Osmanlıda Baruthane | Ansiklopedik Bilgi |
Osmanlı da baruthane,Osmanlıda barutun icadı,Osmanlıda Baruthane Osmanlı İmparatorluğu’nda ordunun ihtiyacı için barut imâl eden kurumların adıdır.
Bu askerî ve mirî müesseseler imparatorluğun çeşitli yerlerinde (İstanbul, Selânik, Belgrad ye Mısır’da) vardı. Ancak en önemlileri İstanbul’daydı.

İlk baruthane II.Bayezid devrinde Kâğıthane’de yaptırılmıştır.
XV. yüzyılda Ayasofya’da, At Meydanı’nda, Şehremini ’nde, Yenibahçe yakınında ve Unkapanı’nda baruthaneler kuruldu.
İlk baruthane ahşâptı.
Yıldırım düşmesi sonucu yanması üzerine Kanunî Sultan Süleyman zamanında Kâğıthane’deki baruthane kârgir hale getirildi ve üzeri kurşunla kaplandı.
II. Selim zamanında baruthaneler geliştirilerek yönetimleri için Baruthane Nâzırlığı tesis edildi.
III. Selim zamanında bu kuruluşlar daha da düzenli bir hale getirildi.
XVII. yüzyılın ortalarında İstanbul’da biri surların dışında dördü surların içerisinde olmak üzere beş baruthane vardı:
1- Büyük Baruthane (Kâğıthane’de)
2- Cebeciler Baruthanesi (Ayasofya’da cebehane içinde),
3- Yeniçeri Baruthanesi (At Meydanı’nda )
4- Barutemini emrindeki baruthane 30 havan (Macuncu Çarşısı yakınlarında)
5- Tüfekhanedeki baruthane, on havan (Unkapanı’nda).
Adı sayılan baruthanelerin dışında İstanbul’da, Tophane’de de barut yapılırdı.
Ayrıca imparatorluğun diğer yerlerinden de ihtiyaç zamanında mamul barut getirtilirdi.
Barutlar Yenikapı’ya kadar Marmara kıyısında üstü örtülü, dört köşe burçların içindeki barut mahzenlerinde saklanırlardı.
Buraları sürekli olarak beş-on kadar cebeci neferi tarafından muhafaza edilirdi.
O civarda oturanların tütün içmeleri yasaktı.
Mahzenlere gelen barutlar yerleştirildikten sonra yollara kum dökülerek barut artıkları temizlenirdi.
I. Mustafa’nın tahta çıktığı yıl (1622) mahzeni barut dolu bir burca yıldırım düşmüş, burç temelinden infilâk ederek parçaları Çekmece ve Üsküdar’a kadar yayılmıştı. Kâğıthane’deki Baruthane bir “ çorbacı ”nın yönetimindeydi.
Çorbacı’nın emrinde bir oda acemioğlanı vardı. Evliyâ Çelebi, bu konuda şu bilgiyi verir:
“Baruthaneyi Sultan Bayezid inşa ettirmiştir.
Sonra Kanuni Sultan Süleyman kârgir binâ edip üzerini kurşun kaplatmıştır. Kubbe kârgir değildir.
Cebehane ocağından da Barutçubaşısı, kethüdası, çavuşları ve iki yüz neferi vardır.
Burada yüz âdet tunç havanlar vardır ki her biri onar kantar gelir ve her türlü çarkları olup görülmeğe değer acibelerdir.
Kâğıthane nehri üzerinde ayrıca çarkları ve dolapları olup nehrin bentlerini açıp suyu bıraktıklarında dolaplar döndükçe içerdeki çarklar döner, kırk ellişer okkalık desteleri döğer, havanlar içindeki barutu cümle amele karıştırırlar.
Allah göstermesin demir el havana dokunur ise ateş çıkıp ameleyi ebabil kuşlan gibi havaya uçurur.
Bir tehlikeli yerdir, temaşâsında hüsün yoktur.
Bu çarkların ve destezenlerin vurmasından gök gürlemesi ve yıldırımı andınr bir sedâ hasıl olur ki, adamın iliği titrer.
Hemen ârif olan öte yakadan temâşa idüp, Kâğıthane tekkesinde can sohbeti eder. ”
1571 tarihinde Hassa Hare Eminine yazılmış olan bir fermandan da İstanbul’da o tarihlerde baruthanelerde ayda 450 kantar (Bir kantar 44 okka, bir okka 1283 gramdır) barut elde edildiği anlaşılmaktadır.
Bu ferman, günümüz diliyle şöyledir.
“Hassa Hare Eminine hüküm ki;
Mektup gönderip barut mahzeninde 1600 kantar sâfi barut ve 1370 kantar gühercile mevcut olduğunu Kağıthane baruthanesinde ayda 300 kantar ve şehir baruthanesinde ayda 150 kandar barut çıkar, imâlata sürekli özen gösterilir ve Tersâne-i Âmireye her gün varılıp ihtiyacı sağlanır diye bildirmişsin. ”
Bundan böyle de hizmet-i hümâyûnumda kudret sarfetmeni emrederim.
Karaman vilâyetinin güherçilesi tamam gelip teslim olunmuş mudur, yazıp bildiresin, bakiye kalmış ise onu da yazıp bildiresin.”’
Baruthanelerde meydana gelen patlamalara Osmanlı tarihçileri eserlerinde geniş yer vermişlerdir.
