebebi Almanya’daki anarşiydi ve bu anarşi devlet kuruluşları, siyaset ve din alanlarındaki bozukluklara bağlı olarak gelişiyordu.

Kuruluş bakımından çıkan zorluk Diyet meclisinin onayı olmadan asker veya vergi alınamaması idi; siyasi zorluk, imparator karşısında mahalli prenslerin bağımsızlığından geliyordu; Wittenberg’de 95 maddelik bildiriyle 31 ekim 1517’de ortaya atılan Luther reformu daha dini alanda zorluklar doğurmuştu.

Kutsal İmparatorluğun ana kaynaklarından yararlanamayan Karl V, içte Reform hareketine, dışta Fransa ile İslam alemine karşı yürüttüğü çekişmeyi sürdürebilmek için, kendisine miras kalan avrupa ülkelerinin (Avusturya, Hollanda) kaynaklarına dayanmaya veya kendisinin doğrudan doğruya yararlanamadığı ispanya aracılığıyla Hollanda’da (Anvers) veya Almanya’da (Augsburg) büyük ticaret merkezlerini nakit para ile beslemeye başlayan sömürgelere başvurmaya yönelmişti.

İşte bu yüzden Batı Hindistan’ı ele geçirir geçirmez, biri Mexico’ya (1535), öbürü Lima’ya (1542) iki kral vekili göndererek, İspanyol serüvencilerinin yolsuz hareketlerini sınırlamaya çalıştı.

Piskopos Bartolome de Las Casas, gördüğü yardıma rağmen, yerlilere yapılan kötülükleri önlemeyi başaramdı; fakat quinto vergisi sayesinde, 1545’ten sonra Amerika’dan çok miktarda altın ve özellikle gümüş çekti, bu da Avrupa siyasetinin finansmanına yaradı.

Fransa’ya karşı savaş iyi başladı.

İngiltere kralı Henry VII’nin müttefiki olan ve kralına ihanet eden Bourbon başkumandanından yardım gören Karl V, Pavia zaferi (1525) ve Madrid antlaşması (ocak 1526) ile François I’i Milanese ve Bourgogne’u kendine vermek, ayrıca Flandre ve Artois üstündeki haklarından vaz geçmek zorunda bıraktı.

Fransızlar, Bourgogne, Flandre, Artois ile ilgili antlaşma hükümlerini yerine getirmediler; fakat Müano’nun işgali, imparatora zengin bir banka çevresi ve birinci derecede önemli bir sanayi merkezi sağladı ve Almanya ile Akdeniz’deki ülkeleri arasında imparatorluk bağlarının devamı konusunda yararlı oldu.

Fakat güçlükler çoktan başlamıştı: Reform hareketi önlenemezdi; zaten Karl V, hükümdarlığının başlarında Erasmus’un düşüncesine ve kişiliğine saygı göstermiş, bu düşünürün görüşleri XVI. yy.ın ilk yirmi beş yılında Avrupa’da yayılmış ve Kari V’in hakim olduğu topraklarda geniş ölçüde tutulmuştu.

Bu durum, luther’ci görüşlerin yayılmasını da kolaylaştırdı (Erasmus, Luther’e gösterdiği sempatiye rağmen, Roma ile bozuşmaya yanaşmamıştır).

Luther’in imparatorluk dışına çıkarılması ve Karl V’in öncülüğünde toplanan (mayıs (1521) Worms diyet meclisi tarafından mahkum edilmesi Reform’u önleyemedi.

Luther tarafından reddedilmekle birlikte onun düşüncelerinden ilham alan sosyal karışıklıklar, Güney ve Batı Almanya’nın fakir sınıfları arasında (Köylüler savaşı, 1524-1525) patlak vermişti; birçok alman prensi (özellikle, Saksonya, Brandenburg ve Pfalz seçisi prenslerin) Katoliklikten vaz geçiyorlar ve kendi hesaplarına din adamlarının mallarına elkoyuyorlardı.

Ayrıca, François I, imparatorun eniştesi macar kralı Lajos II’yi Mohaç’ta yenen, Budin’i zapteden (1526), Viyana’yı kuşatan (1529) Osmanlılara yaklaşıyordu.

