Hakkında Bilgi

Hakkında Bilgi,Ansiklopedik Bilgi

Tarih

Türk – Hint İmparatorluğu | Tarih Bilgileri |

Türk – Hint İmparatorluğu Hindistan ve çevresi üzerinde kurulmuş ve hüküm sürmüş varlığını 1858 yılına kadar devam ettirmiş, Türk-Moğol kökenli devlet.

Babür İmparatorluğu Hakkında Ansiklopedik Bilgi

Hindistan’da, bu Türk devletini kuran Babur, Timur’un besinci göbekten torunudur.

14 Yaşındayken padişah oldu (1496).

Hint-Türk İmparatorluğuUzun bir süre yeni kurduğu devlete göz diken, onu sarsmak için çalışan komşularıyla, özellikle Özbek kumandanı Şeyban Han ile uğraşmak zorunda kaldı.

Fergana ve Semerkant’ı elde tutabilmek için birçok güçlükle karşılaştı, 1504 yılında Kâbil ve Kandahar’ı ele geçirdi.

1513 Yılında kuzeyde genişleme yerine güneye yayılma siyasetini takip ederek çalışmalara başladı.

1522-1524 ve 1525-1526 yıllarında güneye iki sefer yaptı.

21 Nisan 1526’da Delhi’nin 50 mil yakınlarında, Afganlara karşı Panipat savaşını yaptı.

Osmanlılardan gördüğü yardım ile bu savaşta elde ettiği başarı, Hindistan-Türk imparatorluğunun kurulmasını sağladı.

Bu olaydan bir süre sonra Agra’yı aldı, kendi anlayışına göre yeniden düzene koydu.

100 000 Kişi ile Rana Sanga kumandasında Agra üzerine yürüyen Racputları 16 mart 1527 tarihinde Kanva’da yendi.

Babur 1530 yılında 48 yaşında öldüğü zaman sağlam temeller üstüne kurulmuş güçlü bir imparatorluk kurdu.

Babur’dan sonra yerine oğlu Hümayun geçti.

Devlet işlerine pek önem vermeyen, zevke düşkün olan Hümayun, o sıralar Kâbil’den Kandahar’a kadar uzanan Hint-Türk devletini yönetmekte güçlük çekti.

Hint-Türk İmparatorluğuKomşusu afgan hükümdarı Şîr Han ile savaşmak zorunda kaldı.

Bu savaşlarda pek başarı sağlayamadı.

Sayıları bir milyona varan türkleri yönetmekte büyük güçlüklerle karşılaştı.

Başarısız yönetimi yüzünden Kuzey Hindistan’da Türk hâkimiyeti sönmeğe yüz tuttu.

1534-1535’te alınan Malya ve Gucerat tekrar elden çıktı.

1537-1540 arasında doğuya ve başka yönlere yapılan seferler devlet için önemli bir kazanç sağlamadı.

Şîr Hanın ölümünden sonra Delhi’nin Agra bölgesine yeniden yerleşebildi (1555).

Kısa bir süre sonra ölünce yerine, 13 yaşındaki oğlu, Ekber padişah oldu (1556).

Ekber’in ilk yıllarında devlet yönetimi atalığı Bayram Hanın elindeydi.

Genç hükümdara bağlı kalan

Bayram Han yönetimi yeniden düzenledi.

Hindu generali Hemu’yu da Panipat’ta yendi.

1560 Yılında 18 yasına giren Ekber tarafından azledildi.

Onun zamanında Hint-Türk imparatorluğu daha da güçlendi, büyük bir önem kazandı.

İmparatorluk yönetimini de eline alan Ekber ilk ve zorlu seferlerini Raciput’lara karşı yaptı.

1568-1569 Yıllarında Chitor ve Ranthambor kalelerini, 1572 yılında, pamuk ve indigo bölgesi Gucerat’ı aldı.

Bu başarı Türklere Surat limanı yoluyla Arabistan ve Mısır ticaretinin kapılarını açtı.

1574 – 1576 Yıllarında pirinç, ipek ve güherçile bölgesi olan Bengal’i ele geçirdi.

1586’da Keşmir, 1592’de Orissa ve 1595 yılında da Sind Ekber’in kumandası altına girdi.

