Sembolizm Edebi Akımının Özellikleri ve Temsilcileri
Sembolizm edebi akımının özellikleri,Sembolizm akımı edebi türlerin hangisinde etkili olmuştur,Sembolizm edebiyat akımı özellikleri,Sembolizm akımı edebiyat,Sembolizm akımının edebiyata yansımaları,Sembolizm akımının türk edebiyatındaki temsilcileri,Sembolizm Edebi Akımının Özellikleri ve Temsilcileri (fr. symbolisme’den).
Olguları yorumlamağa veya inançları anlatmaya yarayan semboller sistemi.(fr. symbolisme’den).
Olguları yorumlamaya veya inançları anlatmaya yarayan semboller sistemi.

1885’e doğru Fransa’da ortaya çıkan şiir, edebiyat ve sanat akımı.
Sembolizm, 1885’te ortaya çıkmadan önce, üstü kapalı biçimde yirmi yıl kadar süımüş ve ancak bunun yeni bir eğilim olduğunu görebilecek yetenekte birkaç kişi tarafından anlaşılabilmişti.
Bu eğilim, pozitivizme ve kaderini bilimsel gelişmeye bağlayan edebiyata karşı çıkarak açıklığa kavuştu.
Bilim, zamanı başlıca boyut sayar ve tekrarlan belirtebilmek için birbirinden titizce ayrılmış olgular dizisini gözlemlemekle yetinmek ister.
Sembolizm, sağduyuya ve bilimsel anlayışa ters düşer ve başlıca boyutu mekân olan bölünmez bir bütünün («ben» ve dünya) hem etkin, hem edilgin bir deneye girişir.
Bu tutumuyla, ilke olarak idealizmi benimsemesine rağmen, gerçekçi olduklarını ileri sürenlerden daha gerçekçi görünür.
Nitekim, sembolizm hayatın karmaşık gerçekliğini ortadan kaldırmak istemez.
Sembolizme göre dünya bir semboller bütünüdür, ama «sembol», «soyut bir düşüncenin yerini alan bir görüntü» anlamına gelmez.
Gerçi sembol insanın gördüğü şeydir ama, bu insan, kendini bir merkez saymaz ve nesnelerin kendisine baktığını sanır. «Sembol» kelimesinin çeşitli ‘anlamlar yüklenmesi ilk olarak 1857’de Ch. Baudelaire’in «Correspondances» adlı şiirinde görüldü.
«İnsan orada (tabiatta) sembol ormanlarından geçer, onu bildik bakışlarla gözleyen».
Kelimenin bu yeni anlamını ele alarak, Jean Morlaş, bu kelimeden, yirmi dokuz yıl sonra sembolizm ve sembolist kelimelerini türetti ve bunları Figaro’nun edebiyat ekinde yayımlanan bir bildiride kullandı (18 eylül 1886).
İster yaşamakla yetinsin, ister şiir yazsın, bir sembolistin hayatında her şey bir uzay deneyidir.
Bir eser, sembolist olabilmek için, sembolist deneyin bir ürünü olsa bile, geçmişe dönmemelidir, çünkü geçmişe dönerse, başlıca boyutu zaman olan bir dünyaya düşer.
Şiir, zaman dışında yaşanmış bir deneyi belirtir.
Şiir, kelimelerin zamana öncelik tanıyacak şekilde art arda gelişiyle, her an yok olma tehlikesiyle karşılaşır.
Böyle bir tehlikeden kaçınabilmek için şair zaman ile anlamın ayın hızla ilerlemediği bir dili kurar.
Kelimeleri «bir çeşit küçümseme» ile kullanır, mantık ilişkilerinin geçerliğini azaltır, hatta yapısını bozar ve anlaşılmasını güçleştirerek, mısranın, kıtanın ve bütün şiirin mekân değerini artırır.
Sembolizmin kaynakları araştırılmak istenince, Eflatun, Lykophron, XVI. yy. Lyon okulu şairleri, Hölderlin ve Novalis gibi bazı alman romantikleri sayılabilir; bununla birlikte sembolizmin ortaya çıkışında bu yazarların pek etkisi olmamıştır.
Sembolizm, fransız şairi Beaudelaire’in kafasında doğdu: bu şairin en çok etkilendiği kaynak amerikalı Edgar Poe’nun eserleridir.
Baudelaire Elem Çiçekleri’ni (Les Fleurs du Mal) [1857] yayımlayınca, büyük bir başarı kazanmış ve hakkında bir dava açılmıştı. «Corresspondances» veya invitation au Voyage (Yolculuğa Çağrı) gibi şiirlerdeki yeniliğini gören çok azdı.
Sembolist şiirleri, kitabında daha çok yer tutan parnasse veya romantik şiirlerden daha az beğenildi. Yazar rakip iki okulun çifte etkisinden kendini kurtaramadı.
Elem Çiçeklerinde de görülen bu ikilem tek gövdeden iki çatal dal gibi çıkan iki çeşit sembolizm yarattı: idealizm veya asıl sembolizm ile dekadizm.