Osmanlıların Viyana’ya yaptıkları hücumları durduran Karl V, Roma’nın yağma ve tahribinden (1529) sonra, papanın desteğini kaybetti.

Bu başarısızlıklarını kardeşi Ferdinand’ı Bohemya ve Macaristan kralı yaparak (1526) vr İtalya’ya gidip Bologna’da papa Clemens VII’den taç giyerek (1530) silmeye çalıştı.

Sonra, alman Protestan prensleri, Augsburg diyetiyle anlaşmaya varamayınea (1530), Smalkalde (veya Schmalkalde) birliğini kurdular (1531).

Bu birlik François I ile anlaşma yolunu tuttu.

Fransızlara imtiyazlar veren (1528 hattıhümayunu) Osmanlıların yardımı, Fransa üstündeki baskısını gevşeten Almanya’nın çembere alınmasına yolaçtı.

Zaten, Dames (Cambrai) barışı, 1529’dan beri Karl V’i Burgogne üstündeki isteklerinden vaz geçirmişti.

Sonra, birtakım ateşkeslerle (en ünlüsü Nice ateşkesidir: 1538 – 1540) duralamış olan Fransa mücadelesi yeniden başlamıştı.

Bu mücadele, özellikle Milano’nun elde edilmesi ile ilgili olarak Akdeniz’de genişledi.

Karl V, Doria’ların Ceneviz filosundan yararlanırken, François I de Osmanlıların veya Barbaros Hayreddin’in gemilerinden yardım görüyordu.

Bu son savaşta imparator, moral bakımından üstünlük kurmak, yeni bir haçlılar seferine öncülük etmek, İspanyol çıkarlarını savunmak istiyordu.

Müslümanlara karşı giriştiği hareket, Jimenez hareketi içinde yer alıyordu; bu hareket Valencia krallığında Berberilerin din değiştirmeye zorlanması ile ilk meyvesini verdi (1525); Kari V’in kuzey afrika kıyılarına müdahalesine yolaçtı ve ispanya kıyılarından Barabros kuvvetlerinin temsil ettiği osmanlı tehdidini bertaraf etti.

Bunların şefi Oruç Reis 1519’da ölmüştü, fakat kardeşi Brabaros Hayreddin birkaç İspanyol müstahkem mevkiini ele geçirmişti; 1530’dan sonra Iranlı Safeviler, Kanuni Sultan Süleyman’a karşı harekete geçince, padişah, kuvvetlerini doğu sınırında toplayabilmek için Balkanlar’daki baskıları yumuşatmak zorunda kaldı.

Karl V, 1530’da Tlemsen’i, 1535*te Tunus’u ele geçirdi.

1541’de Barbaros’un sığınağı Cezayir’i bombardıman etti, ancak bu savaş hava muhalefeti yüzünden başarısızlığa uğradı.

Avrupa olayları, Karl V’i müslümanlar üstünde ve Akdeniz’de uyguladığı siyasetinden kesin olarak vaz geçmeye zorlamıştı.

Kesin mücadele, Avrupa kıtasında ve hasımların stratejik Milano mevkü için çarpıştığı İtalya’da geçti; Provence’ı (1536) ve Champagne’ı (1544) alan imparatorluk orduları Ceresole Aloa’da yenildi (1544).

Bununla birlikte, Fransızlar, başarılarından yararlanmayı bilemediler.

1544’te, Crepyen-Laonnais barışı, iki düşman arasındaki çatışmayı bir kere daha önledi ve Karl V’in esas görevi saydığı işe, yani protestan sapkınlığının ortadan kaldırılması ve Almanya’da imparatorluk otoritesinin güçlenmesi konusuna yönelme fırsatını verdi.

Karl V önemli savaşlardan sonra 24 nisan 1547*de Mühlberg’de protestan prenslerini yenerek orada seçici prens Johann Friedrich’i hapsedince amacına ulaştığını sandı.

Tiziano’nun fırçası, galip imparatorun zaferini ebedileştirdi.

Smalkalde birliği çökmüş âsi Bohemya krallığı kardeşi Ferdinand’a boyun eğmiş ve Habsburg’ların ülkeleri arasına katılmış, imparatorluk kuvvetleri Türklerle çarpışmak için serbest kalmıştı.