1605 Yılında öldüğü zaman hâkimiyeti bir yandan Bengal körfezinden Kandahar’a, bir yandan Sind denizi ve merkezî Hindistan’a kadar uzanıyordu.

Hindistan’ın en geniş ve en zengin bölgeleri, devletinin sınırları içindeydi.

Ekber, kendi devrine kadar önemsenmeyen Hindulan ve öteki bazı kavimleri, İslâm dini altında birleşen grupları, onların başkanları yardımıyla elde etti, yüksek mevkilere çıkardı, kaynaştırdı.

Böylece imparatorluğunun geniş sınırları içinde yaşayan ayrı ayrı halk toplulukları arasında birlik kurmayı başardı.

Devletin yükselmesinde, genişlemesinde bunların büyük etkileri olmuştu.

Bu durum XVIII. yüzyıl başlarına kadar süren bürokratik bir yönetim düzeni ile gerçekleştirilmişti.

10 Kişiden 5 000 kişiye varan gruplar ve kumandanları (mansabdarlar) kuruluşun başlıca dayanağı olmuştu.

Ekber, ayrıca din ayrımı gözetmeyerek Müslüman ve Hinduları bir saymış ve bu yolla Hintlilerin sevgisini kazanmıştı.

Bu tutumu yüzünden imparatorluk XVII. yy. da en güçlü çağını yaşadı.

Racputlarla kurulan bağlar, imparatorluk sınırları içinde yürütülen ayrı ayrı dinlere ve ırklara bağlı halklar arasındaki eşitlik siyaseti devletin durumunu sağlamlaştırıyordu.

Ekber’in ölümünden sonra yerine Cihangir geçti (1605-1622).

İçkiye düşkün, sanatkârları koruyan, tabiatı seven bir kimseydi.

İmparatorluk düzeninde önemli bir yenilik yapmadı, eski durumun olduğu gibi sürdürülmesiyle yetindi.

Babür İmparatorluğu Osmanlı İlişkileri

Cihangir, saltanatı süresince yalnız büyük oğlu Hüsrev’in başarısız bir ayaklanmasıyla karşılaştı.

Kendisinden sonra Şah Cihan hükümdar oldu.

Şah Cihan, bazı gereksiz davranışları ve daha az ilgi çekici kişiliğine karşılık büyük yönetim yeteneği olan bir hükümdardı.

Hint-Türk imparatorluğu mimarî sanatında pek ünlü” ve önemli bir eser olan Tac Mahal onun zamanında yapılmış, bu iş için de Osmanlılardan mimar istenmişti (1656).

30 Yıllık saltanatı boyunca Hindistan’ı başarıyla yönetti.

Hint-Türk imparatorluğunu sürdüren öteki iki hükümdar Alemgir (1658-1707) ve yerine geçen oğlu Bahadır Şah (1707-1712) oldu.

İlk yılları karışık geçen Alemgir, Şah Cihan’ın uyguladığı yönetimi sürdürdü.

Sonradan kendini büsbütün dine verdi. Bahadır Şah ise saltanatı boyunca ülkesindeki ayaklanmalarla uğraştı.

Devletin gelişmesini sağlayacak çalışmalara girişemedi.

Birçok tarih kaynağına göre Hint – Türk imparatorluğu zamanında Hindsitan’da ekonomi, siyaset, kültür ve sanat alanlarında önemli gelişmeler oldu.

Yönetim, çağın en ileri anlayışına göre düzenlendi.

Tarım, madencilik ve ticaret daha verimli bir duruma getirildi.

İmparatorluk, Ekber tarafından kurulan merkezci bir yönetim düzenine bağlıydı.

Merkeze karşı sorumlu olan bu yöneticilere mansabdar denirdi.

İmparatorluk 12 eyalete (subah) ayrılmış (bu daha sonra 18 olmuştur), bunlar da ayrıca serkor’lara bölünmüştü.

Bu yerlerde iki türlü âmir vardı: ilki orduya bakma, kanun ve düzenden sorumlu, öteki de vergi toplamakla görevliydi. Buna amil denirdi.

Davalara kadılar tarafından bakılırdı.

Mansabdarlar, imparatorluğun temeli durumunda olan küçük tarımsal kuruluşların yöneticileriydi.