1687 yılında Şehremini yakınlarındaki baruthane de meydana gelen infilâk şu şekilde anlatılmıştır:
“Hicrî 1099 senesi (1687) Tersanede yeni kalyonlar inşâsına başlanınca barut sıkıntısı oldu.
İstanbul’da Şehremini çarşısı yakınında yapılan baruthânede, kazâ Allah’tan, çarkın hararetinden çıkan kıvılcım ile üç yüz on kantar barut bir uğurdan alev aldı, infilâk etti, ameleden yedi nefer kimse ve yirmi iki çark beygiri helak oldu. İnfilâkın sadmesi ile civarında bulunan dört yüz yirmi beş ev harap oldu.
Aksaray, Fatih, Edirnekapısı havalilerine varıncaya kadar yüksek evlerle camilerin yukarı camları kırıldı.
Yıkılan evlerin içinde nice kadın, erkek, çocuk tuğla ve taş altında kaldı.
Vak ‘a padişaha arz olunduğunda bir baruthaneye de şiddetle ihtiyaç olduğundan İstanbul şehri dışında, deniz kenarında padişahlara mahsus bahçelerden İskender çelebi Bahçesi denilen itibardan düşmüş bulunan yerde bir baruthane yapılması uygun görülmekle padişahtan müsaade istendi, izin çıktı, bu suretle her an büyük bir tehlike arz eden baruthânenin şehir dışına çıkarılması ile bütün İstanbul halkı hayır dualarda bulundu.”
İskenderpaşa Bahçesi, günümüzde Florya Plâjı ile arkasındaki geniş alanı kaplayan mîrî bir mâlikâne idi.
Adını, sahibi olan Kanunî Sultan Süleyman’ın defterdarı İskenderpaşa’dan almıştı.
İskenderpaşa Bağdat’ta idam edilince bu bahçe de müsadere edilerek devlet malı olmuştu.
Buraya baruthane yapıldıktan bir süre sonra 1707 yılında büyük bir infilâk daha meydana geldi.
Bu infilâk, Osmanlı tarihçilerince şu şekilde anlatılmıştır:
‘İskenderpaşa Bahçesi denilen yerdeki baruthâne havanlarından birine kaza ile bir kıvılcım isabet etmekle infilâk oldu.
Baruthânenin bütün binâları yerle bir yıkıldı.
Ameleden sekiz nefer bîçâre helâk oldu.”
“Güzel barutlar yapmakla beraber baruthâne çarkları bostanlar gibi hayvanlarla çevrilirdi.
Bazısı kuvvetli, bazısı zayıf, hareketleri kâh ağır, kâh süratli olduğundan barut bir düziye dövülmeyip dolayısı ile çıkan barutlar aynı derecede değildi.
Baruthâne çarklarını değirmenler gibi akar su çevirirse çarkların tokmaklan muntazam vuracağından hem barutun cinsi düzelecek hem de hayvanların masrafı kalkacak,amele de yan yanya azalacaktı.
Baruthâne Nâzırı Şerif Efendi, Küçükçekme-ce yakınında Azadh köyünde bir değirmen çevirebilecek kudrette başlı bir su buldu.
Azadh’da yeni ve büyük bir Baruthâne yapıldı, bir de büyük havuz inşa edildi, yapılar kısa zamanda tamamlandı.
Ermeni milletinden Arekel adında liyakat sahibi bir adam en mükemmel barut çarklannı ve kullanılması çok kolay dolaplar yaptu Temeli atıldığından bir kaç ay sonra bu yeni baruthâne barut yapmağa başlamıştı.
Artık Gelibolu ve Selânik’teki baruthanelere lüzum kalmadığından oralardaki âlât ve edevât (araç ve gereçler) de Azadlı baruthanesine getirildi.”
Dönemin ünlü şairi Şeyh Galib, Azadlı baruthanesinin yapılışı hakkında şu tarih beyitlerini yazmıştır:
“Mısra-ı tarihi gevher gibi Galip dedim Yapdı genç âsâ bu baruthaneyi Sultan Selim”
H.1209/1794-1795 “Söyledim Galib bu barûthâneye târihi tâm Oldu ihya kimyâyi nusrete nev kâr kâg
H.1210 (M.1795-1796)
II. Mahmud döneminde yeniçeriliğin kaldırılmasıyla başlayan ıslahât hareketleri sırasında baruthane yeniden ele alınarak günümüzde Ataköy’ün bulunduğu mevkie taşındı.
Cumhuriyet döneminde ise İstanbul’daki bir çok askerî tesis meyanında Baruthane de Anadolu’ya nakledildi.
Adnan Menderes Hükümeti, çıkarılan bir kanunla (1954), baruthanenin bulunduğu yerlerin büyük kısmını mesken yapılması maksadıyla Emlâk ve Kredi Bankası’na devretti.
Esasen baruthane olarak tanınan yerlerin büyük kısmı hazine malı olduğundan ve faaliyetini de durdurduğundan bugünkü savaş şartlarına da ters geldiğinden, yerlerin diğer kısmı Ataköy Plâj ve tesislerine, Havaalanı ile Hava Harp Okulu’na ve sosyal tesislere ayrılırken orta yerinden de devlet ve sahil yolu, Londra Asfaltı geçmeye başladı.
Bugün baruthane olarak hâzinenin pek az bir alanı kalmıştır.
Bir kısım yerden de demiryolu geçerek bu sahada arazinin oldukça değerini arttırmıştır.
1958 yılına kadar günümüzde “Ataköy” diye anılan semt “Baruthane” adıyla anılmıştır.