Karl, ayrıca Augsburg diyetinde din sapkınlığının kökünü, Almanya’dan kesin olarak kazıyacağını ilan etti; hatta, imparatorluk tacının doğrudan doğruya miras yoluyla kendilerine geçmesini sağlamayı bile düşündü: bundan ilk yararlanacak olan kişi, oğlu Philipp II (geleceğin ispanya kralı Felipe II) idi.

Fakat imparatorun tasarıları çabucak suya düştü.

Yeni Fransa kralı Henri II, Osmanlı Türkleri ve protestan alman prensleri ile olan ittifakını sürdürdü.

Almanya’da, Karl V’e karşı birçok siyasi ve mali destek buldu: bu destek, kaynağını imparatorun çevresinde (Alba dükü) ve ordusunun da gitgide artan ispanyollaşma eğilimi karşısında halkın hoşnutsuzlaşmasından ileri geliyordu.

İmparatorluk topraklarında, Lorraine’li bir prens olan François de Guise’in tavsiyesi üzerine, Henri II İtalya’dan vaz geçmeden ve hiç bir zorlukla karşılaşmadan, Metz, Toul ve Verdun piskoposluklarını işgal etti, böylece imparatora büyük darbeyi indirmiş oldu (1552); Guise dükü, imparatorun karşı saldırısına göğüs gerdi (Metz kuşatması, 1552-1553).

İmparator, Almanya’da, daha ağır bir yenilgiye uğradı: Augsburg barışıyle, Luther taraflısı prenslerin hürriyetini ve 1552’den önce ellerine geçirdikleri kilise mallarına ait mülkiyet haklarını tanımak zorunda kaldı.

Bütün projeleri, hatta 1554’te İngiltere kraliçesi Mary Tudor (1558’de çocuk bırakmadan ölmüştür) ile evlendirmek suretiyle oğluna sağladığı Hollanda krallığı bile suya düşünce, Karl V hastalıktan bitkin ve başarısızlıklardan kırılmış olarak, artık yürütemediği bir iktidardan vaz geçmek kararını verdi, önce, Brüksel’de, Toison d’or nişanının sahibi olarak törenle ispanya krallığından (22 ekim 1555) ve Bourgogne ülkeleri hükümdarlığından (25 ekim 1555) oğlu Felipe II lehine çekildi.

Bu törende Macaristan kraliçeleri Eleonor ile Maria da kendisini takip etmek kararında olduklarını bildirdiler.

16 Ocak 1556’da, İspanya’nın Aragon, Castilla, Sicilya ve Yeni Hint adaları krallığından yine oğlu Felipe II lehine vaz geçti; 12 eylül 1556’da, bir bildiri ile imparatorluk makamını bütün haklarıyla birlikte kardeşi Ferdinand’a bıraktı; seçiciler, bu kararı ancak 1558’de onayladılar.

Karl V, Ispanya’ya çekilerek (1556) Yuste (Estremadura) manastırına yerleşti.

Ancak, köşesinde yaşarken, oğluna yardım etmek veya tavsiyelerde bulunmak vesilesiyle birçok müdahalede bulundu.

21 Eylül 1558’de bu manastırda öldü.

Ertesi yıl, Cateau-Cambr6sis barışı (2 nisan 1559), Fransızların üç piskoposluğu işgal etmelerini ve Ispanya’nın İtalya’ya elkoymasını zımnen kabul ediyordu.

Fakat, hiç bir önemli mesele çözülmüş değildi; Fransa, Habsburglar tarafından çember içine alınma tehdidi altındaydı.

Augsburg barışı (1559), kuzey alman devletlerinde Reformun zaferini sağlamıştı.

Fakat Reformun güneye yayılmasını önlemek gerekti (Ferdinand’ın görevi).

Çünkü Reform, ispanya ve Hollanda’da, Felipe II’nin kuvvetlerini tüketiyordu.

Kısacası, Kari V’in özellikle siyasi, İktisadi ve dini imkânsızlıklara rağmen ayakta tutmak istediği imparatorluğun birliği, kesin olarak dağılmış bulunuyordu.

Bir yanıt yazın