Çok para alırlardı fakat bunların geniş toprakları olmazdı.

Ekber’in yanında, olağanüstü bir durum için 12 000 atlı ve 7 000 genç asilzade (ahadi) bulunurdu.

Topçuluğun gelişmesinde Osmanlı imparatorluğundan gönderilen uzmanların büyük yararlıkları görüldü, imparatorluk düzeninde köylüler daha çok tarım işleriyle, ekip biçmekle uğraşırlardı.

Ticaret ve sanayi de gelişmiş bir durumdaydı.

Madras’ta şeker ve güherçile, Bengal’de şeker elde edilirdi.

Altın, gümüş, ipek gibi maddeler develer ile kuzeye, batıya yollanır, oradan çeşitli yerlere taşınırdı.

Sonradan Farsçanın hâkim olduğu ülkede ilk zamanlar Türkçe konuşulurdu İran kültürü yavaş yavaş etkisini gösterdi.

Daha çok Racput’lar atrafından benimsenen Farsça, zamanla bir kültür ve edebiyat dili niteliği kazandı.

Aynı etkinin mimarî alanında da kendini gösterdiği, İran mimarîsini örnek alan birçok eserden anlaşılmaktadır.

Burada değişik ilkelerin kaynaşmasıyle yeni bir hint-türk sanatı doğdu.

XVI. yüzyıl süresince Hint-Türk imparatorluğu yükselirken Avrupa’nın Hindistan’a varan denizci milleti Portekizliler karşılarına dikildi.

Vasco da Gama ile başlayan hareket ünlü denizci Albuquerqe’in çalışmaları sonucu gelişti, önemli köşeler tutularak Hindistan Genel valiliği kuruldu.

İktisadî amaçlarla Hindistan’a gelen Portekizliler, özel misyonerlerle Hıristiyanlığı yayıyorlardı.

Portekizlilerin ardından Hollanda, Fransa ve İngiltere de Hindistan’da sömürgeler kurmaya başladı.

1600 Yılında Hindistan Ticaret kumpanyasını kuran ingilizler için Hindistan, artık İktisadî bir kaynak olmuştu, öte yandan, XVIII. yy.da Hint-Türk imparatorluğunda saltanat kavgaları başladı.

Bu onun çöküşünü hazırlayan olayların ortaya çıktığı dönemdir.

Devlet, Bahadır Şahın ölümünden sonra çökmeye başlamış, kurumların varlığını koruyabilmesi sayesinde bu çöküş 1750 yıllarına kadar sürmüştür.

1719 Yılında tahta çıkan Muhammed Şah, kendisine rakip gördüklerini kolaylıkla ortadan kaldırmış; ayaklanan Asaf Şah, -Nizamülmülk’ün yerine Şah Abdül Gafûr’u getirmişti.

Ancak yogi ve fakir olarak yaşayan bu adam çeşitli yöllarla zengin olunca kendisine karşı sonsuz bir hoşnutsuzluk uyandı.

Devlet yönetiminde, gevşemeler, düzensizlikler başgösterdi.

İç karışıklığın yanı sıra dışta da devletin bütünlüğünü sarsabilecek güçte bazı gelişmeler oluyordu. İranda 1722’de Safevîler yıkıldı, bir türkmen olan Nadir Şah tahta geçti.

Muhammed Şahın düzensiz siyaseti Nadir’in ordusuyla Delhi’ye kadar gelmesine, bu arada ortalığı yağma ve talan etmesine yol açtı.

öte yandan Fransız-ingiliz rekabetinde üstünlüğü kazanan ingilizler, imparatorluktan bazı özel ayrıcalıklar koparmayı başardılar.

1760 Yılında padişah olan II. Şah Âlem, İngiliz hâkimiyetine girince, yönetim el değiştirdi, ingilizlerin yavaş yavaş gösterdikleri çaba XIX. yy. başlarında Hindistan’a hâkim olmalarını sağladı.

Böylece, Hint-Türk imparatorluğunun yerini Hindistan’ın gelir kaynaklarını kendi çıkarlarına uygun olarak işleten İngiliz sömürgeciliği aldı.

Bir yanıt yazın