1860-1870 Arasında bazı genç şairler bu iki daim ayrım noktasında yer aldılar. Mallarme birkaç dekadan şiir yayımladıktan sonra, Herodiade’ı yazdığı 1864’ten itibaren idealist oldu.
Verlaine, tersine, en aşırı parnasse’çı şiirleri yazdıktan sonra («Milo Venüs’ü mermerden midir değil midir?») «dekadizm»e yöneldi.
Jadis et Naquere (önce ve Az önce) adlı kitabındaki Lanqueur (Bitkinlik) şiirinde «dekadan» sıfatını edebi anlamda kullandı ve «dekadizm» kelimesinin doğmasına yol açtı.
Baudelaire Elem Çiçekleri’ni (Les Fleurs du Mal) [1857] yayımlayınca, büyük bir başarı kazanmış ve hakkında bir dava açılmıştı. «Corresspondances» veya invitation au Voyage (Yolculuğa Çağrı) gibi şiirlerdeki yeniliğini gören çok azdı.
Sembolist şiirleri, kitabında daha çok yer tutan parnasse veya romantik şiirlerden daha az beğenildi. Yazar rakip iki okulun çifte etkisinden kendini kurtaramadı.
Elem Çiçeklerinde de görülen bu ikilem tek gövdeden iki çatal dal gibi çıkan iki çeşit sembolizm yarattı: idealizm veya asıl sembolizm ile dekadizm.
1860-1870 Arasında bazı genç şairler bu iki daim ayrım noktasında yer aldılar.
Mallarme birkaç dekadan şiir yayımladıktan sonra, Herodiade’ı yazdığı 1864’ten itibaren idealist oldu.
Verlaine, tersine, en aşırı parnasse’çı şiirleri yazdıktan sonra («Milo Venüs’ü mermerden midir değil midir?») «dekadizm»e yöneldi.
Jadis et NaquHre (önce ve Az önce) adlı kitabındaki Lanqueur (Bitkinlik) şiirinde «dekadan» sıfatını edebi anlamda kullandı ve «dekadizm» kelimesinin doğmasına yol açtı.
1884’te J.K. Huysmans’ın A Rebours (Tersine) adlı romanı ve Verlaine’in Poetes Maudits (Lanetlenmiş Şairler) adlı denemesiyle Mallarme geç de olsa üne kavuştu.
Mallarme, Rome sokağındaki evine her salı akşamı idealist dalı meydana getiren bir düzine kadar genç şairi (1886’dan itibaren H. de Rergnier, F. Herold, A. Fontainais, 1891’den itibaren P. Louys, A. Gide, P. Valery) kabul ederdi.
Kırk yaşma varan Verlaine, Mallarme’yi halka tanıtırken birdenbire ilgiyi kendi üstüne çekti.
1871-1873 Arasında şiir dünyasından yıkıcı ve arıtıcı bir göktaşı gibi geçen, sonra eserinin kaderiyle hiç ilgilenmeyen genç şair Arthur Rimbaud’nun önderi olarak ününü artırdı.
Verlaine ve Raimbaud’dan başka, dekadanlar da bu daldan sayılabilir: sembolizm olayını görmeden ölen (1875) ve Verlaine tarafından lanetli şairler arasına sokulan Tristan Corbiere, kişiliğinde dekadanlıkla idealizmin çatıştığı Villiers de L’isle-Adam, Charles Cros, Jean Mor6as, Laurent Tailhade ve 1887’de yirmi yedi yaşında ölen ve hepsinin en büyüğü olan Jules Laforgue.
Son dekadanlardan biri olan Alfred Jarry 1896’da garip bir piyes yazdı: übü (Ubu Roi).
1885’ten sonra bazı genç şairlerin Verlaine ve Mallarme’yi önder seçerek okul haline getirmek istedikleri sembolizm, iki önderin bu şerefi reddetmelerine rağmen, on iki yıl sürecek yoğun bir çalışma dönemine girdi. Yukarıda anılanlardan başka şu belçikalı genç şairler sayılabilir: G. Rodenbach, A. Mockel, E. Verhaeren, Ch. Van Lerberghe, M. Maeterlinck; fransızca yazan bu flaman asıllı şairler dekadizm ile idealizm arasında bocaladılar.
Fransa’daki yazarlar, tarihsel gelişmeyi izlemeyen sembolist dünyanın sanki milliyeti olabilirmiş gibi, flaman asıllı bu şairlerin birçoğuna fransız olmadıkları için saldırıyorlardı.
Çünkü bu genç şairler sol kıyıdaki (Hydropathes, Zutistes) veya sağ kıyıdaki (Chat noir) gürültülü kabarelere devam ediyorlardı.
Halk onlara bohem veya şarkıcı gözüyle bakıyor, grevcileri destekledikleri ve bombaların patlamasını alkışladıkları için de onları anarşist sayıyordu.
Her yıl birçok dekadan veya sembolist kitap yayımlandı.
Mallarme nihayet 1887’de Poesies’yi (Şiirler) lüks bir baskıyle yayımlamağa ve Albüm de Vers et de Prose’un (Mısralar ve Nesirler Albümü) ucuz bir baskısını yapmaya karar verdi (bu eser 1888 ve 1893’te yeniden yayımlandı).
1887’den itibaren (J. Laforgue’un Derniers Vers’i [Son Mısralar] ve G. Kahn’ın Plais Nomades’ı [Göçmen Saraylaı]) küçük dergilerde veya yeni derlemelerde «serbest nazım» adı verilen ayrı uzunlukta mısra sütunlarına rastlandı.
Klasik prozodiyle ilişkilerini kısmen kesen genç şairler hececiliğin büyük ölçüde etkisinde kalan zamanın boyutu karşısında şairi daha bağımsız kılmaya ve uzayın ağır basmasına çalıştılar.
Çünkü birim uzun veya kısa mısra değil bent idi ve bent bütün sayfa boyunca çapraz olarak yer alabilirdi; mesela 1897’de Mallarme Un Coup de des Jamais N’Abolira le Hasard (Bir Zar Atımı Raslantıyı Hiç Bir Zaman Ortadan Kaldırmaz) adlı son eserinde bu usulü uyguladı.
Halkın bu akımla istese de istemese de ilgilenmesi gerekirdi.
1891’de Jules Huret adlı bir gazeteci bu amaçla edebiyat dünyasından yüz kadar yazar arasında bir soruşturma yaptı (natüralist veya psikolog romancılar, parnasse’çılar, sembolistler) ve konuşmalarını daha sonra Echo de Paris’de yayımladı.
Ne var ki halk akımın önemine kesinlikle inanmadı. «Kapalı» denen şiiri anlamaya pek yatkın olmayan halk, sonunda sembolist tiyatroyu benimsedi.
M.Halkın bu akımla istese de istemese de ilgilenmesi gerekirdi.
1891’de Jules Huret adlı bir gazeteci bu amaçla edebiyat dünyasından yüz kadar yazar arasında bir soruşturma yaptı (natüralist veya psikolog romancılar, parnasse’çılar, sembolistler) ve konuşmalarını daha sonra Echo de Paris’de yayımladı.
Ne var ki halk akımın önemine kesinlikle inanmadı. «Kapalı» denen şiiri anlamaya pek yatkın olmayan halk, sonunda sembolist tiyatroyu benimsedi.
M.Maeterlınck’in iki oyunu, La Princesse Maleine (Prenses Maleine) 1889’da ve Pelleas ve Milisande 1892’de oldukça başarı kazandı; Paul Fort’un kurduğu Sanat tiyatrosu (1890-1893) ancak kısa süre yaşayabildi.
Ama akınını ünü Fransa sınırını aştı. Sembolizm artık milletlerarası bir akara semenderi kim haline geldi.
Oscar Wilde İngiltere’ye,Stefan George Almanya’ya, Knut Hamsun Norveç’e, Georg Brandes Danimarka’ya,
Endre Ady Macaristan’a, Balmont Rusya’ya, Rubdn Dario İspanyolca’ya sembolizmi soktular.
Bütün bu sonuçlara rağmen, akım çırpıştırma eserleriyle okuyucuları hayal kırıklığına uğrattı.
Verlaine’den iki yıl sonra Mallarme de ölünce, «salı akşamları toplananlar» dağıldı ve çok geçmeden sembolizme düşman yeni okullar karşı saldırıya geçti.
Bununla birlikte yalnızca dekadan olan unsurlar (süslü püslü veya eski kelimelerle garip benzetmeler) eskidi.
Sembolistlerin ortaya koyduğu tutum kaybolmadı, XX. yy.ın yeni akımları tarafından benimsendi (gerçeküstücüler, kübistler, varoluşçular, «yeni roman» taraftarları) ve resme, müziğe, şiire yaklaşan felsefye yayıldı.
Bundan böyle düşünce alanında ilgi çekici bir yakınlaşma doğdu.
Şairlerin en iyi dostları ve en iyi tenkitçileri artık ressamlar, müzikçiler veya filozoflardır.
Sembolizmin Türk Edebiyatına Etkisi
Türkiye’de sembolizmden ilk söz eden Edebiyatı Cedide yazarları oldu.
Bu dönemde Cenab Şahabeddin sembolist olarak nitelendi.
Ancak kendisi Servetifünun dergisinde (sayı 341) çıkan bir yazısında «gerçekte sembolist olmadıklarını, osmanlı edebiyatında gerçek bir sembolizm dönemi görülmediğini, hiç bir zaman bir osmanlı şairinin, duygu ve düşüncesini bir sembol arkasına gizlemediğini; sanatın güzelliğini okurun zevkine göre her biçime girebilen bir esneklik içinde bırakmayarak, açıklıkla söylemere çalıştığını» belirtti.
Bu ifadeye göre, Cenab Şahabeddin’in şiirleri sembolizmin dışındadır; sembolizme ancak şiiri bir musiki olarak kabul etmesi bakımından yaklaşır.
Türkiye’de sembolizmin temsilcisinin Ahmed Hâşim olduğu kabul edilir.
İlk sembolist estetik bildirisi de Haşim’in Piyâle adlı şiir kitabının önsözüdür.